(Benî Kureyzâ yehûdîleri) -1- YEHÛDÎLERİN İHÂNETİ

[size=18px][color=green]PEYGAMBER EFENDİMİZ “SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM”


(Benî Kureyzâ yehûdîleri) -1- YEHÛDÎLERİN İHÂNETİ

Hendek harbinden sonra, Server-i âlem yine,
"Hazreti Âişe"nin teşrîf etti evine,

Zırh ve silâhlarını, çıkardı üzerinden,
Vücûdu tozlanmıştı, bir banyo aldı hemen.

O sırada Cebrâil, "Dıhye"nin sûretinde,
Geliverdi zırhı ve silâhı üzerinde.

Dedi: (Yâ Resûlallah, siz, Benî Kureyzâ'nın,
Üstüne yürüyün ki, bu, emridir Allahın.)

Kâinâtın sultânı, "Bilâl-i Habeşî"ye,
Emretti: (Bu haberi, herkese söyle) diye.

Kendisi de giyinip, silâhıyle zırhını,
Miğferini geçirip, kuşandı kılıcını.

Geldi at üzerinde eshâbın arasına,
Teslîm etti sancağı, "Allahın arslanı"na.

Ve gönderdi ileri, öncü kuvvet olarak,
"İbni Ümmü Mektûm"u, şehirde bırakarak,

"Tekbîr" sedâlarıyla çıktılar Medîneden,
Gammaroğullarıyla karşılaştılar hemen.

Silâhlanmış, Resûlü beklerdi o kimseler,
(Size kim haber verdi?) diye suâl ettiler.

Dediler ki: (Dıhye-i Kelbî geldi az önce,
Biz de ondan öğrendik bu haberi böylece.)

Buyurdu ki: (O kişi, Cibrîl-i emîn idi,
Ve Benî Kureyzâ'ya emirle gönderildi.

Onların kalesini kuvvetlice sarsacak,
Böylece kalplerine, büyük korku salacak.)

Velhâsıl o kaleye varıncaya kadar tam,
Artıp, "Üçbin kişi"yi buldu eshâbı kirâm.

Gitti "hazreti Alî" sancak ile en önde.
Ve dikti sancağını, o kalenin önünde.

Resûlullah, oraya varınca en nihâyet,
Önce o kâfirleri "İslâm"a etti dâvet.

Yehûdîler, dâveti kabûl eylemediler,
İkinci teklîfini yaptı Resûl bu sefer.

Buyurdu: (Öyle ise, Allahın Resûlünün,
Emri ile, kaleden inin ve teslîm olun.)

Onlar, bu emri dahî reddedince, bu sefer,
Sahâbe-i kirâma nazar etti o Server.

"Sa'd" hazretlerini görüp verdi şu emri:
(Yâ Sa'd, oka tutun siz şu yehûdîleri.)

O ve diğer okçular, Resûlün emri ile
Fırlattılar okları, "Tekbîr" sedâlariyle.

Onlar da buna karşı, "Ok" ile "Taş" attılar,
Bu hareketleriyle savaşı başlattılar.

Lâkin korkularından, açıp da kapıları,
Hiç çıkamıyorlardı o kaleden dışarı.

Hâin olduklarından, korkuyorlardı böyle,
Zîra "Hâin" ve "Zâlim", korkak olur hâliyle.

Onlar, Resûlullaha îmân getirmediler,
Yalnız hasetlerinden, Onu inkâr ettiler.

Yine Hendek harbinde, hâince davranarak,
Yapılan andlaşmayı, tek taraflı bozarak,

Kureyş kâfirleriyle anlaştılar gizlice,
Resûlü, güç durumda bıraktılar böylece.



[url]www.huzurpinari.com[/url]

[/color][/size]

3 yorum

(Benî Kureyzâ yehûdîleri) -1- YEHÛDÎLERİN İHÂNETİ

PEYGAMBER EFENDİMİZ “SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM”

(Benî Kureyzâ yehûdîleri) -4- RESÛLULLAH TAŞIDI

"Sa'd ibni Muâz"ın yehûdîler hakkında,
Karârı, makbul oldu Hak teâlâ katında.

Ve hemen çadırına götürüldü oradan
Yarası, birdenbire ağırlaştı sonradan.

Peygamber Efendimiz, geldi ziyâretine,
Kucaklayıp, duâda bulundu kendisine.

El açıp buyurdu ki: (Yâ Rabbî, kulun Sa'd,
Sırf senin rızân için düşmanla etti cihâd.

O, senin Resûlünü sevdi ve etti îmân,
Sen de, ona şu vakit kolaylık eyle ihsân.)

"Muâz", fısıltı ile dedi: (Yâ Resûlallah,
Malım, canım, herşeyim fedâdır sana Vallah.

Şehâdet ederim ki, sen Hakkın Resûlüsün,
Ve bir kimse yoktur ki, olsun o senden üstün.)

Peşinden hastalığı ağırlaştı o gece,
O gün, başka bir eve götürüldü hemence.

Bir iki sâat sonra, Cibrîl aleyhisselâm,
Resûlün huzûruna geldi ve verdi selâm.

Dedi ki: (Vefât eden, eshâbtan kim ki acep,
Melekler birbirine onu müjdeliyor hep.)

Resûlullah, Cibrîl'den duyunca bunu derhâl,
"Sa'd"ın hastalığını, eshâbtan etti suâl.

Onlar, Resûlullaha ettiler ki şöyle arz:
(Filân evde, çok ağır hastadır İbni Muâz.)

Resûlulullah, eshâbtan birkaçını aldı ve,
Gitti "İbni Muâz"ın bulunduğu o eve.

Hızlı gittiklerinden, yoruldu eshâb biraz,
Bunu, Resûlullaha eyleyince sonra arz,

Buyurdu: (Hanzala'nın namâzında, melekler,
Nasıl ki bizden önce bulundularsa eğer,

Sa'dın namâzında da, vâki olur öylece,
Yetişemiyeceğiz onlardan daha önce.)

Nihâyet Resûlullah, vardı "Sa'd"ın yanına,
Gördü ki, "İbni Muâz" kavuşmuş Allahına.

Başucunda oturup, buyurdu ki: (Yâ Sa'd,
Rabbimiz versin sana, en hayırlı mükâfât.

Sen, elbet reîslerin en iyileri idin,
Sen, Allaha söz verip, tam yerine getirdin.

Allahü teâlâ da, sana vaadlerini,
Verecektir elbette, o sonsuz ni'metini.)

Onun vefâtı ile, Resûlullah ve eshâb,
Göz yaşıyle ağlayıp, duydular çok ızdırâb.

Gelmişti cümle eshâb, onun cenâzesine,
Namâzını, o Server kıldırdı onun yine.

Hattâ cenâzsini, yine Fahr-i kâinât,
Eshâbiyle birlikte taşıdı kendi bizzât.

Eshâb arz ettiler ki: (Yâ Resûlallah, şu an,
Bir cenâze görmedik böyle kolay taşınan.)

Buyurdu: (Ey eshâbım, onu taşımak için,
Melekler indi gökten, sayıları yetmiş bin.)

Cenâzesi, kabrine indirilirken de hem,
Mezârının başında oturdu Fahr-i âlem.

Mübârek sakalını tutarak çok üzüldü,
Ağlayıp, gözlerinden gözyaşları süzüldü.

[color=olive][/color][b][/b]

06.03.2008 - dutkmd

(Benî Kureyzâ yehûdîleri) -1- YEHÛDÎLERİN İHÂNETİ

[b][color=blue]PEYGAMBER EFENDİMİZ “SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM”

(Benî Kureyzâ yehûdîleri) -3- TİTREDİ ARŞ-I ÂLÂ

Yehûdîler bir süre yaptılar istişâre,
Teslîm olmaktan başka, bulunmadı bir çâre.

Hemen Resûlullaha bir heyet yolladılar,
Ve "Teslîm bayrağı"nı çekip teslîm oldular.

Gelen heyet dedi ki: (Bizim hakkımızda, siz
Hüküm vermesi için, hakem tâyin ediniz.)

Peygamber Efendimiz, buyurdu ki o zaman:
(Siz istediğinizi seçiniz eshâbımdan.)

Onlar, Resûlullaha ettiler ki şöyle arz:
(Öyleyse hakemliği yapsın Sa'd bin Muâz.)

Bu zât, yaralanmıştı Hendek günü bir ara,
Hattâ ok girmiş idi, hem de atar damara.

Şehîd olacağını anlayıp kendi dahî,
Ellerini kaldırıp, demişti ki: (İlâhî,

Bu savaş sürecekse, "Ömür" ver bana yine,
Cenkte siper edeyim, kendimi Habîbine.

Yok, ama bitecekse yakında bu harp eğer,
"Şehîdlik" rütbesini eyle bana müyesser

Şu "Benî Kureyzâ"nın âkibetini dahî,
Göstermeden, rûhumu kabzetme yâ ilâhî.)

Hendek harbi bitmişti ve hemen ertesi gün,
Toplandı eshâb yine emri ile Resûlün

Buyurdu: (Ey eshâbım, şu Benî Kureyzâ'ya,
Dersini vermek için çıkıyoruz gazâya.

Zîrâ o yehûdîler, bozdu ahidlerini,
Gidip de bildirelim onlara hadlerini.)

İşte o kuşatmada, o alçak yehûdîler,
Teslîm olup, Resûle bir heyet gönderdiler.

Dediler: (Yâ Muhammed, olursan eğer râzı,
Hakem tâyin edelim, Sa'd ibni Muâz'ı.

O, bizim hakkımızda ne hüküm verir ise,
O karâra uyarak, cezâ ver sen de bize.)

Resûlün emri ile, eshâb "Sa'd"a gittiler,
Sedye ile, Resûlün yanına getirdiler.

Buyurdu ki: (Yâ Sa'd, hakemsin, ver emrini,
Biz dahî ona göre yapalım gereğini.)

Dedi: (Yâ Resûlallah, âkıl ve bâliğ olan,
Bütün erkeklerinin, vurulsun boynu şu an.

Kadın ve çocukların, hepsi esîr alınsın,
Malları, müslümânlar arasında dağılsın.)

Haklarında bu hükmü verince "İbni Muâz",
Allahın Resûlü de eyledi aynen infâz

Buyurdu ki: (Yâ Sa'd, verdin ki öyle karâr,
Allah ve Resûlü de, buna memnûn oldular.)

O günden sonra tekrâr, ağırlaştı yarası,
Nihâyet "Şehîd" oldu çok geçmeden arası.

Ağladı cümle eshâb, onun şehâdetine,
Hattâ "Yetmişbin melek" indi cenâzesine.

Ve mübârek mezârı kazılırken bu defâ,
İçinden "Misk kokusu" yayıldı her tarafa.

Peygamber Efendimiz, ona üzüldüğünden,
Ağlayıp, yaşlar aktı mübârek gözlerinden.

Buyurdu ki: (Sa'ddan, râzıdır Hak teâlâ,
Onun şehâdetiyle, titredi Arş-ı âlâ.)



[url]www.huzurpinari.com[/url]

[/color][/b]

05.03.2008 - dutkmd

(Benî Kureyzâ yehûdîleri) -1- YEHÛDÎLERİN İHÂNETİ

[size=18px][color=blue]PEYGAMBER EFENDİMİZ “SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM”

(Benî Kureyzâ yehûdîleri) -2- ÜÇ KİŞİ ÎMÂN ETTİ

Muhâsara hâlinde devam ediyordu harp,
Kuş uçurtmuyorlardı kaleden şânlı eshâb.

Ve lâkin münâfıklar, o kaleye, bir gece,
Gizliden şu haberi gönderdiler hemence:

Dediler ki: (Sakın hâ, hiç teslîm olmayınız,
Harbe devâm edin ki, arkanızda biz varız.

Sizi çıkarırlarsa Medîneden eğer ki,
Biz dahî sizin ile geliriz elbette ki.

Dayanın biraz daha aslâ teslîm olmadan,
Size yardım etmeye biz hazırız her zaman.)

Bu takviye va'dini alınca yehûdîler,
Müdâfâya, azîmle yine devâm ettiler.

Lâkin çok uzayınca muhâsara müddeti,
Tükendi onların da artık mukâvemeti.

Münâfıklardan dahî, bir yardım gelmeyince,
Ümitleri kesilip, korktular binnetîce.

Çâresizlik içinde kalan o yehûdîler,
Hemen Resûlullaha bir elçi gönderdiler.

Elçi huzûra gelip, dedi ki: (Yâ Muhammed,
Nâdiroğullarına gösterdiniz merhamet.

Onlar gibi, bize de bir merhamet gösterin,
Bizleri öldürüp de kanımızı dökmeyin.

Bilcümle mallarımız, bütün silâhlarımız,
Sizin olsun, yeter ki bağışlansın canımız.

Çoluk çocuğu ile birlikte her aile,
Çıkıp gitsin buradan, bir yük de erzâk ile.)

Cevâben buyurdu ki ona Resûl-i ekrem:
(Hayır, bu teklîfini aslâ kabûl edemem.)

Dedi: (Mal götürmekten vazgeçtik öyle ise,
Malsız çıkıp gidelim, müsâde eyle bize.)

Buyurdu: (Hayır aslâ, hiçbir kayıt ve şartsız,
Hükmüme boyun eğip, teslîm olacaksınız.)

Elçi, perîşân hâlde oradan ayrılarak,
Gitti yehûdîlere, gâyet üzgün olarak.

Bu haberi işiten o yehûdîler ise,
Düştüler çok büyk bir üzüntü ve yeise.

Liderlerinden olan, "Kâ'b bin Eşref", o ara,
İnsâfa yönelerek şöyle dedi onlara:

(Ey kavmim, benim size üç teklîfim olacak,
Birisini seçmekte, serbestsiniz siz ancak.

Birincisi, geliniz hep müslümân olalım,
Böylece boynumuzu kılıçtan kurtaralım.

Zîrâ biliyoruz ki Hak Peygamberdir o zât,
Kitaplarımızda da okuduk bunu bizzât.

Yine biz, bile bile Peygamber olduğunu,
Yalnız hasedimizden, inkâra kalktık onu.)

Bu kabûl görmeyince, dedi ki: (Öyle ise,
İkinci teklîfimi yapıyorum ben size.

Kılıçları sıyırıp, çıkalım bu kaleden,
Savaşalım onlarla, hiç vakit geçirmeden.)

Dediler: (Cumartesi gecesidir bu gece,
Bu gece çarpışmayız dînimiz gereğince.)

İçlerinden üç kişi, îmâna kavuşarak,
Çıkıp, mücâhidlere katıldılar koşarak.[/color][/size]

04.03.2008 - dutkmd

Konular