CEPHE SAVŞINDAN BÜYÜK SAVAŞ HALİNDESİNİZ FARKINDAMISINIZ

Bâtının, yâni tarîkat ve hakîkatin marifetleri, zâhirin, yâni islâmiyetin bilgilerine, tâm uygun olduğu makam, Sıddîklık makamıdır ki, vilâyet derecelerinin en üstünüdür. Bu makamdaki marifetler, islâmiyetten kıl kadar ayrı olmaz. Sıddîklık makamı üstünde, yalnız nübüvvet, yâni Peygamberlik makamı vardır. Peygambere vahy ile yâni melek ile gönderilen ilimler, Sıddîklara ilhâm ile bildirilmektedir. Bu iki ilim arasındaki fark, yalnız, vahy ve ilhâm arasındaki farktır. O hâlde, hiç ayrılık olamaz. Sıddîklık makamının altındaki makamların hepsinde az çok, sekr [şü'ûrsuzluk, dalgınlık] vardır. Sekrsiz olan, tâm uyanıklık, yalnız Sıddîklık makamındadır. Peygamberlik ile Sıddîklık bilgileri arasında, ikinci bir fark da, vahy elbette doğrudur. İlhâm ise, zan iledir. Çünkü, vahy, melek ile gelir. Melek, mâsumdur. Yâni öyle yaratılmıştır ki, yanlışlık yapamaz. İlhâm yeri de, yüksek ise de, yâni ilhâm yeri olan kalb, âlem-i emirden olup, yüksek ise de, akıl ve nefis ile birlikte bulunduğu için, yanılabilir. Evet, nefis mutmeinne olmuş ise de, Fârisî beyt tercümesi:
Olsa da o, mutmeinne,
sıfatları gitmez yine.
Nefis, mutmeinne olduktan sonra, sıfatlarının, kendisinde bırakılmasında, nice fayda vardır. Sıfatları yok edilseydi, insan, yüksek derecelere ilerliyemezdi. Ruhu, melek gibi olurdu. Kendi makamında kalırdı. Ruh, ancak nefse uymamakla yükselebilmektedir. Nefste azgınlık kalmasaydı, nasıl ilerliyebilirdi. Kâinâtın efendisi, kâfirlerle cihâddan geri dönünce, (Küçük muhârebeden döndük, büyük cihâda geldik) buyurdu. Nefis ile savaşmaya, (Cihâd-ı ekber) dedi