Nefsinizin sizin üzerinde hakkı vardır

[left][b]Nefsinizin sizin üzerinde hakkı vardır [/b]


"Eşimle on bir yıllık evliyiz. Eşim, bir yıldır çok değişik düşünceler besliyor. Artık onu tanımaz hale geldim. Yaptıkları ise bana hiç akıl kârı gelmiyor.



Kendisine en basit ihtiyacı şeyleri yasaklıyor. Bu arada ben de kararlarından nasibimi alıyorum. Çocuklar bile ondaki değişiklikleri fark ediyor.

Eşim işe öncelikle hayvansal mamulleri yememekle başladı. Neymiş, 'hayvanlara yazık'mış, Allah'a inanan onlara eziyet edemezmiş. Hayvansal ürün yemeden de yaşanırmış. Önemli olan kendini tutmakmış. Bir gün baktım; eşim gerçekten tam bir vejeteryan oluvermişti. Olay burada kalmadı. Sayısını unuttuğum oruçlar, bitmek bilmeyen namazlar, konuşma yerine işaretlerle cevap vermeler (düşüncelerinden uzaklaşmasın diye) işin dozunu iyice kaçırdı. Şimdi kardeş, kardeş yaşadığım bir eşim var! Sevineyim mi, övüneyim mi, üzüleyim mi bilemiyorum... Dinimizde böyle bir dindarlık var mı?"

İslâm dininde böyle bir dindarlık yoktur. Çünkü dinimiz insan için helâl ve haram olanları belirlemiş ve haram olanlar içinde çok önemli olanları da işaret etmiştir. Çok önemli olan üç haram:

Müslüman'ın gizli olsun, açık olsun bütün ayıp davranışlardan ve fena bir iş işlemekten sakınması,

Malını helâl olmayan yollarla kazanmaktan sakınması,

Kendisi dahil Müslüman olsun, Müslüman olmasın; hiçbir kişiye asla zulmetmemesidir. Bunların dışında kalan bütün hususlarda Yüce Allah (cc) Müslüman'a kolaylık ve genişlik tanımıştır. Bunun için Müslüman yersiz telâşa ve korkuya düşüp ne kendisine, ne de bir başkasına dinini zorlaştırmamalıdır.

Konuyla ilgili bir olay Peygamberimiz zamanında yaşandı:

Bir gün Rasûlullah (sas) insanlara vaaz etmiş, onlara kıyameti anlatmıştı. Kıyametin korkunçluğu orada bulunanları etkileyerek ağlattı. Orada bulunanlardan on kişi; Hz. Ebûbekr, Hz. Ali, İbni Mes'ûd, İbni Ömer, Abdullah b. Amr b. Âs, Ebû Zerr, Ebu Huzeyfe'nin azadlısı Sâlim, Mikdad, Selman-ı Fârisî ve Mâkil b. Hârun (ra) daha sonra kendi aralarında toplanarak, râhibâne hayat sürmek için birtakım kararlar aldılar. Her gün devamlı oruç tutmak, geceleri devamlı namaz kılmak, yatakta uyumamak, et ve yağ yememek, kadınlardan ve güzel kokudan uzak durmak, bedenlerinin cinselliğini kesmek ve yeryüzünde seyyah olup dolaşmak gibi kararlar... Hz. Peygamber olayı haber alınca onlara şöyle buyurdu: "Sizin şu ve şu hususlarda anlaştığınız bana haber verildi. Bu doğru mu?" Onlar; "Evet, ama bizim maksadımız hayırdan başka bir şey değildir." dediler. Hz. Peygamber'in cevabı çok açık ve net oldu: "Ben size bunu emretmiyorum... Doğrusu nefsinizin sizin üzerinizde hakkı vardır. Bazen oruç tutun, bazen tutmayın, (geceleri) bazen namaz kılın, bazen kılmayın. Çünkü ben hem namaz kılarım, hem de uyurum. Oruç tuttuğum da olur, tutmadığım da. Et de yerim yağ da. Evlenirim de. Sünnetimden yüz çeviren benden değildir."

Bu konuşmadan sonra Hz. Muhammed (sas), taşıdığı önemden dolayı aynı konuyu hutbede de işleyerek şöyle buyurdu:

"Bazılarınıza ne oluyor ki, onlar kadınları, güzel kokuyu, uykuyu ve dünyevî arzuları kendilerine haram saymışlardır. Ben size keşiş ve râhip olmanızı emretmiyorum. Doğrusu benim dinimde et yemeyi ve kadınları terk etmek, manastırları (mesken) edinmek yoktur. Ümmetimin seyahati oruçtur. Ruhbanlığı cihattır. Allah (cc)'a ibadet edin, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Haccedin, umre yapın. Namaz kılın, zekât verin. Ramazan orucunu tutun. İstikamet üzere olun ki, işleriniz yolunda gitsin. Doğrusu sizden evvelkiler (dinî hayatı) zorlaştırma yüzünden helâk oldular. Onlar kendilerine zorlaştırdı, Allah (cc) da onları zorlaştırdı." (el-İhtiyar li-Ta'lîli'l-Muhtâr, Ter. c. 4, s. 190-191)

Bu hutbeden sonra Yüce Allah, Hz. Peygamber'i doğrulayan ve konuya son noktayı koyan Mâide 87 ve 88. âyetlerini nâzil eyledi.

Sünnete uymalı ve hayatımızı dengede tutmalıyız

Aklı başında her Müslüman, kıyamet ve âhiret haberlerinden son derece etkilenir ve korkar. Ayrıca hayatın günahlardan uzak bir şekilde sürdürülemeyeceğinden yana kaygıları da vardır. Korkular, kaygılar bizi baskısı altına almaya başladığında onlardan nasıl kurtulacağımızı araştırırız. Fakat korkuları gidereceğiz diye var olan hakları kısıp, vazifeleri artıramayız. Çünkü hakların sınırlarını çizen, vazifeleri belirleyen, zamanlarını işaret eden ve önceden kurulan dengede belirlenen istikamete bizi davet eden Yüce Allah'tır. Korkularımız ve kaygılarımız bizim acziyetimizden kaynaklanmaktadır. Biz, davete icabet ederek (sünnete uyarak), görevlerimizi dengeleri koruyarak yerine getirme gayretinde olursak, hayatımızın tek kişilik olmadığını kabul edip isteklerimizde ve kazançlarımızda yakınlarımıza da hak tanırsak her türlü korkularımız günbegün eksilecek, yerini kendine ve Rabb'ine güvenen duygulara bırakacaktır. Kendine güvenen; çünkü kendinden istenileni yerine getirmek için gayret göstermiştir. Rabb'ine (Yaratan'ına) güvenen; çünkü Rabb'i, kulluk edene yardım edeceğine söz vermiştir.

Dr. Jale Şimşek [/left]

Konular