KURAN APAÇIKTIR

KURAN APAÇIKTIR


36:69 Ona şiir öğretmedik, bu ona yakışmaz da. O, yalnızca bir öğüt ve apaçık Kuran’dır.
En başta da belirttiğimiz gibi peygamberler ve beraberlerinde vahiy gönderilmesinin biricik sebebi; insanların dünyevi ve uhrevi ihtilaflarının çözülerek, iki cihan saadetinin tesis edilmesidir. Dinsel ihtilaflar, akide ve inancın temelini kemiren kemirgenlerdir. İhtilaflar şüpheyi, şüphe ise peşinden inançsızlığı doğurur. Birden çok görüş olmasıysa, en nihayetinde bu grupların sadece birisinin hakikat üzerinde olduğuna dalalet eder.
Anlaşmazlıkları çözmek için gönderilmiş vahyin, bilakis ayrılıkların müsebbibi olmaması için “apaçık” olması olmazsa olmazdır. Anlaşılmaz olan bir metin, ihtilafları halletmek şöyle dursun bizzat kendisi kargaşaların odak noktası olur. Bu ise kitabın gönderiliş amacının aksinde işlev görmesi demektir.
Dini, çelişkiler üzerine oturtup, ihtilafıysa rahmet olarak telakki edenler, elbette ki ilk olarak Kuran’ın apaçık olmasına karşı cephe alacaklardır. Kuran’ın apaçık olduğunu kabul etmek beraberinde ihtilaf sahiplerini mücrim durumuna düşürecektir. En basit düz mantığın sorduğu; “Madem Kuran apaçık, bu çelişkiler nedendir?” sualinin, takkeyi düşürüp keli cascavlak ortaya çıkarması an meselesidir. Ayrıca Kuran’ın apaçık olduğunun ikrarı, günahkârların suçu ALLAH’a yüklemelerin önündeki en büyük engeldir. Onlara göre Kuran kapalı olduğundan dolayı pek çok farklı yorum aynı anda vücut bulabilmiştir. Bu ise büyük bir dinsel lakaytlığın ve samimiyetsizliğin dışa vurumudur.
Kuran’ın pek çok sıfatı vardır. Üstünkörü özetleyecek olursak;
Beyyinat (apaçık, açıklayıcı) (2:99; 2:159; 2:185; 2:213; 3:105; 10:15; 19:73; 22:16; 22:72; 24:1; 24:34; 24:46; 29:49; 34:43; 40:66; 45:25; 46:7; 57:9; 58:5; 65:11)
Mübin (apaçık) (4:174; 5:15; 12:1; 15:1; 16:103; 26:2; 26:195; 27:1; 28:2; 36:12; 36:69; 43:2; 44:2)
Nur (aydınlatıcı) ( 4:174; 5:15; 7:157; 22:8; 42:52; 57:9; 64:8; 65:11)
Zikir (hatırlatma, öğüt) .( 21:10; 65:10; 3:138; 6:90; 36:69; 38:1, 87; 43:44)
Furkan (hakla batılı ayırt eden) ( 2:185; 25:1)
Hüda (kılavuz, rehber) .( 2:2; 2:97; 2:159; 2:185; 3:138; 5:16; 6:157; 7:52; 7:203; 9:33; 10:57; 12:111; 14:1; 16:64; 16:89; 16:102; 17:9; 17:94; 18:57; 22:8; 27:2; 28:49; 31:3; 31:20; 34:50; 39:23; 39:41; 41:44; 42:52; 45:11; 45:20; 46:30; 48:28; 53:23; 61:9; 72:2; 72:13 )
Ayet (mucize, delil, işaret) (çoğul ve tekil olarak Kuran’da yüzün üzerinde geçen bu kelime; kitabın tek bir cümlesine dalalet etiği gibi tamamına da vurgu yapar.)
Şifa (esenlik verici) ( 17:82; 10:57; 41:44 )
Büşra (müjde verici) ( 2:97; 16:89; 17:9; 46:12 )
Rahmet ( 2:105; 16:89; 17:82 )
Hakim (hikmetli-bilge) ( 3:58; 31:2; 36:2 )
Mübarek (bereketli) ( 6:92; 6:155; 21:50; 38:29 )
Markum (rakamlanmış) (83:9; 83:20)
Mecid, (şanlı) (50:1; 85:21)
Azim, (yüce) (15:87)
Kerim (yüce, onurlu) (56:77)
Yukarıda da görüleceği üzere ALLAH’ın üzerinde en çok vurgu yaptığı sıfat, Kuran’ın apaçık (beyyinat 20 kez, mübin 13 kez) ve kılavuz (hüda 36 defa Kuran’ı tanımlıyor) olmasıdır. Her ne kadar halk arasında yalnızca bir kez geçmesine rağmen en meşhur sıfat olarak “kerim” kullanılsa da…
Kuran’ın gönderiliş amacına bakınca bu durumun şaşırtıcı olmadığını fark ederiz. Çünkü Kuran, yüce olmaktan ziyade kılavuz olması için indirilmiştir. Rehberliğinin gerçek manada ortaya çıkması içinse apaçık olması zaruridir.
Evet, Kuran yücedir. Hem de çok… Çünkü âlemlerin Rabbinden indirilmedir. Bu sıfata haiz yeryüzündeki mevcut tek kitap unvanı da ona aittir. Ancak onun kerimliği kâğıdında, mürekkebinde ve tılsımlı sözlerinde değil (13:31), bizzat apaçık olarak bizlere kılavuzluk etmesinden dolayıdır. Yoksa Kuran, rehberliğini ve apaçıklığını göz ardı ederek, sadece kerimliğine yoğunlaşanların ancak hüsranını arttıracaktır. (2:121; 17:82)
15:1 E, L, R.[1] Bu (harfler)[2] kitabın yani[3] apaçık Kuran’ın mucizeleridir.[4]
ALLAH, Kuran’ı apaçık kılmasına ek olarak onu kolaylaştırmış ve bu konuda hiçbir itiraza meydan bırakmamıştır. (19:97) ve (44:58) ayetlerinde bunu belirten Hak Teala, Kamer suresinde, hem de dört kez kulaklarımızı çınlatan ve tekrardan düşünmemizi gerekli kılan şu ayeti buyurmuştur.
54:17, 22, 32, 40 Kuran’ı öğüt alınabilsin diye kolaylaştırdık. Öğüt alan var mı?
Kuran’ın tüm bu apaçıklık ve kolaylaştırılmış olma söylevlerine rağmen, pek çok gelenekçiden Kuran’ın anlaşılamayacağına dair geri bildirim alıyoruz. Hem de mevzu bahis olan bu kişiler sıradan avam tabakasına mensup olanlar değil, profesyonel din adamlarıdır. Araplardan: “Biz Arap’ız ve 30 yıldır Kuran okuyoruz, anlamıyoruz da sen mi anlayacaksın.” Türklerden de: “Kuran’ı anlayabilmek için Arapça bilmek gerekmez, usul’ü din, usul’ü hadis, tefsir, siyer, fıkıh vb pek çok alanda uzmanlaşılması gerekir. Bir harfin onlarca farklı yorumu vardır. Ben 30 yıldır medrese okuyorum ve Kuran’ı anlamıyorum.” gibi Kuran’ı güya övücü ancak insanları ondan korkutmaya ve uzaklaştırmaya yönelik sözler gırla gitmektedir.
Başlangıçta hava attıklarını düşünüyordum. Çünkü konuşmalarını ayet ve hadis bombardımanı şeklinde sürdüren bu kişilerin tamamına yakınını, hıfzettikleri Kuran’ı anlayamayacaklarına ihtimal vermiyordum. Lakin ilerleyen sohbetlerimizde, mezkûr kişilerin gerçekten Kuran’ı anlayamadıklarını fark ettim. Çünkü ALLAH’a ortak koşuyorlardı. Ve ALLAH, kitabını anlamaktan kendisine şirk koşanları men etmişti. Meğerse Kuran’ın zorluğuna ve anlaşılamazlığına dair yaptıkları konuşmalar bir gerçeğin itirafıymış sadece. Ahirete gerçek manada inanmadıklarının.
17:45, 46 Kuran okuduğunda, seninle ve ahirete inanmayanlar arasında gizli bir perde çekeriz. Onu anlarlar diye kalplerine kabuk, kulaklarına da ağırlık koyarız. Rabbini yalnızca Kuran’da andığın zaman nefretle kaçarlar.

--------------------------------------------------------------------------------
[1] Kuran’da 29 surenin başında bulunan bu hurufu mukattalar (kesik harfler), Kuran’ın indiği dönemden itibaren tüm Müslümanların dikkatini ve ilgisini çekmiştir. Bunlarla ne olduğuna dair herkes kuyuya bir taş atmıştır. Kuyuyu dolma noktasına getiren tüm bu taşları 20. y.y.da keşfedilen 19. mucizesi çıkarmıştır. Bunlar basit harflerdir. Elif, lam, ra diye okunur. Lakin Arapça bilmeyenlerin bu elif, lam, ra, ibaresi beyinlerinde farklı çağırışımlar oluşturmaktadır. Bu vesileyle en doğru çeviri bu harflerin Latin alfabesindeki karşılıklarını vermektir. Böylelikle okuyucu bunları öyle enteresan tılsımlı bir şey olmayıp yalnızca harfler olduğunu görecektir.
[2] Parantez içi ifademiz “tilke” işaret isminin şeksiz bir şekilde harflere gitmesindendir. Çünkü surenin birinci ayetindeki bu harfler bu işaret isminden önceki biricik kelimedir. Yani ikinci bir ihtimal söz konusu bile değildir.
[3] Vav harfi Arapça pek çok mana ihtiva eder. Dilimize yalnızca atıf formu (ve) olarak geçmiştir. Burada ise “vav” atıf değil tefsiriyyedir. Kastedilen kitabın Kuran olduğunu vurgular. Bu harfi dilimize aynı şekilde “ve” olarak çevirmek isabetsizdir. En doğru karşılık “yani”dir. Çünkü burada kastedilen kitap ve Kuran iki farklı şey değildir.
[4] Ayet kelimesi Kuran’ın pek çok yerinde tartışmasız mucize anlamındadır. Zaten Arapça olmasına rağmen Kuran’da mucize kelimesi geçmez. Geçmiş peygamberlerin göstermiş oldukları harikulade olaylar hep “ayet” olarak nitelenmiştir. Lakin “ayet” kelimesi dilimizde Kuran cümleleri manasında algılandığı için moda mod çeviri anlatım bozukluğuna sebep verir. Zaten Kuran’da mevcut olan şeyleri “bunlar Kuran’ın ayetleridir.” diye çevirmenin pek bir tutarlı tarafı olmasa gerek. Elhamdülillah 19 mucizesi, bu harflerin nasıl kitabın mucizeleri oldukları sorusuna dimağlarda herhangi bir maraz bırakmayacak açıklıkta cevap vermektedir.
[url]www.hanifmurat.com[/url] sitasinden HANİF MURAT'ın "HÜKÜM YALNIZ ALLAH'INDIR" kitabından alıntıdır.