ATALAR KÜLTÜ

ATALAR KÜLTÜ
ATALAR KÜLTÜ
2:170 Onlara, ALLAH’ın indirdiğine tabi olun denildiğinde; “Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız.” derler. Ya ataları bir şeye akıl erdiremeyen ve doğru yolda olamayan kimseler idiyseler?
Sahabeyi ve Tabiini dinde delil olarak kabul edenler, bir bakıma atalarını hüccet olarak varsayıyorlar. Lakin mezhep kurucuları, kendi ata taassubunu kullanarak, kendi babalarından başkasına hak vermemiş gibi görünüyorlar. Çünkü ne Sünnilikte ne de Şiilikte “atalar” dinde hüküm koyucudur diye bir maddeye rastlamadık.
Lakin uygulamada, özellikle savunma mekanizması olarak ataların güçlü bir şekilde işlevliğini gösterdiğini görürüz. Zaten hiçbir şey yapmadan dinini, mezhebini ve meşrebini olduğu gibi atalarından miras alan bir kimsenin, onları ve görüşlerini kutsal saymayacağını düşünmek ahmaklık olur.
Klasik dini mezheplerin en büyük sorunsallarından birisi: “Neden biz?” sualidir. Çünkü tüm bu din ve mezhepler, yalnızca kendilerinin ne kadar günah işlerse işlesin cennete, diğer kampta olanlarınsa dünyalarca iyilik yaparlarsa bile cehenneme gideceğine inanırlar. Bu durum ise bulunduğu mezhebi hiçbir çaba sarf etmeden atalarından miras almış vicdan sahiplerini düşündürür. Çünkü kendisi de çok iyi bilmektedir ki, bu anlayışıyla Hindistan’da doğsa Hindu, İran’da Şii, İtalya’da Katolik, Rusya’da Ateist, Vietnam’da Budist, Amazon’da ise Animist olacaktı. Tabi ki şark kurnazı; “bu âlemin kerizi ben miyim?” diyerek ruhlar âlemi tezine düşünmeden balıklama atlamaktadır.
Oysaki o, vicdanının sesini birazcık daha dinlemiş olsaydı, ALLAH’ın adil olduğunu ve hepimizin Rabbi olduğunu kavrayabilecek ve hakikati miras olarak değil de kafa konforunu bozarak bileğinin hakkıyla kazanabileceğini fark edebilecekti.
31:21 Onlara, ALLAH’ın indirdiğine tabi olun denildiğinde: “Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız.” derler. Ya şeytan onları alevli bir azaba çağırıyor idiyse.
Hanif mesajı tebliğ ettiğimiz mukallitlerin tamamından koro halinde: “Biz atalarımızdan böyle bir şey işitmedik.” cevabını alıyoruz. Tabi ki bu cevap, modern zamanlarda ortaya çıkmış, yalnızca bizim şahsımıza özgü değil, binlerce yıldır her davetçiye kavimlerinin vermiş olduğu yanıtın sadece Türkçesidir. Kuran, elçilerin ve davetçilerin hep aynı itiraza maruz kaldıklarını belirtir. Hz. Muhammet (asvs) de dâhil olmak üzere tüm çağrıcılar, aynı zihniyetle karşı karşıya kalmışlardır. Kuran tam 27 ayetinde direkt bu yaraya parmak basar. (2:170; 5:104; 6:148; 7:28; 7:70; 7:71; 7:172-173; 10:78; 11:62; 11:87; 11:109; 12:40; 14:10; 16:35; 21:53-54; 23:68; 26:76; 34:43; 37:69-70; 43:21-24; 53:23) Ataların, hiçbir zaman hakkın yegane adresi olamayacaklarını belirtir. Günümüzde bize karşı sahneye konulmuş oyun, sadece on binlerce yıldır gösterimde olan hak-batıl mücadelesinin bizlere izdüşümüdür.
Atalar kültünün asrımızda bile tercihe şayan olmasının arkasındaki psikoloji, körleşmiş ve akıl melekesini kaybetmiş şuursuz kitleleri harekete geçirerek, bir curcunayla hakkı karambola getirip, halkın işitmesinin bile önüne geçmektir. Ki bu sebeple, savunma mekanizmasında atalar kendi rağbet ettikleri dinsel metinlerin bile önüne çıkmıştır. Ancak daha sonra “ALLAH’a iftira atarak, ALLAH da bize böyle emretti.” denilerek atalar takdis edilmiş olur.
7:28 Ahlaksız bir iş yaptıkları zaman: “Atalarımızı bunun üzerinde bulduk ve ALLAH da böyle emretti.” derler. ALLAH hayâsızlığı emretmez. Bilmediğiniz şeyleri ALLAH’a mı yakıştırıyorsunuz?
Bu şeytani cevabı yalnızca sıradan dinsel hurafelerde değil, en ahlaksız, en hayâsız uygulamalarda bile alırız. Örneğin bir Sünni’ye: “bu hülle[1] ne iş? Bu apaçık ALLAH’a saygısızlık ve edepsizliktir.” dediğimizde, “Atalarımızdan böyle gördük. ALLAH da bize böyle emretti.” tümcesini cevap olarak alırız. Yine bir Şii’ye: “Sizin sürekli uyguladığınız bu muta[2] tamamen zinadır. Bu sapık nikâhı kıyan mollanın da pezevenkten[3] bir farkı yoktur.” diye haklı olarak çıkıştığımızda, aynen düşman kardeşi Sünni gibi yanıt verir.
Tahkiki imandan yoksun, taklidi bir şekilde atalarının yolundan gidenlerin tamamı yanlış yoldadır. Velev ki ataları doğrunun üzerinde bulunmuş olsalar bile. Çünkü ataları tarafından bulunmuş hakikat yalnızca onların hanesine işler. Şahsın inceleyip araştırmadan bu görüşlerin üzerine atlaması, atalarını dinde hüküm koyucu olarak kabul ettiği manasına gelir. Konu elbette çok uzun ve detaylıdır. Fakat biz mevzuyu çok veciz bir şekilde işleyen Kuran pasajına havale edeceğiz. Elbette ki aşağıdaki ayetler kör, sağır ve kalpsiz olmayan herkesi derinden titretecek ve kendisine getirecek niteliktedir.
43:21 Yoksa onlara bundan önce bir kitap verdik de ona mı tutunuyorlar?
43:22 “Hayır! Biz atalarımızı bir ümmet bulduk ve onların eserlerini izleyerek doğru yolu buluruz.” derler.
43:23 İşte böyle! Senden önce hangi kente uyarıcı göndermişsek, oranın kodamanları: “Biz atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve onların izleri peşi sıra gideceğiz.” demişlerdir.
43:24 (Davetçi) “Eğer size atalarınızı üzerinde bulduğunuzdan daha doğrusuyla gelmiş olsam da mı?” deyince, onlar: “Biz gönderildiğiniz mesajı inkâr ediyoruz.” dediler.
________________________________________
[1] Hülle; ALLAH düşmanlarının, O’nun dinini ayağa düşürmek için uyguladıkları hile-i şeriyelerden yalnızca birisidir. Gelenekçilere göre, Kuran’da şahitler ve uzun prosedürler sonra gerçekleşebilen boşanma uygulaması, yalnızca kocanın ağzından çıkan bir söze bağlıdır. Erkek bir kez “boş ol” derse (isterse bu söz kaza eseri yahut kızgınlıkla çıkmış olsun) nikâh akdi düşer. Eğer üç kere “boş ol” derse, bu talak’ül selase olur ve üç kez evlenip boşanmış hükmüne geçilmiş olur. Bu durumda, çiftin yeniden birleşebilmesi için kadının başka birisiyle evlenmesi gerekir. (2:230) Ancak bu Kurani emri de sulandırmadan edemezler. Ve hülle adı verdikleri şeytani bir taktikle kâğıt üzerinde bir evlilik gerçekleştirirler. Oysaki Kuran’a göre evlilik cinsel birleşmeyle başlamaktadır. (2:236) Büyük bir zeka ve mizah dolu olan “Kemal Sunal” filmlerinden “süt kardeşler” bu tezgahı çok güzel ve yerinde bir şekilde ti’ye almaktadır.
[2] Muta: Fahişeyle bile belirli bir zaman aralığında para karşılığı evcilik oyunudur. Şii mollalara göre bir saatlik bir muta bile yapılabilir. Muta; sadece fıkıh kitaplarında kalmış ve uygulama alanını yitirmiş bir terbiyesizlik değildir. Şiiler arasında oldukça yaygındır. Şam’ın “Seyyide Zeynep” bölgesinde Şii şeriatı okuyan ve belli bir hukukumuz olan talebelerin tamamı bir şekilde bu iğrençliği yapmaktadır. Örneğin; geçenlerde sohbet ettiğimiz beş İran Azerisi genç, ballandıra ballandıra yaptıkları mutayı anlattılar. Bu zındık Rafızîler, aynı kadınla yarım saatlik muta için anlaşmış ve hepsi sırayla bu utanmazlığı hayata geçirmişler. Misalden de görüleceği üzere muta yalnızca avam tabakasının değil, molla adayı şeriat öğrencilerinin bile sıklıkla başvurdukları bir yöntemdir. Ülkemizdeki Süleyman Ateş ve Yaşar Nuri Öztürk gibi modernist din adamlarının da savunduğu mutanın apaçık zina olduğunu ispatlamaya gerek bile duymuyoruz. Bu ahlaksızlık karşısında Şii ve modernistleri kamçılayan ise Sünnilerin mutayı Kuran veya Resulullah değil de Ömer yasakladı söylemleridir. Müslim, sahih-i Müslim, nikah, hadis no:16
[3] Aslında Sünni nikâhın da Şia mutasından pek bir farkı yoktur. Benzer olguyu Şiiler yalnızca pervasızca dile getirmekteler. Geçenlerde okulda Azerbaycanlı Şii bir elemana tebliğ yapıyordum. Konu şianın saçmalıkları idi. Elbette ki bunlar arasında muta da vardı. Derken aynı masada oturduğumuz Türkiye’de imamlık yapan arkadaş mağrur bir edayla Şii’ye saldırmaya başladı. Hasba benim taşımla benim kuşumu vurmaya çalıştı. Hemen olaya müdahale ederek sünnetçiye hitaben; “şimdi yoldan bir kız tavlasam ve nikâh yapsam hatta nikâhımı da sen kıysan bu caiz midir?” dedim. “Evet” dedi. Ve yarın da üç kere boş ol diyerek onu boşasam, boşanmış olur muyum? Diye sordum. Evet dedi.” O zaman bunun mutadan yahut zinadan ne farkı vardır?” deyince; utanıp kafasını eğdi. Maalesef “imam nikâhı” adı altında ALLAH’ı kandırmaya çabalayarak zina eden pek çok dindar dinsiz mevcuttur. Kuran’a göre boşanma uzunca prosedürleri olan bir vakıadır. Bu konuya burada değinmeyeceğiz.
Hanif Murat ın “HÜKÜM YALNIZ ALLAH INDIR” adlı kitabından alıntıdır.