Kendini seven, sevilmez

[[size=18px]color=blue]Kendini seven, sevilmez

Allahü teâlâ, insanlara merhamet ederek, seve seve çalışabilmeleri, çalışmaktan usanmamaları için, insanlarda nefs denilen bir kuvvet yaratmıştır. Nefsin yaratılması, insanların yaşaması, üremesi, dünya için çalışmaları ve ahiret için cihat sevabı kazanmaları içindir. Allahü teâlâ, nefsi böyle nice faydaları için yaratmış ve bütün insanlara merhamet ederek, acıyarak, nefse hakim olup, zararlı arzularını önlemeleri için de, insanlarda akıl yaratmış, akla rehberlik eden Peygamberler de göndermiştir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
“İnsanın nefsi iman etmez ve İslamiyet’e uymak istemez. Onun yaratılışı böyledir. İnsan deyince, insanın nefsi anlaşılır. Herkes ‘ben’ deyince nefsini bildirmektedir. İnsan ibadet yaparken, nefsi küfür halindedir. Yaptıklarının yerinde bir iş olduğunu inkâr etmektedir.

Kalb yani gönül, birden fazla şeyi sevmez. Bu bir şeye olan sevgisi kesilmedikçe başka şeyi sevemez. Kalbin mal, evlat, mevki, övülmek gibi çeşitli arzuları, bağlantıları ve sevdikleri görülür ise de bu sevgilileri hakikatte hep bir sevgilisi içindir. O biricik sevgilisi de, kendi nefsidir. Onların hepsini, kendi nefsi için sevmektedir. Nefsine olan sevgisi kalmazsa, nefsi için onlara olan sevgisi de kalmaz. Bunun içindir ki, kul ile Rabbi arasındaki perde, kulun kendi nefsidir. Kul, hep nefsini düşünmektedir. Bunun için perde, yalnız kendisidir. Başka hiçbir şey değildir. Kul, kendi nefsini düşünmekten büsbütün kesilmedikçe Rabbini düşünemez. Allahü teâlânın sevgisi onun kalbine yerleşemez.”

Dünyayı anlayan, ondan sakınır. Ondan sakınan, nefsini tanır. Nefsini tanıyan, Rabbini bulur. Mevlasına hizmet edene, dünya hizmetçi olur. Veşşemsi suresinin dokuzuncu âyetinde mealen; (Nefsini tezkiye eden kurtuldu. Nefsini günahta, cehalette, dalalette bırakan, ziyan etti) buyuruldu.

İnsanın nefsi, Allahü teâlâ ile kul arasında en büyük engel, en büyük duvardır. Bu duvarı, delmek, kırmak lazımdır. Bu duvar, şöhrettir, amir olmaktır, emir vermek arzusudur, kibirdir. Kibirli olmak ise, çok tehlikelidir. Çünkü Cenab-ı Hak bir hadis-i kudside; (Bütün günahların cezasını affederim, Azamet ve Kibriya bana mahsustur. Kim bunda bana ortak olmak isterse, hiç acımam, Cehenneme atarım) buyuruyor. Bütün günahlara Allahü teâlâ, sıfatları ile düşmandır. Kibirliye ise, zatı düşmandır.

Hamdun-ı Kasar hazretleri; “Kim kendi nefsini, Firavun’un nefsinden daha hayırlı zannederse, kibirli olduğunu göstermiş olur” buyurmuştur.

Allahü teâlâ ile kul arasındaki duvarların yıkılması, kaldırılması için kullanılan aletler, ilaçlar farklıdır. Bunların ilacı, ibadet değildir. Bunların ilacı, İmam-ı Rabbani hazretleri gibi Allah dostlarını sevmek, onların kitaplarını, hayatlarını okumak ve böylece onlarla beraber olmaktır. Onları seven, kitaplarını okuyup yollarında olan, onlarla beraber olmuş demektir. Bu büyüklerle beraber olan, hatalarını, kusurlarını görür ve bunları düzeltmeye çalışır. Osman Hîrî hazretleri, “Nefsine ait bir şeyi güzel gören kimse, ayıplarını ve kusurlarını göremez” buyurmuştur.

Malik bin Enes hazretleri, kibirli ve kendini beğenen kimselerden hoşlanmaz ve; “Bir kimse kendini övmeye başlarsa, değeri düşer” buyururdu.

Ebu Muhammed Abdullah Raşi hazretleri buyurdu ki:
“Allahü teâlâ ile insan arasında olan en büyük perde, kendi nefsini düşünmesi ve kendisi gibi aciz olan bir kula güvenmesidir. İnsanların değil, Allahü teâlânın sevgisine kavuşmayı düşünmelidir.”

Sevgi, itaat demektir. Yani seven bir kimse, sevdiğine itaat eder. Sevginin derecesi, kişinin itaatteki sürati ile ölçülür. Bir kimse, ben ehl-i sünnet âlimlerini, din büyüklerini seviyorum deyip de itaat etmiyorsa, kendi nefsine göre hareket ediyorsa, bu kimse yalancıdır. Bir vücutta bir hücre beyinle bağlantısını kopartırsa, kanserleştiği gibi, bu büyüklerle irtibatı kesilen bir kimse de, iflah olmaz. Bunun için, ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını, hayatlarını okumalı ve onlarla irtibatı, bağlantıyı hiç kesmemelidir. Sevgi yakınlık ister, kaçan mahrum kalır, gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Kendisini yani nefsini seveni, başkası sevmez.

Netice olarak insan, nefsini ne kadar aşağılarsa, Allahü teâlâ indinde kıymeti o kadar yükselir. Kendine kıymet verenin, Allahü teâlâ katında kıymeti olmaz. Nefsini beğenen kimse, muhakkak helake, felakete düçar olur. İnsan, kendini yani nefsini sever ve nefsine göre hareket ederse, insanlar tarafından sevilmez. Kısacası, kendini seven sevilmez ve kendini sevmeyeni ise, herkes sever. Abdullah bin Hubeyk hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Kim, Allahü teâlânın rızası için nefsini ayıplarsa, Allahü teâlâ onu gazabından korur.”

osmanunlu.com

[color=blue][/color][size=18px][/size][/size]

Konular