İbadetten lezzet alamaz KİM

Dünyaya daldıktan sonra mesuliyet ve yorgunluğundan kurtuluşun zor ve imkânsız olduğuna dair başka bir misâl:
Dünyaya dalanın misâli, suda yürüyen bir kimsenin misâli gibidir. Acaba su içinde yürüyen bir kimsenin ayaklarının
ıslanmamasına imkân var mı?46
İşte Hz. Peygamber'in bu hadîs-i şerifi sana, bedenleriyle dünya nimetlerine dalıp, kalpleri dünyadan tertemiz ve içlerinin dünyanın hilelerinden uzak olduğunu sananların cehaletini bildirmektedir! Onların bu zannı, şeytanın bir hilesidir. Eğer onlar, içinde bulundukları durumdan çıkartılırlarsa, onun ayrılığından dolayı en büyük fecaata uğramış kimseler olacaktır. Nasıl suda yürümek, mutlaka ayağın ıslanmasını gerektiriyorsa, tıpkı bunun gibi dünya ile haşır-neşir olmak da kalbin dünya ile ilgilenmesini ve kararmasını gerektirir. Kalbin dünya ile beraber olan ilgisi, ibadetin halâvetini meneder. Hz. İsa (a.s) şöyle demiştir:
Ben haklı ve ciddi olarak sizlere diyorum ki nasıl hasta bir kimse yemeğe bakıp acının şiddetinden yemekten lezzet alamıyorsa, öylece dünyaya dalan da ibadetten lezzet alamaz. Kalbinde bulunan dünya sevgisiyle beraber ibadetin lezzetini duyamaz. Ciddi olarak size derim ki hayvan binilmediği ve uysallaştırılmadığı takdirde serkeş olur ve huyu bozulur. Böylece kalpler de ölümün zikriyle arkadaş olmadıkları, ibadetin yorgunluğunu çekmedikleri zaman katılaşıp ka-balaşılırlar. Ciddi olarak size derim! Tulum delinmedikçe veya çü-rümedikçe bal kabı olması yakın bir ihtimaldir. Kalpler de böyle... Şehvetler onları delmedikçe, tamahkârlık onları kirletmedikçe veya nimetler onları katılaştırmadıkça, onlar hikmetin kabları olurlar. Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Dünyadan ancak bela ve fitne kalmıştır. Amelinizin misâli, bir kabın durumuna benzer. Onun üstü tatlı oldu mu altı da tatlı olur. Üstü çirkinleşti mi altı da çirkinleşip bozulur.47
46) İbn Ebî Dünya, Beyhâkî
47) İbn Mâce