Ana-babaya, Allah için bakmalı

[color=indigo]Ana-babaya, Allah için bakmalı

Allahü teâlânın rızâsı, dînine bağlı olan ana-babanın rızâsında, Allahü teâlânın gazabı da, dînine bağlı olan ana-babanın gazabındadır. Peygamber efendimiz;

[b](Cennet ana-babanın ayağı altındadır)[/b] buyurmuşlardır.

Hadis-i şerifteki [b]“ayağı altında”[/b] ifâdesi, ehl-i sünnet âlimleri tarafından ana-babanın rızâsı diye açıklanmıştır.

[b]Allahü teâlâ Mûsâ aleyhisselâma vahyederek;[/b]

[b](Yâ Mûsâ! [/b]Ana-babasını râzı eden, beni râzı etmiş olur. Ana-babasını râzı edip bana âsi olan kimseyi dahî iyilerden sayarım. Ana-babasına âsi olan, bana mutî olsa bile, onu fenâlar tarafına ilhâk ederim) buyurmuştur.



[b]Hasan-ı Basrî hazretleri,[/b] Kâbe’yi ziyâret ve tavâf ederken, sırtında zenbil olan bir kimsenin de, Kâbe’yi, sırtındaki zenbille tavâf ettiğini görür ve;

-Kardeşim, arkandaki yükü koyup öylece tavâf etsen dahâ iyi olmaz mı? diye sorar. O kimse;

[b] “Yedi tavaf yaptırdım!”[/b]

-Bu arkamdaki yük değil, babamdır. Babamı bu şekilde Şâm’dan yedi kerre buraya getirip tavâf eyledim. [b]Çünkü, bana dînimi, îmânımı babam öğretti. Beni İslâm ahlâkı ile yetiştirdi cevabını verir. [/b]

[b]Bunun üzerine Hasan-ı Basrî hazretleri,[/b] o kimseye;

[b]-Kıyâmet gününe kadar, babanı böylece arkanda getirip tavâf eylesen, bir kerre kalbini kırmakla bu yaptığın hizmet havaya gider ve yine bir defa gönlünü yapsan, bu kadar hizmete mukâbil olur buyurur...[/b]



[b]Bir gün Peygamber efendimize bir kimse gelerek;[/b]

[b]-Yâ Resûlallah! [/b]Benim anam-babam ölmüştür. Onlar için ne yapmam lâzımdır? diye arz eder. Peygamber efendimiz;
[b]
-Onlara dâimâ duâ eyle![/b] Onlar için Kur’ân-ı kerîm oku ve istigfâr et! buyururlar.

[b]Eshâb-ı kirâmdan orada bulunanlardan birisi;[/b]

[b]-Yâ Resûlallah, [/b]bundan fazla yapılacak bir şey var mı? diye arz edince, Resûlullah efendimiz;

[b] -Onlar için sadaka verin ve hac eyleyin[/b]! buyururlar.

[b]Benî İsrail zamanında salih bir kimsenin üç oğlu vardı[/b]. Bir gün bu zât hastalanır ve hayatından da ümit kesilir. Üç oğlandan en büyüğü, küçük kardeşlerini çağırıp;

[b] -Ey kardeşlerim,[/b] babamız ağır hasta ve bakıma da ihtiyacı var. Fakat bakımı, hizmeti çok ağırdır, zordur. Babamızın epeyce de malı var. Benim size teklifim, babamızın malını siz alın ve bakımını, hizmetini de bana bırakın, der.

[b] Kardeşleri bu teklife itiraz etmezler,[/b] malları alıp bölüşürler ve babalarının bakımını, hizmetini de ağabeylerine bırakırlar. Büyük oğlan, salih bir kimse olduğu için babasının hizmetini, kendisine nimet, ganimet ve ibâdet bilir ve babasının vefâtına kadar da bu hizmeti yapar. Fakat hanımının bu işe hiç gönlü râzı olmaz ve malı almadığı için onunla münakaşa eder. [b]O ise hanımına; [/b]

[b]-Ey hatun, [/b]ben babama mirâs için değil, Allah rızâsı için hizmet ediyor ve onun hayır duâsını almak istiyorum. Hayır ise, sizin bildiğiniz gibi malda, mülkte, makamda değildir. Bir kimsenin dünya dolusu malı olsa fakat o malın bereketi olmasa, o malda hayır yoktur. Hayır, ancak berekettedir, der. Ve büyük oğlana bir gece rüyâsında;



[b]-Git, filan yerde yüz altın vardır. Onu al nafaka yap denir. [/b]O ise;

[b]-Onda bereket var mıdır?[/b] diye sorar. Cevap olarak;

[b]-Hayır yoktur denir.[/b] Bunun üzerine;



[b]-Bereket olmayan şey bana lâzım değildir[/b], cevabını verir ve bu gördüğü rüyâyı hanımına da anlatır. Hanımı, rüyâsında bildirilen altınları gidip almadığı için onunla münakaşa eder, ileri-geri konuşur.



[b]Bir altının bereketi![/b]

Ertesi gece tekrar rüyasında; [b]“Filan yerde 10 altın vardır, git al” [/b]denilir. O yine bereket olup olmadığını sorar. Bereket olmadığını anlayınca yine almaya gitmez. Üçüncü gece kendisine yine rüyâda; [b]“Filan yerde bir altın vardır, onu al da harçlık yap” [/b]denilir.



O da bereketi olup olmadığını sorunca; [b]“çok bereketlidir”[/b] cevabını alır ve uyanır. Hemen rüyâda bildirilen yere gider, o bir altını alır, pazara gidip iki tane balık satın alır. Balıkları eve getirip karınlarını yardığı zaman, balıkların karnında çok kıymetli ve iki dirhem ağırlığında kırmızı birer cevher olduğunu görür.



Bunlardan birisini pazara götürüp satmak ister. Fakat hiç kimsenin almaya gücü yetmez.[b] Nihayet 30 bin altın kıymeti ile zamanın hükümdarına satar. Sevinçle evine gelir ve cenâbı Hakka şükürler eder. [/b]


Hükümdar o cevherin bir eşini daha araştırır fakat hiç kimsede bulamaz.[b] ‘Tekrar ona soralım belki vardır’ diyerek gelirler. ‘Bende vardır’ deyince, onu da 70 bin altına satar ve böylece son derece zengin olur. [/b]


[b]
Gece yattığı zaman rüyâsında kendisine; [/b]

[b]“Ey kişi, cenâbı Hakkın sana bu kadar lütuf ve ihsânı, bakıma muhtaç olan babana, ihlâs ile etmiş olduğun hizmet sebebi iledir. Âhirette sana yapılacak ihsânı ise, anlatmak mümkün değildir” [/b]denir.

Netice olarak ana-babaya, muhtaç olsalar bile; ihtiyaçları olduğu için değil, Allahü teâlânın emri olduğu ve Onun rızâsı için bakmalı, hizmet etmelidir.[/color]