BAŞBAKAN OLMAK İSTİYOSAN BUNU ÖĞREN
Hasan Basrî rivayet ediyor ki: Hz. Peygamber (s.a) bir kişiyi vali tayin etti. O kişi Hz. Peygamber'e 'Bana en hayırlısını seç' deyince, Hz. Peygamber ona cevap olarak 'Otur!' dedi.51
Abdurrahman b. Semure'nin rivayet ettiği hadîs de böyledir; zira Hz. Peygamber ona şöyle demiştir:
Ey Abdurrahman! Emirliği isteme! Zira sen istemeden emirlik verilirse, o hususta yardıma mazhar olursun. Eğer istemenle emîrlik sana verilirse, ona havale edilmiş olursun!52
Ebubekir Sıddîk (r.a) Râfî b. Ömer'e dedi ki: 'İki kişiye dahi emîr olmaya razı olma!' Sonra Hz. Ebubekir bizzat halife seçilince Râfî kendisine dedi ki: 'Sen bana iki kişiye dahi baş olma demedin mi? Oysa sen ümmet-i Muhammed'in işini üzerine aldın!' Hz. Ebubekir Sıddîk 'Evet! Ben yine sana aynı şeyi diyorum! Kim bu vazifede adalet etmezse Allah'ın laneti onun üzerinedir* dedi.
Basireti az olanlar, emirliğin fazileti hakkında vârid olan hadîslerle, emirlikten sakındırmak hususunda vârid olan hadîslerin arasında çelişki görebilirler. Oysa böyle birşey yoktur. Burada hakikat şudur: Dinde kuvvetli bulunan havass için idarecilikleri kabul etmekten kaçınmak uygun değildir. Zayıflar için de uygun değildir; zira onlar bu vazifeleri alıp helak olurlar. Buradaki 'kuvvetli'den gayem, dünyanın kendisini kaydırmadığı, tamahkârlığının kendisini felâkete sürüklemediği kimsedir. Allah için hiç kimsenin kınamasından çekinmez. Böyleleri halka aldırmazlar, dünya hususunda zâhid olmuşlardır. Dünyadan ve halkın ihtilâtından nefret etmişler, nefislerini mağlup etmiş, dizginini ele almışlardır. Şeytanları gemlemişler, dolayısıyla şeytan onları aldatmaktan ümitsiz olmuştur. Bu bakımdan bu kimseleri haktan başka hiçbir şey harekete geçirmez. Bunları haktan başka hiçbir şey teskin etmez. Canları pahasına haktan ayrılmazlar! O halde onlar emîrlik ve hilâfet hususunda fazileti elde eden kimselerdir. Kim bu sıfatta olmadığını biliyorsa, onun için idarecilik almak haramdır.
Kim nefsini deneyip hak için sabredici olduğunu görürse, idareciliklerin dışında şehvetlerden kaçtığını müşahede ederse, fakat buna rağmen idarecilik tadını aldığı zaman bozulacağından korkarsa, idareciliğin hoşuna gideceğinden ve emrinin yerine getirilmesi zevk verdiğinden ve icabında işinden atılmaktan hoşlanmamaktan endişe ederse ve işinden atılmamak için yağcılık yapmasını muhtemel görürse, böyle bir kimsenin
51) Tabeı'ânî, (mevsul olarak)
52) Müslim, Buharı", İmam Ahmed, Ebu Dâvud ve Tirmizî
67
hakkında âlimler ihtilâf etmişlerdir. Bu kimse acaba idarecilikten kaçınmalı mıdır?
Bazıları demiştir ki: 'Kaçınması farz değildir. Çünkü yukarıda sayılan tehlikeler gelecek zamanda olacak birşeyin korkusu ve endişesidir. Hâl-i hâzırda ise, nefsin lezzetlerini terketmek ve haktan ayrılmamak hususunda nefsini kuvvetli görmektedir'.
Doğrusu böyle bir kimseye idarecilikten sakınmak gerekir. Çünkü nefis kandırıcıdır. Hakkı iddia eder, hayrı va'd eder. Eğer kesinlikle hayrı va'd ederse-, yine idarecilik anında bozulmasından korkulur. O halde tereddüdü olduğu zaman, nasıl korkulmasın? idareciliği kabulden kaçınmak, başladıktan sonra azledilmekten daha kolaydır. Azil elem vericidir. Nitekim 'azil erkeğin talâkıdır' darb-ı meseli meşhurdur.
Bu bakımdan kişi idareciliğe başladıktan sonra nefsi artık azlolup uzaklaştırılmasına müsamaha göstermez. Nefsi yağcılık yapmaya, hakkı ihmal etmeye doğru kayar ve dolayısıyla sahibini cehennemin derinliğine düşürür. Ölüme kadar bu idarecilikten el çekmeye artık gücü yetmez. Ancak kerhen ve cebren uzaklaştırılırsa başka... Bu şekildeki uzaklaştırmakta da idareciliği seven herkes için bir azap vardır. Ne zaman nefis idareciliği aramaya meylederse, sahibini idareci olmak için zor-larsa, bu nefis şerri şiddetle emreden nefistir. Onun için Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Biz elbette bizden vazife isteyeni, idareci yapmayız.53 Zayıf ve kuvvetlinin hakkındaki hükmün değişik olduğunu bildiğin zaman Ebubekir Sıddîk'in Râfî'i idarecilikten menetmesi ile bilâhare kendisinin idareciliği kabul etmesinin arasında çelişki olmadığını anlayacaksın.
Kadılığa gelince, kadılık her ne kadar hilâfet ve imametten derece bakımından daha az ise de o da iki vazifenin ağırlığını taşımaktadır; zira her velayet sahibi nafiz bir emre sahiptir. Emîrlik doğal olarak sevilir. Hakka tâbi olmakla beraber kadılıkta sevap büyüktür. Haktan inhiraf edince de cezası büyüktür. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Kadılar üçtür: İkisi cehennemde, biri cennettedir.54
53) Müslim, Buharı
54) Sünen sahipleri (Bureyde'den)
Abdurrahman b. Semure'nin rivayet ettiği hadîs de böyledir; zira Hz. Peygamber ona şöyle demiştir:
Ey Abdurrahman! Emirliği isteme! Zira sen istemeden emirlik verilirse, o hususta yardıma mazhar olursun. Eğer istemenle emîrlik sana verilirse, ona havale edilmiş olursun!52
Ebubekir Sıddîk (r.a) Râfî b. Ömer'e dedi ki: 'İki kişiye dahi emîr olmaya razı olma!' Sonra Hz. Ebubekir bizzat halife seçilince Râfî kendisine dedi ki: 'Sen bana iki kişiye dahi baş olma demedin mi? Oysa sen ümmet-i Muhammed'in işini üzerine aldın!' Hz. Ebubekir Sıddîk 'Evet! Ben yine sana aynı şeyi diyorum! Kim bu vazifede adalet etmezse Allah'ın laneti onun üzerinedir* dedi.
Basireti az olanlar, emirliğin fazileti hakkında vârid olan hadîslerle, emirlikten sakındırmak hususunda vârid olan hadîslerin arasında çelişki görebilirler. Oysa böyle birşey yoktur. Burada hakikat şudur: Dinde kuvvetli bulunan havass için idarecilikleri kabul etmekten kaçınmak uygun değildir. Zayıflar için de uygun değildir; zira onlar bu vazifeleri alıp helak olurlar. Buradaki 'kuvvetli'den gayem, dünyanın kendisini kaydırmadığı, tamahkârlığının kendisini felâkete sürüklemediği kimsedir. Allah için hiç kimsenin kınamasından çekinmez. Böyleleri halka aldırmazlar, dünya hususunda zâhid olmuşlardır. Dünyadan ve halkın ihtilâtından nefret etmişler, nefislerini mağlup etmiş, dizginini ele almışlardır. Şeytanları gemlemişler, dolayısıyla şeytan onları aldatmaktan ümitsiz olmuştur. Bu bakımdan bu kimseleri haktan başka hiçbir şey harekete geçirmez. Bunları haktan başka hiçbir şey teskin etmez. Canları pahasına haktan ayrılmazlar! O halde onlar emîrlik ve hilâfet hususunda fazileti elde eden kimselerdir. Kim bu sıfatta olmadığını biliyorsa, onun için idarecilik almak haramdır.
Kim nefsini deneyip hak için sabredici olduğunu görürse, idareciliklerin dışında şehvetlerden kaçtığını müşahede ederse, fakat buna rağmen idarecilik tadını aldığı zaman bozulacağından korkarsa, idareciliğin hoşuna gideceğinden ve emrinin yerine getirilmesi zevk verdiğinden ve icabında işinden atılmaktan hoşlanmamaktan endişe ederse ve işinden atılmamak için yağcılık yapmasını muhtemel görürse, böyle bir kimsenin
51) Tabeı'ânî, (mevsul olarak)
52) Müslim, Buharı", İmam Ahmed, Ebu Dâvud ve Tirmizî
67
hakkında âlimler ihtilâf etmişlerdir. Bu kimse acaba idarecilikten kaçınmalı mıdır?
Bazıları demiştir ki: 'Kaçınması farz değildir. Çünkü yukarıda sayılan tehlikeler gelecek zamanda olacak birşeyin korkusu ve endişesidir. Hâl-i hâzırda ise, nefsin lezzetlerini terketmek ve haktan ayrılmamak hususunda nefsini kuvvetli görmektedir'.
Doğrusu böyle bir kimseye idarecilikten sakınmak gerekir. Çünkü nefis kandırıcıdır. Hakkı iddia eder, hayrı va'd eder. Eğer kesinlikle hayrı va'd ederse-, yine idarecilik anında bozulmasından korkulur. O halde tereddüdü olduğu zaman, nasıl korkulmasın? idareciliği kabulden kaçınmak, başladıktan sonra azledilmekten daha kolaydır. Azil elem vericidir. Nitekim 'azil erkeğin talâkıdır' darb-ı meseli meşhurdur.
Bu bakımdan kişi idareciliğe başladıktan sonra nefsi artık azlolup uzaklaştırılmasına müsamaha göstermez. Nefsi yağcılık yapmaya, hakkı ihmal etmeye doğru kayar ve dolayısıyla sahibini cehennemin derinliğine düşürür. Ölüme kadar bu idarecilikten el çekmeye artık gücü yetmez. Ancak kerhen ve cebren uzaklaştırılırsa başka... Bu şekildeki uzaklaştırmakta da idareciliği seven herkes için bir azap vardır. Ne zaman nefis idareciliği aramaya meylederse, sahibini idareci olmak için zor-larsa, bu nefis şerri şiddetle emreden nefistir. Onun için Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Biz elbette bizden vazife isteyeni, idareci yapmayız.53 Zayıf ve kuvvetlinin hakkındaki hükmün değişik olduğunu bildiğin zaman Ebubekir Sıddîk'in Râfî'i idarecilikten menetmesi ile bilâhare kendisinin idareciliği kabul etmesinin arasında çelişki olmadığını anlayacaksın.
Kadılığa gelince, kadılık her ne kadar hilâfet ve imametten derece bakımından daha az ise de o da iki vazifenin ağırlığını taşımaktadır; zira her velayet sahibi nafiz bir emre sahiptir. Emîrlik doğal olarak sevilir. Hakka tâbi olmakla beraber kadılıkta sevap büyüktür. Haktan inhiraf edince de cezası büyüktür. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Kadılar üçtür: İkisi cehennemde, biri cennettedir.54
53) Müslim, Buharı
54) Sünen sahipleri (Bureyde'den)
Konular
- Yaptıklarımızın Hesabını Vermeye Hazırlıklı Mısınız.
- Kur'an Nasıl Bir Devlet Yönetimini Öneriyor.
- Kendimize Rab lar Edindiğimizin Farkında Bile Değiliz.
- Sesli düşler
- Ömürden Kaybolan Bir Senemiz
- Yardıma ihtiyacım var
- Hakan Kenan Hoca
- Türkiye'nin Gururu Lingerium
- Zorunlu Trafik Sigortası
- Kur'an ın Bizlere İndirilme Amacını Doğru Anlamalıyız.
- Rivayetleri Aklamak Adına, Kur'an a Saygısızlık Yapmayalım.
- Allah ın Affetmesi, Şefaati Konusunu Nasıl Anlamalıyız.
- Hac Suresi 47, Zümer Suresi 42. Ayetlerin. Ölüm Ve Rüya İlişkisi.
- Allah ın Sınırlarını Aşarak, Kafirlerden Olmak İstemiyorsak.
- Kur'an neden arapça indirilmiştir. Zuhruf 2-3. Fussilet 44. Ayet.
- Elbette tek vatan bö-lü-ne-me----yiz
- Bizleri dinden saptıran en büyük yanlışımız.
- Çalışanlarınızın network trafiğini DeskGate ile inceleyin
- DeskGate en iyi sirket guvenlik programi
- Pekala ölmüyormuyuz
- Siber saldırı ve afetlere karşı veri yedekleme yazılımı DeskGate
- Işsizlik sel gibi
- Ad adres telefon
- Nuhilik (noahidizm)
- Isa beklenen yahudi mesih midir?
- Cümle kapısı..
- Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 3
- Nasreddin Hoca Fıkraları
- Allah ın resulünün bizlere örnek oluşunu, hangi kaynaktan öğrenmeliyiz?
- Ayşecik İle Yasemin Sultan