Namazda Huşu Problemi, Namazı Huşuyla Kılmak
Namaz kılan insanlar namaz kılmakla büyük bir farzı yerine getirmenin güven duygusunu yaşarlar. Müslüman olmada çözülmesi gereken büyük bir problemi aşmış olurlar. Günde beş vakit namazı kılmak kolay değildir. Nefsi ikna edip namaza başlamak büyük bir iştir. Elbette Allah (c.c.) hiçbir emeği boşa çıkarmaz. Kılınan namazlar hem bu dünyada hem ahrette kılan kişilere büyük yararlar sağlar.
Namazı kılmaya başlamakla yeni bir problemin içerisine gireriz. Bu yeni problemin adı namazda huşudur. Huşu, namaz sırasında Allah’a saygı, korku, dikkat duygularını duymaktır. Namazda huşu hiçbir zaman çözüme ulaşılamayacak bir problemdir. Yani kesin çözüme kavuşturulmazı imkânsız bir konudur. Çünkü nefis hiçbir zaman namaza razı olamaz. Namaza daima itiraz eder. Onu istekli kılamaz. Yaratılışı bunu gerektirir. Onun destekçisi olan şeytanlar da böyledir. Şeytanlar o kadar edepsizdirler ki, kalp gözü açık olanlar bilirler, namazdaki kişiye yapmadıkları şer kalmaz. Kişiyi namazdan soğutmak için ellerinden geleni yaparlar. Diğer zamanlarda dinlenirler. Şeytanlar tam namaz sırasında adeta görev başına geçen işçiler gibi çalışırlar. Tüm amaçları nefisle işbirliği yaparak kişiyi namazdan soğutmak, namazı ona bir yük ve sıkıntılı bir iş yapmak, böylelikle onun namazı bırakmasını sağlamaktır. Şeytanların tüm derdi Müslümanların namaza başlamasına mani olmak, namaza başlayanları da namazdan soğutmaktır. Çünkü şeytanlar namazı olmayanın dünyada ve ahrette ne kadar perişan olacağını, böyle birisinin son nefeste imanını bile yitirebileceğini bilirler. Bir Müslüman’ın olmazsa olmaz en büyük sermayesi namazdır. Namazsız Müslüman peygamberimiz zamanında yoktu. Hak mezheplerde namazı terk edenlerin ve bilerek namazını kılmayanların şer’i cezalarını ise insanları ürkütmemek için pek söyleyemiyoruz. Namazı kılmamanın ahretteki cezası ise gerek ayet-i kerimelerde gerekse hadis-i şeriflerde insanın tüylerini ürpertecek oranda korkunç cehennem sahneleri ile betimlenmiştir. İşte bu gerçeklerden dolayı şeytanlar nefsin işbirliği ile kişiden namazın huşuunu almak için çeşitli vesveseler verirler, komplolar kurarlar. Şeytanlar bizim içimizdeki düşünceleri takip edebilirler. Kuşkusuz insanın niyetini Allah’tan başka kimse bilemez. Ama şeytanlar bazı içsel monologlarımızı uyguladıkları tekniklere bilirler, yönlendirebilirler de. Dolayısıyla onlardan iç dünyamız pek saklı tutulamaz. Onun için tüm zaaflarımızı da bilirler. Genellikle namazda vesvese yolu ile bunları dile getirirler. O vesveseler namaz sırasında zihnimizi meşgul etmeye başladığında huşu da kaybolur. Namaz ruhsuz ve huşusuz belli hareketlerin yapıldığı, bilinçsizce surelerin okunduğu bir eylemeler yumağı olur. Tabii böyle bir namaz Allah (c.c.) indinde makbul bir namaz olmaz. Bu namazın elbette iade edilmesine gerek yoktur. Namaz kılınmıştır. Borç kalkmıştır. Belki sevaptan mahrum kalınmıştır. İmam-ı Gazali bu tür namazlarda kişinin niyeti ile kendisini kurtardığını ve farzın ağırlığını üzerinden kaldırdığını belirtmektedir. Yoksa gafletle kılınan namaz, gerçek namaz değildir. Ama gafletle kılındığı için en azından Allah’tan af dilemek, birkaç kez ‘estağfurullah’ demek de gerekir. Bu da inşallah o gaflete kefaret olur. İş bununla da bitmemeli, namazdan sonra namazdaki huşu eksikliği bir problem olarak masaya yatırılmalı, namaz sırasında şeytanların ve nefsin verdiği vesvese üzerinde durulmalıdır. Görülecektir ki, aslında bunlar o kadar önemli şeyler de değildir. Yalnız bizim için özel olan, bazı kompleks ve zaaflarımızdan kaynaklanan şeylerdir. Şeytanlar bunları bildikleri için mahsus bu konuları namazda vesveselerle dile getirirler. Kişiler o anda duygusal ve coşkusal olarak kendilerini kaybederek namazın ruhundan uzaklaşıp bu konuların etkisine girerler. İşte namazda huşuyu yakalamak isteyen kişiler namazdan sonra mutlaka bu meseleleri nefsine şöyle seslenerek masaya koymalı ve üzerinde düşünerek bir karara varmalıdırlar: ‘Ey nefsim şu konular senin komplekslerin ve zaaflarındır. Şeytanlar verdikleri vesveseler ile seni bunlarla meşgul ettiler. Sen de bunlarla beni oyalamış oldun. Bu yüzden namazda huşu da kayboldu. Değer mi buna? Şimdi sana zaman veriyorum. Gel bu sorunları böyle boş zamanlarda masaya oturtup çözüme kavuşturalım. Namaz sırasında lütfen huşuya sen de biraz dikkat et. Kimin karşısında durduğunu bil. Şeytanların vesveselerine kulak kabartma.’ Kuşkusuz nefsiniz söz dinleyen uslu bir çocuk edasıyla ‘evet’ diyecektir ama namaz sırasında başkalaşarak yine yaramaz bir çocuk gibi şeytanların vesveselerine kulak kabartacak, şeytanlar namazdaki huşuya yine mani olacaklardır. Bu ölünceye kadar da böyle devam edecektir. Nefis hiçbir zaman bu kötü huyundan dönmeyecektir. Şeytanlar da yaratılış amacı dışına çıkmayacaktır. Nefsinizi bu türden hesaba çekmeler birdenbire meyvelerini vermez. Nefsin yola girmesi çok uzun zamanları alır. Nefis, tamamen hiçbir zaman yola girmez, ama bu hesaba çekmelerin sonucunda belli bir zaman sonra terbiyeli bir çocuk gibi gözümüz üzerinde olduğu zaman nefsin pek sesi çıkmaz da nefis bazen gaflete geldiğimizde bu sefer yaramazlıklarını ara sıra gösterir. Ama tabii bu onu başıboş bıraktığımız devreye göre çok büyük bir başarıdır.
Peki, kişi hiçbir zaman namazda huşuyu yakalayamayacak mıdır? Allah’tan saygı dolu korkunun sonu yok ama makbul olan belli dereceleri vardır.
Huşu konusunda en güzel reçeteyi peygamberimiz s.a.s. sahabesine talim eylemiştir. Bizim aslında bir şey eklememiz ancak küstahlık olur. Sadece konuyu biraz açabiliriz. Şöyle ki, namazda huşu problemi olarak bize intikal eden hadis-i şerifleri incelediğimizde büyük çoğunluğu meseleyi zahiri yönden ele almıştır. Rasulullah (s.a.s) namazda azaların başka bir işle meşguliyetini namazda huşu yokluğu ile tanımlamıştır. Dolayısıyla huşu namazda azaların sükûnet üzere olması ve namaz dışı başka bir işle ilgilenmemesi olarak kabul görmüştür. Buna göre namazda tadil-i erkâna riayet eden kimse namazda huşuyu da yakalar. Bu yaklaşım tarzı bugünkü modern psikolojinin de görüşleri ile örtüşmektedir. Şöyle ki, bilindiği üzere duygularımız davranışlarımızı belirler. Yani moralimiz bozuksa yüzümüze yansır bu durum. Yine neşeliysek hafif de olsa bir tebessüm çehremizi süsler. Ama diyor psikologlar moralimiz bozuk olduğunda biraz kendimizi zorlayıp gülümsersek arkasından da duygularımız buna eşlik edecek, bozuk moralimiz düzelecektir. Yani bu sefer de davranışlarımız duygularımızı belirleyecektir. İnsanın ruhsal ve bedensel bağlarında böyle bir kanun var. Yani ileri giden arabanın geriye de gidebilmesi gibi bir şey bu durum. Kimse iç dünyasına egemen olamaz. Bu çok zor bir iştir. Ama davranışlarımız kontrolümüz altındadır. Onları istediğimiz gibi düzenleyebiliriz. Namaz sırasında Allah (c.c.) karşısında olduğumuz duygusunu korumak şartıyla tadil-i erkâna dikkat edersek namazda huşu kendiliğinden doğacaktır. Tadil-i erkânın özü olan şu noktalara özellikle dikkat çekmek istiyorum: Namaz dışı hiçbir hareketi elden geldiğince yapmamak gerekir. Özellikle bakışa çok dikkat etmek lazımdır. Göz, ayakta iken secde mahalline, rükûda ayaklara, otururken iki elleri arasına, secdede iken burun kenarlarına bakmalıdır. Bu sırada Allah (c.c.) karşısında utanan, çekinen, layık olmadığı halde huzura davet edilen ve bunun şükrünü edada çaresiz kalan bir kul tavrı içerisinde bulunmalıdır. Çok büyük, yüce yaratıcının karşında durduğumuzu düşünerek namazın rükünleri eda edilmelidir. Özellikle rükû ve secde sırasında bu büyük nimetleri bize nasip eyleyen Allah’a (c.c.) karşı sonsuz bir şükran duygusu ile hareket etmeliyiz. Bütün bunlar davranışlarımızdaki ölçülülük ve uyumla anlam kazanmalıdır. Beden dilimizi bu anlamları yansıtacak şekilde kullanırsak arkasından doğal olarak duyguları da gelecek, böylece ‘Muhakkak ki namazlarında huşua eren müminler, kurtuluşa ermişlerdir. (Mü’minun suresi, ayet 1,2)’ ayet-i kerimesi bizleri de kapsamı içerisine alabilecektir Allah’ın izniyle.
Gerçekten zor mu namazlarımızda sıklıkla okuduğumuz beş on sure ve duanın anlamlarını kelime kelime öğrenmek? Şimdilerde kitapçılarda renkli kelime mealleri de satılıyor. Her Arapça kelimenin altında aynı renkte Türkçesi verilmiş. İnsanlar dünya menfaati için bir yabancı dili öğreniyorlar. Bizler toplam yüz, yüz elli kelime kadrosuna ancak çıkabilen beş on tane sure ve duayı neden gözümüzde büyütüyoruz? Elbette kelimelerin anlamaları bilindiğinde namazda bunlar huşuya ve ruha büyük hizmet derler.
Pek çok hadisten anlaşılacağı üzere peygamberimiz için dünyada en sevgili şey namazdı. O hayatı boyunca hep namaz kıldı. Ölmeden önceki son sözleri de hep namaz oldu. Namazdan müthiş zevk aldı. Öyle ki şöyle diyordu: ‘Bana dünyada üç şey sevdirildi. Güzel koku, kadın, gözümün nuru namaz.’ Yani peygamberimiz s.a.s namazı dünya nimeti olarak görmekteydi. Gözümün nuru tabiri ile de onu somutlaştırıyordu. Yalnız başına kıldığı namazlarda ayakta durmayı, rükû ve secdeyi uzatıyordu. Bunlar bazen saatleri alıyordu. Özellikle rükû ve secdeleri uzun tutmak nefsin belini de kırdığı için huşuya büyük yardımları vardır. Bu rükünlerde de rükû ve secde sırasındaki ilgili tespihler istenildiği kadar okunabilir. Rükû ve secde sırasında söylenilen tespihlerde Allah (c.c.), eksiklikten, noksanlıktan tenzih edilmekte; ululanmakta, yüceltilmektedir. Bu ruhu yaşayarak bu rükünleri yapmalıyız. Ayrıca O’na rükû ve secde yapma onurunu bize nasip eylediği için şükran duygularını da hatırdan çıkarmamalıyız. Bu hali uzun süre devam ettirmek elbette namazdaki huşuyu artırır. Bizler bazen namazlarımızı böyle kılarak huşuyu derinden yaşayabiliriz. Bu ruh zamanla ister istemez diğer namazlarımıza da sirayet edebilir.
Yazımda huşu meselesini bir problem olarak ele aldım ve bunun çözümünün bütün hayatımız boyunca sonlanmayan bir uğraş alanımız olarak kalmasını önerdim. Bu dünyanın kanunlarında, durgun kaynak suyun kokması da vardır. Onun için her konuda akış halinde bulunmamız gerekir. Sürekli yenilenmeliyiz. Bu olmazsa hastalanırız, ölürüz. Namaz bizim abdest, sünnet ve farzıyla beraber günde en az bir buçuk saatimizi alan bir ibadettir. Yani ister istemez namaz Müslüman’ın hayatında büyük bir zaman dilimini almaktadır. Öyle ise bu konuda kaliteli olmak mecburiyetindeyiz. Kurumlar için gündeme gelen Toplam Kalite Yönetimini hayatımızda namaz için de düşünmeli; her zaman bu konuda yaşadığımız problemler saptanmalı, bilen insanlara danışılmalı, onların çözümleri için çaba harcanmalıdır.
Ben kitapçıya gittiğimde namazla ilgili yeni bir eser gördüğümde mutlaka alırım. Çünkü günde en az bir buçuk saatimi verdiğim bir ibadette bir kelime de olsa bir eksiklik büyük bir şeydir. Bir kelime de olsa bir katkı yine büyük bir şeydir.
Namazda huşu problemi, namazda ruh ve ideal gibi önemli bir konudur. Bunun için namazla ilgili her kitaba müşteri olmak gerekir. Günümüzde internet dünyasındaki sitelerin çoğunda namazla ilgili yazılar bulunmaktadır. Bunları okumak da insana çok şeyler katar. İnsanın bu konuda bildiklerine güvenmesi doğru değildir. Çünkü namazda huşu problemi bilgisizlikten doğmaz. Ruhsuzluktan, duygusuzluktan, ilgisizlikten meydana gelir. Bazen bu konuda yazılan bir cümle namazla ilgili tıkanan bir damarı açabilir. Bir yanlışı düzeltebilir. İnsana yepyeni bir ufuk olabilir. İnsanın bu konuda bildikleri ile yetinmesi boş bir gururdur. İnsanı huşusuz, ruhsuz, ilgisiz namaz kılmaya yöneltir.
Namazda mükemmeli ve ideali arama gayreti, bence huşunun da temelidir.
Günde Müslüman’ın en az bir buçuk saat gibi büyük bir zaman dilimini işgal ettiğine göre namaz günlük hayatımızda da en çok konuşulan mevzu olmalıdır. Müslüman bu konudaki problemlerini, bildiklerini başkalarıyla da paylaşmalıdır. Bunu da alışkanlık haline getirmelidir.
Allah (c.c.), indinde makbul olan namazlarla yüksek huşu derecelerini bizlere nasip eylesin. Amin.
Muhsin İyi
Namazı kılmaya başlamakla yeni bir problemin içerisine gireriz. Bu yeni problemin adı namazda huşudur. Huşu, namaz sırasında Allah’a saygı, korku, dikkat duygularını duymaktır. Namazda huşu hiçbir zaman çözüme ulaşılamayacak bir problemdir. Yani kesin çözüme kavuşturulmazı imkânsız bir konudur. Çünkü nefis hiçbir zaman namaza razı olamaz. Namaza daima itiraz eder. Onu istekli kılamaz. Yaratılışı bunu gerektirir. Onun destekçisi olan şeytanlar da böyledir. Şeytanlar o kadar edepsizdirler ki, kalp gözü açık olanlar bilirler, namazdaki kişiye yapmadıkları şer kalmaz. Kişiyi namazdan soğutmak için ellerinden geleni yaparlar. Diğer zamanlarda dinlenirler. Şeytanlar tam namaz sırasında adeta görev başına geçen işçiler gibi çalışırlar. Tüm amaçları nefisle işbirliği yaparak kişiyi namazdan soğutmak, namazı ona bir yük ve sıkıntılı bir iş yapmak, böylelikle onun namazı bırakmasını sağlamaktır. Şeytanların tüm derdi Müslümanların namaza başlamasına mani olmak, namaza başlayanları da namazdan soğutmaktır. Çünkü şeytanlar namazı olmayanın dünyada ve ahrette ne kadar perişan olacağını, böyle birisinin son nefeste imanını bile yitirebileceğini bilirler. Bir Müslüman’ın olmazsa olmaz en büyük sermayesi namazdır. Namazsız Müslüman peygamberimiz zamanında yoktu. Hak mezheplerde namazı terk edenlerin ve bilerek namazını kılmayanların şer’i cezalarını ise insanları ürkütmemek için pek söyleyemiyoruz. Namazı kılmamanın ahretteki cezası ise gerek ayet-i kerimelerde gerekse hadis-i şeriflerde insanın tüylerini ürpertecek oranda korkunç cehennem sahneleri ile betimlenmiştir. İşte bu gerçeklerden dolayı şeytanlar nefsin işbirliği ile kişiden namazın huşuunu almak için çeşitli vesveseler verirler, komplolar kurarlar. Şeytanlar bizim içimizdeki düşünceleri takip edebilirler. Kuşkusuz insanın niyetini Allah’tan başka kimse bilemez. Ama şeytanlar bazı içsel monologlarımızı uyguladıkları tekniklere bilirler, yönlendirebilirler de. Dolayısıyla onlardan iç dünyamız pek saklı tutulamaz. Onun için tüm zaaflarımızı da bilirler. Genellikle namazda vesvese yolu ile bunları dile getirirler. O vesveseler namaz sırasında zihnimizi meşgul etmeye başladığında huşu da kaybolur. Namaz ruhsuz ve huşusuz belli hareketlerin yapıldığı, bilinçsizce surelerin okunduğu bir eylemeler yumağı olur. Tabii böyle bir namaz Allah (c.c.) indinde makbul bir namaz olmaz. Bu namazın elbette iade edilmesine gerek yoktur. Namaz kılınmıştır. Borç kalkmıştır. Belki sevaptan mahrum kalınmıştır. İmam-ı Gazali bu tür namazlarda kişinin niyeti ile kendisini kurtardığını ve farzın ağırlığını üzerinden kaldırdığını belirtmektedir. Yoksa gafletle kılınan namaz, gerçek namaz değildir. Ama gafletle kılındığı için en azından Allah’tan af dilemek, birkaç kez ‘estağfurullah’ demek de gerekir. Bu da inşallah o gaflete kefaret olur. İş bununla da bitmemeli, namazdan sonra namazdaki huşu eksikliği bir problem olarak masaya yatırılmalı, namaz sırasında şeytanların ve nefsin verdiği vesvese üzerinde durulmalıdır. Görülecektir ki, aslında bunlar o kadar önemli şeyler de değildir. Yalnız bizim için özel olan, bazı kompleks ve zaaflarımızdan kaynaklanan şeylerdir. Şeytanlar bunları bildikleri için mahsus bu konuları namazda vesveselerle dile getirirler. Kişiler o anda duygusal ve coşkusal olarak kendilerini kaybederek namazın ruhundan uzaklaşıp bu konuların etkisine girerler. İşte namazda huşuyu yakalamak isteyen kişiler namazdan sonra mutlaka bu meseleleri nefsine şöyle seslenerek masaya koymalı ve üzerinde düşünerek bir karara varmalıdırlar: ‘Ey nefsim şu konular senin komplekslerin ve zaaflarındır. Şeytanlar verdikleri vesveseler ile seni bunlarla meşgul ettiler. Sen de bunlarla beni oyalamış oldun. Bu yüzden namazda huşu da kayboldu. Değer mi buna? Şimdi sana zaman veriyorum. Gel bu sorunları böyle boş zamanlarda masaya oturtup çözüme kavuşturalım. Namaz sırasında lütfen huşuya sen de biraz dikkat et. Kimin karşısında durduğunu bil. Şeytanların vesveselerine kulak kabartma.’ Kuşkusuz nefsiniz söz dinleyen uslu bir çocuk edasıyla ‘evet’ diyecektir ama namaz sırasında başkalaşarak yine yaramaz bir çocuk gibi şeytanların vesveselerine kulak kabartacak, şeytanlar namazdaki huşuya yine mani olacaklardır. Bu ölünceye kadar da böyle devam edecektir. Nefis hiçbir zaman bu kötü huyundan dönmeyecektir. Şeytanlar da yaratılış amacı dışına çıkmayacaktır. Nefsinizi bu türden hesaba çekmeler birdenbire meyvelerini vermez. Nefsin yola girmesi çok uzun zamanları alır. Nefis, tamamen hiçbir zaman yola girmez, ama bu hesaba çekmelerin sonucunda belli bir zaman sonra terbiyeli bir çocuk gibi gözümüz üzerinde olduğu zaman nefsin pek sesi çıkmaz da nefis bazen gaflete geldiğimizde bu sefer yaramazlıklarını ara sıra gösterir. Ama tabii bu onu başıboş bıraktığımız devreye göre çok büyük bir başarıdır.
Peki, kişi hiçbir zaman namazda huşuyu yakalayamayacak mıdır? Allah’tan saygı dolu korkunun sonu yok ama makbul olan belli dereceleri vardır.
Huşu konusunda en güzel reçeteyi peygamberimiz s.a.s. sahabesine talim eylemiştir. Bizim aslında bir şey eklememiz ancak küstahlık olur. Sadece konuyu biraz açabiliriz. Şöyle ki, namazda huşu problemi olarak bize intikal eden hadis-i şerifleri incelediğimizde büyük çoğunluğu meseleyi zahiri yönden ele almıştır. Rasulullah (s.a.s) namazda azaların başka bir işle meşguliyetini namazda huşu yokluğu ile tanımlamıştır. Dolayısıyla huşu namazda azaların sükûnet üzere olması ve namaz dışı başka bir işle ilgilenmemesi olarak kabul görmüştür. Buna göre namazda tadil-i erkâna riayet eden kimse namazda huşuyu da yakalar. Bu yaklaşım tarzı bugünkü modern psikolojinin de görüşleri ile örtüşmektedir. Şöyle ki, bilindiği üzere duygularımız davranışlarımızı belirler. Yani moralimiz bozuksa yüzümüze yansır bu durum. Yine neşeliysek hafif de olsa bir tebessüm çehremizi süsler. Ama diyor psikologlar moralimiz bozuk olduğunda biraz kendimizi zorlayıp gülümsersek arkasından da duygularımız buna eşlik edecek, bozuk moralimiz düzelecektir. Yani bu sefer de davranışlarımız duygularımızı belirleyecektir. İnsanın ruhsal ve bedensel bağlarında böyle bir kanun var. Yani ileri giden arabanın geriye de gidebilmesi gibi bir şey bu durum. Kimse iç dünyasına egemen olamaz. Bu çok zor bir iştir. Ama davranışlarımız kontrolümüz altındadır. Onları istediğimiz gibi düzenleyebiliriz. Namaz sırasında Allah (c.c.) karşısında olduğumuz duygusunu korumak şartıyla tadil-i erkâna dikkat edersek namazda huşu kendiliğinden doğacaktır. Tadil-i erkânın özü olan şu noktalara özellikle dikkat çekmek istiyorum: Namaz dışı hiçbir hareketi elden geldiğince yapmamak gerekir. Özellikle bakışa çok dikkat etmek lazımdır. Göz, ayakta iken secde mahalline, rükûda ayaklara, otururken iki elleri arasına, secdede iken burun kenarlarına bakmalıdır. Bu sırada Allah (c.c.) karşısında utanan, çekinen, layık olmadığı halde huzura davet edilen ve bunun şükrünü edada çaresiz kalan bir kul tavrı içerisinde bulunmalıdır. Çok büyük, yüce yaratıcının karşında durduğumuzu düşünerek namazın rükünleri eda edilmelidir. Özellikle rükû ve secde sırasında bu büyük nimetleri bize nasip eyleyen Allah’a (c.c.) karşı sonsuz bir şükran duygusu ile hareket etmeliyiz. Bütün bunlar davranışlarımızdaki ölçülülük ve uyumla anlam kazanmalıdır. Beden dilimizi bu anlamları yansıtacak şekilde kullanırsak arkasından doğal olarak duyguları da gelecek, böylece ‘Muhakkak ki namazlarında huşua eren müminler, kurtuluşa ermişlerdir. (Mü’minun suresi, ayet 1,2)’ ayet-i kerimesi bizleri de kapsamı içerisine alabilecektir Allah’ın izniyle.
Gerçekten zor mu namazlarımızda sıklıkla okuduğumuz beş on sure ve duanın anlamlarını kelime kelime öğrenmek? Şimdilerde kitapçılarda renkli kelime mealleri de satılıyor. Her Arapça kelimenin altında aynı renkte Türkçesi verilmiş. İnsanlar dünya menfaati için bir yabancı dili öğreniyorlar. Bizler toplam yüz, yüz elli kelime kadrosuna ancak çıkabilen beş on tane sure ve duayı neden gözümüzde büyütüyoruz? Elbette kelimelerin anlamaları bilindiğinde namazda bunlar huşuya ve ruha büyük hizmet derler.
Pek çok hadisten anlaşılacağı üzere peygamberimiz için dünyada en sevgili şey namazdı. O hayatı boyunca hep namaz kıldı. Ölmeden önceki son sözleri de hep namaz oldu. Namazdan müthiş zevk aldı. Öyle ki şöyle diyordu: ‘Bana dünyada üç şey sevdirildi. Güzel koku, kadın, gözümün nuru namaz.’ Yani peygamberimiz s.a.s namazı dünya nimeti olarak görmekteydi. Gözümün nuru tabiri ile de onu somutlaştırıyordu. Yalnız başına kıldığı namazlarda ayakta durmayı, rükû ve secdeyi uzatıyordu. Bunlar bazen saatleri alıyordu. Özellikle rükû ve secdeleri uzun tutmak nefsin belini de kırdığı için huşuya büyük yardımları vardır. Bu rükünlerde de rükû ve secde sırasındaki ilgili tespihler istenildiği kadar okunabilir. Rükû ve secde sırasında söylenilen tespihlerde Allah (c.c.), eksiklikten, noksanlıktan tenzih edilmekte; ululanmakta, yüceltilmektedir. Bu ruhu yaşayarak bu rükünleri yapmalıyız. Ayrıca O’na rükû ve secde yapma onurunu bize nasip eylediği için şükran duygularını da hatırdan çıkarmamalıyız. Bu hali uzun süre devam ettirmek elbette namazdaki huşuyu artırır. Bizler bazen namazlarımızı böyle kılarak huşuyu derinden yaşayabiliriz. Bu ruh zamanla ister istemez diğer namazlarımıza da sirayet edebilir.
Yazımda huşu meselesini bir problem olarak ele aldım ve bunun çözümünün bütün hayatımız boyunca sonlanmayan bir uğraş alanımız olarak kalmasını önerdim. Bu dünyanın kanunlarında, durgun kaynak suyun kokması da vardır. Onun için her konuda akış halinde bulunmamız gerekir. Sürekli yenilenmeliyiz. Bu olmazsa hastalanırız, ölürüz. Namaz bizim abdest, sünnet ve farzıyla beraber günde en az bir buçuk saatimizi alan bir ibadettir. Yani ister istemez namaz Müslüman’ın hayatında büyük bir zaman dilimini almaktadır. Öyle ise bu konuda kaliteli olmak mecburiyetindeyiz. Kurumlar için gündeme gelen Toplam Kalite Yönetimini hayatımızda namaz için de düşünmeli; her zaman bu konuda yaşadığımız problemler saptanmalı, bilen insanlara danışılmalı, onların çözümleri için çaba harcanmalıdır.
Ben kitapçıya gittiğimde namazla ilgili yeni bir eser gördüğümde mutlaka alırım. Çünkü günde en az bir buçuk saatimi verdiğim bir ibadette bir kelime de olsa bir eksiklik büyük bir şeydir. Bir kelime de olsa bir katkı yine büyük bir şeydir.
Namazda huşu problemi, namazda ruh ve ideal gibi önemli bir konudur. Bunun için namazla ilgili her kitaba müşteri olmak gerekir. Günümüzde internet dünyasındaki sitelerin çoğunda namazla ilgili yazılar bulunmaktadır. Bunları okumak da insana çok şeyler katar. İnsanın bu konuda bildiklerine güvenmesi doğru değildir. Çünkü namazda huşu problemi bilgisizlikten doğmaz. Ruhsuzluktan, duygusuzluktan, ilgisizlikten meydana gelir. Bazen bu konuda yazılan bir cümle namazla ilgili tıkanan bir damarı açabilir. Bir yanlışı düzeltebilir. İnsana yepyeni bir ufuk olabilir. İnsanın bu konuda bildikleri ile yetinmesi boş bir gururdur. İnsanı huşusuz, ruhsuz, ilgisiz namaz kılmaya yöneltir.
Namazda mükemmeli ve ideali arama gayreti, bence huşunun da temelidir.
Günde Müslüman’ın en az bir buçuk saat gibi büyük bir zaman dilimini işgal ettiğine göre namaz günlük hayatımızda da en çok konuşulan mevzu olmalıdır. Müslüman bu konudaki problemlerini, bildiklerini başkalarıyla da paylaşmalıdır. Bunu da alışkanlık haline getirmelidir.
Allah (c.c.), indinde makbul olan namazlarla yüksek huşu derecelerini bizlere nasip eylesin. Amin.
Muhsin İyi
Konular
- Yaptıklarımızın Hesabını Vermeye Hazırlıklı Mısınız.
- Kur'an Nasıl Bir Devlet Yönetimini Öneriyor.
- Kendimize Rab lar Edindiğimizin Farkında Bile Değiliz.
- Sesli düşler
- Ömürden Kaybolan Bir Senemiz
- Yardıma ihtiyacım var
- Hakan Kenan Hoca
- Türkiye'nin Gururu Lingerium
- Zorunlu Trafik Sigortası
- Kur'an ın Bizlere İndirilme Amacını Doğru Anlamalıyız.
- Rivayetleri Aklamak Adına, Kur'an a Saygısızlık Yapmayalım.
- Allah ın Affetmesi, Şefaati Konusunu Nasıl Anlamalıyız.
- Hac Suresi 47, Zümer Suresi 42. Ayetlerin. Ölüm Ve Rüya İlişkisi.
- Allah ın Sınırlarını Aşarak, Kafirlerden Olmak İstemiyorsak.
- Kur'an neden arapça indirilmiştir. Zuhruf 2-3. Fussilet 44. Ayet.
- Elbette tek vatan bö-lü-ne-me----yiz
- Bizleri dinden saptıran en büyük yanlışımız.
- Çalışanlarınızın network trafiğini DeskGate ile inceleyin
- DeskGate en iyi sirket guvenlik programi
- Pekala ölmüyormuyuz
- Siber saldırı ve afetlere karşı veri yedekleme yazılımı DeskGate
- Işsizlik sel gibi
- Ad adres telefon
- Nuhilik (noahidizm)
- Isa beklenen yahudi mesih midir?
- Cümle kapısı..
- Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 3
- Nasreddin Hoca Fıkraları
- Allah ın resulünün bizlere örnek oluşunu, hangi kaynaktan öğrenmeliyiz?
- Ayşecik İle Yasemin Sultan