Letaifler, Letaiflerin Görevleri, Letaif Zikri (Zikr-i Letaif), Meditasyon,Çakralar

Letaif, Letaifler, Letaiflerin Görevleri, Letaif Zikri (Zikr-i Letaif), Meditasyon, Çakralar
Kalp zikrini başarı ile tamamlayan sofiye birtakım maddi ve manevi haller yaşandığında mürşid-i kâmiller tarafından letaif zikri verilir.

Letaifler manevidir. İnsanın aslını teşkil ederler. Letaifler, ruhun insan vücudunda kendisini gösteren ve belli bir işleve sahip olan manevi organlarıdır.

Ruh, Allah’tan (c.c.) insana bir emanet olarak verilmiştir. Ruhun asıl vatanı emir âlemidir. Ruh madde âleminde gurbettedir. Asıl vatanına karşı bir özlem ve iştiyak duyar. İnsan bedeninde ise nefsin elinde esirdir. Nefis ruhu kendisine benzeterek onun asli vatanına karşı ilgisini ve sevgisini kesmiştir. Dünyaya bağlamıştır. Ruh çaresiz bir şekilde nefse boyun eğerek asli vazifesini unutur. Zira aynı zamanda ruhun bedene, dolayısıyla nefse karşı da büyük bir aşkı vardır. Bu yüzden ruhun manevi organları durumunda bulunan letaifler bu dünyaya bağlılıkla ve günah kirleri ile bozulur, görevlerini yapamaz duruma gelirler. Yani manevi âleme, emir âlemine, Allah (c.c.) indine gitmeyi unuturlar.

Letaiflerin temizlenmesi ve çalışabilmesi için öncelikle bir mürşid-i kâmilin elinden tövbe etmek gerekir. İnsan elbette tövbeyi yalnız başına da yapabilir. Mürşid-i kâmil tövbenin edilmesine bir vesiledir, bir şahittir. Her şeyden önemlisi duası bereketi ile tövbenin Allah (c.c.) indinde kabulü için bir manevi destekçidir. Günahları ancak Allah (c.c.) affeder. Bunun için de kişinin mürşid-i kâmile gitmeden önce samimi olarak bütün günahlara kalben pişman olması, tövbe etmesi gerekir.

Günahlarına can u gönülden tövbe edip hatalarını tamir etme yoluna giren kişiler için Allah (c.c.) büyük bir kapı açmaktadır. Bu çeşit tövbeye nasuh tövbesi denmektedir. Nasuh tövbe, Allah’ın (c.c.) izni ile bütün günahları affettirdiği gibi sevaba da çevirmektedir. Kişi bu nasuh tövbe ile geçmişte yapamadığı ibadetleri kaza etmeye çalışır. Kul haklarını da ödeme yoluna girer. Böyle birisinin Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarını, peygamberimizin (s.a.s) sünnetini hayatına uygulamak dışında başka bir gayesi kalmamıştır. İşte böyle güzel bir hal tasavvuf yoluna girecekler için çok gereklidir, önemlidir. Bu bir ev yapmak isteyen insanın önce bir arsa temin etmesi gibi zaruri bir şeydir. Tövbe, tasavvuf ve tarikat yolunun temelidir. Kalp ve letaifler günahlara gerçek anlamıyla tövbe etmeden temizlenemezler ve dolayısıyla çalışamazlar. Zikir onlara tesir edemez.

Tövbe ile Allah (c.c.) geçmiş bütün günahları sevaba çevirmektedir. Bu durum Kuran-ı Kerim’de şöyle bildirilmektedir: “Ancak şu var ki tövbe edip iman edenler ve güzel işler yapanlar, bundan müstesnadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere, günahlarını sevaplara dönüştürecektir. Çünkü Allah Gafûr (günahları affeden), Rahîm’dir (müminleri esirgeyendir). Kim tövbe edip güzel işler yaparsa gereğince tövbe eden odur işte (Furkan suresi, 70-71).”

Senelerce, belki 15-20 sene gibi çok uzun zamanlar boyu zikir alıp kalplerinde ve letaif noktalarında hiçbir hal yaşamamış insanlar bilirim. Bunların aşamadıkları handikapları günahlardır. Günahlara gerçek anlamıyla tövbe edemeyen, günahları kalpten samimi olarak çıkaramayan bir sofi ancak şeytani halleri yaşayabilir. Rahmani haller bir mürşid-i kâmilin elinde tövbe-i nasuh kılındıktan sonra Allah’ın izni ve ikramıyla meydana gelir. Allah (c.c.) bütün kullarına aynı sünnetullahla (ilahi kanunlarla) muamele eder, kullar arasında ayrım yapmaz. Gereği şekilde tövbe kapısından giren bir sofi vazifelerini yaptığı taktirde genellikle tasavvufi hal ve makamları da yaşamaya başlar.

Bir mürşid-i kâmilin elinde tövbe nimetine eren bir sofinin kalbi ve letaifleri zikir ve rabıta ile gün geçtikçe parlamaya başlar. Zikir ve rabıta yavaş yavaş tesirini gösterir.

Günahlar nasuh tövbe ile affedilir ama günahların kalpte ve letaif noktalarında bıraktıkları izler çok uzun zamanda temizlenir. Bunlar için zikir ve rabıtaya ihtiyaç vardır. Zikir ve rabıta nur ve feyz kaynaklarıdır. Bunlar süratle kalbi tasfiye ederek (saflaştırarak, nurlandırarak) letaif noktalarına etki etmeye başlarlar.

Kalp, zikrin ve rabıtanın tesiriyle yavaş yavaş açılmaya başlar. Genişler. Yanma, batma gibi durumlar ilk zamanlar kalpte daha sonra da letaif noktalarında görülebilir.

Kalbin altının, karın kısmının yılan gibi oynaması kalbin üstünün kalp gibi atması (veled-i kalp) zikri yeni alanların yaşadıkları bazı maddi haller olabilir.

Kalbin manevi halleri ise pek çoktur. Sürekli günahlarına pişman olup gözyaşı dökme, insanlara karşı merhamet duyma, iyiliklere karşı büyük bir alaka hissetme, her şeyde Allah’ın tecellilerini görme… kalbin zikirle yaşadığı manevi hallerden sadece bazılarıdır.

Tasavvufta başlıca letaif noktaları şunlardır: Kalp, ruh, sır, hafi, ahfa. Ayrıca iki kaş arasında bulunan nefis, kafanın üst kısmında bulunan letaif-i küll.

Kalp sol memenin dört parmak kadar altında, ruh (Bu, terminolojide bildiğimiz ruhtan farklıdır, sadece aralarında isim benzerliği vardır. Ruhun manevi bir organıdır. Kendisi değildir.) sağ memenin dört parmak kadar altında, sır sol memenin iki parmak kadar üstünde, hafi sağ memenin iki parmak kadar üstünde, ahfa boğazın altındaki çukurundan iki parmak kadar aşağıda bulunur.

Bu letaif noktaları zikir ve rabıta ile günah kirlerinden temizlenip nurlarla parlamaya başlayınca gözler kapalı vaziyette iken onların değişik renkteki nurları da görülebilir. Letaifler bu nurlarla birlikte emir âlemine yükselmeye başlarlar. Onun için başlangıçta ilgili manevi organlarda görülen bu nurlar daha sonra birlikte ve karışık bir vaziyette görülür. Zikir ve rabıta sırasında helezonik bir tarzda dönerek, karışarak yükselmesi ile kendisini belli ederler. Bazı kitaplarda ilgili letaif noktalarında farklı renklerdeki nurların söz konusu edilmesinin nedeni, bu nurların bir bütün halinde görülmesinden ve bu sebeple hangisinin hangi letaif noktasından çıktığını tam olarak bilememeden kaynaklanmaktadır.

Letaiflerin temel işlevlerini tam anlamıyla bilememekteyiz. Ama tüm ruhsal işlevler onların aracılığı ile gerçekleşmektedir. Çünkü letaifler ruhun temel organlarıdır. Kuran-ı Kerim’in ifadesiyle insana ruh hakkında çok az bilgi verilmiştir (bk. İsra suresi, 85). Tabii ki ruhun manevi organları olan letaiflerin her birisinin ayrı bir işlevi vardır. Duygu ve düşüncelerin, hayallerin, bilinçaltı bilgilerinin letaiflerle yakın bir ilgisi bulunduğu gibi imanla ilgili tüm kavramlar da doğrudan letaiflerle ilgilidir. Örneğin ilahi aşk, cezbe, Allah’ın huzurunda olma duygusu, Allah’ın varlığını her yerde hissetme, Allah’ta yok olma isteği, kerametler (aynı anda birkaç yerde görünme, ruhlarla konuşma …)vs.

Letaiflerin bu önemli işlevleri dolayısıyla gerek açılması sırasında gerekse açıldıktan sonra şeytanlar tarafında işgal edilmesi ve görevlerini yapamayacak duruma getirilmesi tehlikesi her zaman mevzu bahistir. Böyle olumsuz bir durumla karşılaşan sofi asla ümidini yitirmemelidir. Bilmelidir ki böyle bir durum er geç başına gelecekti. Zira şeytanlar şimdiye değin hep yanında idiler. Sadece varlıklarını hissettirmiyorlardı. Vesvese ile yetiniyorlardı. Ama sofinin üzerinde gün be gün nur ve feyiz arttıkça ve letaifler açılmak üzere olduğu veya açıldığı için hem maddi olarak rahatsız olmaya başlamışlar hem de hasetlerinden kuduracak duruma gelmişlerdir. Bir bahane ile düşmanlıklarını göstermeleri an meselesidir. Bu genellikle dişi bir şeytanın sofiye güya âşık olduğu ve onunla zina yapmak istemesi ile başlar. Artık düşmanlıklarını açıkça göstermektedirler. Çünkü zina her türlü çeşidiyle manevi ilerlemeyi durdurur, nur ve feyzi yok eder. Dikkat buyurun, onun için Allahu Zülcelâl Nur suresinde zina yasağını konu edinmiştir. Sofinin onlarla evlenmesi, onlardan çocuk sahibi olması bahis mevzu bile olamaz. Bunlar şer’an ve gerçekte mümkün değildir. Şeytanların sofiyi yolundan alıkoymak için başvurdukları hilelerdir, yalanlardır. Letaifler açılıp ilahi nurlar seyredildiğinde şayet bu durumda sofi cinni dişi şeytanların tecavüzüne uğrarsa onları dünya kadınlarının en güzelleri (mankenler) biçiminde görür. Muameleleri de dünya kadınlarından daha üstündür. Şayet sofinin letaifleri açılmamışsa onları sadece duman biçiminde insan şekline girmeye çalışmaları ile görebilir. Sofi nasıl gönlünde dünya kadınları ile zina etmeyi çıkarmışsa bunlara karşı da böyle davranmalıdır. Gerçi bu iş o kadar kolay değildir. Zira imtihan çok ağırdır. Ancak bu Allah’ın (c.c.) yardımı ve muhabbetiyle aşılabilir. Nefis ve şeytanlarla savaşmak, büyük cihattır. Dünya kadınlarıyla zina yapmanın bin çeşit belası, sıkıntısı vardır. Bunlarla görünüşte hiçbir tehlike yoktur. Sadece Allah korkusu, Allah rızası buna engeldir. Sofi bu engeli aşarsa Allah’la arasında veli olma yolunda başka önemli bir handikap kalmaz. Bu durum nefis demirinin şehvet ateşinde Allah korkusu ve Allah rızası balyozları ile dövülüp güzel bir şekle getirilmesinden ibarettir.

Konular