İslamiyet'e uyan, rahat eder

[size=18px][color=blue]Dinli olsun, dinsiz olsun, inansın inanmasın, herhangi bir kimse, bilerek veya bilmeyerek, İslamiyet’in bildirdiği emir ve yasaklara uyduğu kadar, dünyada rahat ve huzur içinde yaşar. Bu hâl, faydalı bir ilacı kullanan herkesin, dertten, sıkıntıdan kurtulması gibidir. Zamanımızda, İslamiyet’i kabul etmedikleri halde, çok kimsenin, birçok işlerinde, muvaffak olmaları, rahat, huzur içinde yaşamaları, inanmadıkları, bilmedikleri halde, İslamiyet’in emrettiklerine uygun olarak çalıştıkları içindir. Müslüman olduklarını söyleyen, âdet olarak ibadetleri yapan, çok kimselerin ise, sefalet, sıkıntılar içinde yaşamalarının sebebi de, İslamiyet’in bildirdiği emir ve yasaklara ve güzel ahlaka uymadıkları içindir. İslamiyet’e uyarak ahirette sonsuz saadete kavuşabilmek için ise, önce buna iman etmek, inanmak ve bilerek, niyet ederek uymak lazımdır.

Bütün mahluklara her nimeti, iyilikleri veren yalnız Allahü teâlâdır. Her şeyi var eden, var olmak nimetini veren, her an, varlıkta durduran, insanları sıkıntıdan kurtaran, duaları kabul eden, belalardan kurtaran da, hep cenâb-ı Haktır.

Allahü teâlâ, öyle bir Rezzaktır ki, kullarının rızıklarını, günahlarından dolayı kesmiyor. Af ve merhameti o kadar boldur ki, günah işleyenlerin yüz karalarını meydana çıkarmıyor. Hilmi o kadar çoktur ki, kullarının cezalarını vermekte acele etmiyor.

Allahü teâlânın nimetleri, ihsanları güneşten daha açık ve aydan daha aşikârdır. Başkalarından gelen nimetleri de gönderen, yine Odur. Başkalarının ihsan etmesi, bir emanetçinin, birisine emanet vermesi gibidir. Başkasından bir şey istemek, fakirden bir şey beklemektir.

İyilik yapana teşekkür edileceğini, herkes bilir. Bu, insanlık icabıdır. İyilik edenlere hürmet edilir, nimet sahipleri, büyük bilinir. O halde, her nimetin hakiki sahibi olan Allahü teâlâya şükretmek, insanlık icabı dır. Aklın lüzum gösterdiği bir vazife, bir borçtur.

İnsanın başına gelen belalar, sıkıntılar, hep İslamiyet’ten uzaklaşmanın, isyanın, inkârın yani kötü amellerin neticesidir. Zira Peygamber efendimiz; (Amirleriniz, amellerinizdir) buyurmuştur.

İslamiyet’in bildirdiği sosyal ve ekonomik ahlaktan, ahkamdan ayrılan insanlar, milletler, sıkıntıdan, ıstıraptan, felaketten kurtulamamışlardır. Geçmiş milletlerde böyle olduğunu tarih yazmaktadır. Gelecekte de, elbette böyle olacaktır. Çünkü tarih, tekerrürden ibarettir.

Emir Külal hazretleri buyuruyor ki:
“Bu dünyada ne yaparsak ahirette onun karşılığını bulacağız. Ey insanlar, dikkat ediniz ve uyanık olunuz! Bir kimse heva ve hevesinden vazgeçmedikçe, tuzağına av düşmeyen ve eli boş kalan avcı gibidir. Eğer insan, Allahü teâlâyı unutur, gaflete dalarsa, belaya ve musibete düşer. Ne yazık ki, ömür bitmek üzere olduğu halde, insan dünyalıklara dalmış, nefsinin esiri olmuş ve ahiret yolculuğunu unutmuş, ihmal etmiştir.”

Allahü teâlâyı tanıyan, onu sever. Onu seven de, dinin emirlerini yapar, yasaklarından yani haramlardan kaçınır. Herhangi bir kimse, bunlara yani İslamiyet’in emir ve yasaklarına riayet etmeden, ben Allahü teâlâyı tanıyorum, onu seviyorum derse, yanlış olur. Sevmenin bir tarifi de, itaat etmek demektir. Sevginin derecesi, itaatteki sürati ile ölçülür.

Şems-i Tebrizi hazretleri, bir gün dostlarına şöyle nasihatte bulunur:
“Ahireti terk edip, dünyaya talip olup muhabbet edenlere, mal kazanıp zengin olmaktan, ahirete talip olan kimselere, ölmeden önce ibadet yaparak, din-i İslama hizmet ederek gayretle çalışmaktan, Allahü teâlânın talibi olan kimselere, Ona kavuşmak arzusu içinde olanlara, mihnet, meşakkat, dert ve belalara katlanmaktan, ilmi talep edenlere, yani âlim olmak isteyenlere de, yalnız, kimsesiz, garip kalmaktan başka çare yoktur. Çünkü, kim ilim öğrenmek arzusunda olursa, onun üzüntüsü çok olur, onu rencide ederler. Huzura kavuşması için her türlü derde, belaya sabretmesi lazımdır. Kim kendini üstün görürse zillete düşer. Hesapsız, sonunu düşünmeden malını sarf edenler, fakir olurlar. Herkesin, nefsini öldürüp, gönlünü diri tutması lazımdır. Nefsi diri, gönlü ölü olanların, mesut ve bahtiyar olması düşünülemez.”

Netice olarak, Allahü teâlâya iman edip emir ve yasaklarına uyan, dünyada rahat eder, huzurlu yaşar, ahirette de ebedi saadete kavuşur. Avn bin Abdullah hazretlerinin nefsine hitaben buyurduğu gibi:
“Ey nefsim, sana böyle ne oluyor! Muhtaç ve düşkün olursan, üzülür, mahzun olursun. Zengin ve kimseye muhtaç olmazsan, ahiretini ve kendini unutursun. Hiç amelin olmadan, çalışmadan ahirette rahata kavuşmak istersin. Uzun istekler peşine düşüp, tevbeyi devamlı sonraya atıp, geciktiriyorsun.”



osmanunlu.com[/color][/size]

Konular