ASIRLIK ÇINARIN ARDINDAN

[size=18px][color=olive]ASIRLIK ÇINARIN ARDINDAN

Onunla ilk tanışmamız takriben 10 yıl kadar önceydi. Hayran kaldığım yemyeşil bir köyde toprakla haşir-neşirken usulca yanına yaklaştım. Bağrına bastı tüm içtenliği ile... Ve aramızda hiç, ama hiçbir zaman yıkılmayacak olan sevgiden köprüler kurulmuş oldu.

O eşimin babaannesiydi. Lakin kendi babaannem olsa ancak bu kadar severdim. Yaklaşık 100 kişilik Kum sülâlesinin asırlık çınarıydı Havva Sultan. Ne zaman bu sözleri söylesek, gülümseyip, “Sultanlık kim, biz kim hey oğul” derdi. Muhatabı bayan olsun, erkek olsun “Hey oğul!” onun hitap tarzıydı. 1897 yılında başlayan bir hayata neler sığmamıştı ki... Osmanlının son dönemlerinin ve Türkiye tarihinin canlı şahitlerindendi. Ondan neler neler öğrendim. Eski günleri her anlatışında tekrar yaşıyormuş gibi titrer, gözyaşlarına mâni olamazdı. İki tane cihan harbinin bütün sıkıntılarını, kahırlarını yaşamış, görmüş bir insan olarak; “Siz ne gördünüz hey oğul, Mevlâm bu ülkeye bir daha savaş yaşatmasın!” diye duâ ederdi.

Okuma yazma da bilmezdi. Dayanamayıp sordum bir gün; “Nerden öğrendin bu kadar bilgiyi?” diye... Cevabı netti; “Eskilerden” dedi. Birini kitap okurken görse, “Yüksek sesle oku evlâdım, ben de öğreneyim!” deyip bir köşeye oturur okuyan kişi yorulana kadar sessizce dinlerdi. Az yer, az uyur, az konuşurdu. Öfkelendiğini hiç görmedim, kimseyi kötülediğini de... Çok çalışkandı, boş durmayı hiç sevmezdi. 108 yıllık ömründe bir gün olsun üstüne güneş doğmadı. O yaşında bile dik yamaçlarda fındık toplaması, ne kadar sağlıklı bir hayat sürdüğünün göstergesiydi. Yaşına göre normal eklem ağrıları bazen şiddetli olsa dahi, namazlarını hep ayakta kılardı. Bir deri bir kemik olmasına rağmen ve doktoru; “Tutma nineciğim!” dese de; “Oruç maddî manevî şifadır.” diyerek orucunu bırakmadı. Asıl öğretmen, asil öğretmendi. Zira gönülden konuşup, gönülleri fethederdi. Ana gibi anaydı. Kimseye muhtaç olmamayı diledi ve olmadı da... Vefatından bir gün önce köydeki komşularını gezip, hem kendi için hem de, “Belki çocuklarım küçükken bahçenizden bir şey yemiştir.” diyerek çocukları için de helâllik alan melek misâli bir anaydı o. Atalarımız, işte böyle anaların yetiştirdikleri evlâtlarla yüzyıllar boyu dünyaya meydan okumuş, hükümran olmuş, unutulmayacak destanlar yazmıştı. Sonuç: Anne ilk öğretmendir. Evlâdının padişah olmasına da, eşkıya olmasına da birinci derecede sebeptir.



Türkiye 27.11.2005 Neslihan Kum-Trabzon


[/color][/size]

2 yorum

ASIRLIK ÇINARIN ARDINDAN

[size=18px][color=darkblue]nezaketinize teşekkür ederim.
sağlıcakla kalınız.[/color][/size]

29.11.2007 - dutkmd

ASIRLIK ÇINARIN ARDINDAN

[b]Hımm teşekkürler,güzeldi :wink: [/b]

26.11.2007 - Hanif

Konular