kütüb-i Sitte'de yanlış hadisler var mı?
ALLAH’A, KURAN’A, PEYGAMBERLERE VE MÜSLÜMANLARA SALDIRI VE İFTİRA İÇEREN KÜTÜB-İ SİTTE’DEKİ HADİSLERDEN ÖRNEKLER VE ELEŞTİRİLMELERİ
ALLAH’A KARŞI İFTİRA VE SAYGISIZLIK ETMELERİ VE BU KONUDA UYDURDUKLARI HADİS ÖRNEKLERİ:
1- Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “ Resûlullah a.s.v. buyurdular ki :
“ Cehennem içerisine âsiler atıldıkça: “ Daha var mı?” demekten geri durmaz. Bu hal, Rabbu’l-İzze’nin cehennemin içine ayağını koyup, iki yakasını dürüp birleştirmesine kadar devam eder. işte o zaman Cehennem: “Yeter, yeter. İzzet ve keremine yemin olsun yeter” der. Cennette fazlalık devam eder. Allah, ona mahsus yeni bir halk yaratır ve bunları cennetin fazla kısmına yerleştirir.
(Kütüb-i Sitte, Prof. Dr. İbrahim Canan, Akçağ Yayınları 1992 - Ankara. Cilt 14 s.445 Hadis sırası 5226, Alıntıları: Buhari, Tefsir, Kâf 1. Eymân 12. Tevhit 7, Müslim, Cennet 37, ( 2848), Tirmizi, Tefsir, Kaf, (3268) )
( Not: Bundan sonra İbrahim Cananın Kütüb-i Sitte isimli 18 ciltlik hadis kitapları kaynak gösterildiğinde, kaynak ismi K. S . Olarak kısaltılacak ve önüne sıra numarası yazılacak. Örneğin K.S. 5126 gibi.)
HADİSİN TENKİDİ: Yıllarca inanç sistemlerini inceledim bunlardan başka İlahı’nı cehenneme layık görenine hiç rastlamadım. Putperestler dahi, taptıkları putlarına böyle bir şeyi yakıştırmazlar, tercümeyi yapan İbrahim CANAN, asıl metinde geçen cehennemin içine ifadesini tam tercüme etmeyerek, (belli ki, ifade ona da ağır gelmiş) cehennemin üzerine ifadesini kullanmış. Halbuki asıl metinde “aleyhe” değil, ifade “fiyhe” yani “içerisinde” şeklindedir.
Bunlar, Allah’ı tecsim ederek ona ayak isnat ettiler ve bu ayağı da cehenneme koydular. Cennet için ise doldurulmak üzere imtihansız halk yaratılacağını iddia ettiler. Cehennemin boşluğunu Allah’ın ayağıyla, Cennetin boşluğunu ise hiç dünyaya gelmemiş halkla doldurmak öylemi! Allah, bunların bu küfründen münezzeh ve yücedir. Allah’a ayak isnat etmeleri teşbih değil tecsimdir. Zira cehennem cisimdir ve cisimlerin doldurulması ancak cisim ile olur.
Allah’ın, cehennemi neyle dolduracağına dair Kur’an’dan mealen:
- Eğer Rabb’in dileseydi insanları tek bir ümmet yapardı. Oysa, işte ihtilaf edip durmaktadırlar. 11/118
- Ancak Rabbının merhamet ettikleri, (Bu ihtilaftan) istisna teşkil ederler. Zaten Allah, onları bunun için yaratmıştır. Ve böylece, Rabbının “muhakkak cehennemi hep cin ve insanlarla dolduracağım” sözü yerine gelmiş olacaktır. 11/119
- Dileseydik, herkese hidayetini verirdik, (herkesi doğru yola getirirdik). Fakat (hikmetim uyarınca) benden (çıkan) şu söz gerçekleşecektir: “mutlaka cehennemi, cinlerden ve insanlardan bir kısmıyla tamamen dolduracağım.” 32/13
Görüldüğü gibi, cehennemin doldurulması konusunda uydurdukları hadis Kur’an’a ters düşmektedir.
2- Hz. Ebû Hüreyre r.a. Anlatıyor: “Resûlullah a.s.v. buyurdular ki: Sizden biri kardeşiyle dövüşünce yüze vurmaktan sakınsın.” (Buhari, Itk 20, Müslim, Birr, 112, (2612). )
Müslim’in ifadesinde şu ziyade var. “... Zirâ Allah Âdem’i kendi sûretinde yaratmıştır.” ( K.S. 3483 Cilt 10 Baskı 1990)
3- Yine Ebu Hüreyre r.a. Anlatıyor: “Resûlullah a.s.v. Buyurdular ki: Allah’u teala hazretleri, Hz. Adem a.s.mı kendi sureti üzere ve boyunu da atmış zira olarak yaratınca:.... (K.S. 3382 C.10 S.177 B.1990, alıntısı Buhari, İstizan 1, Müslim, Cennet 28 (2841) ).
4- İbnu Abbâs r.a. Anlatıyor: Resûlullah a.s.v. Buyurdular ki : Bu gece Rabb’imden bir (melek, elçi olarak) geldi. -Bir rivayette ise şöyle demiştir: “Rabbim bana en güzel bir surette geldi” -ve : Ey Muhammed.” dedi.
“Buyur Rabbim, emrindeyim.” dedim.
“Mele’i A’la (da bulunanların) nelerde yarıştıklarını biliyor musun dedi.
“Hayır” dedim. Bunun üzerine elini omuzlarımın arasına koydu. Hatta onun serinliğini göğüslerimde hissettim.......” (K.S. 4668 C.13 B 1992 alıntı: Tirmizi, Tefsir Sâd, (3231,3232) ).
5- Hz. Übey İbnu Ka’b r.a. Anlatıyor: Resûlullah a.s.v. Buyurdular ki: “Hakk’ın musafaha ettiği ilk kimse Ömer’dir. İlk selam verdiği kimsede o olacaktır.” (K.S.6012 C.16 B. 1993) Alıntı İbn!i Mace 104.
HADİSLERİN TENKİDİ: Allah’a insan şeklin de suret iddia ettiler, öyle bir benzerlikten dolayı yüze vurulmamasını tavsiye ettiler. Aslında istedikleri saygı gayreti değildir. Allah’ın yüzü ile insanın yüzünün aynı olduğunu vurgulamak için yüze vurulmamasını tavsiye etmişlerdir. Allah’ın eline serinlik atfetmeleri de tecsim vurgulamasıdır, aynı şekilde Allah’ın Ömer ile tokalaştığını ve onun elinden tutup cennete koyduğu iddiası da apaçık tecsimdir. Allah’ı tecsim etmek yani cisim saymak apaçık küfürdür.
Ayrıca Ömer’i Peygamberimiz dahil tüm Peygamberlerden ve Müslümanlar dan üstün olarak rivayet etmeleri, karışıklık çıkarma amaçlı bir yalan uydurmasıdır, yoksa Ömer’i sevdiklerinden falan değildir.
6- Hz. Ebu Hüreyre r.a. Anlatıyor: Resûlullah a.s.v. buyurdular ki:
“Üzümü Kerm diye isimlendirmeyin. “Vay şu dehrin mahrumiyet ve hüsranına” diye kahırlı söz söylemeyin. Zira Allah’ın kendisi dehr (zaman) dir.”(K.S. 5938 C.16 B.1993 Alıntıları, Buhari Edep 101, Müslim Elfaz 516, (2246, 2247), Ebu Davud, edeb 81 (4974), Muvatta, Kelam 3.(2.984).)
HADİSİN TENKİDİ: Allah hiçbir şekilde zaman olarak tavsif edilemez, zira zamanın kendisi yaratıktır. Geçer ve noksanlaşır, bağlı olduğu olaya ilişkin tükenir. Yoktan var edilmekte ve vardan yok edilmektedir. Dün yok olmuştur, yarın yaratılmakla yoktan varlığa gelecektir. Var iken yok olan, yokken var olan hiçbir şekilde İlah olmaz, zira bu hususlar noksanlık ve acizliktir. Allah ise hiçbir şekilde zamanın bu özelikleriyle noksan ve aciz değildir. Zira Allah noksan sıfatlardan münezzehtir.
Zaman konusunda Kur’an’dan mealen:
-İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi. 76/11
Görüldüğü gibi zaman gelip geçici bir şeydir, Allah zaman olarak tavsif edilemez, hadis diye iddia ettikleri Kur’an’a aykırıdır.
7- Sahiheyn (Buhari ve Müslim) ve Tirmizi de Ebu Hüreyre’den gelen diğer bir hadiste Resûlullah şöyle buyurmuştur:
“Allah Teâla hz.şöyle buyurdu: “Ben, kulumun benim hakkımdaki zannına göreyimdir.” (K.S.5849 C.16 B.1993 alıntıları Buhari, Tevhit 35, Müslim, Zikr 1, (2675), Tirmizi, Züht 51, (2389) )
HADİSİN TENKİDİ : Kullar, Allah hakkında iyi veya kötü zanda bulanabilirler. Bir kimsenin Allah hakkında iftira en kötü zanda bulunması mümkündür, o taktirde iddia ettikleri hadise göre Allah kötüdür manası çıkar ki, Allah’ı öyle bir şeyden tenzih ederiz. Allah kullarının zannına göre değil, kendi zatına göredir. Zan kendi başına hakikatten hiçbir şey ifade etmez. Bununla ilgili olarak Kuran’da şöyle bildirilmiştir. Mealen:
-Onların çoğu zandan başka bir şeye uymuyorlar. Zan ise gerçekten hiçbir şey kazandırmaz. Muhakkak ki Allah onların ne yaptıklarını bilir.10/36
-Allah’ı gereği gibi bilemediler. Halbuki Kıyamet günü yer, tamamen O’nun avucu içindedir, göklerde sağ elinde dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir.39/67
-Allah’a yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Onlar Rab’lerine sunulacaklar, şahitler de: “İşte Rab’lerine karşı yalan söyleyenler bunlardır.” diyecekler. İyi bilin ki Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir. 11/18
-Bak nasıl Allah’a yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter. 4/50
Görüldüğü gibi uydurdukları hadis, Kur’an’a aykırıdır ve Allah’a karşı bir iftira ve isyandır.
8- İbnu’l -Museyyib, Ata İbnu Zeyd el- Leysi, Ebu Hureyre r.a. den naklen anlatıyor: Resûlullah’a atfen mahşerde içlerinde münafıkların da olduğu halde (yalnız) bu ümmet kalacak, derken Allah Tebareke ve Teala onlara evvelce tanıdıklarından başka bir surette tecelli edecek ve:
-Ben sizin Rabb’inizim, diyecek. Onlar (Allah’ı tanımadıkları için)
“Biz senden Allah’a sığınırız! Rabbımız geldiği zaman biz onu tanırız” diyecekler. Bunun üzerine Allah Teala hazretleri (karşılarında) onların tanıdıkları suretiyle tecelli edecek ve : “Ben sizin Rabb’inizim” buyuracak. Onlarda:
“Evet, bizim Rabbımız sensin” diyerek ona tabii olacaklar......(K.S.5072 C.14 B.1992 alıntılar Buhari, Rikak 52, Ezan 129, Tevhit 24, Müslim, İman 299, (182), Tirmizi, Cennet 20, (2560) ) (Sahih-i Müslim,Ahmed Davudoğlu, Sönmez neşriyat A.Ş. C.2 299/665 )
HADİSİN TENKİDİ: Birinci seferki, Allah’ın tecelli ettiği iddialarında, Allah’ın kendisine uygun gelmeyen ve münafıklar içlerinde olduğu halde tüm Muhammed ümmetinin onu tanımayacakları bir surette tecelli ettiğini iddia etmeleri, Allah’a bir saygısızlığı ifade eder. Zira Allah’ın, hem müminler, hem de münafıklar tarafından reddedilecek, (haşa O’ndan) çirkin bir surette tecelli ettiğini iddia etmişlerdir. Öyle ki, inancı ve ameli ne olursa olsun Allah’ı kimse beğenmemiş demektedirler. Ayrıca bu hususu vurgulamak için rivayet yalanlarına münafıkları da dahil etmişlerdir. Ayrıca, Allah’ın suretten surete şekil değiştirme ile tecelli edip göründüğünü iddia etmeleri tecsimdir. O tecsim edilmekten yani yaratıklara benzetilmekten onlarla bir sayılmaktan münezzehtir.
9- İbnu-l Museyyib, Ata İbnu Zeyd el-Leysi, Ebu Hureyre r.a. Den naklen anlatıyor: Resûlullah’a atfen, insanlar Resûlullah a.s.v.’e “ Ey Allah’ın Resulü: Kıyamet günü Rabb’imizi görecek miyiz?” diye sordular. O da: “Siz bulutsuz dolunay gecesinde Ay’ı görmekte şüpheye düşer misiniz?” diye cevap verdi. Onlar :
“ Hayır! Ey Allah’ın Resulü.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine:
“Şunu bilin ki siz Rabb’inizi böyle göreceksiniz....(K.S. 5072 C.14 Alıntılar Buhari, Rikak 52, Ezan 129, Tevhit 24 Müslim, İman 299, (182), Tirmizi, Cennet 20, (2560) )
10- Ebu Zerr r.a. anlatıyor: “Resulullah a.s.v. a’ “sen Rab teala yı hiç gördün mü?” diye sordum. “Nurdur, ben O’nu nasıl görürüm” buyurdular.”( K.S. 5159 C.14 alıntılar, Müslim, İman 291.(178): Tirmizi, Tefsir, Necm,(3278). )
HADİSLERİN TENKİDİ: Son hadiste Allah’ın görülmeyeceğini tahdis etmeleri, görüleceği hususunda tahdis ettikleri evvelki diğer iki hadisle çelişkilidir. Zaten metotlarının ana temellerinden biride budur. Bir konuda bir hadis rivayet ederken o hadise aykırı bir veya birden fazla hadis, tahdis etmeye özenle gayret gösterirler, böylece çelişkili hadisleri işlerine geldiği yerde kullanmak, hem de zihinleri iyice karıştırmak için bunu yaparlar.
KURAN HAKKIN DA UYDURDUKLARI HADİS ÖRNEKLERİ
I- KUR’AN TAHRİF EDİLMİŞTİR İDDİALARI:
11- Aişe (r.anha)nın azatlısı Ebu Yunus şöyle demiştir: -Aişe (r. anha) kendisi için bir Mushaf yazmamı emretti ve, “ Namazlara ve orta namazına devam edin ” ayetine gelince bana haber ver dedi. Ben de o ayete varınca kendisine haber verdim. Bana o ayeti namazlara , Orta namazına ve ikindi namazına devam edin, Allah için tevazu halinde namaz kılın” şeklinde yazdırdı. Sonra da:
“Ben bunu Resûlullah s.a.v. den duydum” dedi. (Sünen-i Ebû Dâvud terceme ve şerhi, şamil yayın evi 1998. Doç. Dr. İ. Lütfi Çakan K. Salat (2), Bab 5 H. 410 sayfa 148 C.2)
HADİSİN TENKİDİ: Bu hadis uydurmasıyla, Kuran’da noksanlık olduğunu iddia etmişlerdir. Zira bahsi geçen ayette ikindi ifadesi mevcut değildir. Şöyle ki, Kur’an’dan mealen
-Namazları ve orta namazı koruyun, gönülden bağlılık ve saygı ile Allah’ın huzuruna durun. 2/238
Olarak ifade edilmiştir. Amaçları Kur’an’a olan itimadı sarsmak için zihinleri bulandırmaktır. Bu hususta başka hadis uydurmalardı vardır. Örneğin:
12- Ubey İbnu Ka’b (r.a.)’ın anlattığına göre, Resûlullah (a.s.v.) kendisine: “Allah, sana Kur’an okumamı emretti” demiş ve Lem yekunullezine kefere’yu ve bu sureden olmak üzere şunu okumuştu: “Allah indindeki din muvahhid İslam dinidir, ne Hıristiyanlık, ne Yahudilik nede Mecusilik değildir. Kim bir hayır yaparsa asla zayi olmayacaktır”. Ubey İbnu Ka’b: “ Bana şunu da okudu” dedi: “Adem oğlunun bir vadi dolu malı olsa ikincisini de arar. İkinciyi de elde etse üçüncüsünü de arar. Ademoğlunun iç boşluğunu ancak toprak doldurur. Allah tevbe edenleri affeder.” (K.S.943 C.4 B. 1988. Alıntısı, Tirmizi, Menakıp ( 3894). )
HADİSİN TENKİDİ: Tırnak içindeki ifadeler kendilerince uydurulmuş sözlerdir. Kur’an’da bu şekilde ayetler mevcut değildir. Dolayısıyla Kur’an dışında ayet iddia etmişlerdir.
13-......Ebu’d- Derda:
--Abdullah ibn Mesûd “ Ve’l - leyli iza yağşa..”yı nasıl okuyor diye sordu.
Ben kendisine (Alkame)
-- “Ve’l leyli izâ yağşa ve’n -nehari izâ tecelli ve’ zekeri ve’l ünsâ”
şeklinde okudum.
Ebu’d- Darda:
--Vallahi Resûlullah beni böyle okutmuştur. Ben Resûlullah tan ağız ağıza böyle öğrendim dedi. ( Sahih- i Buhari, Ötüken yayınları, Mütercim, Mehmet SOFUOĞLU, cilt 8 B.1987 Kitabu Fedailü Ashâbi’n-Nebi Rivayet 82 s.3521)
HADİSİN TENKİDİ: Böylece Leyl süresi (92/3) Ayette geçen yaratma kelimesinin fazlalık olduğunu, Kur’an’dan olmadığını iddia etmişlerdir. Yani, Kur’an’a ekleme yapılmış olduğunu iddia etmişlerdir.
Yine rivayet ettiler ki:
14- ........ Said ibn Cubeyr şöyle demiştir: Bizler muhakkak İbn Abbas’ın Yanında bulunduk: O şöyle dedi: Bana Ubeyy İbn Ka’b tahdis edip şöyle dedi: Resûlullah (s):....... “ Gemiye gelince, o denizde iş yapan yoksulların dı. Onun için ben onu kusurlu yapmak istedim ki, arkalarında her sağlam gemiyi zorla almakta olan bir hükümdar vardı” (el-Kehf 79). “Verâehum (= Arkalarında)” sözünü “ Emenehum melikun” (= Önlerinde bir melik vardır ) şeklinde okumuştur. (Buhari, Kitabu’ş-şurut 15 Cilt 6 s. 2551 Ötüken 1987 ).
HADİSİN TENKİDİ: Bu hadis rivayetleriyle Kur’an’da geçen (18/79) “Verâehum” (=Arkalarında) kelimesini. “Emenehum” (=Önlerinde) şeklinde olduğunu iddia etmekle yine Kur’an’da tahrifat olduğunu iddia etmişlerdir. Bu kabil örnekler uydurmuş oldukları hadislerde epey vardır, böylece elde mevcut Kuran’ın orijinal olmadığını iddia etmek suretiyle insanlarda şüphe meydana getirmek istedikleri açıktır. Böyle bir iddia Kuran’ın Allah tarafından korunmuş olduğunu inkar manasında olduğu ve bu itibarla da Kur’an’ı inkar etmek olduğu meydandadır. Gerçeklere de aykırıdır, zira dünyada iki ayrı kelime ihtiva eden iki Kur’an mevcut değildir.
II- KURAN’IN PEYGAMBERDEN SONRA TOPLANMIŞ OLDUĞUNU İDDİA ETMELERİ:
15- ............ Zeyd İbn Sabit el-Ensâri ye atfen yaptıkları rivayette: Ebu Bekir ve Ömer’in görevlendirmesiyle Zeyd diyor ki, “Ben kalktım, Kuran’ın ardına düşüp gereği gibi araştırdım ve onu yazılı bulunduğu deri parçalarından, kürek kemiklerinden, hurma dallarından ve hâfızların ezberlerinden bir yerde topladım. Ve et-Tevbe Sûresinden iki ayeti, Ebû Huzeyme el-Ensâri’nin yanında buldum. O iki âyeti ondan başka kimsenin yanında bulmadım.
Neticede içlerinde Kur’an toplanılan bu sahibeler, Allah kendisini vefât ettirinceye kadar Ebû Bekr’in yanında kaldı ..........................(Buhari, Kitabu’l-Tefsir 199 Cilt 9 s. 4423-4424 Ötüken 1987)
16-............ Ebû İshak şöyle dedi: Ben el-Berâ ( R )’ dan işittim, şöyle diyordu: “ Mü’minlerden oturanlarla, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşanlar müsâvi olmaz... “ Ayeti indiği zaman, Resûlullah (S) Zeyd’i çağırdı. Zeyd bir kürek kemiği ile geldi ve o ayeti yazdı..... (Buhari, Kitabu’l-Cihâd ve’s-siyer 47 cilt 6, s.2674. Ötüken 1987 )
HADİSİN TENKİDİ: Kuran’ın, Peygamber zamanında kitap halinde mevcut olmadığı, sonradan rast gele bir araştırmayla, hurma dallarından, deri parçalarından, taş levhalardan, kürek kemiklerinden, hafızların ezberlerinden toplanmış bir kitap olduğu hususunda müteaddit rivayetler uydurmuşlardır. Öyle ki, Kur’an bu dedikleri şeylere yazılı bir Kitab olmuş olsaydı, bir ambarı doldurması gerekirdi, bu iddiaları Kur’an’a bir iftira ve saygısızlığın ifadesidir. Allah, Kur’an’da Kitab indirmiş olduğunu ayetlerle bildirmiştir. Kur’an Kitab halinde Peygamber zamanında mevcut değil idiyse insanlar Kitab mevcut olmadığı halde, ayetlerde niçin Kur’an’dan Kitab olarak bahsediliyor diye sorarlardı. Peygamber zamanında Kur’an Kitab olarak mevcut idi, ve iddia ettikleri gibi, taş parçalarına , hurma dallarına v.s. yazılmıyordu. İnce ceylan derileri üzerine yazılan bir Kitab halindeydi. Bu hususta Kur’an’dan mealen:
- Andolsun Tûr’a (52/1)
- Satır satır yazılmış Kitab’a (52/2)
- Yayılmış ince deri üzerine (52/3)
İfadeleri Kuran’ın nasıl yazılmış bir Kitab olduğunu belirtir. Ayetler peygambere inmişti, eğer Kur’an ince deri üzerine yazılıp tespit edilmemiş olsaydı bu ayetleri duyanlar, siz hangi ince deri üzerine yazılmış kitaptan bahsediyorsunuz diye sormaz mıydılar! Kuran’ın peygamber zamanında özenle yazılmış olduğuna dair diğer bir örnek, Kur’an’dan mealen:
- Hayır, o ayetler bir mesajdırlar. (80/11)
- İsteyen onları idrak eder. (80/12)
- Onlar, değerli sayfalardadır. (80/13)
- Yüksek ve temiz sayfalarda. (80/14)
Bu örneklerden anlaşıldığı üzere, Kuran’ın sonradan rast gele, taş parçalarından,ağaç kabuklarından, kürek kemiklerinden toplanmış bir kitab olduğu yolundaki rivayetler Kur’an’a uymamaktadır, ve aslı yoktur.
Rivayetler uydurulurken, daha öncede belirttiğim gibi bazen kasıtlı, bazen de tutarsızlık şeklinde bir çok çelişkilere düşülmüştür. Fert ve kişilere kabul ettirmek ve sıkıştıklarında kendilerini kurtarmak için bazen doğrulara da yer vermişlerdir. Öyle ki bir konu hakkında bir rivayet uydurduklarında, muhakkak ona muhalif bir veya birden fazla rivayet uydurmaya özen göstermişlerdir. Sık sık bu tür çelişkili ifadeleri yan yana yazarak okuyucunun bu hususa dikkatini çekmeye çalışacağım. Zira hadis uydurma sistemlerinin kökü budur. Örneğin, Kur’an’ın sonradan rast gele toplanmış bir kitap olduğunu söylerken başka bir yerde, peygamberin onu Mushaf halinde bıraktığını rivayet etmek onlar için gayet normal bir durumdur. şöyle ki, uydurdukları diğer bir rivayette şöyle diyorlar:
17- ......Abdülaziz İbn Rufey’ şöyle dedi: Ben Şaddat İbn Ma’kıl ile beraber İbn Abbas’ın yanına girdim. Şaddat İbn Ma’kıl, Abbas’a:
-Peygamber (s) bir şey bıraktı mı? diye sordu.
İbn Abbas:
- Mushaf ‘ın iki yanını kuşatan ciltler arasında bulunandan başka bir şey bırakmadı, dedi.
Biz yine beraberce Muhammed İbnu’l -Hanefiyye’ nin yanına girdik ve ona’da aynı suali sorduk. Muhammed İbnu’l Hanefiyye de:
- İki kapak arasında bulunandan başka bir şey bırakmadı, dedi. (Buhari,Kitâbu Fedail’l -Kur’an 39 Cilt 11 sayfa 5112 Ötüken 1988)
Bu hadis evvelki hadislerle çelişkili olduğu gibi, Kur’an’ın Peygamber zamanında kitap halinde mevcut olduğunu ve Peygamberin hiçbir rivayet bırakmadığını itiraf etmişlerdir.
Diğer bir rivayette de şöyle demektedirler:
18-.......Enes İbn Mâlik el -Ensâri den rivayet ettiler ki:........ “Peygamber hücrenin perdesini açtı da, bizlere bakmaya başladı. Kendisi ayakta duruyor ve yüzü de Mushaf yaprağı gibi parlıyordu......”
(Buhari, kitabu’l -Ezân 72 cilt 2 sayfa 707 - 708 Ötüken 1987)
Bu rivayette de peygamberin zamanında Mushaf’ın yani kitap halinde Kur’an’ın, parlak sahifelere yazılı olarak mevcut olduğunu itiraf etmişlerdir. Zira var idi ki peygamberin yüzünü onun sahifelerine benzetmişlerdir.
Ayrıca, görüldüğü gibi 15 ve 16 no lu örneklerde verdiğim rivayetler. 17 ve 18 no.lu örneklerde belirttiğim rivayetlerle çelişki halindedirler.
III - KURAN’IN OKUNUŞUNU TAHRİF İÇİN UYDURDUKLARI HADİS ÖRNEKLERİ
19- .......Ben Abdullah İbni Mes’ûd’dan işittim, şöyle diyordu: Ben bir kimsenin bir ayeti, benim peygamberden işittiğim okuyuşun hilâfına okuduğunu işittim. Hemen elinden tuttum ve onu Resûlullah’a getirdim. Resûlullah (S) : “Her ikinizde güzel okudunuz” buyurdu. Şu’be dedi ki: Ben Resûlullah’ın şunu da söylediğini zannediyorum: “(Kur’an hakkında) sakın ihtilaf etmeyiniz. Çünkü sizden evvelki ümmetler kitaplarında ihtilaf ettiler de bu yüzden helak oldular” (Buhari, Kitab’ul-husûmat cilt 5 sayfa 2228 Ötüken 1987)
20-........ O da İbn Abbâs (R)’tan tahdis etti ki, Resûlullah (S) şöyle buyurmuştur: “Cibril bana Kur’an’ı bir okunuş üzerine okuttu. Ben de durmadan bunun artmasını istedim. Tâ yedi türlü okunuşa erişinceye kadar bu dileğimde ısrar ettim”. (Buhari, Kitâbu Bed’i’l-Halk 29 Cilt 7 Sayfa 3035 Ötüken 1987.)
Yukarıdaki rivayette Kur’an’ın, bir okunuş üzerine Cebrail tarafından indirildiği ve peygamberin ısrarıyla yedi okunuşa çıkarıldığı belirtilmiştir. Buna rağmen şöyle de tahdis etmekten çekinmediler:
21- “ Übeyy b Ka’b’den (rivayet edilmiştir.) Dedi ki: Resûlullah (s.a.v.) Cebrâil’e rastladı ve :
Ey Cibril, ben ümmi bir kavme gönderildim. Bunların arasında koca karılar, ihtiyar erkekler, oğlanlar, kızlar, hiç kitap okumayan adamlar var, dedi.
Cibril o zaman :
- Ey Muhammed, muhakkak’ki, Kur’an yedi harf üzerine nâzil olmuştur, demiştir.” (Kur’an’ı Kerimin faziletleri ve Okuma Kâideleri. Dr. İsmail Karaçam, Marmara ünv. İlahiyat Fakl. Yayınları No 7 sayfa 21 alıntısı, et- Tirmizi, Sahihu’t -Tirmizi bi şerhı’l -İmam İbni’l Arabi, VI.63. Mısır 1934)
[color=darkred][/color][color=darkred][/color]
kütüb-i Sitte'de yanlış hadisler var mı? yorumları
freef
13.07.2008Sayın purplelale arkadaş bak sana aşağıda bir örnek vereyim:
Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Kim Allah’a kavuşmak isterse, Allah da ona kavuşmak ister. Kim Allah’a kavuşmak istemezse, Allah da ona kavuşmayı arzu etmez” buyurdu. Bunun üzerine ben:
- Yâ Resûlallah! Ölümü sevmediği için mi (kavuşmak istemez)? Öyleyse hepimiz ölümü sevmeyiz, dedim.
- “Hayır, öyle değil. Mü’mine Allah’ın rahmeti, rızâsı ve cenneti müjdelendiği zaman Allah Teâlâ’ya kavuşmak ister; işte o zaman Allah da ona kavuşmayı arzu eder. Kâfire Allah’ın azâbı, gazabı haber verildiği zaman Allah’a kavuşmaktan hoşlanmaz; Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz” buyurdu.
Müslim, Zikir 14-17. Ayrıca bk. Buhârî, Rikak 41; Tirmizî, Cenâiz 67, Zühd 6; Nesâî, Cenâiz 10; İbni Mâce, Zühd 31
Gördün mü Peygamberin meseleleri tevil etmesini.
Yani Kuran'da da her şey olduğu gibi alınmaz. Müteşabih ayetler vardır ki Peygamber ve Peygamberin hadislerine uygun olarak alimler tarafından açıklanmıştır, insanoğlunun aklının almayacağı meseleler vardır ki bunlar kader gibi konulardır ve resul aleyhiselam bize bu konuyu çok konuşmayın, demiştir.
Bak Kuran'da ne diyor Allahu teala:
Ayet-i kerimede:
“O hevasından konuşmaz ve O’nun konuşması kendisine vahyedilenden başkası değildir.” (Necm 3-4) buyrulmuştur.
“Kim ki Rasule itaat ederse, muhakkak Allah’a itaat etmiş olur.” (Ahzab 71, Nisa 13)
“Şanım hakkı için muhakkak ki size Rasulullah'ta pek güzel bir örnek vardır. Allah'a ve son güne ümit besler olup da Allah'ı çok zikreden kimseler için.” (Ahzab 21)
“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Rasulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.” (Nisa 59)
Rasulullah hayatta olduğu zaman müslümanların meseleleri O’na götürülüyor ve bizzat Rasulullah tarafından çözülüyordu. Peygamberimiz öbür âleme göçtükten sonra da O’nun bize bıraktığı ve bu ikisine uyarsanız asla doğru yoldan sapmazsınız dediği Kur’an ve sünnete göre meseleler çözülmüştür. Ashab-ı kiram ve onları takip eden tabiin, tebe-i tabiin, müctehid imamlar ve sonraki İslam uleması bugüne kadar böyle yapmışlardır. Öyleyse biz müslümanların başka bir seçeneği yoktur. Aramızdaki olan meseleleri Allah ve Rasulünün bize emrettiği şekilde yani Kur’an’a ve sünnete uygun olarak çözeceğiz.
Peki biz Kuran'ı direkt anlayamayacak mıyız?
Tabii ki anlayacağız ama Hadis (Sünnet de diyebiliriz) ışığında...
Peygamberin hayatı, şahsı, sözleri birer nurdur. Nur nedir peki?
Hani derler ya, gözümün nuru söndü. Nur aydınlık olduğu gibi aydınlatıcıdır, nur görünen parlaklık olabileceği gibi görmeye sebep olan aydınlanmadır da. Bunun için Allah'ın nuru deriz. Çünkü o, bizim için hidayet nasip eyler, bize bir nur olarak Kuran ve resulunü vermiştir ki iyi ile kötüyü ayırt edelim. Çünkü kendisi de bir nur sayılabilecek akıl zayıftır, insanı şaşırtabilir. Hak geldi, batıl zayi oldu hükmü bunu ne güzel anlatıyor.
Peki Hadis ve Sünnet (İslam'ın Kuran'dan sonra ikinci temel kaynağı) nasıl bilinecek. Hangileri hadis, hangileri değil. Kimisi sahih, kimisi zayıf, kimisi de yalan. Bunu nereden bileceğiz.
Bunu bize onu getiren veya getirenlerle anlayacağız. Nasıl ki Kuran sahih ama Peygamber haşa güvenilmez diyemeyeceğimiz gibi, Peygamber güvenilir ama Sahabesi (veya bir kısmı) güvenilemez. Kuran'ı bize ulaştıran Peygambereitimat ettiğimiz gibi sahabesinin de hiç birini ayırt etmeden güveneceğiz.
Sahabenin güvenilirliği Kuran ve Hadis'le sabittir. Sahabe tanımı da açıktır: Peygamberi hayatında bir kez olsun gören ve ona biat ederek müslüma olan herkes. Münafıklar ve daha sonra mürted olarak ölenler, bize sadece onların gerçekten iman etmediklerini gösterir. Çünkü iman bir bütündür, iman edilecekler ekslmez ve azalmaz. Peygamberin övgüsünü almış olanlar, Peygamberin kendilerine dua ettikleri, onunla hicret edenler, ona kapılarını açanlar, ona biat edenler...ilh işte onların hepsi cennetliktir ve yalan üzerine birleşmezler.
Birçok ayet ve hadislerle sahabe-i kiramın adaletleri sabittir. Hiçbirini kınamak caiz değildir. Fitneye uğramış olsun veya olmasın onlara iyi niyet beslemek vaciptir. Fitneye uğrayanlar, görüş ve düşünceleri sebebiyle uğradılar. Nefislerinin arzu ve heveslerine uyarak değildi....Onların gösterdikleri fazilet ve kerametler önceki toplumlarda asla görülmemiştir ve onlardan sonra gelenlerin hiçbiri onların mertebesine ulaşmamıştır. Bütün bu mutluluğa erişmeleri Rasulullahın (aleyhisselam) mübarek bakışının etkisi ve bereketi sayesinde idi." (Mevahibü Ledüniyye, 1. cild, 5. bölüm)
Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi isimli eserde şu yazılar mevcuttur:
“Saîd İbnu'l-Müseyyeb, Hz. Ömer (radıyallahu anh)'tan naklediliyor: "Demişti ki: "Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim, buyurmuştu ki: "Ben, Rabbimden Ashabımın benden sonra düşeceği ihtilaf hakkında sordum. Bunun üzerine şöyle vahyetti: "Ey Muhammed! Senin Ashabın benim nezdimde, gökteki yıldızlar gibidir. Bazıları diğerlerinden daha kavidirler. Her biri için bir nûr vardır. Öyleyse, kim onların ihtilaf ettikleri meselelerden birini alırsa, o kimse benim nazarımda hidayet üzeredir."Hz. Ömer der ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (devamla) ilave etti:"Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayeti bulursunuz." [Rezîn tahriç etmiştir. (Hadisin birinci kısmını Câmi'u'us-Sağîr'de Suyutî kaydeder (Feyzu-Kadîr 4, 76). İkinci kısmı da İbnu Abdi'l-Berr, Câmi'u'l-İlm'de kaydetmiştir (2, 91).]
AÇIKLAMA: Münâvî şu açıklamayı sunar: "Ashabın ihtilafı rahmettir. Zira onların (ihtilaf ve) kavgaları dünya için değil, din içindir. Onlar dünya açısından ayrılmış olsalar da tevhîd meselesinde tek bir ruh gibidirler. Hepsi de dine ve din ehline yardımcı oldular. Şirke ve onun temeline darbe indirdiler, pek çok diyarları İslâm adına fethettiler. Küffârı kovup fâcirleri dize getirdiler, takva kelimesine davet ettiler. Din onları kaynaştırdı, dünya ise ayırdı. Allah da onlara, kesbettikleri (sebebiyle), kendi şiddetlerini tattırdı." İslâm ülemâsı bu hadisin mefhumuyla âmel etmiştir. Hadis, siyasi meselelerdeki ihtilafın sahabelere bir ta'n vesîlesi olmayacağını bildiriyor. Onlar, görüşlerinde dinin menfaatini arıyorlardı. İyi niyetli yaptıkları içtihad, ihtilafa sebep olmuştur. Niyetleri hâlis olduğu ve müçtehid oldukları için onlar bu ihtilaf sebebiyle ta'n edilemezler.” (Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/418)
Hafız İbni Hacer diyor ki:
Hadis ravisi Müslim'in en yüce şeyhlerinden, asrının imamı olan Ebu Züra er-Razi demiş ki: "Birisi, Resulullah'ın (aleyhisselam) eshabından birisini noksanlıkla ayıplarsa, gerçekten o kimsenin zındık olduğunu bil. Çünkü Resulullahın (aleyhisselam) peygamberliği doğrudur. Kur'an-ı kerim de doğru bir kitapdır ve Peygamber'in (aleyhisselam) getirdiği din de hakdır. Bunların hepsinin hak, doğru oldukları itikadı bize sahabeden gelmiştir. Onları (sahabeleri) cerh eden, ayıplayan kimse, ancak Allah'ın kitabını, Resulü'nün sünnetini iptal etmek ister. Öyle ise cerh edilmek o kimseye daha yakışır ve zındıklık, sapıklık, yalan söylemek, fasıklık nitelikleriyle nitelenmeye o kimse herkesten daha layıktır." (Es-Savaiku'l-Muhrika)
İmâm-ı Rabbânî 1. cild, 251. mektupda diyor ki:
Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem”, Eshâbının hepsi “radıyallahü anhüm” büyükdür. Her birini büyük bilmek ve söylemek lâzımdır. Enes bin Mâlik “radıyallahü anh” buyuruyor ki, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Allahü teâlâ, bütün insanlar arasından beni seçdi, ayırdı. İnsanların en iyisini bana Eshâb olarak seçdi. Bunların arasından da bana akrabâ ve yardımcı olarak en üstünlerini ayırdı. Bir kimse, Beni sevdiği için, bunlara hurmet ederse, Allahü teâlâ, onu her tehlükeden korur. Onlara hakâret ederek, Beni incitenleri de incitir). Abdüllah ibni Abbâs buyuruyor ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Eshâbıma dil uzatanlara, onları söğenlere, Allah la’net eylesin. Bütün meleklerin ve insanların la’netleri onların üzerine olsun!) Âişe-i Sıddîka “radıyallahü anhâ” buyuruyor ki, Resûl “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Ümmetimin en kötüsü, Eshâbıma dil uzatmağa cesâret edenlerdir).
Eshâb-ı kirâm “aleyhimürrıdvân” arasında olan muhârebeleri iyi sebeblerden, güzel düşüncelerden ileri geldi bilmek, dünyâlık için, menfe’at için bilmemek lâzımdır. Çünki, onların ayrılığı ictihâd ve te’vîl ayrılığı idi. Hevâ ve hevesden doğan ayrılık değildi. Ehl-i sünnet âlimleri hep böyle söylüyor.
Bakın son cümleye dikkat edin: Ehli sünnet alimleri hep böyle diyor, bir kaç mezhepsizi çıkın, ş,a gibi sapık kolları çıkın, İslam dünyası ve İslam alimleri itikadi ve ameli fıkıh konularında hep aynı sözleri söylemişlerdir. Hindistan alimlerinden, buhara, Semerkend, Osmanlı, Mısır, Kuzey Afrika, türkistan ve Kuzey Afrika'nın tüm alimleri, seyyidler, ehli beyt, mürşid-i kamiller, tasavvufçular, müceddidler, şeyhulislamlar bunu böyle bilmiş. Yani İslam ümmeti yeri gelmiş dini yaşamada sahabe kadar olmasa da, İslam ümmeti bazı dönemler günahlara batsa da yalan üzere birleşmemişler ve bunların çoğu Sahabenin fazileti ve onlardan gelen rivayetlerin 6 Sahih Kitaplarında toplanması gibi temel itikadi konularda ihtilafa düşmemişlerdir. Peygamber Efendimizin mucizesi burada bir kez daha ortaya çıkmaktadır: Benim ümmetim hata üzerinde birleşmez.
İşte bu 6 Hadis kitabı da bu ümmetin icma'ıdır. Akla yatkın görülmeyen şeyler tevil edilmelidir. Allah'ın ayağıyla cehennemin üstüne basmasını, bir kaç sapık dışında hiç kimse Allah'ı cisimleştirerek anlamamışlardır. Bu tabirler mecazdır. Hani Türkçe'de de vardır ya: Ayağını denk al, ayağını yorganına göre uzat... Biz bu atasözüne tamam atalarımız, ben yaz kış üstüme yorgan örteceğim ve ayağımı dışarı bile atmayacağım, diye mi uyuyoruz. Yoksa bu atasözüne her işimizde ölçülü olmak olarak mı uyyoruz.
işte bunun gibi Kuran ve Hadis'te de Allah'ın eli, Allah'ın ayağı gibi mecazlar vardır ve bunu ne sahabe ne de Ehli sünnet alimleri cisim şekilde anlamamışlardır. İhlas suresinde Allah'a hiç bir şeye denk olamadı, der. Allah'ın zati ve subuti sıfatlarını, Allah'ın isimlerini adı gibi bilen asahap ve Ehli sünnet alimleri ve hatta İslam'ın ezici çoğunluğu olan ehli Sünnet halk, bu gibi tabirleri o şekilde anlamamışlardır. Hatta tartışmamışlardır bile, işte bidat budur. Sonradan dine eklenen şeylerdir. 14 yüzyıllık icma yok sayılıyor ve Hadis kitaplarımız suçlanıyor. Aslında onların suçladığı önce buna uyan halk, sonra bu kitaplarını yazan veya onun oluşmasına hizmet eden alimler, raviler, sonra onu rivayet eden sahabeler, Peygamber, Kuran ve Allah'tır. Çünkü Allah hayrını dilemediklerini derece derece düşürür. bunlar da derece derece düşmeye meyilli olanların düşmesine vesile olmaya çalışıyorlar...
İcma nedir peki?
Dinin Kuran ve Hadis'ten sonra 3. kaynağıdır.
Hicri birinci asırdan, bugüne kadar, yani 14 asır bütün Müslümanlar, bu dört imamı taklit etmişler. Bunlara itaat etmekte icma hâsıl olmuştur. İcma’ya uymak ise vaciptir. Hadis-i şeriflerde buyruluyor ki:
(Ümmetim[in âlimleri] dalalet olan bir şeyde icma yapmaz!) [İ.Ahmed]
(Allahü telânın rızası, icmadadır. Cemaatten ayrılan, Cehenneme gider.) [İbni Asakir]
(Cemaatten ayrılan, yüzüstü Cehenneme düşer.) [Taberani]
(Ümmetim[in âlimleri], hiç bir zaman dalalette icma yapmazlar. İhtilaf olunca sivad-ı a'zama [Ehl-i sünnet âlimlerin ekseriyetinin bildirdiği yola] tâbi olun!) [İbni Mace]
Dört mezhepten başkasıyla amel etmek caiz değildir, bunda icma hâsıl olmuştur. (El-Mesail-ül-müntehabatü fir-risaleti vel vesileti) Dört mezhep de bu 6 hadis kitabı ve Kuran'daki hükümlere göre oluşmuştur. Ümmet bu 4 mezhepte birleşmiştir. Neden 4 derseniz, bu dört sayısı bugün bize ulaşandır. ekol ya da ictihad birliği de diyebiliriz buna. Örneğin Kimi sahabeler Hazreti Peygamber'in namazda Fatiha'yı okuyun dediğini, kiminin de namazda imam okurken susun, onun kıraati sizin kıraatinizdir, dediğini söylerler. bunlar arasında bir zıtlık yoktur ama kesinlikle ne yapacağımız Kuran ve sünnet de ortaya çıkmıştır ve Hanefiler, imam okrken susun'u, Şafiiler Fatiha'yı sessizce tercih edin'i seçmişlerdir. İşte bunun gibi yüzlerce konuda dört temel yol oluşmuştur. daha artmasına gerek olmadığı, bazı mezheplerin hak olmasına rağmen tarihte uyanı olmadığı için günümüze gelmediği, halkın ve her insanın bu yollarda helak olup gitmemesi için İslam ümmetinin çoğunluğu olan Ehli Sünnet ehli ve alimlerimiz, 4'den birine uyun, demişlerdir ve bu yolda icma'ümmetin doğru üzerinde ihtilafı) hasıl olmuştur. Alimler, niye birleşemiyorlar, gibi yaklaşımlar tehlikelidir. Çünkü Resulullah, bu ümmetin alimleri İsrailoğullarının Peygamberi gibidir, buyurmuşlardır. Yine Kuran'da Yine Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Müminlerin [itikad ve ameldeki] yolundan ayrılan Cehenneme gider.) [Nisa 115] buyrulmuştur.
Bir âyet meali: (Hidayet yolunu öğrendikten sonra, Resule uymayıp müminlerin yolundan ayrılanı, saptığı yola sürükleyip çok kötü bir yer olan Cehenneme sokarız!) [Nisa 115]
İmam-ı Şafii hazretleri, (İcmaın delil olduğunu gösteren bu âyet, müminlerin yolundan ayrılmayı haram ettiği için, bu yola uymak vacib olur) buyuruyor. Müfessir Abdullah Nesefi hazretleri, bu âyeti açıklarken, (İcmaın delil olduğunu ve icmadan ayrılmanın da caiz olmadığını bu âyet göstermektedir) buyuruyor. (Medarik)
İşte bu 6 Sahih Hadis kitabının bu ümmetin icma'sı ile Kuran'dan sonra ikinci kaynak olduğu sabittir. Saçma sebeplerle , 1400 yıllık yolumuzdan bizi sapıtmak isteyenlere kulak asmamalıyız. Ayrıca bu kulak asma tabirini nasıl ki mecaz olarak anlıyorsak, Allahu teala için söylenen mecaz sözlere de bakıp bidat yani cehennem yoluna girmeyelim. Tarih boyunca milyarlarca sünnet ehli müslüman itikad ve amel konusunda nerede duruyorsa biz de orada duralım. Cemaatte rahmet vardır, Allah bu ümmete uymamızı emretmiştir, biz de uyarak onun huzuruna varalım, umulur ki bu ümmete bahşedilen rahmetten gani gani yararlandırılırız.
(Siz, insanlar için en hayırlı ümmetsiniz. İyiyi emreder, kötüyü men edersiniz) [Âl-i İmran 110] demiştir Rahman ve Rahim olan yüceler yücesi Allah. Allah sözünden dönmez, o bize böyle demişse biz öyleyizdir. Tabii ki ona, Resulune ve müminlerinden yoluna giden ve alimlere uyanlaradır bu övgü.
Çünkü Allah'tan en çok korkanlar alimlerdir, çünkü Yüce Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem 'Peygamberler mirsa bırakmazlar, onların mirası ilimdir. Peygamberlerin varisleri alimlerdir...' buyurmuşlardır.
Kuran'da Bilmiyorsanız zikir ehline (alimlere) sorun.', . (Ancak âlim olanlar anlar) ve (Ey akıl sahipleri, ibret alın!) mealindeki âyetler, dört mezhep imamlarının üstünlüklerini ve alimlerin faziletini göstermektedir.
peki hangi alimler, mezhep imamı olduğu konusunda veya alim olduğu konusunda bu ümmetin icma ettiği yani üzerinde uzlaştığı alimlerdir. Bakın dikkat edin, İmam-ı Rabbani'nin ikinci bin yılın müceddidi olduğu konusunda İslam dünyasının şiileri, bir kaç mezhepsizleri hariç hepsi ittifak etmiştir. ama yine dikkat ettiyseniz, Vasıl bin Ata gibi mutezile alimlere, İbni Teyniyye gibi Vehhabi alimlere veya günümüzde Abduh, Efgani gibi Mezhepsiz alimlere islam dünyası mesafelidir. onların bazı görüşlerinden yararlanırız, diyen bile yoktur. Ama güzel meselelere de değinmiştir, gibi bir hükme günümüzde sadece Kuran diyen tefsirciler (İslamoğlu, Eliaçık, Yaşar Nuri...) dışında kimse itibar etmemektedirler.
Bu konuyu açan sayın arkadaşım, inşallah bu yazdıklarım yeterli olmuştur, eğer olmadıysa tek tek o 21 maddeyi de açıklayabilirim.
En kısa zamanda çıklayacağım inşallah, şimdi yoruldum.
Peygamber Efendimiz fahr-i Kainat Hazretlerine, Sahabelerine, ehli beytine (Allah hepsinden Razı olsun.) ve Allah'ın tüm Peygamberlerine (yarattıklarının sayısı kadar, arşının ağırlığı kadar, denizlerdeki damlalar kadar, hatta bizim bilmekten ve anlamaktan uzak olduğumuz ilminin sayısı kadar Selat u selam olsun! Amin
Der ve yazımı sonlandırırım...erdem222
11.06.2008ARKADAŞLAR,
YUKARIDAKİ YAZI BANA ÇOK ENTERESAN GELDİ. ÇOK ŞAŞIRDIM.
(Bazi kibirli kisiler çikacak,"Allah Kuranda bildirilenden baska bir seyi haram kilmadi" diyecek.Yemin ederim ki,benim de emrettigim,yasakladigim, koydugum hükümler vardir.Bunlarin sayisi Kur'andaki hükümlerden daha çoktur.) [Ebu Davud
Şimdi anlamayamadığım nokta şu EBU DAVUD benim yasakladığm
koydoğum hükümler KUR'ANDAKİ yasaklar ve hükümlerden daha çoktur.
demiş.
şimdi ebu davudun koyduğu bu yasaklar ve hükümler islami akaidden sayılır mı? Bunlara uymak Kur'ana uymak gibi şart olarak kabul
edilebilir mi?
Kur'anda olmayan yasaklar koymak mümkün müdür?
Kur'anda olmayan yasaklar koymak Kur'an eksik bu eksikleri tamamlıyorum demek değil midir?
Aziz Kur'ana bir yasak değil bir harf bile eklemek din dışı değil midir?
Bu konuda ben yetkili olarak cevap verebilirim diyen arkadaşların
görüşlerini rica ediyorum
selamlarımlaMathmadX
09.05.2008Mollacami forumundan:
Hadis-i serifleri inkâr etmek
Sual:
Bazilari kesinlikle hiçbir hadisi kabul etmiyor,(yalniz Kur'an) diyor. Binlerce âlimin tasdik ederek bugüne kadar gelen hadisleri kabul etmeyen kâfir olmaz mi?
CEVAP:
Onlarin Kur'ana inaniyorum demeleri yalandir.Cünkü Kur'an-i kerimi de toplayan da,hadis-i serifleri de bildirenler Eshab-i kiramdir.Birine inanip, öteki inkâr edilmez.Resulullah efendimiz,böyle kimselerin çikacagini mucize olarak 14 asir önce bildirmistir.Bunlardan bazilari söyledir:
(Bazi kibirli kisiler çikacak,"Allah Kuranda bildirilenden baska bir seyi haram kilmadi" diyecek.Yemin ederim ki,benim de emrettigim,yasakladigim, koydugum hükümler vardir.Bunlarin sayisi Kur'andaki hükümlerden daha çoktur.) [Ebu Davud]
(Kur'andan baska delil kabul etmem diyenler çikacak.) [Ebu Davud]
(Hadisi birak,Kur'ana bak diyerek bana inanmayanlar çikacak.) [Ebu Ya'la]
(Yalniz Kur'andaki helal ve harami kabul ederim diyenler çikar.Iyi bilin, Peygamberin haram kilmasi,Allah'in haram kilmasi gibidir.) [Tirmizi, Darimi]
(Cebrail aleyhisselam,Kur'an gibi,onun açiklamasi olan sünneti de getirdi.) [Darimi]
(Bana,Kur'anin misli kadar daha hüküm verildi.) [I. Ahmed]
(Sünnetimden yüz çeviren,benden degildir.) [Müslim]
(Bana uyan Cennete girer,isyan eden Cennete giremez.) [Buhari]
(Bize yalniz Kur'andan söyle)diyen birine,Imran bin Husayn hazretleri,(Ey ahmak! Mesela Kur'an-i kerimde,namazlarin kaç rekat oldugunu bulabilir misin?)dedi.Hazret-i Ömer,farzlarin seferde kaç rekat kilinacagini Kur'anda bulamadik diyenlere,(Allahü teâlâ,bize, Resulullah efendimizi gönderdi. Kur'an-i kerimde bulamadigimizi,Ondan gördügümüz gibi yapariz.O,seferde,dört rekatli farzlari iki kilardi)buyurdu. (Mizan-ül-kübra)MathmadX
09.05.2008Yaziyi aradim ve bu kaynaktan oldugunu ögrendim:
[url]www.[b]kuran-tekkaynak[/url].[/b]com/KURAN/id6.htm
Bilmem daha söze gerek varmi..alaattin
03.05.2008kardesim, ehlisünnet disinda kisilerin ve sitelerin dini yazilarindan uzak durunuz, müslümani ifsat etmek icin akla gelmedik tuzaklarla karsi karsiya kalabilirsiniz... aman ha dikkat...
Konular
- Yaptıklarımızın Hesabını Vermeye Hazırlıklı Mısınız.
- Kur'an Nasıl Bir Devlet Yönetimini Öneriyor.
- Kendimize Rab lar Edindiğimizin Farkında Bile Değiliz.
- Sesli düşler
- Ömürden Kaybolan Bir Senemiz
- Yardıma ihtiyacım var
- Hakan Kenan Hoca
- Türkiye'nin Gururu Lingerium
- Zorunlu Trafik Sigortası
- Kur'an ın Bizlere İndirilme Amacını Doğru Anlamalıyız.
- Rivayetleri Aklamak Adına, Kur'an a Saygısızlık Yapmayalım.
- Allah ın Affetmesi, Şefaati Konusunu Nasıl Anlamalıyız.
- Hac Suresi 47, Zümer Suresi 42. Ayetlerin. Ölüm Ve Rüya İlişkisi.
- Allah ın Sınırlarını Aşarak, Kafirlerden Olmak İstemiyorsak.
- Kur'an neden arapça indirilmiştir. Zuhruf 2-3. Fussilet 44. Ayet.
- Elbette tek vatan bö-lü-ne-me----yiz
- Bizleri dinden saptıran en büyük yanlışımız.
- Çalışanlarınızın network trafiğini DeskGate ile inceleyin
- DeskGate en iyi sirket guvenlik programi
- Pekala ölmüyormuyuz
- Siber saldırı ve afetlere karşı veri yedekleme yazılımı DeskGate
- Işsizlik sel gibi
- Ad adres telefon
- Nuhilik (noahidizm)
- Isa beklenen yahudi mesih midir?
- Cümle kapısı..
- Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 3
- Nasreddin Hoca Fıkraları
- Allah ın resulünün bizlere örnek oluşunu, hangi kaynaktan öğrenmeliyiz?
- Ayşecik İle Yasemin Sultan