Bu dünya ne Nemrutlar görmüş

İlk insanla başlayan dünya tarihinin her döneminde, nice Nemrutlar türemiş, Nemrutluklarının gereğini yapmış ve sonuçta her fani gibi onlar da terki dünya eylemişler. Adıyaman’daki “Nemrut Dağı” ve Urfa’daki “Mancılığı” görünce; “Nemrutluk nasıl bir şey acaba” diye uzun zamandır aklımdan geçerdi.
Bunların arkalarında bıraktıkları tek mirasları, dünyaya yaptıkları kötülükleri olmuş biliyor musunuz? Dünya insanlığı, Nemrutların hepsini yeri ve zamanı geldiğinde lanetle anmış ve anmaya devam etmekteymiş.
İnsanlık ve dünya tarihinin belli dönemlerinde ortaya çıkan Nemrutlar, aslına bakarsanız istemeyerek de olsa, farkında olmadan da olsa, içinde yaşadıkları toplumlara az biraz faydaları olmuş. Eğer Nemrutlar, Nemrutluklarını yapmamış olsalarmış, belki de o günkü veya bugünkü toplumlar doğruyu ve eğriyi bulamazlarmış.
Nemrut kimyalıların veya Nemrut ruhluların en belirgin ve tek özelliği, ateizmin dışındaki bütün inançların kabul ettiği “Bir Tek Allah İnancına” ve bu gerçeğe inanan insanlara karşı savaşmak olmuş.
Ne pahasına olursa olsun, Nemrut kimyalıların kabullenemedikleri ve mutlaka reddettikleri, reddetmekle de yetinmeyip, yok etmek istedikleri şey, içinde yaşadıkları toplumların, “huzur, barış, güven ve istikrarına” karşı durmak ve “iyilik,” adına, “iyi insanlık” adına ne varsa, yeryüzünden kaldırmak olurmuş.
Hangi şartlarda olursa olsun, bütün Nemrutlar, asla bu vazifelerinden geri kalmamışlar. Geldikleri her yerde kargaşa ve kaos üretirler, emeklerinden, sırtlarından beslendikleri halka darbe vururlar ve halkı köle olarak görmekten geri durmazlarmış.
Hangi dinden, hangi dilden, hangi ırktan ve dünyanın hangi kara parçasından olursa olsun, yine Nemrut ruhlu bütün varlıkların “tek tanrısı” varmış, o da içinde yaşadıkları toplumdan elde ettikleri “imtiyazlarıymış.”
Bugün bütün dünya insanlığının aradığı şey nedir? “Barış ve istikrar.” Yerkürenin hangi noktasına giderseniz gidin, keşfedilmemiş ormanlarda yaşayan ilk insandan, modern dünya kentlerinde yaşayan her canlıya kadar, herkesin aradığı tek şey bu değil mi?
İşte Nemrut ruhlu “imtiyaz imanlılara” göre de “huzur ve güven,” sadece kendileri için olmalıymış. Nemrut kimyalı varlıklar, öncelikle kendi gerçeklerini inkar ederlermiş. Hiçbir Nemrut ruhlu varlığın, aile kökenine bağlılığı bugüne kadar görülmemiş. Aile bağları başta olmak üzere, insani bütün değerleri yok sayarlarmış.
Bu yok sayma, onları “imtiyaz tanrısından” başka güce inanmalarını ve iman etmelerini engeller, en ufak bir değer yargıları olmazmış. İyi insanlarda bulunan “beş duyu organı,” Nemrut ruhlu varlıklarda çalışmaz, çalışmasına da müsaade etmezlermiş.
Yine dünya ve insanlık tarihine baktığımızda, Nemrut kimyalı varlıkların, içinde yaşadıkları toplumlara karşı asla “sorumluluk” duygusu olmadığı görülürmüş. Sorumluluk alanlarına giren tek meseleleri, hep “imtiyazları” olurmuş.
Kötüler olmadan iyiler anlaşılmazmış. Acı çekmeden, tatlının kıymeti bilinmezmiş. Kaybetmeden kazanmanın farkına varılmazmış. Nemrut ruhlular olacakmış ki, “iyi insanlar,” iyiliklerini yeryüzüne yayabilsinler ve “iyi insan olmanın” hazzına varabilsinlermiş.
Bu sebeple, Nemrut kimyalı varlıkları iyi tanımak ve anlamak lazımmış ki, insanlar ülkeleri için, birbirleri için doğru şeyler yapabilsinler, birbirleriyle barış ve huzur içerisinde yaşayabilsinler, başka türlü denge kurmak zormuş.
Tekrar edelim, dünya üzerinde her toplumun kendine has inanç değerleri ve inanç sistemleri varmış. Nemrut kimyalı insanlar, bu inanç değerlerinin hiç birine inanmadıkları için, bu değerlere inanan toplumlarla kimyalarının gereği mücadele ederlermiş.
İşte bu mücadele, o toplumların kendi değerlerine sahip çıkmaları için her zaman iyi fırsatlar olurmuş ve milletler, Nemrut ruhlu varlıklara karşı dünyayı yaşanır kılabilirlermiş. Ve şimdiye kadar hiçbir Nemrut ya da benzerlerinin sonsuza dek kazandığı da görülmemiş.

Hüseyin Öztürk