(Hudeybiye sulhnâmesi)
(Hudeybiye sulhnâmesi) -1- LEBBEYK, ALLAHÜMME LEBBEYK
Hicrî altıncı yılın, Zilka'de ayında hem,
Bir gece, rüyâsında gördü ki Fahr-i âlem:
Sahâbe-i kirâmla hep Mekkeye gittiler,
Ve Kâ'be-i şerîfi ziyâret eylediler.
O Server, bu "Rüyâ"yı eshâba söyleyince,
Kapıldı onlar dahî, heyecân ve sevince.
Zîrâ ana yurtları, doğup büyüdükleri,
Yüzlerini beş vakit namâzda döndükleri,
Mekkeye, Beytullaha gideceklerdi zîrâ,
Çünki buna işâret ediyordu bu rüyâ.
Resûlullah, eshâba verince bu "Müjde"yi,
Hemen bir hazırlığa başladı onlar dahî.
Resûlullah kendi de, yol için hazırlanıp,
"İbni Ümmü Mektûm"u yerine vekîl yapıp,
Zilka'de ayının ilk Cumartesi gnünde,
"Kusvâ" nâm devesine binerek Medînede,
"Bindörtyüz" sahâbîyle çıktılar Medîneden,
Şehirde kalanlarla vedâlaştılar hemen.
Daha sonra her biri, niyet edip "Umre"ye,
Yürüyüşe geçtiler, o mukaddes beldeye.
Birer kılıç var idi, yanında her kişinin,
"Yetmiş" de deve vardı, kurbânlık kesmek için.
"Zülhuleyfe" denilen yere varınca ama,
Resûlullah ve eshâb, girdiler hep ihrâma.
Kurbânlık develere, işâretler yaptılar,
Herbirinin boynuna, birer ip bağladılar.
Sonra da "Bişr bin Süfyân" isimli sahâbîye,
Emredip, haber için gönderdiler Mekkeye.
Beyazlara bürünen Resûl ve sahâbîler,
Orada, hep birlikte "Telbiye" eylediler.
Hepsi yüksek ses ile, "Telbiye" söylüyordu,
Bu mübârek sözlerle, yer ve gök inliyordu.
Bir an önce Mekkeye varmak için de hemen,
Yola devâm ettiler çıkıp, Zülhuleyfe'den.
Yolda "hazreti Ömer" ve "Sa'd bin Ubâde",
O Serverin yanına yaklaşıp az ilerde,
Dediler ki: (Efendim, Kureyşin üstüne biz,
Silâhsız olarak mı acabâ gideceğiz?
Onlardan, zâtınıza zarar erişir diye,
Korkar ve bu sebepten düşeriz endîşeye.)
Buyurdu ki: (Umreye niyet ettim önce ben,
Silâh taşımayı da, istemem böyle iken.)
Allahın Sevgilisi ve sahâbeyi kirâm,
"Umre" niyyeti ile ettiler yola devâm.
Bâzı kabîleleri, ederek hem ziyâret,
Resûlullah, onları ederdi dîne dâvet.
Lâkin çekiniyordu bir kısım kabîleler,
Verirdi bir kısmı da, kıymetli hediyeler.
Beyaz ihrâmlarıyla, o "Bindörtyüz" sahâbî,
Başlarında Allahın Sevgilisi, Habîbi,
Heyecânlanırlardı Mekkeye varmak için
Zîrâ burunlarında tütüyordu hepsinin.
[url]www.huzurpinari.com[/url]
[/color][/size]
(Hudeybiye sulhnâmesi)
[size=18px][color=darkblue]PEYGAMBER EFENDİMİZ “SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM”
(Hudeybiye sulhnâmesi) -3- KUSVÂ BİRDEN ÇÖKÜVERDİ
O Server imâm oldu, o öğlen namâzında,
"Bindörtyüz" sahâbî de, saf tuttu arkasında.
O "İkiyüz kişi"lik Kureyş süvârîleri,
Görüp, hayret ettiler bu korkusuz erleri.
Hattâ hayretlerinden, namâz bitene kadar,
Saldırıp, herhangi bir zarar yapamadılar.
Lâkin namâzdan sonra, dediler: (Biz ne yaptık?
Onlar namâz kılarken, biz niçin saldırmadık?
İstifâde etseydik onların bu hâlinden,
Hücûm edip, çoğunu öldürürdük ânîden.
Neyse üzülmiyelim, nasılsa müslümânlar,
İkindi vaktinde de, yine namâz kılarlar.
Hiç olmazsa o zaman gâfil davranmıyalım,
Bir anda hücûm edip, çoğunu haklıyalım.)
O zaman Hak teâlâ, Cibrîl-i emîn ile,
Onların bu fikrini, bildirdi Habîbine.
Buyurdu: (Eshâbınla kılarken namâzını,
O zaman iki kısma taksîm et eshâbını.
Bir kısmı, senin ile o namâzı kılsınlar,
Bir kısmı da, silâhla düşmanı kollasınlar.
Sonra namâz kılanlar, beklesinler düşmanı,
Ve düşman bekliyenler, kılsın namâzlarını.
Zîrâ arzû eder ki, size düşman olanlar,
Gâfil olduğunuz an, size baskın yapalar.)
Velhâsıl ikindinin vakti girdiği zaman,
Yine "hazreti Bilâl" okudu gür bir ezân.
Müşrik süvârîleri, bilerek bunu fırsat,
Hücûma geçmek için, aldılar bir tertîbât.
Lâkin Resûl-i ekrem, o vahiy mûcibince,
Eshâbına emredip, tedbîr aldı hemence.
Namâzı, bu şekilde kılınca sahâbîler,
Bunu görüp, şaşkına dönüverdi kâfirler.
Hak teâlâ onlara, korku verdi bir nice,
Onlara saldırmaktan, vazgeçtiler hemence.
Bir zarar yapamadan velhâsıl süvârîler,
Haber için, sür'atle Mekkeye at sürdüler.
Peygamber-i zîşânla, "Bindörtyüz" sahâbe de,
"Hudeybiye"ye doğru geçtiler harekete.
Mekkenin hudûduna varınca, "Kusvâ" birden,
Çöküverdi, zâhirde hiçbir sebep yok iken.
Onu kaldırmak için, uğraştılar o sâat,
"Kusvâ", çöktüğü yerden kalkmadı yine fakat.
Allahın Sevgilisi buyurdu ki hemence:
(Kusvâ'nın çökme huyu yok idi daha önce.
Ve lâkin "Ebrehe"nin, adı "Mahmûde" olan,
Filini, Beytullaha gitmekten alıkoyan,
Hak teâlâ, şimdi de bu "Kusvâ"yı tutmuştur,
Ve Mekkeye girmekten, onu alıkoymuşur.)
Sıçrayıp kalktı o an, "Kusvâ" adlı o deve,
Ve o yerden ayrılıp, başladı yürümeğe.
Hudut üzerindeki "Hudeybiye" denilen,
Bir mevkîye gelince, yine durdu ânîden.
Peygamber Efendimiz ve eshâbı kirâm da
İnip konakladılar, suyu az bu mekânda.
[/color][/size]
10.03.2008 - dutkmd