KÖTÜ ALİMDEN ASLANDAN KAÇAR GİBİ KAÇ

Bir kişi Hz. Ömer'den halka sabah namazından sonra vaazetmek hususunda izin istedi. Hz. Ömer onu menetti. Adam Hz. Ömer'e 'Halka vaazetmekten beni men mi ediyorsun?' diye sordu. Hz. Ömer 'Süreyya
57) Buhari
yıldızına yetişecek kadar kendini büyütmenden korkuyorum' dedi. Zira Hz. Ömer, o kişide, halkın teveccühünü ve mevkîsinin yükselmesini talep etme emarelerini görmüştü.
Kadılık ve halifelik de dinleri hususunda vaaz, müderrislik ve fetva gibi halkın muhtaç olduğu vazifelerdir. Onların her birinde fitne ve lezzet vardır. Bu bakımdan aralarında, tehlike bakımından hiçbir fark yoktur.
İtirazcının 'Bu vazifeyi almayı yasaklaman ilmin yok olmasına yol açar!' sözüne gelince, bu söz yanlıştır; zira Hz. Peygamberin kadılığı neh-yetmesi58 kadılığın muattal olmasına sirayet etmemiştir. Aksine riyasetin sevgisi halkı bunu istemeye mecbur eder. Riyaset sevgisi, ilimlerin yok olup gitmesine müsaade etmez. Bilakis eğer halk, içinde riyaset ve hürmet görmenin bulunduğu ilimleri kendileri zincir ve bukağılarla bağlanıp hapsedilseler de muhakkak hapisten kaçar, zincirleri kırar, yine de o ilimleri ararlar. Kaldı ki Allah Teâlâ'nın, bu dini ahlâksız birtakım kavimlerle teyid edeceğini Hz. Peygamber bize va'detmiştir. (Nesâî). Bu bakımdan sen halkın işiyle kalbini meşgul etme. Kesinlikle Allah onları zayi etmez. Sen kendi nefsin için düşün!
Bununla beraber memlekette vaaz vazifesini yerine getiren bir grup varsa, vaaz etmemek hususundaki yasak ancak onların bazılarının bu vazifeden imtina etmesini gerektirir. Biliniyor ki bunların tümü birden o vazifeden imtina etmez ve riyaset lezzetini bırakmazlar. Eğer memlekette bir kişiden fazla yoksa, onun da vaaz ve nasihati güzel konuştuğundan dolayı halka fayda veriyorsa, zahirde doğru dürüst görünürse, halka da ¦ 'vaazıyla ancak Allah'ı irade ediyor, dünyayı terketmiş ve dünyadan yüz çevirmiştir' düşüncesini veriyorsa, biz böyle bir kimseyi vaazdan menetmeyiz. Biz ona deriz ki: 'Bir taraftan vaazla meşgul ol, diğer taraftan nefsinle mücadele et!' Eğer derse ki: 'Nefsime gücüm yetmiyor!' Bu sefer deriz ki: 'Meşgul ol, mücâhede et!' Çünkü biz kesinlikle biliyoruz ki, eğer o kişi o vazifeyi terkederse, ondan başka o vazifeyi yapan olmadığı için, halkın tamamı helak olacaktır. Eğer gayesi dünya rütbesi olduğu halde o vazifeye devam ederse, bu takdirde yalnız kendisi helak olur. O halde, bütün halkın dininin selâmeti, bizce sadece o kişinin dininin selâmetinden daha mühimdir. Bu bakımdan biz onu halka feda eder ve deriz ki: Bu öyle bir kimsedir ki Hz. Peygamber onun hakkında şöyle buyurmuştur:
58) Müslim, (Ebu Zer'den); 'Sakın iki kişiye emîr olma ve hiçbir yetimin malına veli olma'. Ebu Dâvud, Nesâî, İbn Hibban ve Hâkim; 'Ey Ebu Zer! Seni zayıf görüyorum. Kendime istediğimi sana da islerim. Sakın iki kişiye (dahi) emîr olma ve hiç bir yetimin malına velilik yapma...'

Muhakkak Allah Teâlâ bu dini ahlâkı olmayan birtakım kavimlerle teyid eder.59
Sonra vaiz o kimsedir ki insanları ahirete teşvik eder, konuşmasıyla insanları dünyadan soğutur, yaşantısıyla bu iki hususta tesirli olur. Bu zamanda ise vaizlerin ihdas ettikleri birtakım süslü püslü kelimeler, şiirlerle beraber seci'li lâfızlar vardır ki onların içinde dinin herhangibir işinin büyütülmesi ve müslümanları korkutmak yoktur. Aksine nükteler savurmak suretiyle günahlara dalmaya cesaret vermek ve ümitler bahşetmek vardır. Böyle bir vaize gelince, memleketi böyle vaizlerden kurtarmak idarecilerin boynuna farzdır. Çünkü bu tip vaizler deccallerin vekilleri ve şeytanların halifeleridir. Biz ancak güzel vaazlı, zahiri dine uygun, kalbinde halk tarafından hüsnü kabul görme sevgisini besleyen ve bundan başka birşey düşünmeyen vaiz hakkında konuşuyoruz. Kitab'ul-İlim'de kötü âlimler hakkında vârid olan tehdit hususunda belirttiğimiz hakikatlerde ilmin ve ilim felâketlerinin fitnelerinden sakınmanın lüzumlu olmasını belirtecek durum vardır. Bunun için Hz. İsa (a.s) şöyle demiştir:
Ey kötü âlimler! Oruç tutar, namaz kılar, sadaka verirsiniz. Fakat emrettiklerinizi yapmazsınız. Yapmadıklarınızı söylersiniz. Hükmettikleriniz ne kötüdür. Söz ve temennilerle tevbe eder, nefsin hevasıyla amel edersiniz. Oysa derilerinizi kalpleriniz kirli olduğu halde temizlemeniz size hiçbir fayda vermez. Gerçek olarak sizlere derim ki, elek gibi olmayınız! Elekten güzel un çıkarıyorsunuz, fakat göğüslerinizde hileler kalıyor. Ey dünyanın köleleri! Dünyadan şehvetini kısmayan, rağbetini kesmeyen bir kimse, ahireti nasıl elde edebilir? Gerçek olarak size derim ki sizin kalpleriniz yaptıklarınızdan hüngür hüngür ağlamakta... Dünyayı dillerinizin, ameli de ayaklarınızın altına koymuş bulunuyorsunuz. Hakkıyla size derim ki dünyanızın ıslahıyla ahiretinizi ifsad etmiş bulunuyorsunuz. Bu bakımdan dünyanın ıslahı sizin nezdinizde, ahiretin ıslahından daha sevimlidir. Acaba sizden daha çirkin kimler bulunabilir? Vay halinize! Keşke bilseydiniz geceleyin gidenlere yolu tarif ettiğinizi ve kendiniz de şaşkınlar mahallinde durduğunuzu ki bu (ne acı bir felâkettir). Sanki siz dünya ehlini, sizler için dünyayı ter-ketmeye davet ediyorsunuz.Yavaş olunuz, yavaş olunuz! Azap olasıcalar! Karanlık evin dışardan damına çıra bırakmak ne fayda verir! Oysa evin içinde karanlık ve vahşet doludur! Böylece ağzmızdaki ilim nuru içinizde yoksa size ne fayda verir?! Ey dünya köleleri! Siz ne muttaki köleler gibi, ne de hür kimseler gibisiniz. Dünyanın sizi temelinizden söküp yüz üstü atıp sonra yüzünüz üzerinde sürükleye sürükleye helak etmesi yakındır! Sonra gü-. nahlarmız gelir alınlarınıza yapışır. Sonra ilim de sizi arkadan ite-
59) Nesâî
ler. Sonra sizi götürüp şiddetle cezalandıran padişaha (Allah'a) teslim eder. Hem de yalın ayak, beden çıplak, tek başınıza olduğunuz halde! O padişah sizi kötülüklerinizin üzerinde durdurur, sonra kötü amellerinizden dolayı size ceza verirde keşkelerde fayda vermez o gün.