Ölüm Ecel, Rahmete Kavuşma, Allahâın El-Mümît Güzel İsmi
Ölüm Ecel, Rahmete Kavuşma, Allahâın El-Mümît Güzel İsmi
Dünyadaki bütün canlılar, belirli bir ömre sahiptir. Mikroptan file, ottan elma ağacına kadar her canlı varlık, ömrünü tamamlayınca mutlaka ölmektedir. Oysa insanın içerisinde bir ebediyet özlemi bulunmaktadır. Bu nedenle ölüm insanda büyük bir kaygıya neden olmaktadır. Çoluk çocuk sahibi olmak istememizde, onların onca sıkıntısına katlanmamızda bunların bizlerin ölümü ile içimizdeki ebedi yaşam arzusunu bir derecede de olsa sürdürmeleri rol oynar. Ayrıca bu durum ölüm kaygısını azaltmaktadır. Dedelerin ve ninelerin öz çocuklarını yeterince sevme imkânı bulamadıkları halde torunları yanında iken duydukları huzur ve mutluluk hissinde ölüm kaygısının o sırada ortadan kalkmasının önemli bir rol oynadığı açıktır.
Nefis, ölümün kendi başına geleceğine inanmaz. Elbette her insan, ölümlü olduğunu bilir. Bir gün bunun başına da geleceğini anlar. Ama buna karşın ölüm olayının şu an, içerisinde bulunduğu zamanda gerçekleşebileceğine inanmaz. Buna ihtimal bile vermek istemez. Bunu inkâr eder. Ölümün çok ileriki bir zamanda gerçekleşeceğini varsayar. Nefis sanki bu konuda Allahâtan bir ahit almış gibi davranır. İnsan istese bile ölüm düşüncesini, şu anda ölme ihtimali olduğunu hiçbir zaman kolay kolay kabullenememektedir. Bunun bir nedeni de insanın ebedi yaşam için yaratılmış olmasıdır. Gerçekten ölüm olayı ile insan yaşamı görünüşte ortadan kalkıyorsa da aslında başka bir boyutta bu yaşam sürmektedir. Kabir ve berzah âlemi, kıyamette diriliş yeri, mahşer, cennet ve cehennem bu ebedi yaşamın devam eden yada edecek olan geçici yada daimi mekanları olmaktadır. Ruh ölüm olayı gerçekleştiğinde ölmemektedir. Bedenin toprak olması ile onun bir çeşit atmosferi olan nefis de yok olmaktadır. İnsan özü olan ruhu ile var olmaya devam etmektedir. Kıyamet günü bu ruha yüce Allah (c.c.) yeniden beden elbisesi giydirecektir.
Ölüm olayı İslam dinine göre Allahâın (c.c.) emri ile gerçekleşir. Kazalar, hastalıklar aslında birer perdedir. Azrail Aleyhisselam da sadece vadesi dolan insanın canını almada görevli bir melektir. Aslında her şey, Allahâın (c.c.) izni ve yaratmasıyla meydana gelmektedir. Bu nedenle ölen kimse için âAllahâın rahmetine kavuştu.â, ölen kişiye de ârahmetliâ derler.
Allahâın (c.c.) ölümü kazalarla, hastalıklarla, hatta Hz. Azrail (a.s.) isimli melekle perdelemesinin bazı hikmetleri vardır. Bunların içerisinde en kayda değer olanı, ölüm sırasında insanların yaşadıkları kayıpla yüce Allahâa karşı edepsizlik ve saygısızlık yapmalarını önlemektir. İnsanlar genellikle sebeplere takılırlar ve kayıplarında isyanlarını bunlara sergilerler. Yoksa yüce Allahâa karşı ağızdan çıkan terbiyesizce ve saygısızca sözler insanları bağlayabilir, onların dünyada ve ahrette büyük cezalar almalarına neden olabilirdi. Bu durum da aslında yüce Allah (c.c.) tarafından biz kullarına verilen büyük bir nimettir.
Allahâın (c.c.) bazı insanlara uzun, bazılarına da kısa ömür vermesi hikmetini ancak ahirette tam olarak anlayabileceğimiz bir rahmettir. âBir canlıya ömür verilmesi de onun ömrünün kısaltılması da bir kitaptadır (ilahi bir kanunladır). Şüphesiz bunlar Allahâa kolaydır (Fatır suresi, 11).â Allah (c.c.), ölüm gibi kimsenin hoşlanmadığı bir olayı engin ve sonsuz rahmetiyle gerçekleştirmektedir. Öyle ki insan ahrette amel defterine baktıktan ve ilişkide bulunduğu diğer insanların durumlarına vakıf olduktan sonra El- Mümît olan yüce Allahâın engin ve sonsuz rahmetiyle kendisinin tam zamanında ölümüne karar verdiğini görüp sonsuz bir sevinç ve şükran duygusu yaşayacaktır. Bundan razı olacaktır. Hatta dünyada iken küçük yaşlarda ölen evlatları için anne ve babalar da bu duyguyu yaşayacaklardır. Kuran-ı Kerimâde Kehf suresinde anlatıldığı üzere Hz. Hızır Aleyhisselamâın sebepsiz yere küçük bir çocuğu öldürmesi manidardır. Bunun altında yatan hikmeti Hz. Hızır Aleyhisselam, Hz. Musa Aleyhisselamâa anlatırken onun ileride büyüdüğünde anne ve babasına karşı asi bir evlat olacağını, anne ve babasını da inkârcılığı ve azgınlığı ile kötü yollara sürükleyeceğini gerekçe olarak gösterir. Belki bunda küçük yaşta evlatlarını kaybeden anne ve babalara bir teselli bulunmaktadır. Zira küçük yaşta ölen çocuklar, ahrette hesaptan muaf tutulmaktadırlar. Bu durum onlara için bir kurtuluş, anne ve babaları için bir sevinç kaynağı olmaktadır.
Allahâtan (c.c.) sadece uzun ömür istemek doğru değildir. Oândan hayırlı uzun ömür istemek gerekir. Çünkü böyle olunca uzun ömür ahret için bir sermaye olur. Yoksa hayır içermeyen uzun ömür insana her gün büyük zarar ve ziyan getirir. Olmaması, olmasından yeğdir. Hadis-i şerifte ifade edildiği üzere âDünya, ahretin tarlasıdır.â Buna göre kendisine hayırlı uzun ömür verilen insanlar, ahret sermayelerini artırma imkânı bulabilirler. Çünkü böyle bir ömürde salih amelleri daha çokça işlemeleri mümkün olur. Salih ameller, İmam-ı Rabbani Hazretlerinin (k.s) Mektubatâta belirttiği üzere en başta İslamâın beş şartıdır. İslamâın beş şartı ile yoğrulmayan bir hayat büyük bir kayıptadır. Her geçen gün, onun için büyük bir zarar ve ziyandır. Yüce Allah (c.c.), Kuran-ı Kerimâde onlarca ayet-i kerime ile iman eden ve salih ameller yapan kullarını altında ırmakları akan cennetlere koyacağını beyan buyurmuştur. Fakat günümüzde insanların büyük kısmı, şeytanların vesvesesi ve nefislerinin azgınlığı ile çeşitli günahların pençesi altında bulunmakta, İslamâın beş şartından uzaklaşmakta ve sadece kalplerinin temiz olduğu gerekçesi ile bu cennetlere gireceğini iddia etmektedirler. İman ve salih ameller ahret için temel sermayedir. İnsanın kalbinin temiz olduğunu iddia etmesi şeytanları güldürecek boş bir sözdür. Nefis bütün günahları işleyecek potansiyelde yaratılmıştır. Mümin her an nefsiyle savaş halindedir. Bazı insanlar, nefsinin elinde esirdir. Çeşitli günahlara düşerler. Bunlardan kurtulmak isterler ama başaramazlar. Bazı insanlar ise, bu günahlardan memnundur, hatta bunlarla övünürler. Böylelerinin imanları da yavaş yavaş kaybolur, küfre düşerler. Çünkü her günahta insanı küfre düşüren bir yol vardır. Uzun bir ömrü hayırlı yapan iman ve salih amellerdir. Ömür iman ve salih amellerle yoğrulursa Allahâın mağfiretine, rahmetine, dahası rızasına erebilir. Bunun dışında bir yolla insanın bunlara ereceğine inanması, nefsin ve şeytanların vesveselerinden başka bir şey değildir. İnsanların kendilerini kandırması veya daha da kötüsü kandırılmaya razı olmasıdır. Onun için bu esasa dikkat etmek şartıyla dualarda hayırlı uzun ömür istenebilir.
Peygamberimiz (s.a.s) hadis-i şeriflerde ümmetinin ömrünün geçmiş kavimlere göre kısa olacağını, ümmetindeki kişilerin genellikle 60 ila 70 yaşları arasında öleceğini belirtmiştir. Ölümlerin ise genellikle nazardan, yani kötü bakıştan kaynaklandığına da işaret etmiştir. İstatistiklere baktığımızda ise günümüzde çağın getirdiği bazı olumsuzluklar yüzünden ölümlerin genellikle 50âli yaşlarda sıklaştığı görülmektedir.
İnsanların birbirlerine zulmetmeleri, bunun sonucu olarak yaptıkları bedduaları da ölüm nedenidir. Hayırlı uzun ömür ise, insana genellikle kalp kazanmakla, dua almakla ihsan olunur. Kalp kazanmak, dua almak ise kolay değildir. Genellikle ufak tefek iyiliklerle değil dişe dokunur veya büyük iyiliklerle insana nasip olur. Tabii hiçbir iyiliği de küçük görmemek gerekir. Bir de her insan bir esmaya, Allahâın güzel bir ismine mazhardır. Bunu daima göz önünde bulundurmak gerekir. Onun için atalarımız, âHerkesi Hızır, her geceyi Kadir bilmek gerekir,â demişlerdir. Beddualarda ve dualarda insanların üzerinde tecelli eden Allahâın güzel ismi çok etkili olur. Hatta kalp kırmak ve gönül almak da tıpkı beddua etmek ve dua almak gibidir. Nasıl doğada her çiçek bir hastalığa şifa ise her bir insan da boşuna yaratılmış değildir. Bedduası ve kırık kalbi çeşitli hastalıklar ve ölüm getiren insanlar çoktur. Tabii hadis-i şerife göre beddua eden kişi haksız ise yaptığı beddua kendisine döner. İşin bir de bu cephesi vardır. Onun için bedduadan; beddua gerektirecek yanlış ve kötü işlerden, zulümlerden uzak durmak gerekir. Bir de haklı olsak bile sürekli bedduaya başvuruyorsak haksız olduğumuz durumlarda Allah (c.c.) bizim için başkalarının beddualarını da işleme koyabilir. Farkına varmadan, bilmeden zulmettiğimiz insanlar olabilir. Yakınlarımızın çirkin işleri bile bizlere olumsuz olarak tesir edebilir. Yani bu beddua yolunu hayatımızdan çıkarmak akıl karıdır. Peygamberimizin (s.a.s) evinden çıkarken yaptığı duada dediği gibi âzulmetmekten ve zulme uğramaktan Allahâa sığınmakâ gerekir. Zaten kalp kırıklığının beddua gibi olduğunu söyledik. Bu intikam için yeter de artar bile. Yine aynı insan bir derde de şifadır. Duası, gönlü alındığında bunu ikram eder. Elimizden geldiğince gönül almak, başkalarının dualarına talip olmak hayırlı uzun ömür için vesile olabilir. Ama bunların dünya veya ahret hayatlarımızda yada her ikisinde daha başka pek çok hayırlara vesile olacağı muhakkaktır. Çünkü yüce Allah (c.c.) en küçük bir iyiliği, hatta âzerre kadar bir iyiliğiâ boşa çıkarmaz (bk. Zilzal suresi, 7). Sosyal hayatımızda, iş hayatımızda dua ve gönül almak için sayısız imkânlar vardır. Her gün karşımıza bunun için pek çok fırsat çıkabilir. Akıllı insanlar hem işlerini yaparlar hem de bu açıdan kazançlı olmaya bakarlar.
Dünyadaki bütün canlılar, belirli bir ömre sahiptir. Mikroptan file, ottan elma ağacına kadar her canlı varlık, ömrünü tamamlayınca mutlaka ölmektedir. Oysa insanın içerisinde bir ebediyet özlemi bulunmaktadır. Bu nedenle ölüm insanda büyük bir kaygıya neden olmaktadır. Çoluk çocuk sahibi olmak istememizde, onların onca sıkıntısına katlanmamızda bunların bizlerin ölümü ile içimizdeki ebedi yaşam arzusunu bir derecede de olsa sürdürmeleri rol oynar. Ayrıca bu durum ölüm kaygısını azaltmaktadır. Dedelerin ve ninelerin öz çocuklarını yeterince sevme imkânı bulamadıkları halde torunları yanında iken duydukları huzur ve mutluluk hissinde ölüm kaygısının o sırada ortadan kalkmasının önemli bir rol oynadığı açıktır.
Nefis, ölümün kendi başına geleceğine inanmaz. Elbette her insan, ölümlü olduğunu bilir. Bir gün bunun başına da geleceğini anlar. Ama buna karşın ölüm olayının şu an, içerisinde bulunduğu zamanda gerçekleşebileceğine inanmaz. Buna ihtimal bile vermek istemez. Bunu inkâr eder. Ölümün çok ileriki bir zamanda gerçekleşeceğini varsayar. Nefis sanki bu konuda Allahâtan bir ahit almış gibi davranır. İnsan istese bile ölüm düşüncesini, şu anda ölme ihtimali olduğunu hiçbir zaman kolay kolay kabullenememektedir. Bunun bir nedeni de insanın ebedi yaşam için yaratılmış olmasıdır. Gerçekten ölüm olayı ile insan yaşamı görünüşte ortadan kalkıyorsa da aslında başka bir boyutta bu yaşam sürmektedir. Kabir ve berzah âlemi, kıyamette diriliş yeri, mahşer, cennet ve cehennem bu ebedi yaşamın devam eden yada edecek olan geçici yada daimi mekanları olmaktadır. Ruh ölüm olayı gerçekleştiğinde ölmemektedir. Bedenin toprak olması ile onun bir çeşit atmosferi olan nefis de yok olmaktadır. İnsan özü olan ruhu ile var olmaya devam etmektedir. Kıyamet günü bu ruha yüce Allah (c.c.) yeniden beden elbisesi giydirecektir.
Ölüm olayı İslam dinine göre Allahâın (c.c.) emri ile gerçekleşir. Kazalar, hastalıklar aslında birer perdedir. Azrail Aleyhisselam da sadece vadesi dolan insanın canını almada görevli bir melektir. Aslında her şey, Allahâın (c.c.) izni ve yaratmasıyla meydana gelmektedir. Bu nedenle ölen kimse için âAllahâın rahmetine kavuştu.â, ölen kişiye de ârahmetliâ derler.
Allahâın (c.c.) ölümü kazalarla, hastalıklarla, hatta Hz. Azrail (a.s.) isimli melekle perdelemesinin bazı hikmetleri vardır. Bunların içerisinde en kayda değer olanı, ölüm sırasında insanların yaşadıkları kayıpla yüce Allahâa karşı edepsizlik ve saygısızlık yapmalarını önlemektir. İnsanlar genellikle sebeplere takılırlar ve kayıplarında isyanlarını bunlara sergilerler. Yoksa yüce Allahâa karşı ağızdan çıkan terbiyesizce ve saygısızca sözler insanları bağlayabilir, onların dünyada ve ahrette büyük cezalar almalarına neden olabilirdi. Bu durum da aslında yüce Allah (c.c.) tarafından biz kullarına verilen büyük bir nimettir.
Allahâın (c.c.) bazı insanlara uzun, bazılarına da kısa ömür vermesi hikmetini ancak ahirette tam olarak anlayabileceğimiz bir rahmettir. âBir canlıya ömür verilmesi de onun ömrünün kısaltılması da bir kitaptadır (ilahi bir kanunladır). Şüphesiz bunlar Allahâa kolaydır (Fatır suresi, 11).â Allah (c.c.), ölüm gibi kimsenin hoşlanmadığı bir olayı engin ve sonsuz rahmetiyle gerçekleştirmektedir. Öyle ki insan ahrette amel defterine baktıktan ve ilişkide bulunduğu diğer insanların durumlarına vakıf olduktan sonra El- Mümît olan yüce Allahâın engin ve sonsuz rahmetiyle kendisinin tam zamanında ölümüne karar verdiğini görüp sonsuz bir sevinç ve şükran duygusu yaşayacaktır. Bundan razı olacaktır. Hatta dünyada iken küçük yaşlarda ölen evlatları için anne ve babalar da bu duyguyu yaşayacaklardır. Kuran-ı Kerimâde Kehf suresinde anlatıldığı üzere Hz. Hızır Aleyhisselamâın sebepsiz yere küçük bir çocuğu öldürmesi manidardır. Bunun altında yatan hikmeti Hz. Hızır Aleyhisselam, Hz. Musa Aleyhisselamâa anlatırken onun ileride büyüdüğünde anne ve babasına karşı asi bir evlat olacağını, anne ve babasını da inkârcılığı ve azgınlığı ile kötü yollara sürükleyeceğini gerekçe olarak gösterir. Belki bunda küçük yaşta evlatlarını kaybeden anne ve babalara bir teselli bulunmaktadır. Zira küçük yaşta ölen çocuklar, ahrette hesaptan muaf tutulmaktadırlar. Bu durum onlara için bir kurtuluş, anne ve babaları için bir sevinç kaynağı olmaktadır.
Allahâtan (c.c.) sadece uzun ömür istemek doğru değildir. Oândan hayırlı uzun ömür istemek gerekir. Çünkü böyle olunca uzun ömür ahret için bir sermaye olur. Yoksa hayır içermeyen uzun ömür insana her gün büyük zarar ve ziyan getirir. Olmaması, olmasından yeğdir. Hadis-i şerifte ifade edildiği üzere âDünya, ahretin tarlasıdır.â Buna göre kendisine hayırlı uzun ömür verilen insanlar, ahret sermayelerini artırma imkânı bulabilirler. Çünkü böyle bir ömürde salih amelleri daha çokça işlemeleri mümkün olur. Salih ameller, İmam-ı Rabbani Hazretlerinin (k.s) Mektubatâta belirttiği üzere en başta İslamâın beş şartıdır. İslamâın beş şartı ile yoğrulmayan bir hayat büyük bir kayıptadır. Her geçen gün, onun için büyük bir zarar ve ziyandır. Yüce Allah (c.c.), Kuran-ı Kerimâde onlarca ayet-i kerime ile iman eden ve salih ameller yapan kullarını altında ırmakları akan cennetlere koyacağını beyan buyurmuştur. Fakat günümüzde insanların büyük kısmı, şeytanların vesvesesi ve nefislerinin azgınlığı ile çeşitli günahların pençesi altında bulunmakta, İslamâın beş şartından uzaklaşmakta ve sadece kalplerinin temiz olduğu gerekçesi ile bu cennetlere gireceğini iddia etmektedirler. İman ve salih ameller ahret için temel sermayedir. İnsanın kalbinin temiz olduğunu iddia etmesi şeytanları güldürecek boş bir sözdür. Nefis bütün günahları işleyecek potansiyelde yaratılmıştır. Mümin her an nefsiyle savaş halindedir. Bazı insanlar, nefsinin elinde esirdir. Çeşitli günahlara düşerler. Bunlardan kurtulmak isterler ama başaramazlar. Bazı insanlar ise, bu günahlardan memnundur, hatta bunlarla övünürler. Böylelerinin imanları da yavaş yavaş kaybolur, küfre düşerler. Çünkü her günahta insanı küfre düşüren bir yol vardır. Uzun bir ömrü hayırlı yapan iman ve salih amellerdir. Ömür iman ve salih amellerle yoğrulursa Allahâın mağfiretine, rahmetine, dahası rızasına erebilir. Bunun dışında bir yolla insanın bunlara ereceğine inanması, nefsin ve şeytanların vesveselerinden başka bir şey değildir. İnsanların kendilerini kandırması veya daha da kötüsü kandırılmaya razı olmasıdır. Onun için bu esasa dikkat etmek şartıyla dualarda hayırlı uzun ömür istenebilir.
Peygamberimiz (s.a.s) hadis-i şeriflerde ümmetinin ömrünün geçmiş kavimlere göre kısa olacağını, ümmetindeki kişilerin genellikle 60 ila 70 yaşları arasında öleceğini belirtmiştir. Ölümlerin ise genellikle nazardan, yani kötü bakıştan kaynaklandığına da işaret etmiştir. İstatistiklere baktığımızda ise günümüzde çağın getirdiği bazı olumsuzluklar yüzünden ölümlerin genellikle 50âli yaşlarda sıklaştığı görülmektedir.
İnsanların birbirlerine zulmetmeleri, bunun sonucu olarak yaptıkları bedduaları da ölüm nedenidir. Hayırlı uzun ömür ise, insana genellikle kalp kazanmakla, dua almakla ihsan olunur. Kalp kazanmak, dua almak ise kolay değildir. Genellikle ufak tefek iyiliklerle değil dişe dokunur veya büyük iyiliklerle insana nasip olur. Tabii hiçbir iyiliği de küçük görmemek gerekir. Bir de her insan bir esmaya, Allahâın güzel bir ismine mazhardır. Bunu daima göz önünde bulundurmak gerekir. Onun için atalarımız, âHerkesi Hızır, her geceyi Kadir bilmek gerekir,â demişlerdir. Beddualarda ve dualarda insanların üzerinde tecelli eden Allahâın güzel ismi çok etkili olur. Hatta kalp kırmak ve gönül almak da tıpkı beddua etmek ve dua almak gibidir. Nasıl doğada her çiçek bir hastalığa şifa ise her bir insan da boşuna yaratılmış değildir. Bedduası ve kırık kalbi çeşitli hastalıklar ve ölüm getiren insanlar çoktur. Tabii hadis-i şerife göre beddua eden kişi haksız ise yaptığı beddua kendisine döner. İşin bir de bu cephesi vardır. Onun için bedduadan; beddua gerektirecek yanlış ve kötü işlerden, zulümlerden uzak durmak gerekir. Bir de haklı olsak bile sürekli bedduaya başvuruyorsak haksız olduğumuz durumlarda Allah (c.c.) bizim için başkalarının beddualarını da işleme koyabilir. Farkına varmadan, bilmeden zulmettiğimiz insanlar olabilir. Yakınlarımızın çirkin işleri bile bizlere olumsuz olarak tesir edebilir. Yani bu beddua yolunu hayatımızdan çıkarmak akıl karıdır. Peygamberimizin (s.a.s) evinden çıkarken yaptığı duada dediği gibi âzulmetmekten ve zulme uğramaktan Allahâa sığınmakâ gerekir. Zaten kalp kırıklığının beddua gibi olduğunu söyledik. Bu intikam için yeter de artar bile. Yine aynı insan bir derde de şifadır. Duası, gönlü alındığında bunu ikram eder. Elimizden geldiğince gönül almak, başkalarının dualarına talip olmak hayırlı uzun ömür için vesile olabilir. Ama bunların dünya veya ahret hayatlarımızda yada her ikisinde daha başka pek çok hayırlara vesile olacağı muhakkaktır. Çünkü yüce Allah (c.c.) en küçük bir iyiliği, hatta âzerre kadar bir iyiliğiâ boşa çıkarmaz (bk. Zilzal suresi, 7). Sosyal hayatımızda, iş hayatımızda dua ve gönül almak için sayısız imkânlar vardır. Her gün karşımıza bunun için pek çok fırsat çıkabilir. Akıllı insanlar hem işlerini yaparlar hem de bu açıdan kazançlı olmaya bakarlar.
Konular
- Yaptıklarımızın Hesabını Vermeye Hazırlıklı Mısınız.
- Kur'an Nasıl Bir Devlet Yönetimini Öneriyor.
- Kendimize Rab lar Edindiğimizin Farkında Bile Değiliz.
- Sesli düşler
- Ömürden Kaybolan Bir Senemiz
- Yardıma ihtiyacım var
- Hakan Kenan Hoca
- Türkiye'nin Gururu Lingerium
- Zorunlu Trafik Sigortası
- Kur'an ın Bizlere İndirilme Amacını Doğru Anlamalıyız.
- Rivayetleri Aklamak Adına, Kur'an a Saygısızlık Yapmayalım.
- Allah ın Affetmesi, Şefaati Konusunu Nasıl Anlamalıyız.
- Hac Suresi 47, Zümer Suresi 42. Ayetlerin. Ölüm Ve Rüya İlişkisi.
- Allah ın Sınırlarını Aşarak, Kafirlerden Olmak İstemiyorsak.
- Kur'an neden arapça indirilmiştir. Zuhruf 2-3. Fussilet 44. Ayet.
- Elbette tek vatan bö-lü-ne-me----yiz
- Bizleri dinden saptıran en büyük yanlışımız.
- Çalışanlarınızın network trafiğini DeskGate ile inceleyin
- DeskGate en iyi sirket guvenlik programi
- Pekala ölmüyormuyuz
- Siber saldırı ve afetlere karşı veri yedekleme yazılımı DeskGate
- Işsizlik sel gibi
- Ad adres telefon
- Nuhilik (noahidizm)
- Isa beklenen yahudi mesih midir?
- Cümle kapısı..
- Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 3
- Nasreddin Hoca Fıkraları
- Allah ın resulünün bizlere örnek oluşunu, hangi kaynaktan öğrenmeliyiz?
- Ayşecik İle Yasemin Sultan