Ehl-i Sünnet İtikâdı Nedir?

Hadis-i şerifte, ümmetin 73 fırkaya ayrılacağı, birisi hariç diğerlerinin Cehenneme gideceği, Cennete gidecek tek fırkanın Peygamber aleyhisselâmın ve Eshâb-ı kirâmın yolundan giden fırka olduğu bildirilmiştir. İtikatda ayrılık olmaz. İslâm âlimleri, Hadis-i şerifler ve icma ile hâsıl olan hükümleri sistemleştirmişlerdir. Bu sisteme Ehl-i sünnet vel cemaat dendiği bütün mu’teber kitaplarda yazılıdır. Sonradan çıkmış değildir. Tek doğru olan islâm itikadının adıdır.

Ümmetim 73 fırkaya ayrılacak, biri hariç diğerleri Cehenneme gidecek. Hadisi ile Ümmetimin ihtilafı rahmettir. Hadisi arasında çelişki değil, bir bağlantı vardır. 73 fırka sapıtarak cehenneme giderken; 73’ten biri olan Ehl-i Sünnet Peygamberin ümmeti olarak kalmaktadır. Ve bu yolu oluşturan Maturidilik, Eşarilik gibi itikadi mezhepler ile Hanefilik, Şafilik, Hanbelilik ve Malikilik gibi ameli mezhepler arasında belli belirsiz ihtilaflar ise rahmet olmaktadır.
Ayrıca Hak yol üzere olan cemaatler, tasavvuflar ve Ehli sünnet ekolleri de bu rahmete dâhildir, dersek yanılmış olmayız.

Ehl-i Sünnet İtikâdı

Allah'ın ezeldeki sıfatları mahluk ve sonradan olma değildir. Allah'ın sıfatlarının yaratılmış ve sonradan olduğunu söyleyen, yahut tereddüt eden veya şüphe eden kimse Yüce Allah'ı inkar etmiş olur.
Kur'an-ı Kerim, Allah kelamı olup, mushaflarda yazılı, kalplerde mahfuz, dil ile okunur ve Hz.Peygamber'e indirilmiştir. Bizim Kur'an-ı Kerim'i teleffuzumuz, yazmamız ve okumamız mahluktur fakat Kur'an mahluk değildir. Allah'ın Kur'an'da belirttiği Musa ve diğer Peygamberlerden, firavun ve İblis'ten naklen verdiği haberlerin hepsi Allah kelamıdır, onlardan haber vermektedir. Kur'an ise Allah'ın kelamı olup, kadim ve ezelidir.
Allah bir şey'dir, fakat diğer şeyler gibi değildir. O'nun varlığı cisim, cevher, araz, had, zıd, eş ve ortaktan uzaktır. O'nun Kur'an'da zikrettiği gibi eli, yüzü ve nefsi vardır, Allah'ın Kur'an'da zikrettiği gibi el, yüz ve nefs gibi şeyler, keyfiyetsiz sıfatlardır.
O'nun eli, kudreti veya nimetidir denilemez. Zira bu takdirde sıfat iptal edilmiş olur. Bu, Kaderiyye ve Mutezile'nin görüşüdür. O'nun elinin, keyfiyetsiz sıfat olması gibi, gazabı ve rızası da keyfiyetsiz sıfatlarından iki sıfattır.
Allah, eşyayı bir şeyden yaratmadı. Allah, eşyayı oluşundan Önce, ezelde biliyordu. O, eşyayı takdir eden ve oluşturandır.
Allah'ın dilemesi, ilmi, kazası, takdiri ve Levh-i Mahfuz'daki yazısı olmadan, dünya ve ahirette hiçbir şey vaki olmaz. Ancak onun Levh-i Mahfuz'daki yazısı, hüküm olarak değil, vasıf olarak yazılıdır. Kaza, kader ve dilemek, O'nun nasıl olduğu bilinmeyen sıfatlarındandır.
Allah, yok olanı yokluğu halinde yok olarak bilir, onun yarattığı zaman nasıl olacağını bilir,Var olanı, varlığı halinde var olarak bilir, onun yokluğunun nasıl olacağını bilir. Allah ayakta duranın ayakta duruş halini, oturduğu zaman da oturuş halini bilir. Bütün bu durumlarda Allah'ın ilminde ne bir değişme, ne de sonradan olma bir şey hasıl olmaz. Değişme ve ihtilaf, yaratılanlardan olur.
Allah'ın "Allah Musa'ya hitap etti." ayetinde belirttiği gibi, Musa Allah'ın kelamını işitti. Şüphesiz ki Allah, Musa ile konuşmasından önce de, kelam sıfatı ile muttasıfı. Yüce Allah yaratmadan da ezelde yaratıcı idi. Allah, Musa'ya hitap ettiğinde, ezelde sıfatı olan kelamı ile konuştu. O'nun sıfatlarının hepsi, mahlukların sıfatlarından başkadır. O işitir, fakat bizim işittiğimiz gibi değil. O kadirdir, fakat bizim gücümüzün yettiği gibi değil. Biz uzuvlar ve harflerle konuşuruz. Oysaki Allah, uzuvsuz ve harfsiz konuşur. Harfler mahluktur, fakat Allah'ın kelamı mahluk değildir.
Allah insanları küfür ve imandan hali olarak yaratmış, sonra Onlara hitap ederek emretmiş ve nehyetmiştir. Kafir olan; Kendi fiili, hakkı inkar ve reddetmesi ve Allah'ın yardımını kesmesiyle küfre sapmıştır. İman eden de kendi fiili, ikrarı, tasdiki ve Allah'ın muvaffakiyet ve yardımını ile iman etmiştir. Allah Ademin neslini, sulbünden insan şeklinde çıkarmış,Onlara akıl vermiş, hitap etmiş, imanı emredip, küfrü yasaklamıştır. Onlar da onun Rabb olduğunu ikrar etmişlerdir. Bu , onların imanıdır. İşte onlar bu fıtrat üzerine doğarlar. Bundan sonra küfre sapan bu fıtratı değiştirip bozmuş olur. İman ve tasdik eden de fıtratında sebat ve devam göstermiş olur. Allah, kullarının hiç birini iman veya küfre zorlamamış. Onları mü'min veya kafir olarak yaratmamıştır. Fakat onları şahıslar olarak yaratmıştır. İman ve küfür kulların fiilleridir. Allah, küfre sapanı, küfrü esnasında kafir olarak bilir. O kimse daha sonra iman ederse, imanı halinde mü'min olarak bilir, ilmi ve sıfatı değişmeksizin onu sever.
Kulların hareket ve sükün gibi bütün fiilleri hakikatten kendi kazançları'dır. Onların yaratıcısı ise Yüce Allah'tır. Onların hepsi Allah'ın dilemesi, ilmi, hükmü ve kaderi ile olur. Taatların hepsi, Allah'ın emri, muhabbetti, rızası, ilmi, dilemesi, kazası ve takdiri ile vacip kılınmıştır. Masiyetlerin hepsi de Allah'ın ilmi, kazası, takdiri ve dilemesi ile olmakla beraber, rızası ve emri değildir.
Peygamberlerin hepsi de (salat ve selam olsun) küçük, büyük günah, küfür ve çirkin hallerden münezzehtir. Fakat onların sürçme ve hataları vaki olmuştur. Hz.Muhammed, Allah'ın sevgili kulu, resülü, nebisi, seçilmiş tertemiz kuludur. O hiçbir zaman puta tapmamış, göz açıp kapayacak bir an bile Allah'a ortak koşmamaktır. O, küçük büyük hiçbir günah işlememiştir.
Peygamberlerden sonra insanların en faziletlisi, Ebu Bekr es-Sıddık, sonra Ömer el-Faruk, sonra Osman b. Affan Zu'n-Nureyn, daha sonra Aliyyu'l-Murtaza'dır. Allah hepsinden razı olsun. Onlar doğruluk üzere , doğruluktan ayrılmayan, ibadet eden kimselerdir. Hepsine sevgi ve saygı duyarız. Hz.Peygamber'in ashabının hepsini Sadece hayırla anarız.
Bir müslümanı, helal saymaması şartıyla, büyük günahlardan birini işlemesi ile kafir sayamayız. Bu durumdaki bir kimseden iman ismini kaldıramayız, ona gerçek amlamda mü'min deriz. Bir Mü'minin kafir olamamakla beraber günahkar olması caizdir. Günahlar, mü'mine zarar vermez demeyiz. Keza günah işleyen Kimse Cehennem'e girmez de demeyiz. Dünyadan mü'min olarak ayrılan kimse,fasık da olsa Cehenem'de ebedi kalacaktır, demeyiz. Mürcie'nin dediği gibi, iyiliklerimiz makbul, kötülüklerimiz de affetdilmiştir, demeyiz. Fakat kim bütün şartlarına uygun, müfsit ayıplardan uzak amel işler ve onu küfür ve dinden dönme gibi şeylerle boşa çıkarmaz ve dünyadan mü'min olarak ayrılırsa şüphesiz Allah onun amelini zayi etmez, bilakis kabul eder ve ondan dolayı sevap verir, deriz. Allah'a ortak koşmak ve küfür dışında, büyük ve küçük günah işleyen, fakat tevbe etmeden mü'min olarak ölen kimsenin durumu Allah'ın dilemesine bağlıdır. Dilerse ona Cehennem'de azap eder, dilerse affeder ve hiç azaba uğratmaz. Herhangi bir amele riya karıştığı zaman, o amelin ecrini yokeder. Keza ucüb(kendi amelini üsütün görmek)de böyledir.
Peygamberlerin mucizeleri ve velilerin kerametleri haktır. Ancak Haberlerde belirtildiği üzere İblis, Firavun ve Deccal gibi Allah düşmanlarına ait olan, onların şimdiye kadar vukua geliş ve gelecekhallerine mucize de, keramet de demeyiz.Bu onların hacetlerini yerine getirmedir. Zira , Allah, düşmanlarının ihtiyaçlarını, onları derece derece cezaya çekmek ve sonunda cezalandırmak şeklinde yerine getirir. Onlar da bunu aldanarak azgınlık ve küfürde haddiaşarlar. Bunların hepsi de caiz ve mümkündür.
Yüce Allah yaratmadan önce de yaratıcı, rızık vermeden evvel de rızıklandırıcı idi. Allah ahrette görülecektir. Müminler Allahı cennette aralarında mesafe olmaksızın, teşbihsiz ve keyfiyetsiz olarak baş gözleriyle göreceklerdir.
İman; dil ile ikrar kalb ile tasdiktir. Gökte ve yerde bulunanların imanı, iman edilmesi gereken şeyler yönünden artmaz ve eksilmez, fakat yakin ve tasdik yönünden artar ve eksilir. Müminler iman ve tevhid hususunda birbirlerine musavidirler. Fakat amel itibariyle birbirlerinden farklıdırlar.
İslam Allahın emirlerine teslim olmak ve itaat etmek demektir. Lugat itibariyle iman ve islam arasında fark vardır. Fakat islamsız iman imansız da islam olmaz. Onların ikisi de bir şeyin içi ve dışı gibidirler.
Din ise; iman ve şeriatlerin hepsine verilen bir isimdir. Biz, Yüce Allahı kendisini kitabında tavsif ettiği bütün sıfatlarıyla gerçek olarak biliriz.
Hiç kimse Allahın şanına layık şekilde hakkıyla ibadet etmeğe kadir değildir. Fakat insan ancak Allahın kitabında, Rasulullahın bildirdiği ölçüde Allaha ibadet eder.
Bütün müminler; marifet yakin, tevekkül, muhabbet, rıza, korku ve ümit ve iman hususunda birbirlerine musavidirler. Bu konuda imanın dışındaki hususlarda farklılaşırlar.
Allah, kullarına karşı lutufkardır, adildir, kulun hakettiği sevabı lütfuyla kat kat fazlasıyla verir. Kulunu, adaletinin icabı olarak işlediği günahdan dolayı cezalandırır. Keza lütuf olarak bağışlarda.
Peygamberlerin şefaatı haktır. Peygamberimizin şefaati, günahkar müminler ve onlardan büyük günah işleyip cezayı hak etmiş olanlar için hakk ve sabittir.
Kıyamet günü amellerin mizanla tartılacağı hususu haktır. Hz.Peygamberin havzı haktır. Kıyamet günü, hasimler arasında iyilikler, alınarak kısas ve hesaplaşma olması haktır. İyilikler bulunmadığı takdirde kötülüklerin atılması, hak ve caizdir.
Cennet ve cehennem halen yaratılmıştır, ebediyyen de fani olmayacaklardır.
Yüce Allahın cezası da, sevabı da ebedidir.
Allah dilediğini kendisinin bir lutfu olarak hidayete ulaştırır. ilediğini de adaletinin gereği olarak sapıklığa düşürür. Allahın sapıklığa düşürmesi, hızlanıdır. Hızlanın manası ise; Allahın razı olacağı şeylerden onun muvaffak kılmayıp, yardımını kesmesidir. Bu Allahın adaleti gereğidir. Keza, Allahın günahkarları, isyanları sebebiyle cezalandırması da adaleti icabıdır.
Şeytan, mümin kuldan imanı baskı ve cebirle alır, dememiz doğru değildir. Fakat kul imanı terkederse şeytan da onun imanını alır, deriz.
Kabirde Münkerle Nekirin sualleri haktır.
Kabirde ruhun cesde iade edilmesi haktır.
Bütün kafirler ve asi müminler için kabir sıkıntısı ve azabı haktır.
Alimlerin, Allahın sıfatlarını farsça(Arapçadan başka bir dille) söylemeleri caizdir. Fakat Yed yani el kelimesi, Allahın sıfatı olarak söylenemez. Fakat fasça olarak Ruy-i Huda Allahın yüzü demek değil, keramet ve zillet manasındadır. İtaatli olarak kul, Allaha keyfiyetsiz olarak, asi kul ise keyfiyetsiz olarak Allahtan uzak olur. Yakınlık, uzaklık ve yönelmek yalvaran kula racidir. Keza, cennette komşuluk ve Allahın önünde bulunmak, keyfiyetsiz şeylerdir.
Kuran Allahın rasulüne indirilmiş olup, mushaflarda yazılıdır.
Kemal manasında Kuran ayetlerinin hepside fazilet ve büyüklük bakımından. Birbirine müsavidir. Fakat bazısında zikir ve zikredilen fazileti bahis konusudur. Ayetel kürsi buna misaldir. Burada zikredilen Allahın yüceliği, azameti ve sıfatlarıdır. Bu ayette hem zikir, hem de zikredilenin fazileti olarak, iki fazilet biraraya gelmiştir. Bu kısımda ise sadece zikir fazileti vardır. Kafirlerin kıssalarında olduğu gibi, bu ayetlerde zikredilenin bir fazileti yoktur, Çünkü zikredilenler kafirlerdir. Keza Allahın isim ve sıfatlarının hepsi de azamet ve fazillette musavidir, aralarında farklılık yoktur.
İnsan tevhid ilminin inceliklerinden herhangi birinde güçlükle karşılaşırsa, sorup öğreneceği bir alim buluncaya kadar, Allah katında doğru olana inanması gerekir. Böyle bir kimseyi arayıp bulmakta gecikmesi değildir. Bu hususta tereddüd edilerek beklemek mazur görülmez. Eğer tereddüt ederek beklerse kafir olur.
Mirac haberi haktır. Onu reddeden sapık ve bidatcı olur.
Deccalın, yecüc ve mecucun ortaya çıkması, güneşin batıdan doğması, Hz.İsanın gökten inmesi ve sahih haberlerde bildirilen kıyamet alametlerinin hepsi de hakktır.
Yüce Allah dilediğini doğru yola hidayet eder.
Muhammed aleyhisselam son peygamberdir. Ondan sonra peygamber gelmez.
Eshâb-ı kirâmın tamamını sevmek, hiçbirini kötülememek gerekir.


Eshâb-ı kirâmı kötülemek câiz midir?

Müslümanlar, Eshâb-ı kirâmın tamamını severler. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
Eshâbım konuşulurken dilinizi tutunuz!
Ümmetimin en kötüsü, Eshâbıma dil uzatmağa cesaret edenlerdir.
Eshâbıma dil uzatanlara, onlara söğenlere Allah la’net eylesin!
Eshâbımı incitmekte Allahü teâlâdan korkunuz! Benden sonra onları kötü bilmeyiniz! Onları seven, beni sevdiği için sever. Onlara düşmanlık eden, bana düşmanlık etmiş olur. Onları inciten beni incitir. Beni inciten de Allahü teâlâya eziyet etmiş olur ki, buna azap eder.
Bu hadis-i şeriflerin hepsi İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât isimli kıymetli kitabında vardır.

Yine hadis-i şerifte buyuruldu ki:

Eshâbım arasında fitne olacaktır. 0 fitnelere karışanları, Allahü teâlâ benimle olan sohbetleri hürmetine afv ve mağfıret edecektir. Sonra gelenler ise, bu fitnelere karışan Eshâbıma dil uzatarak Cehenneme gireceklerdir.

Ehl-i sünnetin başlıca prensipleri nelerdir?
İmâmı A‘zam hazretleri, Ehl-i sünneti şöyle bildirmiştir:
1.Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer’i ümmetin en üstünü tutmak,
2.Hazret-i Osman ile Hazret-i Ali’yi sevmek
3.Hayrın ve şerrin Allahü teâlâdan olduğuna inanmak. Allahın yaratmasıyle meydana geldiğine, kul iyilik isteyince Cenab-ı Hakkın yaratıp râzı olduğuna, kötülük isteyince yaratıp razı olmadığına inanmak,
4.Mest üzerine meshi câiz görmek,
5.Günah işleyenlere kâfir dememek.
Bu beş i’tikad ile, Ehl-i sünnet diğer, sapık mezheplerden ayrılmaktadır.
Îmânın sahih, makbul ve mu’teber olması için şartlar nelerdir?

1— İmânda devamlı ve sabit olmak : Üç sene sonra müslümanlıktan çıkacağım derse, o andan itibaren müslümanlıktan çıkmıştır.
2— Havf ve reca arasında olmak : Allahü teâlânın azabından korkmalı ve rahmetini ümit etmelidir. Bir kimse, ben muhakkak Cennetliğim diyerek, Allahü teâlâdan korkmazsa veya ben çok günahkârım Cehenneme gideceğim diyerek Cenab-ı Hakkın rahmetinden ümidini keserse imân nûru söner.
3— Can boğaza gelmeden imân etmek : Can boğaza gelince âhıret işleri müşahede edilir. 0 zaman bütün gayr-i müslimler hakikatı görünce hemen îmân ederler, ama kabul olmaz. Çünkü îmân gaybidir. Ölmek üzere iken Cenneti Cehennemi görünce (Demek ki âhıret varmış, iman ettim) demek mu’teber olmaz. Fakat bu anda bile mü’minin yaptığı tevbe kabul olur.
4— Güneş batıdan doğmadan önce îmân etmek : Âhır zamanda dünya yörüngesinden çıkıp başka bir yörüngeye girdiği zaman güneş batıdan doğup doğudan batacaktır.
5- Gaibi yalnız Allahü teâlânın bildiğine inanmak : Gaibi yalnız Allahü teâlâ bilir. Bir de onun bildirdikleri bilir. Melekler, cinler ve peygamberler de gaibi bilemez. Fakat Allahü teâlânın bildirdiği sâlih bir kulu da bilebilir.
6— Zaruretsiz ve kasten îmândan bir hükmü reddetmemek : Küfrü icap ettiren söz veya başka şeyleri kullanmamalıdır. Kısacası tahkiri icap eden şeyi ta’zim, ta’zim icap eden şeyi tahkir ederse îmân dairesinden çıkar.
7— Dinde zaruri bir şeyde şüphe ve tereddüt etmemek : Acaba namaz farzm mıdır, kumar haram mıdır. Kur’ kerim kelâm-ı ilâhi midir? gibi bir hükümde şüphe eden kimse, îmândan çıkar. Meşhur bir harama helal, meşhur bir helâla haram demek îmândan çıkmağa sebeptir.
8— İtikadını lsi İslâm dininden almak : Tarihçilerin, felsefecilerin, fencilerin bildirdiği şekilde değil, Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği şekilde iman etmek lâzımdır.
9— Hubbi fihlâh, buğd-ı fillâh üzere olmak : Sevgi ve buğzu yalmz Allahü teâlâ için olanıdır.
10— Ehl-i sünnet vel cemaata uygun itikad etmek
Ehl-i Sünnet Olabilmenin Şartları Nelerdir?

1) Kur’ân-ı kerimin kelâm-ı ilâhi olduğuna inanmak.
2) Kendi îmânından şüphe etmemek.
3) Eshâb-ı kirâmın tamamını sevmek, hiç birine dil uzatmamak.
4) Cennette mü’minlerin Allahü teâlâyı göreceğine inanmak.
5) Fıskı bilinmeyen her îmâmın arkasında namaz kılmak.
6) Ehl-i kıbleyi tekfir etmemek. (Dinde bilinmesi zaruri lâzım olan şeylere inanmıyanlar mü’min değildir.)
7) Ameli îmândan parça bilmemek. (Günah işleyen kimseye kâfir dememek.)
8) Mest üzerine meshin dinden olduğunu kabul etmek.
9) İyilik ve kötülüğün, hayır ve şerrin Allahü teâlânın takdiri ile olduğuna inanmak
10) Mir’acın ruh ve beden ile olduğuna inanmak, Şefa’ate inanmak, Kabr azabının ruh ve bedene olacağına inanmak.
________________________________________
Kaynak: Bir Bilene Soralım, İhlas Yayınları

Ehl-i Sünnet İtikâdı Nedir? yorumları

  • Image Description
    freef
    07.07.2008

    (Yani Kısaca Ehli Sünnnet vel Cemaat akaidi)


    1-Bütün hamdler alemlerin rabbi olan Allah içindir. Ziyade alim huccet'ul islam Ebu Caferinil Verrakut Tahavi El Mısrî (Rahmetullahi aleyhi) der ki:


    2-Şu (kitap) islam milletinin fıkıhcıları olan Ebu Hanife Numan ibni Sabit El Kufi, Ebu Yusuf Yakub ibni İbrahim El Ensari ve Ebu Abdullah Muhammed ibni El Hasen eş Şeybani Hazretlerinin mezhebi üzere, Ehli sünnet vel cemaat akaidinin zikrini beyan eden ve dinin asıllarından inanılması lazım olan ve onunla alemlerin rabbisine kulluk yapılan şeyin açıklaması hakkındadır.


    3-Allahın başarıya ulaştırmasını itikad ettiğimiz halde Allanın bir olması hususunda deriz ki: Allah ortağı olmayan tektir. Onun misli hiç bir şey yoktur. Onu aciz bırakacak hiçbir şey yoktur. Ondan başka ilah yoktur. Evveli olmayan kadîmdir. Sonu olmayan daimdir. Fani ve yok olmaz. Ancak onun dilediği olur. Vehimler ona ulaşamaz. Anlayışlar onu idrak edemez. O mahlukata benzemez. Ölmeyen diridir. Uyumayan kayyumdur.(Her şeyi ayakta tutar) Muhtaç olmayan yaratıcıdır. (Mahlukatını yaratmada bir şeye muhtaç olmadı. Onları yaratmaya da muhtaç değildir.) Sıkıntı çekmeden rızık vericidir. Korkusuzca Öldürür. Meşakkatsiz yeniden diriltir. Mahlukatı yaratmadan evvel kadîm olduğu halde sıfatları ile daimdir.


    4-Mahlukatın olmasıyla, daha evvel olmayan bir sıfatla sıfatlanarak ziyadeleşmedi. Nasıl ki sıfatlarıyla ezeli idi, aynı şekilde o sıfatlarla ebediyyen zail olmaz. Mahlukatı yaratmasından beri (sonra) "Halık" ismini almış değildir. Ezelden beri halıktır. Mahlukatı ihdas etmesiyle "Bari" ismini almış değildir.(Ezelden beri bu vasıfları mevcuttur.) Onda rablik vasfı vardır. Merbub vasfı yoktur. (Terbiye edendir, başkasının terbiyesi altında olan değildir) Halık vasfı vardır, mahluk vasfı yoktur. (Yaratıcıdır, yaratılmış değildir) Bütün mahlukatı yarattıktan sonra ölüleri dirilttiği gibi "Muhyi" ismini, onları daha diriltmeden evvel hak etti. Şöyle ki Allah, herşeye gücü yeter. Herşey ona muhtaçtır. Her iş onun üzerine çok kolaydır. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. "Onun misli gibi bir şey yoktur, o işitendir görendir." (Şura Suresi Ayet 11)


    * Mahlukalı ilmi ile yarattı, onlara kaderler takdir etti. onlara eceller tayin etti, onları yaratmadan evvel ona hiç bîr şey gizli değildi, onları yaratmadan ne yapacaklarını bildi, kendisine itaatla emretti, kendisine isyandan nehyetti. Herşey onun takdiri ve dilemesiyle deveran eder. Onun dilemesi geçerlidir. Kullar için ancak onun dilediğini dilemek vardır. Kullar için neyi dilerse o olur, dilemediği olmaz. (Kul islediği seyin meydana gelmesine kadir değildir, ancak Allah, o şeyi dilerse meydana gelir. Kulun isteği Allahın rızasına uygun ise o şeyden sevap kazanır. Eğer Allahın rızasına uygun değilse kul sorumlu olur.)


    5-Dilediğini hidayete ulaştırır, fazlu keremiyle korur ve afiyet verir, dilediğini saptırır. Adaletiyle hızlanda (yardımsız) bırakır ve imtihan eder. Herkes. Allahın fazlu keremi ile adaleti arasında Allahın dilemesinde gidip gelir. (Onun dilemesiyle birinden, diğerine intikal edebilir.)


    *Zıddı olmaktan ve dengi olmaktan yücedir. Hükmünü geri çevirecek yoktur. Hükmünü takib edip (arkaya bırakacak) kimse yoktur. Emrine üstün gelecek yoktur, bunların tamamına iman ettik, ve hepsinin Allahın tarafından olduğunu kesinen kabullendik.


    *Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem), onun seçilmiş kulu, peygamberi ve razı olunmuş resulüdür. Ve Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) peygamberlerin sonuncusudur, takva sahiplerinin imamıdır, gönderilen resullerin efendisidir. Alemlerin rabbisinin sevgilisidir. Ondan sonra yapılacak her nübüvvet iddiası batıl ve nefsanidir. O hak ve hidayetle, nur ve aydınlıkla bütün cinlere ve mahlukatın tamamına gönderilmiştir.


    •Muhakkak Kuran, Allahı kelamıdır. Söz olarak keyfiyeti bilinmez bir şekilde ortaya çıktı, onu Resulüne (aleyhissellama) vahy olarak indirdi, müminler bu şekilde hak olarak onu tasdik ettiler. Yakinen inandılar ki Kur'an hakikatten Allahın kelamıdır. Mahlukatın kelamı gibi mahluk değildir. Kim Kur'anı işitir de "O insan kelamıdır" derse, muhakkak kafir olur.


    Muhakkak Allahu teala o kişiyi zemmetti, ayıpladı ve onu sekar isimli ateşe atmayı vaad etti. "Onu yakında Sekar'a girdireceğim" (Müddessir 26)


    Ne zamanki "O Kuran ancak beşer sözüdür" (Müddesir 25) diyeni. Allahu Teala Sekar'la tehdit edince, bildik ve kesin anladık ki o Kuran, beşeri yaratanın sözüdür, beşer sözüne benzemez.


    6-Kim Allahı, beşer sıfatlarından bir sıfatla vasıflandırırsa. muhakkak kafir olur. Her kim buna bakar da ibret alırsa, böyle kafirce sözünden geri durur ve bilir ki Allah, sıfatıyla beşer gibi değildir.


    •Keyfiyeti bilinmeksizin, kuşatma olmaksızın, cennet ehli için Allahı görmek haktır. Rabbimizin kitabı bunu beyan ettiği gibi "O gün bir takım yüzler parıldar, rablerine doğru bakıcıdırlar" (Kıyamet suresi. 22-23.)


    Bu ayetin tefsiri Allahın irade ettiği ve ilmi üzeredir. Bu hususta Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) den gelen sahih hadislerin tamamı, Efendimizin buyurduğu (Kasd ettiği) gibidir. Manası, irade ettiği gibidir. Bu hususta kendi görüşümüzle yorum yapıcı olarak meseleye dahil olmayız ve kendi nefsimizle kuruntulanmayız. Çünkü kişi dininde ancak, aziz ve celil olan Allaha ve Resulüne işi havale ederse ve kendisine karışık gelen işi bilenine havale ederse emin olur. (Manasını bilemediği ayet ve hadislerde, Allah ve Resulünün indinde nasıl ise öyle inandım demelidir.)


    *İslam adımı (ayakları) ancak teslim ve kabullenmek sırtına basmakla sabit olur. (tam teslim olmakla) Kim ki bilinmesi kendisinden men olunan (müteşabihatı) bilmeyi taleb ederse, teslimiyetle anlayışı kani olmasa, bu gayesi onu halis tevhidden. sırf marifetullahtan ve sahih imandan engeller (ona mani olur), küfür ile iman arasında, tasdik ve yalanlamak arasında, ikrar ve inkar arasında vesveselenmiş, şaşkın, haktan kaydığı halde ne iman edici ve ne tasdik edici, ne de inkarcı ve yalanlayıcı olmadığı halde bocalar, gidip gelir.



    7-Ehli islamın cennette Allahı görmeleri meselesine iman: vehmi ile meseleyi bakıp, kendi anlayışı ile yorumlayan kişi için sahih olmaz. Çünkü Alahı görmeyi ve Rabbul alemine nîsbet edilen herbir manayı te'vil etmek, te'vili terk etmektir (tevil yapılmamalıdır), meseleyi (olduğu gibi) kabullenmektir. Mü’minlerin dini. bunun üzerine sabittir. Nefy etmekten (Bu vasfı yok saymak) ve teşbih etmekten (bir şeye benzetmekten) sakınmayan kayar, tenzih hususunda (Allahu Teala’yı noksan sıfatlardan pak etmekte) isabet edemez. Çünkü aziz ve yüce olan rabbimiz vahdaniyet sıfatlarıyla ve teklik sıfatlarıyla vasıflanmıştır. Bu manada olan mahlukattan hiç bir şey yoktur.



    * Allah, sınır, son, azalar, ve alet ve edevattan yücedir, münezzehtir. (Hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.) Diğer yaratılan her şeyi kuşattığı gibi altı yön (ön-arka-alt-üst-sağ-sol), Allahı kuşatamaz.



    * Miraç haktır. Muhakkak Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz gece yürütüldü. (Gece Mekke'den Kudüs'e kadar burak ile götürüldü) Uyanık iken şahsı ile göklere yükseltildi. Allah dilediği şeyleri ona ikram etti, ve ona dilediğini vahy etti. ‘Kalb, gördüğü şeyleri yalanlamadı.’ (Necm Suresi 11. Ayet)



    Dünya ve ahırette Allahın rahmeti ve selamı onun üzerine olsun.



    8-Allahu Tealanın Peygamberimizin ümmetine rahmet olarak ikram ettiği havzu kevser haktır.



    * Hadisi şeriflerde rivayet edildiği gibi peygamberimizin ümmeti için sakladığı şefaat haktır.



    *Adem (Aleyhisselam) ve zürriyyetinden, Allahın aldığı sağlam söz haktır.



    * Muhakkak Allahu Teala ezelde, cennette gireceklerin ve cehenneme gireceklerin adedini bir anda, toptan (Hepsini) bildi. Sonradan bu sayıda, artma ve eksilme olmaz. Kulların yapacağı işlerde de durum böyle dir. (Ezelde o fiillerin hepsini bildi) herkes kendisi için yaratılana imkan bulur.(Ancak onu yapabilir)



    *Amellerde itibar neticelerinedir.(Son nefesi iman ile tamamlarsa, iyiliklerinin sevabına kavuşur)



    *Cennetlik olan, Allahın hükmü ile cennetliktir. Cehennemlik olan da Allahın hükmü iledir.



    * Kaderin aslı Allahın mahlukatında gizlediği sırrıdır. Bu sırra ne en yakın bir melek, ne de gönderilen bir peygamber haberdar olamaz. Bu meselede derine daldırmak, akıl ve fikir yürütmek, mahrumiyyete vesiledir, mahrumiyet merdivenidir, azgınlık derecesidir. Bu kader meselesinden, akıl ve fikir yürütmek, vesveseye düşmek bakımından şiddetle sakın. Çünkü Allahu Teala, mahlukatından kaderi bilmeyi gizledi ve kullarını, kendi maksadını anlamaktan nehyetti. (Tasdik etmemizi istedi) K. Kerimde Enbiya Suresinde 21. ayette buyurduğu gibi "Allah, yaptıklarından sorulmaz Halbuki kullar mes'uldurlar."



    * Kim "niçin böyle yaptı" diye sorarsa, muhakkak o kitabın hükmünü reddetmiştir. Kim kitabın hükmünü reddederse, kafirlerden olur.



    9-Şu açıklamalar, Allah dostlarından kalbi nurlu olan kişinin ihtiyaç duyduğu şeyin özüdür. Bu, ilimde derinleşmiş alimlerin derecesidir. Çünkü ilim ikidir. Mahlukatta bulunan ilim, mahlukatta bulunmayan ilim (kaderle alakalı ilim) Mahlukatta bulunan ilmi inkar küfürdür. Mahlukatta bulunmayan ilmi , bildiğini iddia etmek te küfürdür. İman ancak, mevcud (din) ilmi kabul; mahlukatta olmayan (kader) ilmi, talep etmeyi terk ile sabit olur. (Kader konusunu fazla kurcalamak doğru değildir.)



    •Levhi mahfuz'a, kalem'e ve levhi mahfuz'da yazılanların tamamına iman ederiz. Bütün mahlukat, Allahın levhi mahfuzda olacağını yazdığı şeyi değiştirmek için, olmaması için toplaşsalar, buna güç yetiremezler; şayet Allanın levha olmayacaktır dîye yazdığı şeyi yapmak için bütün mahlukat toplaşsa, buna da kadir olamazlar.

    * Kalem kıyamete kadar olacakları yazdı. Kuldan sapan (Ona değmeyen) şey kula isabet etmez, kula isabet eden şey kuldan sapmaz (ona mutlaka dokunur.)



    *Kul üzerine; Allahın ilminin, mahlukundan her olacak şeyleri bilmekle ezelde geçtiği (sabit olduğunu) bilmesi vacibtir ve her şeyi sağlam, muhkem bir ölçü ile taktir ettiğini (bilmek te vacibtir) Bu hususta mahlukatmdan hiçbir bozup atan, geri bırakan, yok eden, değiştirici, tahvil eden, noksanlaştıran ve ziyadeleştiren, yerlerde ve göklerde (hiç kimse) yoktur.



    10-İşte bu durum, iman bağında, marifet asıllarında, Allahın vahdaniyyetini ve rububiyyetini İtiraftan (kabullenmekten) dolayıdır. Allahın şu ayetinde olduğu gibi "Allah herseyi yarattı ve bir ölçü üzere onu takdir etti" (Furkan Suresi Ayet 2) "Allahın emri, takdir edilmiş bir kaderdir" (Azhab suresi ayet 38)



    *Yazıklar olsun o kimseye ki, kader meselesinde Allaha düşman oldu, görüşünü hazır ederek kader meselesinde hasta bir kalp hazırladı. Muhakkak gaybı araştırmada vehmiyle çok gizli, tamamen örtülü sırları araştırmaya girişti ve bu hususta iftiracı günahkara döndü.



    * Arş ve kürsi haktır. Allah Arştan ve daha düşüklerinden ihtiyaçsızdır. Her şeyi ve Arşın üstünü de kuşatıcıdır. İhatadan, halkını aciz bıraktı, (mahlukat bunları ihata edemez, anlayamaz)



    *İman edici, tasdik edici ve kabullenici olduğumuz halde biz deriz ki "Allahu Teala İbrahim (Aleyhisselam) ı halil edindi, Musa (Aleyhisselam) ile bir çeşit konuşmakla konuştu."



    *Melekler (in varlığına), peygamberlere ve peygamberlere indirilen kitaplara iman ederiz. Şahidlik ederiz ki o peygamberler aşikare hak üzeredirler.



    11-Kıble ehlini, peygamberimizin (Sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği hükümleri itiraf ettiği müddetçe, söylediklerini, haber verdiklerini tasdik ettikleri müddetçe (kıble ehlini) müslüman. mümin diye isimlendiririz.



    * Allanın zatı hakkında derine dalıp konuşmayız. Allahın dininde çekişme yapmayız. Kuran hakkında birbirimizle mücadele etmeyiz. Şahidlik ederiz ki Kur’an, alemlerin sahibi olan Allahın kelamıdır. Onu, Cebrail vasıtasıyla indirdi. Onu peygamberlerin Efendisine (Muhammed aleyhisselama) öğretti. Allahın rahmeti onun ve ehlinin tamamının üzerine olsun.



    * Kur'an Allahın kelamıdır. Mahlukatın kelamından hiçbir şey ona eşit değildir. Kuranın, mahluk olduğuna hükmetmeyiz.



    * Müslümanların cemaatına muhalefet etmeyiz. Günahı helal kabul etmediği müddetçe ehli kıbleden hiçbir kimseyi, günah işlemesi sebebiyle küfre nisbet etmeyiz. 'Bilerek günah işleyene, günah zarar vermez' demeyiz. Müslümanlardan iyilik yapanlar için günahlarının affedilmesini. Allahın rahmetiyle onları cennete girdirmesini umarız.



    * Müminler için Allahın azabından emin olmayız. Onların doğrudan cennette olduklarına şehadet etmeyiz, günahları için mağfiret isteriz, onların akıbeti hakkında korkarız, onlara ümit kestirmeyiz. Emin olmak ve ümit kesmek halleri, kişiyi islam dininden çıkarır. Ehli kıble için hak yol ikisinin arasıdır. (Korku ile ümit arasında)

    * Kul imandan ancak, kendisini imana dahil eden şeyi inkar etmekle çıkar.(İman maddelerinden sayılan hükümleri inkar, küfürdür)



    12-İman dil ile ikrar (söylemek) kalb ile (bunları) tasdiktir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) den sahih rivayetlerle şeriattan ve açıklanarak gelenlerin tamamı haktır. İman tektir. îman ehli imanın aslında eşittirler. Aralarındaki üstünlük korku, takva, nefse muhalefet ve evla olana (daha faziletlisine) yapışmakladır.



    * Bütün müminler Rahman Teala'nın dostlarıdır. Allah indinde en değerlisi Kur'ana en çok boyun eğeni ve tabi olanıdır.



    * İman: Allaha, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine, ahıret gününe, kaderin hayırlısının şerlisinin tatlısının ve acısının Allah tarafından olduğuna inanmaktır. Biz bu sayılanların tamamına inanırız. Peygamberlerinin hiçbirisinin arasını ayırmayız. Tamamını getirdikleri haberlerde tasdik ederiz. (Hepsi Allah tarafından vazifeli idiler)



    13-Ümmeti Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) den büyük günah işleyenler; tevhid ehli oldukları halde ölünce, tevbe etmeseler bile, iman edici ve Allahı bildikleri halde Allaha kavuştuktan sonra; cehennemde ebedi kalmazlar.



    * Büyük günah işleyenler, Allahın dilemesinde ve hükmündedir. Dilerse onları mağfiret eder ve onları fazlu keremiyle affeder. Kuran Kerimde Allah azze ve celle bu hususta şöyle buyurduğu gibi 'Şirkten başka günahları dilediğinden affeder' Dilerse onları adaletiyle cezalandırır. Sonra onları (ya) rahmetiyle, (veya) taat ehlinden olan şefaat edenlerin şefaatıyla cehennemden çıkarır, sonra onları cennetine gönderir. Bu durum şundan ki Allahu Teala, kendisini bilenlerin velisidir. (Onları kayırır) Onları iki cihanda hidayetinden sapan, dostluğuna kavuşamayan inkarcılar gibi yapmadı.

    Ey islamın ve ehlinin velisi Allahım! Sana kavuşana kadar bizi, islam üzere sabit eyle!



    * Ehli kıbleden günahkar ve iyi kişilerin peşinde namaz kılmayı ve bu kişilerin üzerine cenaze namazı kılmayı caiz görürüz. Ehli kıbleden hiçbir kimseyi cennete ve cehenneme indirmeyiz. (Girdirmekte kesin konuşmayız) Küfür, şirk ve nifaktan bir şey onlarda zahir olmadıkça bunların aleyhine küfürle, şirkle, nifakla şahitlik etmeyiz. Onların gizli hallerini Allaha havale ederiz.



    * Ümmeti Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) den hiçbir kimseye silah çekmeyi caiz görmeyiz, ancak kılıç çekilmesi vacib olanlar müstesnadır. (İslama karşı savaşanlar, dinden çıkanlar, v.s.)



    14-İdareciler ve işlerimizi yürüten (Din ehli) valilere karşı isyan edip çıkmayı, onlar zulmedici olsalar bile caiz görmeyiz. Onların aleyhine beddua etmeyiz. (Ehli islam olan idarecilerin ıslahına çalışılır, kargaşalık çıkarılmaz.)



    *O idarecilerin taatından elimizi çekip almayız (onlara itaat etmeye devam ederiz.) Allaha itaatten ötürü onlara itaati; bize günahı emretmedikleri müddetçe, farz görürüz. Onlara salah ve afiyet içinde





    bulunmaları) la dua ederiz.



    * Sünnet ve cemaate tabi oluruz. Dağılmak, ihtilaf ve parçalanmaktan çekiniriz. Adalet ve emanet ehlini severiz. Zulüm ve hıyanet ehline bu'uz ederiz.



    *'Allah, bize bilinmesi şüpheli olan şeyleri en iyi bilendir' deriz.



    * Hadisi şeriflerde geldiği gibi yolculukta ve ikamet halinde mestler üzerine mesh etmeyi caiz görürüz. (Şiiler çıplak ayak derisine mesh ederek sapmışlardır)



    * Kıyamet vaktine kadar, müminlerin iyi kötü sultanlarıyla birlikte hac ve cihad devam eder. Bu ikisini hiçbir şey iptal edemez ve kaldıramaz.



    * Kiramen katibin (yazıcı) meleklerine inanırız. Muhakkak Allah onları bizim üzerimizde (amellerimizi) koruyucu yaptı. Alemdeki canlıların ruhlarını almakla görevli ölüm meleğine (Azrail aleyhisselam) inanırız.



    *Hak edene kabirde azab olacağına inanırız. Kabirde münker ve nekir diye isimlendirilen iki meleğin, kişiye Rabbisinden, dininden, peygamberinden sorgusunun hak olduğuna inanırız. Bu hallerin hepsi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) den gelen hadisi şerifler ve ashabtan (Allah hepsinden olsun) gelen haberlere göre (sabit) olduğuna inanırız.



    15- Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur. (Hadisi şerif bunu böyle beyan etmiştir.)



    *Öldükten sonra dirilmeye, kıyamet gününde amellerin karşılığının verileceğine, amellerin (huzuru ilahiye) arz edilmesine, hesaba çekilmeye, amel defterlerinin okunması, sevap verilmesi, azab edilmesi, sırat ve teraziye inanırız.



    *Cennet ve cehennem yaratılmışlardır; ebediyyen yok olmazlar, zail olmazlar. Allahu Teala mahlukatı yaratmadan evvel cennet ve cehennemi yarattı. Cennet ve cehennem ehlini yarattı. Kimin cennete girmesini dilerse bu, Allahın fazlındandır. Kimin cehenneme girmesini dilerse bu, Allahın adaletindendir. Herkes kendisine tayin edileni yapar ve kendisi için yaratılana gider. Hayır ve şer kullar üzerine (Allah tarafından) takdir edilmiştir. (Kesb eden kuldur, yaratan Allahtır)



    * Mahlukun kendisiyle vasıflanmasının caiz olmadığı tevfık gibi işi meydana getiren güç, iş ile beraberdir. (Fiili yapacağı anda ona bu kuvvet verilir.)



    *Sıhhat, takat, imkan bulmak, aletlerin salim olması kabilinden olan istitaata gelince bu fiilden evvel bulunur. Bu istitaat sebebiyle ilahi teklifler kul ile alakalanır. Allahu Tealanın şu ayetinde buyurulduğu gibi "Allah, hiç kimseye gücü yetireceğinden başkasını yüklemez" (Bakara Suresi Ayet: 286)



    16-Kulların fiilleri, Allahın mahlukudur, kul tarafından kesbtir. (Kulun iradesi ancak fiili kesb iledir. Yaratılması Allah tarafındandır.) Allah kullara ancak takatları yeteni teklif etti. Kullar ancak Allahın teklif ettiği (vazifelere) güç getirirler. Bu açıklama "Günahtan dönüş, ibadete takat yettirmek, ancak Allahın yardımıyladır" sözünün izahıdır.



    * Biz deriz ki: hiç kimse için çare, haraket ve günahtan dönüş yok, ancak Allahın yardımıyla vardır. Hiç kimse için Allaha kulluğu ikame etmek ve taat üzere sabit kalmak yok, ancak Allahu Tealanın muvaffak kılmasıyla vardır. (Kulunu razı olduğu şeye ulaştırır.)



    * Her şey Allahın iradesiyle, ilmi ile, hükmü ve kudretiyle cereyan eder. Allahın dilemesi diğer bütün meşiyyetlere galib geldi. Allahın hükmü diğer bütün çarelere üstün geldi. Dilediğini yapar, asla zalim değildir. Her türlü çirkinlik ve zararlardan paktır. Her türlü ayıp ve noksanlıklardan temizdir. "Allah yaptığından sorulmaz. Halbuki kullar mes'uldür."



    *Dirilerin duası ve sadakalarında, ölüler için faideler vardır. Allah dualara icabet eder, ihtiyaçları giderir. Her şeye sahiptir, ona hiç bir kimse sahip olamaz. Allahtan, göz kırpması kadar azıcık bir an bile ihtiyaçsız kalınmaz. Kim Allahtan göz kırpması kadar ihtiyaçsız kaldığına inanırsa, muhakkak kafir olur ve helak ehlinden olur.

    Allah bu'z eder, razı olur, fakat mahlukattan her hangi birinin bu'z ve rızası gibi değildir. (Bunlardan gaye muraddır. Yani bunların gereğini yapar.)



    17-Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) 'in ashabını severiz. Onlardan hiç birinin sevgisi hususunda aşırı gitmeyiz, onlardan hiç birinden uzak olmayız. (Hepsini Allahın razı oldukları ashab olarak kabul ederiz. Hz Ali ile Hz Muaviye'yi ayırmayız.) Onlara bu’z edene bu’z ederiz, onları hayırsız şekilde söyleyene de bu'z ederiz. Onları ancak hayırla anarız. Onları sevmek dindir, imandır, iyiliktir. Onlara bu'z küfür, nifak ve tuğyandır. (Onları seven. Resıılullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'i sevdiği için sever. Onlara bu'z eden. Resıılullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'e bu'z ettiği için bu'z eder.)



    * Resıılullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) den sonra halifeliği evvela Ebu Bekri-sSıddık (Radıyellahu anhu) için, onu diğer bütün ümmet üzerine faziletli kılmak için, sonra Ömer (Radıyellahu anhu) için. Sonra Osman (Radıyellahu anhu) için, Sonra Ali (Radıyellahu anhu) için sabit kılarız. Onlar hulefai Raşidin ve hidayette olan imamlardır. (Kendilerine tabi olanları da hidayete ulaştırmışlardır.)



    * Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in isimlerini söyleyip kendilerini müjdelediği on kişi için. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in onlar üzerine olan şahidliğine dayanarak bizde onların cennetlik olduğuna şahidlik ederiz. Resulullah (Sallallahu alevhi ve sellem)'in sözü haktır. Onlar: Fbıı Bekr, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Sa'd, Said, Abdurruhman ibni Avf, Ebu ("beyde bin Cerrah - ki bu zat ümmetin eminidir- Allah hepsinden razı olsun.



    * Kim sözünü. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ashabı ve her türlü kirden tertemiz olan zevceleri ve her türlü pislikten pak olan sülalesi hakkında güzel söylerse, o kişi nifaktan beri olur.



    18-Sabıkinden olan ilk alimler, tabiinden olan ve onlardan sonra gelen hayır ve eser (hadis, haber) ehli olan, fıkıh ve rivayet ehli olan alimler, ancak güzellikle anılırlar. Onları kötülükle zikreden kişi, hak yolun dışındadır.



    * Velilerden hiç birini, peygamberlerden hiçbiri üzerine üstün saymayız. "Bir peygamber bütün velilerden üstündür" deriz.



    * Velilerin kerametlerinden gelen, itimadlı alimler tarafından yapılan rivayetlere inanırız.



    * Kıyamet alametlerine inanırız. Onlar: Deccalın çıkması, Meryemoğlu İsa'nın (Aleyhisselam) gökten inmesi, güneşin battığı yerden doğması, Dabbetül arzın yerden çıkmasıdır. (Üç tane de yer batması haber verilmiştir.)

    * Kahin, müneccim ve kitap sünnet ve icma-ı ümmete zıt bir şey iddia eden şahıslan tasdik etmeyiz.



    *Cemaatı hak ve doğru buluruz. Parçalanmayı eğrilik ve azan görürüz. (Allahın rahmeti cemaat üzerindedir.)



    * Allahın dini göklerde ve yerde tektir. O islam dinidir. "Allah indinde din islamdır" "sizin için din olarak islamdan razı oldum"



    İslam dini, azgınlık ve noksan kalmanın arasında, benzetme ve bir şey yapamama, zorlayıcı ve kaderin esiri, emin olmak ve ümitsiz olmak arasında hak yoldur. (Bunlarda hak olan orta yoldur.)



    Şu anlatılan, bizim açık ve batın dinimiz ve itikadımızdır. Bizler Allah'a her türlü açıkladığımız muhalefetlerden sığınırız. Allahtan bizi İman üzere sabit kılmasını dileriz. Bizi çeşitli nevalardan, muhtelif görüşlerden, düşük mezheblerden korumasını dileriz. Bu mezhebler: Müşebbihe, mu'tezile, cehmiyye, cebriyye, kaderiyye ve başkaları gibi: bunlar, sünnet ve cemaata muhalefet eden, delalette toplaşan mezheblerdir.



    Biz ehli sünnet vel cemaat, onlardan uzağız. Onlar bize göre dalalette ve düşüklüktedirler, değersizdirler.



    Muhafaza olunmak ve başarıya ulaşmak, ancak Allahın yardımıyladır.