SİNEK KOVALARKEN DİKKAT!
“Nefret ediyoruuummmm!
Nefret ediyoruuummmm!
Nefret ediyoruuummmm!” diye tam üç kere bağırdı…
Gözyaşlarını tutamıyordu.
Uzun uzun ağladı.
Sessiz ama ta yürekten gelen bir ağlamaydı bu.
Bir müddet sadece sustuk.
Önümüzdeki kahve fincanları ve kaşıklar imdada yetişti.
Hiç şeker atmadığım kahvemi uzun uzun karıştırdım.
Biraz zaman geçsin, iyice boşalsın, içinde dışarı atması gereken ne kadar gözyaşı varsa atsın diye bekledim.
O birkaç saniye çok uzun geldi.
Sonra konuşmaya başladık.
Kimden mi bahsediyorum?
Henüz on iki on üç yaşlarında bir kız çocuğundan.
Ortaokulu yeni bitirmiş, liseye adım atmak üzere olan ve geleceğimizin teminatları olarak gördüğümüz gençlerden birinden…
Karşımda oturmuş bir fincan kahvesini yudumlarken elleri titriyor.
“Biliyor musunuz hocam?” diyor ta derinlerden gelen bir ses tonuyla.
“Ben asla ve asla öğretmen olmayacağım.
Lütfen siz de çocuğunuzu sizin müdürlük yaptığınız okula vermeyin.
Başka başka okullarda okutun.
Okulunuz kötü demiyorum yanlış anlamayın! Sadece aynı yerde olmayın lütfen!”
Merakım bir kat daha artıyor.
“Hayatının henüz baharında olan bu kızcağız neden ve niçin bu kadar nefret ediyor?”
“Anlatmak, paylaşmak ister misin?” diyorum, yavaşça başını sallıyor.
Bir yandan gözyaşlarını peçeteyle silerken, diğer yandan, “Aslında bir yıldır bu konuda hiç sıkıntı çekmedim ama geçen seneki o öğretmen aklıma geldikçe öğretmenlikten ve öğretmenlerden nefret ediyorum!” diye başlıyor söze.
Tüm konuştuklarımızı burada yazmayacağım.
Konuşmanın başlarında ben de sizin gibi endişe ettim.
“Eyvah!” dedim.
“Galiba yine toplumu derinden yaralayan bir gayri ahlaki öğretmen davranışıyla karşı karşıyayız!” diye düşündüm.
Konuşma ilerledikçe önce “Oh be!” dedim kendi kendime.
“Şükürler olsun böyle bir şey yok!” Ve biraz rahatladım.
Ama şunu çok iyi anladım.
Bir öğretmen her sözüne, her davranışına her hareketine çok çok dikkat etmelidir.
Söylediği yanlış bir sözü, zamansız bir kaş kaldırışı, yanlış bir bakışı bile gençleri olumsuz yönde çok etkiliyor.
Bakın bu genç kızımızla görüşmemde neler ortaya çıktı.
Kendisi babasının müdürlük yaptığı bir okulda altıncı ve yedinci sınıfı okumuş.
O sırada bir bayan öğretmen de sınıf rehberleri ( danışman öğretmenleri) olmuş.
Fakat ne zaman birebir ya da has dairede ( üç beş kişi ) görüşseler, öğretmenleri her zaman, her fırsatta ama farklı farklı yer ve zamanlarda: “Aman kızım senin çok çalışman lazım… Özellikle senin başarılı olman lazım… Senin ödevlerini zamanında yapman lazım…. Senin yürüyüşüne bile dikkat etmen lazım…. Senin baban bu okulda müdür onu utandırmaman lazım… lazım… lazım…” gibi cümleleri ardı ardına sıralamış.
Bir rehber öğretmenin öğrencileri tarafından sevilen bir öğretmen olmaya çalışması gerekirken, bu hocamız işi sadece ve sadece nasihate bırakmış.
“Hocam…!” dedi bana kızımız…
“Biliyor musunuz, yine böyle bir gün öğretmenim bana nasihat ederken ben artık patlamışım. Avazım çıktığı kadar “Yeteeerrrrrrr!” diye bağırmışım.”
“Eeee!” dedim…
“Öğretmenin ne yaptı sen bağırınca?”
“Çekti gitti ve bir daha da oturup konuşmadık.”
“Onun derslerinden nefret ediyorum. Ondan nefret ediyorum. Her derse girişinde hep dik dik baktı bana ve ben de hep gözlerimi kaçırdım. Allahım! Kabus gibi geçen iki yılıma ağlıyorum şimdi!”
Evet!
Olay sadece ve sadece bu!
Yanlış zamanda, yanlış cümlelerle ve doğru yapmak için yanlış yapılan nasihatler ortaokulu yeni bitirmiş olan bir öğrencinin hayatını, geleceğini ve hayallerini bu kadar etkileyebiliyor.
Sakın ha, “ Amma da abarttın! Ne var yani bunda? Bu kadar basit bir şeyi büyüten bir çocuk var sadece ve sadece karşında!” demeyin.
O çocuğun gözlerindeki nefreti ve kini ben gördüm.
O çocuğun akıttığı gözyaşlarındaki acıyı ve çaresizliği ben hissettim.
Ve inanın o çocuğun ve benzeri çocukların bir damla gözyaşı bu tür öğretmenlerin ömürleri boyu kullandıkları mürekkepten çok daha fazla ve çok daha kıymetlidir.
Bu öğretmen ve benzeri öğretmenlerin kötü niyetli olmadıklarını çok iyi biliyorum.
Mutlaka iyi bir şeyler yapmak için uğraşıp didiniyorlardır.
Ama yanlış yolda! Burunlarının dikine!
Azcık sağa sola baksalar ve kendilerini sorgulayabilseler gerçeği göreceklerdir.
Ve iyilik yapayım derken kötülük yapmayacaklardır.
Hepinizce malum:
“Bir ormancı ormanda gezinirken bir ayı yavrusu buluyor. Bakıyor ki sahipsiz. Ormanda tek başına kalmasına gönlü elvermiyor ve alıp evine götürüyor. Ona yıllarca bakıyor ve besliyor. Onu seviyor. Ve zaman geliyor ayı yavrusu büyüyor, kocaman bir ayı oluyor. Ama vefalı ve sadık. Sahibini çok seviyor. Onun yanından hiç mi hiç ayrılmıyor. Ormancıyı ormandaki tehlikelere karşı koruyor. Yine bir gün ormancı ormanda odun keserken yoruluyor ve bir ağaca sırtını vererek uykuya dalıyor. Sadık dost ayı da onun başında nöbet tutuyor. Sahibine ormandan bir zarar gelmesini engellemek istiyor. Nihayet birkaç dakika sonra bir sinek ormancının alnına konuyor. Bunu gören iyi niyetli ayı, “Sinek sahibimi rahatsız ediyor onu öldürmeliyim!” diye endişeleniyor ve harekete geçiyor.
Sonucu hepiniz biliyorsunuz. Sineği pençesiyle öldürüyor. Sineğe vurduğu iyi niyetli bir pençe sahibinin de kafasını parçalıyor.
Tüm öğretmenlerimize:
“Sevgili arkadaşlar!
Lütfen ama lütfen
Sinek kovalarken dikkat edelim!
MAHMUT AÇIL
Nefret ediyoruuummmm!
Nefret ediyoruuummmm!” diye tam üç kere bağırdı…
Gözyaşlarını tutamıyordu.
Uzun uzun ağladı.
Sessiz ama ta yürekten gelen bir ağlamaydı bu.
Bir müddet sadece sustuk.
Önümüzdeki kahve fincanları ve kaşıklar imdada yetişti.
Hiç şeker atmadığım kahvemi uzun uzun karıştırdım.
Biraz zaman geçsin, iyice boşalsın, içinde dışarı atması gereken ne kadar gözyaşı varsa atsın diye bekledim.
O birkaç saniye çok uzun geldi.
Sonra konuşmaya başladık.
Kimden mi bahsediyorum?
Henüz on iki on üç yaşlarında bir kız çocuğundan.
Ortaokulu yeni bitirmiş, liseye adım atmak üzere olan ve geleceğimizin teminatları olarak gördüğümüz gençlerden birinden…
Karşımda oturmuş bir fincan kahvesini yudumlarken elleri titriyor.
“Biliyor musunuz hocam?” diyor ta derinlerden gelen bir ses tonuyla.
“Ben asla ve asla öğretmen olmayacağım.
Lütfen siz de çocuğunuzu sizin müdürlük yaptığınız okula vermeyin.
Başka başka okullarda okutun.
Okulunuz kötü demiyorum yanlış anlamayın! Sadece aynı yerde olmayın lütfen!”
Merakım bir kat daha artıyor.
“Hayatının henüz baharında olan bu kızcağız neden ve niçin bu kadar nefret ediyor?”
“Anlatmak, paylaşmak ister misin?” diyorum, yavaşça başını sallıyor.
Bir yandan gözyaşlarını peçeteyle silerken, diğer yandan, “Aslında bir yıldır bu konuda hiç sıkıntı çekmedim ama geçen seneki o öğretmen aklıma geldikçe öğretmenlikten ve öğretmenlerden nefret ediyorum!” diye başlıyor söze.
Tüm konuştuklarımızı burada yazmayacağım.
Konuşmanın başlarında ben de sizin gibi endişe ettim.
“Eyvah!” dedim.
“Galiba yine toplumu derinden yaralayan bir gayri ahlaki öğretmen davranışıyla karşı karşıyayız!” diye düşündüm.
Konuşma ilerledikçe önce “Oh be!” dedim kendi kendime.
“Şükürler olsun böyle bir şey yok!” Ve biraz rahatladım.
Ama şunu çok iyi anladım.
Bir öğretmen her sözüne, her davranışına her hareketine çok çok dikkat etmelidir.
Söylediği yanlış bir sözü, zamansız bir kaş kaldırışı, yanlış bir bakışı bile gençleri olumsuz yönde çok etkiliyor.
Bakın bu genç kızımızla görüşmemde neler ortaya çıktı.
Kendisi babasının müdürlük yaptığı bir okulda altıncı ve yedinci sınıfı okumuş.
O sırada bir bayan öğretmen de sınıf rehberleri ( danışman öğretmenleri) olmuş.
Fakat ne zaman birebir ya da has dairede ( üç beş kişi ) görüşseler, öğretmenleri her zaman, her fırsatta ama farklı farklı yer ve zamanlarda: “Aman kızım senin çok çalışman lazım… Özellikle senin başarılı olman lazım… Senin ödevlerini zamanında yapman lazım…. Senin yürüyüşüne bile dikkat etmen lazım…. Senin baban bu okulda müdür onu utandırmaman lazım… lazım… lazım…” gibi cümleleri ardı ardına sıralamış.
Bir rehber öğretmenin öğrencileri tarafından sevilen bir öğretmen olmaya çalışması gerekirken, bu hocamız işi sadece ve sadece nasihate bırakmış.
“Hocam…!” dedi bana kızımız…
“Biliyor musunuz, yine böyle bir gün öğretmenim bana nasihat ederken ben artık patlamışım. Avazım çıktığı kadar “Yeteeerrrrrrr!” diye bağırmışım.”
“Eeee!” dedim…
“Öğretmenin ne yaptı sen bağırınca?”
“Çekti gitti ve bir daha da oturup konuşmadık.”
“Onun derslerinden nefret ediyorum. Ondan nefret ediyorum. Her derse girişinde hep dik dik baktı bana ve ben de hep gözlerimi kaçırdım. Allahım! Kabus gibi geçen iki yılıma ağlıyorum şimdi!”
Evet!
Olay sadece ve sadece bu!
Yanlış zamanda, yanlış cümlelerle ve doğru yapmak için yanlış yapılan nasihatler ortaokulu yeni bitirmiş olan bir öğrencinin hayatını, geleceğini ve hayallerini bu kadar etkileyebiliyor.
Sakın ha, “ Amma da abarttın! Ne var yani bunda? Bu kadar basit bir şeyi büyüten bir çocuk var sadece ve sadece karşında!” demeyin.
O çocuğun gözlerindeki nefreti ve kini ben gördüm.
O çocuğun akıttığı gözyaşlarındaki acıyı ve çaresizliği ben hissettim.
Ve inanın o çocuğun ve benzeri çocukların bir damla gözyaşı bu tür öğretmenlerin ömürleri boyu kullandıkları mürekkepten çok daha fazla ve çok daha kıymetlidir.
Bu öğretmen ve benzeri öğretmenlerin kötü niyetli olmadıklarını çok iyi biliyorum.
Mutlaka iyi bir şeyler yapmak için uğraşıp didiniyorlardır.
Ama yanlış yolda! Burunlarının dikine!
Azcık sağa sola baksalar ve kendilerini sorgulayabilseler gerçeği göreceklerdir.
Ve iyilik yapayım derken kötülük yapmayacaklardır.
Hepinizce malum:
“Bir ormancı ormanda gezinirken bir ayı yavrusu buluyor. Bakıyor ki sahipsiz. Ormanda tek başına kalmasına gönlü elvermiyor ve alıp evine götürüyor. Ona yıllarca bakıyor ve besliyor. Onu seviyor. Ve zaman geliyor ayı yavrusu büyüyor, kocaman bir ayı oluyor. Ama vefalı ve sadık. Sahibini çok seviyor. Onun yanından hiç mi hiç ayrılmıyor. Ormancıyı ormandaki tehlikelere karşı koruyor. Yine bir gün ormancı ormanda odun keserken yoruluyor ve bir ağaca sırtını vererek uykuya dalıyor. Sadık dost ayı da onun başında nöbet tutuyor. Sahibine ormandan bir zarar gelmesini engellemek istiyor. Nihayet birkaç dakika sonra bir sinek ormancının alnına konuyor. Bunu gören iyi niyetli ayı, “Sinek sahibimi rahatsız ediyor onu öldürmeliyim!” diye endişeleniyor ve harekete geçiyor.
Sonucu hepiniz biliyorsunuz. Sineği pençesiyle öldürüyor. Sineğe vurduğu iyi niyetli bir pençe sahibinin de kafasını parçalıyor.
Tüm öğretmenlerimize:
“Sevgili arkadaşlar!
Lütfen ama lütfen
Sinek kovalarken dikkat edelim!
MAHMUT AÇIL
Konular
- Yaptıklarımızın Hesabını Vermeye Hazırlıklı Mısınız.
- Kur'an Nasıl Bir Devlet Yönetimini Öneriyor.
- Kendimize Rab lar Edindiğimizin Farkında Bile Değiliz.
- Sesli düşler
- Ömürden Kaybolan Bir Senemiz
- Yardıma ihtiyacım var
- Hakan Kenan Hoca
- Türkiye'nin Gururu Lingerium
- Zorunlu Trafik Sigortası
- Kur'an ın Bizlere İndirilme Amacını Doğru Anlamalıyız.
- Rivayetleri Aklamak Adına, Kur'an a Saygısızlık Yapmayalım.
- Allah ın Affetmesi, Şefaati Konusunu Nasıl Anlamalıyız.
- Hac Suresi 47, Zümer Suresi 42. Ayetlerin. Ölüm Ve Rüya İlişkisi.
- Allah ın Sınırlarını Aşarak, Kafirlerden Olmak İstemiyorsak.
- Kur'an neden arapça indirilmiştir. Zuhruf 2-3. Fussilet 44. Ayet.
- Elbette tek vatan bö-lü-ne-me----yiz
- Bizleri dinden saptıran en büyük yanlışımız.
- Çalışanlarınızın network trafiğini DeskGate ile inceleyin
- DeskGate en iyi sirket guvenlik programi
- Pekala ölmüyormuyuz
- Siber saldırı ve afetlere karşı veri yedekleme yazılımı DeskGate
- Işsizlik sel gibi
- Ad adres telefon
- Nuhilik (noahidizm)
- Isa beklenen yahudi mesih midir?
- Cümle kapısı..
- Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 3
- Nasreddin Hoca Fıkraları
- Allah ın resulünün bizlere örnek oluşunu, hangi kaynaktan öğrenmeliyiz?
- Ayşecik İle Yasemin Sultan