Peygamberimiz "Dünyaya gelişleri (doğumu)"
[color=green]Dünyaya gelişleri (doğumu)
Peygamber efendimiz Kureyş kabilesinin Haşimoğulları kolundandır. Babası Abdullahtır. Abdullahın babası Abdülmuttalib, annesi de Fatıma binti Amr’dır. Dedesi Abdülmuttalib, Mekke’nin hakimi ve Arapların şeref itibariyle en üstün kabilesi olan Kureyş kabilesine mensuptu. Abdülmuttalibin alnında Muhammed aleyhisselamın nuru parladığından Kureyş kavmi onunla bereketlenirdi. Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib, oğulları arasında en çok Abdullah’ı severdi.
Çünkü onun alnında Muhammed aleyhisselamın nuru parlıyordu. Abdullah’ın güzelliği Mısır’a kadar şöhret bulmuştu. Alnındaki nur yüzünden iki yüze yakın kız, onunla evlenmek arzusu ile Mekke’ye gelmişti. Abdülmuttalib ise, Onu her yönüyle Ona denk olan bir kız ile evlendirmek istiyordu. Bunun için Beni Zühre kabilesinin büyüğü Vehb bin Abd-i Menafın kızı Âmineyi oğlu Abdullaha istedi.
Vehb’in kızı Âmine; güzellik, ahlak ve nesep itibariyle Kureyş kızlarının en üstünü idi. Ayrıca soy bakımından Abdullah ile birkaç batın yukarıda birleşmekte idi. Abdülmuttalib, Vehb’in kızını oğlu Abdullaha isteyince Vehb şöyle dedi:
“Ey amcam oğlu, biz bu teklifi sizden önce aldık. Âmine’nin annesi bir rüya gördü. Anlattığına göre evimize bir nur girmiş, aydınlığı yeri ve gökleri tutmuş. Ben de bu gece rüyamda dedemiz İbrahimi gördüm. Bana; “Abdülmuttalibin oğlu Abdullahla kızın Âmine’nin nikahlarını ben kıydım. Onu sen de kabul et” dedi. Bugün sabahtan beri bu rüyanın tesiri altındayım. Acaba ne zaman gelecekler, diye merak ediyordum.”
Bu sözleri duyan Abdülmuttalib sevincinden (Allahü ekber! Allahü ekber!) diyerek tekbir getirdi. Nihayet oğlu Abdullahı Vehb’in kızı Âmine ile evlendirdi.
Abdullah, Âmine ile evlenince alnında parlayan nur, hanımına intikal etti. Türkiye’de ve birçok islam memleketlerinde, bir asırdan beri, Abdullahın evlendiği geceye, Regaib kandili ismini veriyorlar. Regaib gecesine böyle mana vermek doğru değildir. Resulullahın dokuz aydan önce dünyayı teşrif etmiş olduğunu bildirmek olur ki, bu da, noksanlık ve kusurdur. Her bakımdan, her insanın üstünde ve her bakımdan kusursuz olduğu gibi, Âmine validemizi “rahmetullahi teâlâ aleyha” nurlandırdığı zaman da, noksan ve kusurlu değildi. Bu zamanın noksan olması, tıp ilminde ayb ve kusur sayılmaktadır.
İslamiyetin ilk zamanlarında ve islamiyetten evvel, Receb, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarında harp etmek haram idi. İslamiyetten evvel, arablar, Receb veya Muharrem aylarında harp edebilmek için, ayların yerini değiştirir, ileri veya geri alırlardı. Resulullah, hicretin onuncu senesinde, doksanbin müslüman ile veda haccı yaptığı zaman, (Ey Eshabım! Haccı tam zamanında yapıyoruz. Ayların sırası, Allahü teâlânın yarattığı zamandaki gibidir!) buyurdu. (Rıyad-un-nasıhin)
Abdullahın evlendiği sene, ayların yeri değişik idi. Receb ayı, Cemazil-ahir yerinde idi. Yani bir ay ileride idi. O halde, nur-i Nübüvvetin, Âmine validemize intikali, şimdiki Cemazil-ahir ayındadır. Regaib gecesinde değildir.
Âmine validemizin Muhammed aleyhisselama hamile olduğu sırada Kureyş kabilesinde büyük bir darlık, kıtlık ve pahalılık olmuştu. Kureyş çok sıkıntı içinde idi. Muhammed aleyhisselamın ana rahmine düşmesiyle birlikte, Onun hürmetine Allahü teâlâ Kureyş kabilesinin bağ ve bahçelerine, mahsullerine öyle bereket verdi ki, hepsi zengin oldular. Araplar o seneye “Senet-ül feth ve’l ibtihac” yani sevinç ve bolluk yılı dediler. Âmine validemiz Sevgili Peygamberimize hamile iken kocası Abdullah ticaret için Şam’a gitmişti. Dönüşünde hastalanıp Medine’ye geldiği sırada dayılarının yanında vefat etti. Bu haber Mekke’de duyulunca çok büyük bir üzüntüye sebep oldu. Eshab-ı kiramdan Abdullah ibni Abbas şöyle bildirmiştir:
Peygamberimizin babası Abdullah, oğlu doğmadan önce vefat edince melekler; “Ey Rabbimiz, Resulün yetim kaldı” dediler. Allahü teâlâ da; “Onun koruyucusu ve yardımcısı benim” buyurdu.
Âmine validemiz şöyle anlatmıştır:
“Ben altı aylık hamile iken, bir gece rüyamda karşıma bir zat çıkıp dedi ki: “Ey Âmine, bilmiş ol ki, sen âlemlerin en hayırlısı olan kimseye hamile oldun. Doğurunca ismini Muhammed koy ve hâlini hiç kimseye açmayıp, gizli tut!” Bir rivayette ismini Ahmed koy, denilmiştir.
Muhammed aleyhisselamın doğmasına iki ay kadar zaman varken Fil vakası meydana geldi. İnsanların her taraftan akın akın gelip Kâbe’yi ziyaret etmesine engel olmak isteyen Yemen valisi Ebrehe, Bizans İmparatorunun da yardımıyla San’ada büyük bir kilise yaptırdı ve insanların burayı ziyaret etmelerini istedi. Araplar ise eskiden beri Kâbe’yi ziyaret etmekte olup, Ebrehe’nin yaptırdığı kiliseye hiç itibar etmediler. Hatta hakaret gözüyle baktılar. İçlerinden biri kiliseyi kirletti. Bu hadiseye kızan Ebrehe, Kâbe’yi yıkmaya karar verdi ve bu maksatla bir ordu hazırlayıp Mekke üzerine yürüdü. Ebrehe’nin ordusunda önde yürütülen, zaferin kazanılmasında en büyük payı alacağı tahmin edilen bir fil vardı. Ebrehe Kâbe’ye saldırmaya başlayınca bu fil yere çöktü ve Kâbe yönünde yürümedi. Yönü Yemen’e çevrilince koşarak geri dönüyordu. Böylece Mekke’ye yaklaşıp hücum etmek istediği halde hücum edemeyen Ebrehe ve ordusu üzerine Allahü teâlâ ebabil (dağ kırlangıcı) denilen kuşlardan bir sürü gönderdi. Ebabil kuşlarının herbiri, biri ağzında ikisi de ayaklarında olmak üzere, nohut veya mercimek büyüklüğünde üçer taş taşıyorlardı. Bu taşları Ebrehe’nin ordusu üzerine bıraktılar. Taş isabet eden her asker, anında yere düşüp öldü. Ebrehe kaçmak istedi. Taşlardan ona da isabet edip, kaçtıkça etleri parça parça dökülerek öldü. Bu husus Kur’an-ı kerimde Fil suresinde bildirilmektedir. Böylece Kureyş kabilesi doğmak üzere olan Muhammed aleyhisselamın hürmetine büyük bir düşmanın şerrinden kurtuldu. Muhammed aleyhisselamın geleceği Âdem aleyhisselamdan itibaren her peygambere ve ümmetlerine müjdelene gelmiş, doğması yaklaşınca da birçok haber ve müjdeler verilip alametler ortaya çıkmış, çeşitli hadiseler meydana gelmiştir.
Mevlid, müslümanların bayramı, neşe ve sevinç günüdür
Resul-i ekrem efendimiz, miladın 571 yılı nisan ayının yirmisine rastlayan, Rebiül-evvel ayının onikinci Pazartesi gecesi, sabaha karşı, Mekke-i mükerreme şehrinde dünyaya gelmiştir. O gün henüz güneş doğmadan âlem nur ile doldu. Âdem aleyhisselamdan beri babadan evlada intikal edegelen nur asıl sahibine ulaştı.
Dünyanın her tarafındaki müslümanlar, her sene, bu geceyi, mevlid kandili olarak kutlamaktadır.
Mevlid, doğum zamanı demektir. Rebiül-evvel, ilkbahar demektir. Peygamber efendimiz nübüvvetten sonra, her yıl, bu geceye ehemmiyet verirdi. Her Peygamberin ümmeti, kendi Peygamberinin doğum gününü bayram yapmıştı. Bugün de, müslümanların bayramıdır. Neşe ve sevinç günüdür.
Peygamber efendimizin dünyaya teşrifini yani doğumunu annesi Hz. Âmine şöyle anlatıyor:
“Doğum anı geldiğinde heybetli bir ses işittim. Ürpermeye başladım. Sonra beyaz bir kuş gördüm, gelip kanadı ile beni sığadı. O andan sonra bendeki korku ve ürpertiden eser kalmadı. Yanımda süt gibi beyaz bir kase şerbet gördüm. O şerbeti bana verdiler. O anda çok susamış idim. Verilen şerbeti içtim. Baldan tatlı ve soğuk idi. İçer içmez susuzluğum gitti. Sonra büyük bir nur gördüm, Evim o kadar nurlandı ki, o nurdan başka bir şey görmüyordum. O sırada çok hatun gördüm. Boyları uzun, yüzleri güneş gibi parlıyordu. Etrafımı sarıp, bana hizmet eden bu hatunlar, Abdü Menaf kabilesinin kızlarına benzerlerdi. Yine o sırada beyaz, uzun ve gökten yere uzanmış ipek bir kumaş gördüm. Dediler ki:
Onu insanların gözünden örtün. O anda bir grup kuş peyda oldu. Ağızları zümrütten, kanatları yakuttandı. Gümüş ibrikler tutarak havada duruyorlardı. Bana korku gelip terlemiştim, ter damlalarından misk kokusu yayılıyordu. O halde iken gözümden perdeyi kaldırdılar. Doğudan batıya kadar bütün yeryüzünü gördüm. Üç âlem (bayrak) dikildi. Onların biri meşrik (doğu), biri mağrib (batı) biri de Kâbe’nin üstünde idi. Etrafımda çok sayıda melekler toplandı. Yavrum doğar doğmaz, mübarek başını secdeye koydu ve şehadet parmağını kaldırdı. O anda gökten bir parça beyaz bulut indi. Onu kapladı. Bir ses işittim; “Onu mağribden meşrıka kadar her yerde gezdirin. Tâ ki cümle âlem onu, ismiyle, cismiyle ve sıfatıyla görsünler” diyordu. Sonra o bulut gözden kayboldu ve yavrumu bir beyaz yünlü kumaş içinde sarılı gördüm. Yine o sırada yüzleri güneş gibi parlayan üç kişi gördüm. Birinin elinde gümüşten bir ibrik, birinin elinde zümrütten bir leğen, birinin elinde de bir ipek vardı. İbrikten sanki misk damlıyordu. Yavrumu o leğenin içine koydular. Mübarek başını ve ayağını yıkadılar ve ipeğe sardılar. Sonra mübarek başına güzel koku sürüp, mübarek gözlerine sürme çektiler ve gözden kayboldular.”
Muhammed aleyhisselamın doğduğu sırada Âmine validemizin yanında Abdurrahman bin Avf’ın annesi Şifa Hatun, Osman bin Ebü’l-As’ın annesi Fatıma Hatun ve Peygamber efendimizin halası Safiyye Hatun vardı. Bunlar da gördükleri nuru ve diğer hadiseleri haber verdiler.
Şifa Hatun şöyle anlatıyor:
“Ben, o gece Âmine’nin yanında idim. Muhammed aleyhisselamın doğar doğmaz dua ve niyaz ettiğini işittim. Gaibden; “Yerhamüke Rabbüke” diye söylendi. Sonra bir nur çıkıp o kadar ışık verdi ki, doğudan batıya kadar her yer göründü...” Bundan başka birçok hadiseye şahit olan Şifa Hatun; “Ne zaman ki, Ona peygamberlik verildi; hiç tereddüt etmeden ilk iman edenlerden biri de ben oldum” dedi.
Safiyye Hatun da şöyle anlatmıştır:
“Muhammed aleyhisselam doğduğu sırada her tarafı bir nur kapladı. Onu yıkamak istediğimde, “Biz Onu yıkadık” diye bir ses duydum. Onu henüz yenice sünnet olmuş ve göbeği kesilmiş olarak gördüm. Onu kundağa sararken sırtında bir mühür vardı, mührün üzerinde (La ilahe illallah Muhammedün Resulullah) yazılı idi. Mübarek başını secdeye koyup, hafif sesle bir şeyler söylüyordu, kulağımı mübarek ağzına yaklaştırdım; “Ümmeti, Ümmeti” (Ümmetim, ümmetim) diyordu. Sonra mübarek başını kaldırıp açık bir dille “La ilahe illallah, inni resulullah” dedi.
Resul-i ekrem efendimizin doğduğunu dedesi Abdülmuttalibe Kâbe’de Allah’a yalvarıp dua etmekteyken müjdelediler. Abdülmuttalib bu müjdeyi alınca çok sevinip Onu görmeye gitti ve; “Bu oğlumun şanı, şerefi çok yüce olacaktır” dedi. Sonra da Onun doğumunu kutlamak için doğumun yedinci gününde Mekke halkına üç gün ziyafet verdi. Ayrıca şehrin her mahallesinde develer keserek insan ve hayvanların istifade etmesi için bıraktı. Ziyafet sırasında çocuğa hangi ismi koydun diyenlere Muhammed ismini verdim dedi. Neden atalarından birinin ismini vermedin diyenlere; “Allah’ın ve insanların Onu methetmelerini, övmelerini istediğim için” cevabını verdi. Annesi de Ahmed ismini koydu.
Muhammed aleyhisselam doğduğu sırada ve doğduktan sonra pek çok hadise meydana geldi:
“Haberiniz olsun Ahmed bu gece dünyaya geldi”
Muhammed aleyhisselamın dünyaya geldiği gece bir yıldız doğdu. Bunu gören Yahudi bilginleri Muhammed aleyhisselamın doğduğunu anladılar. Eshab-ı kiramdan Hassan bin Sabit anlatır: “Ben sekiz yaşında idim. Bir sabah vakti Yahudinin biri, hey Yahudiler! diye çığlık atarak koşuyordu. Yahudiler ne var, ne yırtınıyorsun diyerek yanına toplanınca şöyle söyledi: “Haberiniz olsun Ahmedin yıldızı bu gece doğdu! Ahmed bu gece dünyaya geldi...”
Doğduğu gece Kâbe’deki putlar yüz üstü yere yıkıldı
Muhammed aleyhisselam doğduğu gece Kâbe’deki putlar yüz üstü yere yıkıldı. Urvetübni Zübeyr rivayet eder: “Kureyşten bir cemaatin bir putu vardı. Yılda bir defa onu tavaf ederler, develer kesip şarap içerlerdi. Yine öyle bir günde putun yanına vardıklarında onu yüzüstü yere yıkılmış buldular. Kaldırdılar, yine kapandı. Bu hâl üç defa tekrarlandı. Bunun üzerine etrafına iyice destek verip diktikleri sırada şöyle bir ses işitildi: “Bir kimse doğdu yer yüzünde her yer harekete geldi. Ne kadar put varsa hepsi yıkıldı. Kralların korkudan kalbleri titredi.”
Bu hadise tam Muhammed aleyhisselamın doğduğu geceye rastlıyordu.
Kisranın sarayının on dört kulesi (burcu) yıkıldı
Medayin şehrindeki İran Kisrasının sarayının on dört kulesi (burcu) yıkıldı. O gece gürültüyle ve dehşetle uyanan Kisra ve halkı yine kendilerinden bazı ileri gelenlerin gördükleri korkunç rüyaları tabir ettirdiklerinde bunun büyük bir şeye alamet olduğunu anladılar.
Mecusilerin bin yıldan beri yanan ateş yığınları aniden söndü
Yine o gece Mecusilerin yani ateşe tapanların bin yıldan beri yanmakta olan kocaman ateş yığınları aniden söndü. Ateşin söndüğü tarihi not ettiler. Kisranın sarayından burçların yıkıldığı geceye isabet ediyordu.
Mukaddes sayılan Save Gölü, bir anda, kuruyuverdi
O zaman insanların mukaddes saydıkları Save Gölü de yine o gece bir anda suyu çekilip, kuruyuverdi.
Kurumuş Semave nehri akmaya başladı
Şam tarafında bin yıldan beri suyu akmayan ve kurumuş olan Semave Nehrinin vadisi de, o gece, su ile dolup taşarak akmaya başladı.
Muhammed aleyhisselamın doğduğu gece ve daha sonra o zamana kadar görülmemiş bu hadiselerden başka pek çok hadise vuku buldu, bunların hepsi son Peygamber Muhammed aleyhisselamın dünyayı teşrif ettiğine işaret olmuştur.
Copyright © Huzura Dogru Dini Kitablar
[/color]
Peygamber efendimiz Kureyş kabilesinin Haşimoğulları kolundandır. Babası Abdullahtır. Abdullahın babası Abdülmuttalib, annesi de Fatıma binti Amr’dır. Dedesi Abdülmuttalib, Mekke’nin hakimi ve Arapların şeref itibariyle en üstün kabilesi olan Kureyş kabilesine mensuptu. Abdülmuttalibin alnında Muhammed aleyhisselamın nuru parladığından Kureyş kavmi onunla bereketlenirdi. Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib, oğulları arasında en çok Abdullah’ı severdi.
Çünkü onun alnında Muhammed aleyhisselamın nuru parlıyordu. Abdullah’ın güzelliği Mısır’a kadar şöhret bulmuştu. Alnındaki nur yüzünden iki yüze yakın kız, onunla evlenmek arzusu ile Mekke’ye gelmişti. Abdülmuttalib ise, Onu her yönüyle Ona denk olan bir kız ile evlendirmek istiyordu. Bunun için Beni Zühre kabilesinin büyüğü Vehb bin Abd-i Menafın kızı Âmineyi oğlu Abdullaha istedi.
Vehb’in kızı Âmine; güzellik, ahlak ve nesep itibariyle Kureyş kızlarının en üstünü idi. Ayrıca soy bakımından Abdullah ile birkaç batın yukarıda birleşmekte idi. Abdülmuttalib, Vehb’in kızını oğlu Abdullaha isteyince Vehb şöyle dedi:
“Ey amcam oğlu, biz bu teklifi sizden önce aldık. Âmine’nin annesi bir rüya gördü. Anlattığına göre evimize bir nur girmiş, aydınlığı yeri ve gökleri tutmuş. Ben de bu gece rüyamda dedemiz İbrahimi gördüm. Bana; “Abdülmuttalibin oğlu Abdullahla kızın Âmine’nin nikahlarını ben kıydım. Onu sen de kabul et” dedi. Bugün sabahtan beri bu rüyanın tesiri altındayım. Acaba ne zaman gelecekler, diye merak ediyordum.”
Bu sözleri duyan Abdülmuttalib sevincinden (Allahü ekber! Allahü ekber!) diyerek tekbir getirdi. Nihayet oğlu Abdullahı Vehb’in kızı Âmine ile evlendirdi.
Abdullah, Âmine ile evlenince alnında parlayan nur, hanımına intikal etti. Türkiye’de ve birçok islam memleketlerinde, bir asırdan beri, Abdullahın evlendiği geceye, Regaib kandili ismini veriyorlar. Regaib gecesine böyle mana vermek doğru değildir. Resulullahın dokuz aydan önce dünyayı teşrif etmiş olduğunu bildirmek olur ki, bu da, noksanlık ve kusurdur. Her bakımdan, her insanın üstünde ve her bakımdan kusursuz olduğu gibi, Âmine validemizi “rahmetullahi teâlâ aleyha” nurlandırdığı zaman da, noksan ve kusurlu değildi. Bu zamanın noksan olması, tıp ilminde ayb ve kusur sayılmaktadır.
İslamiyetin ilk zamanlarında ve islamiyetten evvel, Receb, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarında harp etmek haram idi. İslamiyetten evvel, arablar, Receb veya Muharrem aylarında harp edebilmek için, ayların yerini değiştirir, ileri veya geri alırlardı. Resulullah, hicretin onuncu senesinde, doksanbin müslüman ile veda haccı yaptığı zaman, (Ey Eshabım! Haccı tam zamanında yapıyoruz. Ayların sırası, Allahü teâlânın yarattığı zamandaki gibidir!) buyurdu. (Rıyad-un-nasıhin)
Abdullahın evlendiği sene, ayların yeri değişik idi. Receb ayı, Cemazil-ahir yerinde idi. Yani bir ay ileride idi. O halde, nur-i Nübüvvetin, Âmine validemize intikali, şimdiki Cemazil-ahir ayındadır. Regaib gecesinde değildir.
Âmine validemizin Muhammed aleyhisselama hamile olduğu sırada Kureyş kabilesinde büyük bir darlık, kıtlık ve pahalılık olmuştu. Kureyş çok sıkıntı içinde idi. Muhammed aleyhisselamın ana rahmine düşmesiyle birlikte, Onun hürmetine Allahü teâlâ Kureyş kabilesinin bağ ve bahçelerine, mahsullerine öyle bereket verdi ki, hepsi zengin oldular. Araplar o seneye “Senet-ül feth ve’l ibtihac” yani sevinç ve bolluk yılı dediler. Âmine validemiz Sevgili Peygamberimize hamile iken kocası Abdullah ticaret için Şam’a gitmişti. Dönüşünde hastalanıp Medine’ye geldiği sırada dayılarının yanında vefat etti. Bu haber Mekke’de duyulunca çok büyük bir üzüntüye sebep oldu. Eshab-ı kiramdan Abdullah ibni Abbas şöyle bildirmiştir:
Peygamberimizin babası Abdullah, oğlu doğmadan önce vefat edince melekler; “Ey Rabbimiz, Resulün yetim kaldı” dediler. Allahü teâlâ da; “Onun koruyucusu ve yardımcısı benim” buyurdu.
Âmine validemiz şöyle anlatmıştır:
“Ben altı aylık hamile iken, bir gece rüyamda karşıma bir zat çıkıp dedi ki: “Ey Âmine, bilmiş ol ki, sen âlemlerin en hayırlısı olan kimseye hamile oldun. Doğurunca ismini Muhammed koy ve hâlini hiç kimseye açmayıp, gizli tut!” Bir rivayette ismini Ahmed koy, denilmiştir.
Muhammed aleyhisselamın doğmasına iki ay kadar zaman varken Fil vakası meydana geldi. İnsanların her taraftan akın akın gelip Kâbe’yi ziyaret etmesine engel olmak isteyen Yemen valisi Ebrehe, Bizans İmparatorunun da yardımıyla San’ada büyük bir kilise yaptırdı ve insanların burayı ziyaret etmelerini istedi. Araplar ise eskiden beri Kâbe’yi ziyaret etmekte olup, Ebrehe’nin yaptırdığı kiliseye hiç itibar etmediler. Hatta hakaret gözüyle baktılar. İçlerinden biri kiliseyi kirletti. Bu hadiseye kızan Ebrehe, Kâbe’yi yıkmaya karar verdi ve bu maksatla bir ordu hazırlayıp Mekke üzerine yürüdü. Ebrehe’nin ordusunda önde yürütülen, zaferin kazanılmasında en büyük payı alacağı tahmin edilen bir fil vardı. Ebrehe Kâbe’ye saldırmaya başlayınca bu fil yere çöktü ve Kâbe yönünde yürümedi. Yönü Yemen’e çevrilince koşarak geri dönüyordu. Böylece Mekke’ye yaklaşıp hücum etmek istediği halde hücum edemeyen Ebrehe ve ordusu üzerine Allahü teâlâ ebabil (dağ kırlangıcı) denilen kuşlardan bir sürü gönderdi. Ebabil kuşlarının herbiri, biri ağzında ikisi de ayaklarında olmak üzere, nohut veya mercimek büyüklüğünde üçer taş taşıyorlardı. Bu taşları Ebrehe’nin ordusu üzerine bıraktılar. Taş isabet eden her asker, anında yere düşüp öldü. Ebrehe kaçmak istedi. Taşlardan ona da isabet edip, kaçtıkça etleri parça parça dökülerek öldü. Bu husus Kur’an-ı kerimde Fil suresinde bildirilmektedir. Böylece Kureyş kabilesi doğmak üzere olan Muhammed aleyhisselamın hürmetine büyük bir düşmanın şerrinden kurtuldu. Muhammed aleyhisselamın geleceği Âdem aleyhisselamdan itibaren her peygambere ve ümmetlerine müjdelene gelmiş, doğması yaklaşınca da birçok haber ve müjdeler verilip alametler ortaya çıkmış, çeşitli hadiseler meydana gelmiştir.
Mevlid, müslümanların bayramı, neşe ve sevinç günüdür
Resul-i ekrem efendimiz, miladın 571 yılı nisan ayının yirmisine rastlayan, Rebiül-evvel ayının onikinci Pazartesi gecesi, sabaha karşı, Mekke-i mükerreme şehrinde dünyaya gelmiştir. O gün henüz güneş doğmadan âlem nur ile doldu. Âdem aleyhisselamdan beri babadan evlada intikal edegelen nur asıl sahibine ulaştı.
Dünyanın her tarafındaki müslümanlar, her sene, bu geceyi, mevlid kandili olarak kutlamaktadır.
Mevlid, doğum zamanı demektir. Rebiül-evvel, ilkbahar demektir. Peygamber efendimiz nübüvvetten sonra, her yıl, bu geceye ehemmiyet verirdi. Her Peygamberin ümmeti, kendi Peygamberinin doğum gününü bayram yapmıştı. Bugün de, müslümanların bayramıdır. Neşe ve sevinç günüdür.
Peygamber efendimizin dünyaya teşrifini yani doğumunu annesi Hz. Âmine şöyle anlatıyor:
“Doğum anı geldiğinde heybetli bir ses işittim. Ürpermeye başladım. Sonra beyaz bir kuş gördüm, gelip kanadı ile beni sığadı. O andan sonra bendeki korku ve ürpertiden eser kalmadı. Yanımda süt gibi beyaz bir kase şerbet gördüm. O şerbeti bana verdiler. O anda çok susamış idim. Verilen şerbeti içtim. Baldan tatlı ve soğuk idi. İçer içmez susuzluğum gitti. Sonra büyük bir nur gördüm, Evim o kadar nurlandı ki, o nurdan başka bir şey görmüyordum. O sırada çok hatun gördüm. Boyları uzun, yüzleri güneş gibi parlıyordu. Etrafımı sarıp, bana hizmet eden bu hatunlar, Abdü Menaf kabilesinin kızlarına benzerlerdi. Yine o sırada beyaz, uzun ve gökten yere uzanmış ipek bir kumaş gördüm. Dediler ki:
Onu insanların gözünden örtün. O anda bir grup kuş peyda oldu. Ağızları zümrütten, kanatları yakuttandı. Gümüş ibrikler tutarak havada duruyorlardı. Bana korku gelip terlemiştim, ter damlalarından misk kokusu yayılıyordu. O halde iken gözümden perdeyi kaldırdılar. Doğudan batıya kadar bütün yeryüzünü gördüm. Üç âlem (bayrak) dikildi. Onların biri meşrik (doğu), biri mağrib (batı) biri de Kâbe’nin üstünde idi. Etrafımda çok sayıda melekler toplandı. Yavrum doğar doğmaz, mübarek başını secdeye koydu ve şehadet parmağını kaldırdı. O anda gökten bir parça beyaz bulut indi. Onu kapladı. Bir ses işittim; “Onu mağribden meşrıka kadar her yerde gezdirin. Tâ ki cümle âlem onu, ismiyle, cismiyle ve sıfatıyla görsünler” diyordu. Sonra o bulut gözden kayboldu ve yavrumu bir beyaz yünlü kumaş içinde sarılı gördüm. Yine o sırada yüzleri güneş gibi parlayan üç kişi gördüm. Birinin elinde gümüşten bir ibrik, birinin elinde zümrütten bir leğen, birinin elinde de bir ipek vardı. İbrikten sanki misk damlıyordu. Yavrumu o leğenin içine koydular. Mübarek başını ve ayağını yıkadılar ve ipeğe sardılar. Sonra mübarek başına güzel koku sürüp, mübarek gözlerine sürme çektiler ve gözden kayboldular.”
Muhammed aleyhisselamın doğduğu sırada Âmine validemizin yanında Abdurrahman bin Avf’ın annesi Şifa Hatun, Osman bin Ebü’l-As’ın annesi Fatıma Hatun ve Peygamber efendimizin halası Safiyye Hatun vardı. Bunlar da gördükleri nuru ve diğer hadiseleri haber verdiler.
Şifa Hatun şöyle anlatıyor:
“Ben, o gece Âmine’nin yanında idim. Muhammed aleyhisselamın doğar doğmaz dua ve niyaz ettiğini işittim. Gaibden; “Yerhamüke Rabbüke” diye söylendi. Sonra bir nur çıkıp o kadar ışık verdi ki, doğudan batıya kadar her yer göründü...” Bundan başka birçok hadiseye şahit olan Şifa Hatun; “Ne zaman ki, Ona peygamberlik verildi; hiç tereddüt etmeden ilk iman edenlerden biri de ben oldum” dedi.
Safiyye Hatun da şöyle anlatmıştır:
“Muhammed aleyhisselam doğduğu sırada her tarafı bir nur kapladı. Onu yıkamak istediğimde, “Biz Onu yıkadık” diye bir ses duydum. Onu henüz yenice sünnet olmuş ve göbeği kesilmiş olarak gördüm. Onu kundağa sararken sırtında bir mühür vardı, mührün üzerinde (La ilahe illallah Muhammedün Resulullah) yazılı idi. Mübarek başını secdeye koyup, hafif sesle bir şeyler söylüyordu, kulağımı mübarek ağzına yaklaştırdım; “Ümmeti, Ümmeti” (Ümmetim, ümmetim) diyordu. Sonra mübarek başını kaldırıp açık bir dille “La ilahe illallah, inni resulullah” dedi.
Resul-i ekrem efendimizin doğduğunu dedesi Abdülmuttalibe Kâbe’de Allah’a yalvarıp dua etmekteyken müjdelediler. Abdülmuttalib bu müjdeyi alınca çok sevinip Onu görmeye gitti ve; “Bu oğlumun şanı, şerefi çok yüce olacaktır” dedi. Sonra da Onun doğumunu kutlamak için doğumun yedinci gününde Mekke halkına üç gün ziyafet verdi. Ayrıca şehrin her mahallesinde develer keserek insan ve hayvanların istifade etmesi için bıraktı. Ziyafet sırasında çocuğa hangi ismi koydun diyenlere Muhammed ismini verdim dedi. Neden atalarından birinin ismini vermedin diyenlere; “Allah’ın ve insanların Onu methetmelerini, övmelerini istediğim için” cevabını verdi. Annesi de Ahmed ismini koydu.
Muhammed aleyhisselam doğduğu sırada ve doğduktan sonra pek çok hadise meydana geldi:
“Haberiniz olsun Ahmed bu gece dünyaya geldi”
Muhammed aleyhisselamın dünyaya geldiği gece bir yıldız doğdu. Bunu gören Yahudi bilginleri Muhammed aleyhisselamın doğduğunu anladılar. Eshab-ı kiramdan Hassan bin Sabit anlatır: “Ben sekiz yaşında idim. Bir sabah vakti Yahudinin biri, hey Yahudiler! diye çığlık atarak koşuyordu. Yahudiler ne var, ne yırtınıyorsun diyerek yanına toplanınca şöyle söyledi: “Haberiniz olsun Ahmedin yıldızı bu gece doğdu! Ahmed bu gece dünyaya geldi...”
Doğduğu gece Kâbe’deki putlar yüz üstü yere yıkıldı
Muhammed aleyhisselam doğduğu gece Kâbe’deki putlar yüz üstü yere yıkıldı. Urvetübni Zübeyr rivayet eder: “Kureyşten bir cemaatin bir putu vardı. Yılda bir defa onu tavaf ederler, develer kesip şarap içerlerdi. Yine öyle bir günde putun yanına vardıklarında onu yüzüstü yere yıkılmış buldular. Kaldırdılar, yine kapandı. Bu hâl üç defa tekrarlandı. Bunun üzerine etrafına iyice destek verip diktikleri sırada şöyle bir ses işitildi: “Bir kimse doğdu yer yüzünde her yer harekete geldi. Ne kadar put varsa hepsi yıkıldı. Kralların korkudan kalbleri titredi.”
Bu hadise tam Muhammed aleyhisselamın doğduğu geceye rastlıyordu.
Kisranın sarayının on dört kulesi (burcu) yıkıldı
Medayin şehrindeki İran Kisrasının sarayının on dört kulesi (burcu) yıkıldı. O gece gürültüyle ve dehşetle uyanan Kisra ve halkı yine kendilerinden bazı ileri gelenlerin gördükleri korkunç rüyaları tabir ettirdiklerinde bunun büyük bir şeye alamet olduğunu anladılar.
Mecusilerin bin yıldan beri yanan ateş yığınları aniden söndü
Yine o gece Mecusilerin yani ateşe tapanların bin yıldan beri yanmakta olan kocaman ateş yığınları aniden söndü. Ateşin söndüğü tarihi not ettiler. Kisranın sarayından burçların yıkıldığı geceye isabet ediyordu.
Mukaddes sayılan Save Gölü, bir anda, kuruyuverdi
O zaman insanların mukaddes saydıkları Save Gölü de yine o gece bir anda suyu çekilip, kuruyuverdi.
Kurumuş Semave nehri akmaya başladı
Şam tarafında bin yıldan beri suyu akmayan ve kurumuş olan Semave Nehrinin vadisi de, o gece, su ile dolup taşarak akmaya başladı.
Muhammed aleyhisselamın doğduğu gece ve daha sonra o zamana kadar görülmemiş bu hadiselerden başka pek çok hadise vuku buldu, bunların hepsi son Peygamber Muhammed aleyhisselamın dünyayı teşrif ettiğine işaret olmuştur.
Copyright © Huzura Dogru Dini Kitablar
[/color]
Konular
- Yaptıklarımızın Hesabını Vermeye Hazırlıklı Mısınız.
- Kur'an Nasıl Bir Devlet Yönetimini Öneriyor.
- Kendimize Rab lar Edindiğimizin Farkında Bile Değiliz.
- Sesli düşler
- Ömürden Kaybolan Bir Senemiz
- Yardıma ihtiyacım var
- Hakan Kenan Hoca
- Türkiye'nin Gururu Lingerium
- Zorunlu Trafik Sigortası
- Kur'an ın Bizlere İndirilme Amacını Doğru Anlamalıyız.
- Rivayetleri Aklamak Adına, Kur'an a Saygısızlık Yapmayalım.
- Allah ın Affetmesi, Şefaati Konusunu Nasıl Anlamalıyız.
- Hac Suresi 47, Zümer Suresi 42. Ayetlerin. Ölüm Ve Rüya İlişkisi.
- Allah ın Sınırlarını Aşarak, Kafirlerden Olmak İstemiyorsak.
- Kur'an neden arapça indirilmiştir. Zuhruf 2-3. Fussilet 44. Ayet.
- Elbette tek vatan bö-lü-ne-me----yiz
- Bizleri dinden saptıran en büyük yanlışımız.
- Çalışanlarınızın network trafiğini DeskGate ile inceleyin
- DeskGate en iyi sirket guvenlik programi
- Pekala ölmüyormuyuz
- Siber saldırı ve afetlere karşı veri yedekleme yazılımı DeskGate
- Işsizlik sel gibi
- Ad adres telefon
- Nuhilik (noahidizm)
- Isa beklenen yahudi mesih midir?
- Cümle kapısı..
- Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 3
- Nasreddin Hoca Fıkraları
- Allah ın resulünün bizlere örnek oluşunu, hangi kaynaktan öğrenmeliyiz?
- Ayşecik İle Yasemin Sultan