Doymayan Mide Değil, Nefis

Kanaatin zıddı doyumsuzluktur. Doyumsuzluk midenin değil, kalbin hastalığıdır. Yani doymak bilmeyen mide değil, nefistir. İsraf ve doyumsuzluk hastalığından kurtulmayan insan hür olamaz, huzur bulamaz ve korkudan kurtulamaz. Çünkü kanaatsız insanın gözü dünya malı ile doymaz. Bu kimse önce mal edinme derdiyle yanar. Sonra mal için şeref ve haysiyeti dahil, pek çok şeyini feda eder. Aradığı mala ulaştığında ise, bu defa onu nasıl koruyacağının derdi içini sarar. Sonuçta, kanaatsiz insanın malı arttıkça derdi de artar. Bu dertten kurtulmanın iki çaresi vardır: Ya kanaat ya da kara toprak...
Kanaat eden kimse, zannedildiğinin aksine az ile yetinip çalışmaktan kaçan kimse değildir. Kanaat işte değil, aşta olur. Kanaatkâr insan çok yemek, çok harcamak için çalışmaz. Lüks ve konfor içinde yaşamak için mal toplamaz. O çok çalışır, ihtiyacı kadar harcar. Az ile yetinir, yetinmesini bilir. Fazlasını ise Rabbinin rızasını kazanma yolunda kullanır. Fazlası yoksa endişelenmez.
Mümin, Allah yolunda hizmet etmek için çok çalışır çok çalışmalıdır. Bir insanın kendisi için haddinden fazla harcama yapmasına cömertlik denmez. Cömert, nefsi için aza kanaat eden, fakat başkalarına hayır ve hizmette doymayan, usanmayan insandır. Rasulullah A.S. Efendimizin belirttiği gibi, Allah'a aşık müminler cennete girene dek hayra doymazlar. (Tirmizî)
Rasulullah A.S. Efendimiz maddi hayatımızın en temel iki prensibini şöyle belirtir:

İktisat eden geçim sıkıntısı çekmez. (Ahmed, Tebaranî, Heysemî)
Kanaat, hiç tükenmeyen bir hazinedir. (Tebaranî)
Evet, yine Efendimiz A.S.ın hiçbir devirde hükmünü yitirmeyen şu mühim tespitlerini hatırlatalım:
Zenginlik mal çokluğu ile değildir. Asıl zenginlik, gönlün zengin olmasıdır. (Buharî, Müslim, Tirmizî