Akıl Buz Tutarsa!

Akıl Buz Tutarsa!



Görmüş geçirmiş, hayat tecrübesi fazla olanları dinlemek, iyi değerlendirebilirseniz, ciltler dolusu araştırma yapmaya eş değerdir.


Tecrübelerinden öyle sözler, öyle tespitler süzülür ki; günlerce üzerinde düşünmek durumunda kalır, üç beş kelimeye sığan manalara hayran olmaktan kendinizi alamazsınız. İşte öyle bir büyükle yaptığım sohbette şunu sormuştum:


- Fanatizm nedir?...


Hiç düşünmeksizin dokunaklı bir cevap verdi:


- Fanatizm; aklın buz tutmasıdır !..


Önce hafızama, sonra gönlüme nakşettiğim bu cümle çok şey anlatıyor.


Buzdan hareketle biraz tefekkür edelim.


Buz tutan şey nedir? Su.


Sudan beklenen, akışkanlık.


Buz tutmuşsa kısa süreli donduruculuk ve muhafaza dışında faydası yok.


Çünkü suyun olması gereken asıl hal, buz hali değil.


İnsan şuuru, su gibi akışkan olmak durumunda!


Niçin mi?


Geçenlerde bir bilimsel seminerde benim için çarpıcı iki kavramla tanıştım:


Canlı Su, Ölü Su.


Canlı su, içildiğinde hayat veriyor. Sudan beklenen asıl faydayı, mucizevî getiriyi canlı su sağlıyor. Akışkan, devingen su, canlı su tabir ediliyor. Kır çeşmesinden doldurulan testideki su canlı. Deredeki su canlı. Testi eve gelip bir süre beklediğinde ise ölüyor.


Ya bizim içtiklerimiz? Apartman deposunda, damacanada, borularda beklemiş su. Yani hepsi ölü su. Ölü su içen şehir insanından kalıp algılar doğması, tabiiliğin kaybolması, resmiyetin artması, samimiyetin azalması da doğal olsa gerek…



Konumuz su değil elbet. Su üzerinden bilincin canlılığına ve canlandığını sanırken nasıl ölü hale geldiğine biraz eğilelim. Şehirde canlı su niyetine ölü su tükettiğimiz gibi, yenilendiğini, ilerlediğini sanırken yerinde sayan, kilitlenen bilinç, kendi acı gerçeğiyle yüzleşecek bu tahlille.


Açıklık gibi görünen kilitlenmişliğin ana sebebi; şüphesiz; aşırı sevgi, mükemmeliyetçi tutku, herkesten farklı olma çabası ile basiretin körelmesi!


Sonuç; sadakat sanılan fanatizm, vefa sanılan bağımlılık!..


Yazılarımızı hayatın içinden örneklerle ördüğümüzü bilirsiniz. “Kavramsal anlatımı bırak da ne demek istediğini misal yollu anlat” dediğinizi duyar gibiyim. EyvAllah, az daha açalım.


Fanatizm olgusunu, canlı sanılırken ölü tüketilen suyu unutmayın ama.


Ayet- Hadis araştırıyoruz mesela. Nedir yolu? Arapçanız varsa kolay. Zaten anlarsınız, bir iki destek yoruma bakarsınız o kadar. Arapçanız yoksa, ya bilenlere danışacaksınız, ya da birden fazla eseri alıp, farklı mealler ve yorumları birleştirerek gerçeği okumaya çalışacaksınız.


Fanatik yaklaşım için; okunacak tefsir de, meal de, hadis kitabı da bellidir. Dışına çıkmayı kendini inkâr sayar adeta. “Bak burada da bir alim var, bu kitapta da değişik gerçekler var” dediğinizde kendini inkar etmek gibi tuhaf ve de anlamsız bir korkuya kapılır ilim fanatiği!.. Ona ne önerilmişse onu okur, hangi çerçeve çizilmişse o alanda gezer.


“Başka tatlar, başka lezzetler de var, tamam sen yine sevdiğini çok sev, yine metodun belli olsun, ama gel bu çiçekten de balözü alalım” dediğinizde ödü kopar.


İşte o zaman can havliyle geniş bir alanı inkâr, zengin bir mirasa sırt dönme, engin bir kültürün üstünü çizme gibi aydınlık adına karanlığa davetiye çıkaran kalın bir perde çekilir idraklere.


Oysa başka çeşniler de eklense belki şimdiye kadar çözemediği problemi çözecek, anlayamadığı gerçeği bilgi transferi- bilgiler arası paralel bağlantılarla anlar hale gelecekti.



Belli bir vadide akmak elbette güzel. Hem de elzem. Ama yandan bazı kolların, derelerin bağlantısı nehri güçlendirip akışına hız katacakken; hayır “Ben yatağımda bu şekliyle akayım, kimseyi de istemiyorum, kendi potansiyelim bana yeter” demek, kendini hapsetmek değil mi?


Bundan daha tuhaf olanı ise; takım tutar gibi düşünür tutmak, maç alkışlarcasına fikir takip etmek, söylenmişi tekrardan ibaret söylemler geliştirmek.


Buraya kadar olanlar, avam kesiminin hali değil ha!... Havas olmaya niyet edenlerde, aydınlanmak üzere yola çıkanlarda görülebilecek durumlar.


Fanatizmin cahil kesimde görülmesini haydi doğal saydık, ya okumuşlar?..


Aman ’ım! İşte onların fanatizmi öylesine garip ki, billur su içmek adına ölü suya tonla para dökmek gibi…



Ne anlatmaya çabalıyoruz?


Akletmek, bağlamak demek Arapçada. Bir ipi diğerine, bir malzemeyi ötekine bağlayarak zincir oluşturmak. Zincir halkaları arttıkça da hedefe uzanan sağlam bir bağlantı elde etmek. Kur’anın İslam Dinini; Yolunu tarif sadedinde HABLULLAH; ’IN İPİ tabirini kullanması da bu çerçevede çok anlamlı. Akıl; vazgeçilmez ipimiz, tutamağımız.



Fikir bağlamında aklın buz tutması ne demek?


Zincire halka eklemek yerine bir halkada kelepçelenmek, suyun akarak yatağını bulması yerine belli bir kalıpta donup kalmak!


İnanın, buradaki fanatizmi fark etmek öylesine güç ki!..


Biraz o halin dışına çıkmadan, aydınlanmış bir el size başka ufukları göstermeden fark etmeniz neredeyse imkânsız gibi.


Bunu örtülü bir örnekle açıklayalım. ( Üzerimde emeği olanlara, ufkuma katkı sunanlara hiçbir şekilde aşağılayıcı konuşmadığım için örtmemi mazur görün)


İlk gençlik yıllarım ve bir gençlik faaliyeti içindeyiz. İçerideki toplantılarda öyle bir motivasyon var ki; değil ülkemiz, Ortadoğu ve Balkanların en büyüğü biziz. Yıllarca öyle inandık, öyle koştuk. Zaman içinde akıl, bazı halleri sorgulamaya başladıkça “Bir yerlerde eksik var, bir şeyler sanki söylendiği gibi değil, sanki dünya gerçeklerine ters” diye düşünür olduk.


Düşündükçe ipler çözülüyor, tutunduklarımız çorap söküğü gibi ele geliyordu. Uzatmayalım, o yapının biraz dışına çıkarak dünyaya baktığımızda; değil Ortadoğu ve Balkanlar, bulunduğumuz şehirde dahi yeterince tanınmadığımızı fark ettik. İçeride aklımız buz tutmuş, başka yol düşünemez olmuştuk çünkü!



Sevgili Dostlarım;


Fanatizm ile sadakatin, vefa ile bağımlılığın arasındaki çizgi çok ince, çok keskin ve çok kaygan!.. Ayırt etmek, cidden engin bir bakış, dingin bir feraset ister.


Tasavvuf yolunda oluşacak bilinç fanatizmi ise, maçta kafa- göz dağıtan fanatizmden daha tehlikeli.


“Mezhep devri bitti” sözünü İmam-ı Azam’ın, Şafii’nin hiçbir eserini okumamak…


“Dini bakış yenilendi” sözünü Mevlana- Yunus- Kaygusuz gibi erenleri hor görmek…


“Tarikat devri geçti” ifadesini, tekkeye dair her şeyin reddetme sanmak…


“Klasik dini kalıpları aşmak, yeni değerlendirmeler yapmak “ önerisini eski eser ve klasik adına ne varsa dışlamak şeklinde değerlendiriyorsanız; korkarım ki akılda buzlanma başlamıştır!...


Böyle bir şey hissettiğinizde zihninizi derhal güneşe çıkarın!..


Gençlik yıllarımıza ait örnekte olduğu gibi biraz dışarıdan bakın kendinize, metodunuza ve yolunuza. İnanın çok iyi gelecek!


Muhammedî Akıl; her an yeni şa’nda düsturunca akışkan akıldır. Bir çukura hapsolan su, göle dönüşür ki; gölün denize varmasına imkân ve ihtimal yoktur!


Hiçlik deryasına doğru çağlayan coşkun bir nehir olmanız; yan kollardan; derelerden ziyadesiyle istifade etmeniz niyazımla…


Mehmet Doğramacı

2 yorum

Akıl Buz Tutarsa!

söz konusu çocuk olunca onlara hiç yürek dayanmıyo çile çekmelerine dayanamıyo insan

03.10.2008 - Tefekkür

Akıl Buz Tutarsa!

Emeğine sağlık kardeşim :wink:

18.06.2008 - hadra

Konular