Torununa mal bırakan cehenneme girecek

delalet içindeki cahili kurtarmak
delalet içindeki alimi kurtarmakdan kolaydır
Dünya yılana benzetilmiştir ve şöyle denilmiştir:
O dünya bir yılan gibidir. Zehir akıtır.
Her ne kadar onun derisi yumuşak görünürse de... Nasıl ki âma bir kimsenin dağları aşmak, deniz kıyılarında gezmek, dikenli yollarda yürümek hususunda gözü gören bir kimseye benzemesi muhal ise, halk tabakasından olan bir kimsenin de mal edinmek hususunda kâmil bir âlime benzemesi muhaldir.
XIV. Zenginliğin Kötülenmesi ve Fakirliğin Övülmesi
İnsanlar, şükreden zenginin, sabreden fakirden üstünlüğü hususunda ihtilâfa düşmüşlerdir. Biz bunu fakirlik ve zahidlik bahsinde zikretmiş, bu husustaki hakikati belirtmiştik. Fakat bu kitapta fakirliğin genel olarak zenginlikten daha faziletli ve üstün olduğuna dair, durumların tefsirine bakmaksızın delil getirmeye çalışacağız.
Burada Haris b. Esed el-Muhâsibî'nin bazı kitaplarında, zengin âlimlerin bazılarına ashab-ı kiramın zenginliğiyle ve Abdurrahman b. Avf m malının çokluğuyla delil getirdiğinden dolayı itiraz ettiği hususunda belirttiği bir faslın hikayesiyle yetineceğiz.
Haris el-Muhâsibî134 ümmetin muamele ilminde en büyük âlimidir. İbadetlerin derinliklerini, amellerin âfetlerini, nefsin ayıplarını araştıran âlimlerin hepsinden daha ilerdedir. Bu bakımdan onun konuşmasını, olduğu gibi hikâye etmek uygundur. Haris el-Muhâsibî kötü âlimlere itiraz hususunda uzun uzun konuştuktan sonra şöyle demiştir:
"Rivayet olunduğuna göre, Meryem'in oğlu İsa (a.s) şöyle dedi: 'Ey kötü âlimler! Oruç tutun diyorsunuz, namaz kılın diyorsunuz, zekât verin diyorsunuz. Fakat söylediklerinizi yapmıyorsunuz, bilmediklerinizi okutuyorsunuz.
134) Bu zat, zahir ile bâtının arasını cemeden kimselerdendir. H. 343'de vefat etmiştir.
Ey kavim! Sizin hükmünüzün kötülüğüne şaşmamak elde değildir. Söz ve temennilerle dönüş yapıyorsunuz. Hevâ-i nefisle amel ediyorsunuz. Derilerinizi temizlemeniz -kalbiniz kirli olduğu halde- sizi Allah'ın azabından kurtarmaz. Size diyorum ki siz kalbur gibi olmayınız ki ondan ince un düşer de kepekler içerisinde kalır. Böylece sizler de hikmetleri ağızlarınızdan çıkarıyorsunuz, hileler göğsünüzde kalıyor.
Ey dünyanın köleleri! Şehvetin dünyadan isteği daha tamamen sona ermemiştir. Kalpleriniz sizin amellerinizden ağlamaktadır. Dünyayı dilinizin altına, amelleri de ayaklarınızın altına koymuş bulunuyorsunuz. Akibetinizi ifsad ettiniz. Bu bakımdan dünyanın imarı, sizce ahiretin imarından daha sevimlidir. Acaba sizden daha zararlı kim olabilir? Karanlık evin dışına çıra konması ona ne fayda verir. Onun içi vahşi bir karanlıkla doludur. Böylece ilim nurunun sizin ağzınızda olması, içiniz vahşetle dolu olduğundan dolayı size hiçbir fayda vermez.
Ey dünyanın köleleri! Ne muttaki kullar gibi, ne de şerefli kullar gibisiniz. Dünyanın sizi kökünüzden kazıyıp atması yakındır. Hem de sizi yüzüstü atar. Sonra sizi, burunlarınızın üzerine sürter. Sonra günahlarınız gelip alınlarınıza yapışır. Dünya da sizi deyyan olan Allah'a teslim edinceye kadar arkadan dürter. Çırıl çıplak, tek başına olduğunuz halde Allah'ın pençe-i kahrına teslim olunursunuz. Allah Teâlâ günahlarınızın üzerine sizi durdurur, sonra amellerinizin kötüleriyle sizi cezalandırır.
Kardeşlerim! Bu kötü âlimler insanların şeytanlarıdır. İnsanlar için fitnedirler. Dünyanın çirkefine ve zahirî yüceliğine rağbet ettiler, daldılar. Onu âhirete tercih ettiler. Dillerini dünya için zelil ettiler. Onlar dünyada ar ve çirkinliktirler. Âhirette de zarar edenlerdir veya kerîm olan Allah fazl u keremiyle affeder. Muhakkak ben, dünyayı âhirete tercih edip helak olan kimseyi görüyorum ki onun sevinmesi, üzüntü ile karışıktır. Ondan üzüntülerin çeşitleri ve günahların da her türlüsü akmaktadır. Onun gidişi felâkete doğrudur. Helak olan bir kimse, ümidiyle aldanır. Ne dünyası kendisine kalır, ne de dini... Hem dünyada, hem âhirette zarar eder. Apaçık zarar işte budur!
Ey kavim! Bu ne büyük bir musibet, ne büyük bir felâket... Kardeşlerim! Allah'ı gözetiniz! Şeytan ve şeytanın Allah nezdinde beş para etmeyen delilleriyle mağrur olan dostları sizi aldatmasınlar. Çünkü onlar dünyaya üşüşürler. Sonra nefisleri için çeşitli özür ve deliller getirmeye çalışırlar ve Hz. Peygamber'in ashabının da malları olduğunu ileri sürerler. Ashab-ı kiramın ismini anmak suretiyle aldananlar böbürleniyorlar ki halk onları mal edinmek hususunda mazur görsün. Oysa bilmedikleri halde şeytan onları aldatmıştır.
Azap olasıca! Fitnelenmiş kimse! Senin Abdurrahman b. Avf in malıyla delil getirmen şeytandan gelen bir aldatmacadır. Şeytan onu senin dilinle ileri sürüyor ve sen helak oluyorsun! Zira sen, ne zaman 'ashabın ileri gelenleri zenginlik, şeref ve süs için mal edindiler' desen, sen ümmetin bü-

yüklerinin gıybetini etmiş olursun. Onları büyük bir tehlikeye nisbet etmiş olursun! Ne zaman 'Helâl malın toplanması, toplanmamasından daha üstündür' iddiasında bulunursan, hem Hz. Muhammed'le, hem de diğer rasûllerle istihza etmiş olur, onları senin ve arkadaşlarının rağbet ettiğiniz bu hayırdan yüz çevirmeye nisbet etmiş olursun! Senin topladığın gibi, onlar mal toplamadıklarından dolayı -hâşâ- onları cehalete nisbet etmiş olursun! Ne zaman 'Helâl malın toplanması, toplanmamasından daha yücedir' dersen, şunu iddia etmiş olursun ki Hz. Peygamber bu hususta ümmetine gereken nasihati yapmamış, malın toplanması ümmet için daha hayırlı olduğu halde onları mal toplamaktan nehyetmiştir ve senin iddiana göre bu şekilde onlara hainlik yapmıştır. Göğün rabbine yemin ederim, sen Hz. Peygambere iftira ediyorsun. Hz. Peygamber ümmet için nasihatçı, onlar için şefkatli ve onlar hakkında merhametli idi. Ne zaman 'malın toplanması daha faziletlidir' iddiasında bulunursan şunu iddia etmiş olursun: Allah Teâlâ kullarını mal toplamaktan nehyettiği zaman, malın toplanmasının onlar için daha hayırlı olduğunu bildiği halde onların faydasını dikkate almamıştır! Veya şunu demiş olursun: -Hâşâ- 'Allah, malın toplanmasının daha doğru olduğunu bilmediği için kullarını mal toplamaktan nehyetmiştir'. Oysa sen maldaki hayır ve fazileti bilmektesin ve bunun için de çokça mal edinmeyi istiyorsun. Sanki sen rabbinden hayır ve fazilet yerini daha iyi biliyorsun.
Ey nefsim! Allah Teâlâ senin cehaletinden pek yücedir. Aklınla şeytanın senin başına -sana sahabenin malıyla delil getirmeyi süslü gösterdiği zaman- ne getirdiğini düşün!
Azap olasıca! Abdurrahman b. Avf in malıyla delil getirmek sana hiç de fayda vermez. Çünkü o, kıyamette dünyada günlük rızkından başka birşey edinmemiş olmayı temenni edecektir. Kulağıma geldiğine göre, Abdurrahman b. Avf (r.a) vefat ettiği zaman ashabdan bir grup Abdurrahman'ın arkasında bıraktığı servetten dolayı onun durumundan korkuyordu. Buna cevap olarak Ka'b el-Ahbar şöyle demiştir: 'Hayret! Siz Abdurrahman'ın durumundan ne diye korkuyorsunuz? O, helâlinden kazandı, helâlinden infak etti ve helâlini bırakıp gitti'. Bu söz, Ebu Zer el-Gıfârî'nin kulağına gitti. Ebu Zer, son derece hiddetli bir şekilde -yolda ölmüş bir devenin çene kemiğini eline aldı- KaTb'ı aramaya başladı. Ka'b'a denildi ki: 'Ebu Zer-i Gıfârî seni arıyor!' Bunun üzerine Ka'b, koşa koşa Hz. Osman'ın yanına girdi. Ona sığınarak hâdiseyi anlattı. Ebu Zer Gıfârî de KaTb'ı sora sora Hz. Osman'ın evine geldi. Ebu Zer içeri girdiği zaman Ka'b kalkıp Hz. Osman'ın arkasına oturdu. Bunu, Ebu Zer'den korktuğu için yapıyordu. Ebu Zer ona dedi ki: 'Ey yahudi kadının oğlu! Abdurrahman b. Avf in terketmiş olduğu servette herhangibir sakınca olmadığını söyleyen sensin ha? Oysa Hz. Peygamber (s.a}, birgün Uhud'a doğru çıktı. Ben de beraberindeydim bana 'Ey Ebu Zer!' dedi. Ben 'Buyurun! Ey Allah'ın Rasûlü!' dedim. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

Çok mal edinenler cennete zor girerler. Sonra sağına ve soluna, önüne ve arkasına işaret ederek 'şöyle yapanlar hariç' dedi; 'onlar da pek azdırlar'.
Sonra dedi ki: 'Ey Ebu Zer!' Ben 'Ey Allah'ın Rasûlü! Annem babam sana feda olsun! Dinliyorum seni!' dedim. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
Ben Uhud dağı kadar servetim olmasını, onu Allah yolunda harcamayı ve öldüğüm günde ondan iki kıratı (danik denilen para biriminin yarısı) arkamda bırakmış olmayı istemem!
Ben Toksa yanlışlık mı var ya Rasûlullah! Yoksa iki kantar mı demek istiyorsun?' dedim. Cevap olarak şöyle dedi: 'Sen (kantar demek suretiyle) çoğu kastediyorsun!'
Ey yahudi kadının oğlu! Sen 'Abdurrahman b. Avf in geride bıraktığı servet için zarar yoktur' diyorsun ha? Sen de yalan söylüyorsun, bunu söyleyen de yalan söylüyor!135
Ebu Zer (r.a) meclisten çıkıp gidinceye kadar, Ka'b korkusundan sesini hiç çıkarmadı. Rivayet olunduğuna göre, Abdurrahman b. Avf a Yemen'den bir kervan geldi. Öyle bir kervan ki Medinelileri bir ağızdan ¦ bağırttı. Hz. Âişe 'Bu ne gürültüdür?' diye sorunca cevap olarak 'Abdurrahman'ın kervanı geldi de onun için bağırıyorlar' denildi. Hz. Âişe Allah ve Allah'ın Rasûlü doğru söyledi!' dedi.
Bu haber Abdurrahman'ın kulağına gitti. Abdurrahman Hz. Âişe'den 'Bunun mânâsı ne demektir?' diye sordu. Bunun üzerine Âişe validemiz Hz. Peygamber'in (s.a) şöyle buyurduğunu söyledi:
Ben cenneti gördüm! Gördüm ki muhacirlerin fakirleri ve müslü-manlar koşa koşa cennete giriyorlardı. Zenginlerden hiç kimsenin onlarla beraber cennete girdiğini görmedim. Ancak Abdurrahman b. Avf onlarla beraber sürünerek cennete giriyordu.136
Bu hadîsi dinleyen Abdurrahman şöyle demiştir: 'Deve kervanı da, onların sırtındaki mallar da Allah yolunda sadaka olsun. Kervanı getiren
135) Müslim, Buharî
136) İmam Ahmed
köleler âzad edilmiştir. Bütün bunları onlarla beraber cennete koşarak girmemi temin eder ümidiyle yapıyorum'.137
Rivayet olunduğuna göre, Hz. Peygamber, Abdurrahman b. Avf a şöyle j dedi:
Dikkat et! Muhakkak sen, ümmetimin zenginlerinin ilk cennete girecek olanısın. Fakat cennete ancak sürünerek girebileceksin!138
Torununa mal bırakan cehenneme girecek
çünki fakirin hakkını saklamış olduğundan dolayı
biz boş duralımda kafirlermi zengin olsun dersen
şöyle yapabilirsin fakire yardım eden güvendiğin bir vakıf
veya kendin kuracağın vakfa
kendi ve evladının ihtiyacından fazlasını vakfa kayıt edip
vakfın üzerinden çalışmaya devam edebilirsin
şeytanın oyununa gelmemek şartıyla
kendi ve evladının ihtiyacından fazlasını saklamamak şartıyla
çünki evladına bakmak zorundasın
babası sağken torununa bakmak zorunda değilsin