EĞER O'NU SEVMEZSEN MAHVOLACAKSIN

[b]“Hakk ile meşgul olmazsan bâtıl seni istila eder.” [/b]

(İmam Şafii)

Her şey birdenbire değişebilir, değişti de. O konferansı benimle birlikte dinleyen otuz kadar kişi daha vardı. Onların zihinleri de tuzla buz oldu mu bilmiyorum. Ben, zihnimdeki devasa camın parçalanırken çıkardığı şangırtılarla meşguldüm. Konferansı verenin ağzından çıkan bir cümle, gelip üzerimde patlamıştı. Belki de sadece benim için, hayatı kurcalayıp altındaki manayı çıkarmaya çalışırken kırılan tırnaklarım ve çatlayan ellerim için söylenmişti. Her şeyin üzerindeki o kalın, kirli örtü kalktı.

“Günümüzde Tasavvuf Anlayışı” başlığını taşıyan bir konuşmaydı. Muhabbetten, kalpten söz ederken, konuşmacı birden şöyle bir cümle kurdu:

[color=red]“Eğer O(c.c.)'nu sevmezseniz, karşı cinsten birini, çocuğunuzu, malı, şöhreti ya da başka bir şeyi seveceksiniz çünkü siz insansınız. İnsan sevmek zorundadır.”[/color]

Bu cümleyle zihnim nasıl bir resim çizdi anlatayım mı? Mutfak camlarımızın birbirine baktığı, kendisiyle karşılaşmamaya çalıştığım küfürbaz komşumun aslında kötü biri olmadığını anladım. O, sadece yanlış şeyi sevmişti. Sevgisiz yapamadığı için, Allah hepimizi sevgi üzerine yarattığı için, komşum, göğsündeki o koca enerjiyi nereye boşaltacağını bilemediği için sürekli küfrediyordu. Hayattan, adaletsizlikten, çocuklarından yakınıyordu. Suyunu nereye boşaltacağını bilmeyen bir nehir gibi kendi kendini boğuyordu.

Yine belli gazeteleri ekleri için satın alıp sosyete hayatını su gibi içen, televizyondaki magazin haberlerini tütün gibi zevkle zihinlerine çeken öğrencilerimi de birden masum buldum. Neyi seveceklerini bilmiyorlar ama bir şeyi sevmek üzerine yaratıldıkları için kendilerine ilahlar ediniyorlardı. Onların yüzlerine sinen yorgun ifade tanrılarının sürekli beceriksizlikleriyle, hatalarıyla, sığlıklarıyla yüzleşmelerinden kaynaklanıyordu. Onlar inanmak, hayran kalmak istiyorlardı ama seçtikleri kişiler bu muhabbeti nasıl taşıyacaklardı ki? Seçilenlerin kalpleri de yanlış şeyleri sevmekten ağrıyordu.

Yine çocukken duymamamız istendiği halde yarım yamalak da olsa öğrendiğimiz, mahallemizi birkaç ay kuvvetli bir deprem gibi sarsan “edepsiz kadın” hikayesinin sırrı da önümde çözülüverdi.

Sağlıklı çocuklara sahip, ekonomik durumu pek çok kişiye iç geçirtecek haldeki, o durduk yerde kocasını aldatan kadın da bu yüzden mahvolmuştu. Sevgiyi yanlış yerde aramıştı. Efendimiz (s.a.v.)’i ve Allah (c.c.)’ı değil -kocası gerçeği öğrenip onu boşadığında- kendisini yüzüstü bırakan bir adamı sevmişti. Kadın hem kocası için, hem mahalleli için, hem çocukları için, hem de sevdiği adam için “kötü kadın”dı.

Yine hayatının geri kalan kısmını, ekonomik açıdan hiç çalışmasa da rahatlıkla sürdürebileceği halde koyu cimrilikler yapan insanlar önümde dikildi. Onlar, paranın alacağı şeyleri değil paranın kendisini, kokusunu, varlığını seviyorlardı. Bu yüzden de sürekli mutsuzdular. Kalplerini, bencil bir sevgiliye kaptırmışlardı. Para onların yanındayken de, onlardan ayrıyken de rahat değildiler. Minik bir kayıp yahut başkasının edindiği bir zenginlik onları çileden çıkarıyordu. Sevgilerini huzursuzluğa satmışlardı.

Yine futbol müsabakalarını, ailesel olaylarıymış gibi benimseyen, bu yüzden kavga eden, saatlerce televizyonda futbol yorumları dinleyen kişileri de kınamaktan sıyrıldım. Belki de sevgilerini doğru kanala akıtabilselerdi onlardaki bu sevme tutkusu hepsini birer veli yapacaktı. İçlerindeki sevme kabiliyeti o kadar yüksekti ki, stadyumlarda bağırmaktan sesleri yorgun düşüyor, düşünceleri sürekli top sektiriyor, dudakları takımlarının on birine methiyeler düzüyordu. Onların aynı tarafgirlikle, aynı hayranlıkla, aynı gözü karalıkla sadece başka bir şeye bağlanmaları gerekiyordu. Bunu tahayyül edebiliyor musunuz?

Yine yazın dünyasında edebiyatı kutsallaştıran pek çok kişinin –en çok da benim- seveceğimiz şeyi tespit edemediğimiz için kelimelere yüklendiğimizi anladım. Kelimeleri sarsıyor, onların sözlük anlamlarıyla baştan çıkıyor ama onlara ruh vereni görmek istemiyorduk. Mevlana’nın kuyudaki ay hikayesi gibi. Hepimizin gözleri, kuyudaki ayın yansımasıyla sarhoştu ama kimsenin aklına, başını kaldırıp göğe bakmak gelmiyordu.

Siyasetçilerin politikaya tutkunluğu, ünlülerin göz önünde bulunamamaya olan tahammülsüzlükleri, ideolojilerle zihinlerinin etrafını çit misali kapatan kişiler, mala müptela insanlar yani hepimiz, herkes, yanlış yere kalbimizi salmıştık.

[color=red]“Eğer O(c.c.)’nu sevmezseniz, karşı cinsten birini, çocuğunuzu, malı, şöhreti ya da başka bir şeyi seveceksiniz çünkü siz insansınız. İnsan sevmek zorundadır.” [/color]

İnsan sevmek zorundadır. Doğru olanı sevemesek bile bari doğruya yakın olanı sevmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu ne demek mi? Sizi Fatih Camii avlusuna sürükleyip anlatayım isterseniz, ifade etmek istediğim şu görüntüye benzeyen bir şey: Saçları mavi renkte, burnunda hızmaları olan, kulaklarındaki küpelerin sayısını uzaktan fark edemediğim, dar deri pantolonlar giymiş, otuzlu yaşlarında oyalanan iki kadın, soğuğun insanlarla kan davası varmış gibi herkesi mıhladığı bir gecede Fatih Camii avlusundaydılar. İnsanların kıyafetleriyle normalde uğraşmayan birisi bile onların bu giyim tarzlarını yaşlarına göre abartılı bulup haklarında bir hüküm verebilirdi. Ve inanın yanılırdı. O iki kadın belki sevgiyi doğru kaba dökmemişti –belki de dökmüştü bilemeyiz- ama doğru kaba yakın bir yerde oyalanıyorlardı. Nereden mi biliyorum? Gecenin o vaktinde, buzdan bakışlarıyla rüzgârın insanları dikizlediği o esnada, ellerindeki şurupları enjektöre çekiyorlar ve öksüren kedilerin ağızlarına damlatıyorlardı.
Ben hiç böyle bir şey görmemiştim.

Evet. [color=red]O’nu sevmezsek muhakkak başka bir şeyi seveceğiz.[/color] Ama tüm enerjimizi ona yöneltemiyorsak bile onun hoşuna gidebilecek şeylere akmamız gerektiğini hissediyorum. Tüm bu ara yolların ana yola bağlandığına eminim. Kedileri o soğukta düşünen kadınların ana yolu bulacağına -belki de çoktan bulduğuna- kaniyim. Birbirimizi sevmediğimiz şeylerle itham edeceğimize –sen paraya düşkünsün, mal-mülk hastası olmuşsun, yalan senin vazgeçilmezin olmuş vb.- birbirimize doğru sevgi kapları tavsiye etmemiz gerektiğini düşünüyorum. [color=red]Allah (c.c.)’a ve onun Rasûlü (s.a.v.)’ne yakınlaştıracak yollarda buluşabiliriz.[/color] Çünkü bunu yapmazsak muhakkak yanlış bir yerde basacağız kalbimizi. Birileri “edepsiz kadın” olacak, birileri “hırsız” kalacak birileri “şöhret” uğruna ufalacak.

Hepimiz mahvolacağız.

Çünkü insan sevmek zorundadır.

Ya da hepimiz tahmin edemeyeceğimiz kadar güzelleşeceğiz.

Çünkü insan sevmek zorundadır.


(yeni dünya)

8 yorum

EĞER O'NU SEVMEZSEN MAHVOLACAKSIN

rica ederim.

Allah sizlerden de razı olsun.

24.09.2007 - naz

EĞER O'NU SEVMEZSEN MAHVOLACAKSIN

ALLAH cc razı olsun eline sağlık

22.09.2007 - zhümeyra

EĞER O'NU SEVMEZSEN MAHVOLACAKSIN

güzel paylaşımın için teşekkürler.

21.09.2007 - pinokyo69

EĞER O'NU SEVMEZSEN MAHVOLACAKSIN

[quote="keceemre"]Allah razı olsun[/quote]

amin ecmain :wink:

18.09.2007 - naz

EĞER O'NU SEVMEZSEN MAHVOLACAKSIN

Allah razı olsun

18.09.2007 - keceemre

EĞER O'NU SEVMEZSEN MAHVOLACAKSIN

[b]masalperisi[/b] ve [b]gurbetci 67 [/b]Allah sizlerden de razı olsun.

17.09.2007 - naz

Re: EĞER O'NU SEVMEZSEN MAHVOLACAKSIN

[color=brown][/color][b]
Naz bizimle paylaştığın için Allah razı olsun.





SELAM VE DUA İLE[/b]

17.09.2007 - masalperisi

EĞER O'NU SEVMEZSEN MAHVOLACAKSIN

kardesim paylastiginiz icin allah razi olsun.

17.09.2007 - talib

Konular