Sıkıntıları Gideren, Hayır Kapılarını Açan, Allah’ın El-Fettâh Güzel İsmi

Sıkıntıları Gideren, Hayır Kapılarını Açan, Allah’ın El-Fettâh Güzel İsmi

El-Fettâh (kapalı şeyleri açan; sıkıntıları ortadan kaldıran ve sorunları çözen; hakla batılın arasını açan) güzel ismin kökü olan feth, “açmak” anlamına gelir. Bu maddi ve manevi olabilir. İnsanın yaşamında sınıfını geçmesi, bir sınavı kazanması; kalfanın usta olması, bir iş yeri açması, ev satın alması; kişinin nişanlanması, evlenmesi… birer maddi fetih olduğu gibi tövbe etmesi, namaza başlaması, namazdan zevk alması, namazla ilgili bazı sırları yaşaması da birer manevi fetih olarak zikredilebilir. Bu açıdan her ne kadar bu fetihler kulun çalışması ve gayreti ile elde ediliyorsa da bunların her biri Allah’ın (c.c.) izniyle ve El-Fettâh güzel isminin tecelli etmesiyle meydana gelmektedir. Bunun için bir insan, tıpkı rızık hususunda nasıl çalışma ve gayret ile fiili duada bulunuyorsa ve bunun sonucu olarak er-Rezzâk (rızık veren) olan Allah’ın (c.c.) nimetlerine eriyorsa hayatındaki sıkıntıları ortadan kaldırmak, sorunları çözmek, bazı nimetlere ermek için gösterdiği ve birer fiili dua hükmünde olan çalışma ve gayretlerle de Allah’ın (c.c.) el-Fettâh güzel isminin tecellisine vesile olabilir.

Allah’ın El-Fettâh güzel isminin tecellilerini hayatımızda görüp ona şükretmek gerekir. Bütün sıkıntıların çözümünde bu güzel isim tecelli eder. Hayır kapıları bu güzel ismin tecellisi ile açılır. Müslüman birisi etrafındaki nesneleri ve kişileri nasıl duyu organları ile algılıyorsa manevi organları ile Allah’ın bu güzel isminin hayatındaki tecellilerinde de dikkat kesilmelidir. Böyle durumlarda Allah’a şükretmelidir. Ayrıca bu tür tecellileri zaman zaman hatırlayarak duygusallaşmalı, Allah’ı övmeli ve yüceltmelidir. ‘Ama, Rabbinin nimetlerini söyle (say, anlat, hatırla…)! (Duha suresi, 11)’

İnsanın hayatı baştan sona El-Fettâh güzel isminin tecellileri ile doludur. Zira her birimiz annemizden doğduğumuz zaman çaresiz, zayıf, bilgisiz birisi idik. Okullar okuduk, iş hayatına atıldık. Pek çok şeyler öğrendik. Pek çok şeylere sahip olduk. Bu sırada pek çok sıkıntı ile karşılaştık. Bunların bazısını veya çoğunu aştık. Pek çok hayır kapısı bize açıldı. Tüm bunlarda yüce Allah’ın El-Fettâh güzel ismi üzerimizde tecelli etti. ‘O istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymak isteseniz sayamazsınız. Gerçekten insan çok zalimdir, çok nankördür (İbrahim suresi, 34).’

İnsan şöyle bir düşününce, Allah’ın El-Fettâh güzel isminin her gün defalarca kez üzerinde tecelli ettiğini görecektir. Evdeki musluk bozulur, yapılmasa evi su basacaktır. Tamirci gelir, bu sıkıntıyı giderir. Para sıkıntısı çektiğimiz an bir yerden gelen para ile rahatlarız vb. Böyle durumlar dışında iş hayatımızda büyük bir rahatlamaya girebiliriz. Allah hiç beklemediğimiz kapıları açarak iş hayatımızda El-Fettah güzel ismini tecelli ettirebilir. Bütün bu durumlar şükrü icap ettirir.

El-Fettah güzel ismi tasavvuf ve tarikat yoluna giren kişilerde daha bir anlamlı tecelli eder. Çünkü zikir ve rabıta ile yaşanacak binlerce hal vardır. Nakşibendiyye tarikatında zikre 5.000 Lafza-i Celalle (Allah) başlanır. Bu zikir önce kalbe vurulur. Kalp normal şartlarda iki ay içerisinde harekete geçer. Nasıl hamile bir bayanın karnındaki çocuk belli bir zaman sonra harekete geçerse bu zikir de önce karın kısmını yılan gibi oynatmaya başlar. Bu, zikrin kalbe tesir ettiğinin göstergesidir. Bir anlamda manevi bir fetihtir. Sonra başka haller tek tek fethedilir. Letaif noktalarının yanması, ağrıması, açılması gibi. Öyle ki burada bunları tek tek anlatmanın imkânı yoktur. Kısacası Allah’ın El-Fettâh güzel ismi sofide yeni bir halle birkaç ay içerisinde başka bir şekilde tecelli eder. Bunun sonu yoktur. İlahi tecelliler her kişide farklı tecelli ettiği gibi kişinin hayatı boyunca da bu farklılık devam eder.

Tabii feth deyince aklımıza hemen büyük bir ibadet olan cihat gelir.

Tarihte İslam devletlerinin bir fetih üslubu ve yönetim anlayışı vardı. Allah (c.c.) onlara el-Fettâh güzel ismiyle yeni toprakları fethetmeyi nasip eylediğinde sivil halka ilişmiyorlardı. Amaçları o topraklarda kurulan İslam devletiyle insanların Allah’ın (c.c.) diniyle tanışmalarını sağlamaktı. Adaleti, insanlığı görüp yaşamalarını gerçekleştirmekti.

“Dinde zorlama yoktur (Bakara suresi, ayet 256).” ayeti gereği tarihteki İslam devletlerinde farklı dinlerin mensuplarına saygı ve hoşgörü gösterilmiştir. Müslümanlar, Gayri Müslimlerle gerek bireysel gerek toplumsal ilişkilerinde kendi dinlerinin hak olduğunu bunlara kanıtlamak zorunda hissetmişlerdir. Gayri Müslimlerin büyük çoğunluğunun gönüllerini Allah’ın (c.c.) el-Fettâh güzel isminin tecelli etmesiyle kazanmışlardır. Onları inançlarında özgür bıraktıkları halde büyük kısmının gönül rızaları ile Müslüman olmalarına vesile olmuşlardır.

Konular