Zikir ile İlgili Sıkça Sorulan Sorular, Sorunlar, Problemler

Zikir ile İlgili Sıkça Sorulan Sorular, Sorunlar, Problemler
-Zikir bir mürşide intisap etmeden, kendi başına alınıp veya edinilip çekilebilir mi?
Evet, zikir bir mürşide intisap etmeden, kendi başına alınıp veya edinilip çekilebilir. Bunun dini bir mahzuru yoktur. İnsanlar hadis-i şeriflerden veya çeşitli kitaplardan faziletlerini duydukları çeşitli zikirlerden oluşan virtler yapıyorlar. Bunları ömürleri boyunca çekiyorlar.

Türkiye’de belki milyonlarca insan, böyle yani bir mürşide tabi olmadan, genellikle hadis-i şeriflerden veya çeşitli kitaplarından faziletlerini duydukları zikirlerden oluşan virtlere sahiptirler. Virt, günlük ev ödevi gibi zikir dersidir. Duruma hadis-i şeriflerin ışığı çerçevesinde bakıldığında bunda bir teşvik de görülür. Zira hadis-i şerifler Müslümanları zikre teşvik ettiği gibi bu konuda bir mürşit şartı da aramamaktadır.

Yalnız zikir çok etkili bir ibadettir. İnsanlarda çeşitli haller oluşturabilir. Bunun için her zaman olmasa da bu tür haller yaşandığında bir mürşide danışmak ve ilgili hali anlatmak gerekebilir. Tabii bu çok sık karşılaşılan bir durum değildir. Zira günde birkaç yüz adet hatta bir iki bin gibi sayılarla çekilen bir zikir insanda pek hal meydana getirmez.

Rahmetli babam da bir mürşide bağlı olmadan, kendi kendine bazı zikirleri virt edinmişti. Bir ara kalbinin üzerinin yandığını söyledi. Telaşlandı. Doktora gitti. Ehil bir doktor muayeneden, tetkiklerden sonra hiçbir şeyinin olmadığını söylemiş. Sonra da zikir ehli olup olmadığını sormuş. Babam da 35 yıldır şu kadar zikri günde çekiyorum deyince iş meydana çıkmış. Babam ölünceye kadar o doktoru hayırla anar ve dua ederdi. Onun söylediği içime öyle bir oturdu ki, beni öyle bir rahatlattı ki… derdi. Şimdi ben bu yolda bilgi ve tecrübe kazanınca hem o doktora hem rahmetli babama hak vermekteyim. Elbette bu kalbin üzerinin yanması kalple alakası olmayan bir durumdur. Oradaki letaif noktasının zikrin hararetiyle harekete geçtiğini, zikrin artırılması lüzumunu gösteren bir durumdur. Yani manevi bir halin işaretidir.

-Zikir Allah rızası için değil de sevap kazanmak, cehennemden korunmak, cennete girmek… maksadıyla çekilebilir mi?
Sevap kazanmak, cehennemden korunmak, cennete girmek… maksatları Allah’ın rızası kapsamındadırlar. Bundan dolayı bu maksatlarla yapılan zikir de dinen makbuldür. Fakat bu daire aşağıdadır. Bu tür maksatlar yerine Allah rızası dairesinin yukarısında Allah’ın hoşnutluğu aranmalıdır. Bu üst derecede zikir çekmek dinen daha faydalıdır. Bu sayede bunun altında yer alan sevap kazanma, cehennemden korunma, cenneti elde etme… gibi nimetler de kendiliğinden kazanılmış olur. Ayrıca Allah’ın (c.c.) hoşnutluğu ile daha yukarı manevi hallere ve ileri nefis makamlarına ulaşılmış olunur.

Himmeti âli (yüce) tutmak gerekir. Aynı zikri yapan iki kişiden niyeti, maksadı yüksek olan diğerini mutlaka geçer. Zikirde Allah (c.c.) rızasından daha büyük bir gaye, kazanç olamaz.

-Zikir dünyevi bir gaye için çekilebilir mi?
Yüce Allah’tan (c.c.) dualarda ahreti unutmamak kaydıyla dünyevi her türlü şeyi isteyebiliriz. Ama zikir bir aşk halidir. Aynı kelimeleri arka arkaya hızlı bir şekilde söylemek de bu aşk halini meydana getirmektedir, geliştirmektedir. Zikri dünyevi bir maksatla çekmek bu aşk halini dünyaya yöneltmek demek olur ki bu her şeyden önce çok çirkin bir şeydir. Büyük bir edepsizliktir. Yüce Allah (c.c.) kulun kalbini sadece dünyaya yöneltmesinden razı değildir. Dinin gayesi, ruhu ahrettir. Dünya bir ödül ve ceza yeri değil bir imtihan yurdudur. Ayet-i celilede şöyle buyrulmaktadır: “Kim ahiret mahsulü isterse onun ürünlerini fazla fazla artırırız. Kim de sırf dünya menfaati isterse ona da ondan veririz, ama ahirette onun hiç nasibi olmaz. (Şûrâ suresi, 20).”

Dünyevi maksatlarla zikir genellikle esma-i hüsnalarda mevzu bahis olmaktadır. Hâlbuki kişi zikirde Allah rızasını ölçü ve gaye edinirse yüce Allah (c.c.) fazl u ikramıyla ona kalbinden geçirdiği dünyevi hediyeleri fazlasıyla verecektir. Ayrıca bu nimetler, hediyeler hem dünya hem ahret hayatında hayırlara vesile olacaktır. Ama kişinin zikirde niyeti sadece dünya olduğunda bu sefer yüce Allah (c.c.) o kişiye o dünya nimetini bir imtihan kastıyla verecektir. Belki o dünyevi nimet ahrette imtihanı kaybetmesine sebep olacaktır. Keşke verilmeseydi, diye ebedi bir pişmanlığı getirecektir. Allah korusun. Onun için zikri hiçbir surette dünyevi amaçlarla çekmemek gerekir. Zikirde Allah (c.c.) rızasını gaye edinmelidir. Bu gerçek anlamıyla hem dünyevi hem uhrevi nimetlerin anahtarıdır.

Kalp hadis-i şerifte de belirtildiği üzere saniyede halden hale girer, değişir. Onu bir yolda tutmak kolay değildir. Zikri Allah rızası dışında başka bir gaye ile çekebilir. Hele bu durum esma-i hüsna zikrinde daha çok görülür. Onun için kalbi her zaman rotasına sokmak gerekir. Bunu şu cümle ile yapabiliriz: ‘İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allah’ım Sen maksadımsın, Senin rızanı talep ediyorum.)’.

Esma-i hüsna zikrinde veya başka zikirlerde zikrin başında, sonunda veya belli aralıklarla ‘İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allah’ım Sen maksadımsın, Senin rızanı talep ediyorum.)’ demek, bu konudaki niyetimizi Allah’ın (c.c.) izni ile istikamet üzere kılacaktır. Bu açıdan bu sözü daima zikrimizde virt edinmek gerekiyor. Hele kendi başına, mürşitsiz zikir edinenler buna daha çok önem vermelidirler. Çünkü şeytanlar ve nefis böylelerini yanlış yola daha kolay sürükleyebilirler. Ama zikirde gayesi Allah rızası olan kişiye nefis ve şeytan aldatmak için girebileceği bir yol bulamaz.

Esma-i hüsna zikrinde Allah’ın rızası şu noktalarla aranmalıdır: O’nun güzel isimlerinin zikriyle O’nu övmek, yüceltmek, onların manası üzerinde derinleşmek, O’nun güzel isimlerinden bazılarında ortaya konan güzel ahlakı ile ahlaklanmak, O’nun hoşnutluğunu kazanmak… gibi gayeler güdülmelidir. Bunlar olunca yüce Allah (c.c.) ilgili esma-i hüsnanın dünyaya bakan hediyelerinden kulunu mahrum bırakmayacaktır.

-Bir mürşitten virt alan bir sofi kendi başına virdine ara sıra ilaveler yapabilir mi?
Virt, zikir dersidir. Bu ders mürşitten alınmışsa bunun sayısını yaşanan hallere göre ancak mürşidin vekilleri veya mürşit artırabilir. Virde ilave maksadıyla yapılmayan, sayıya vurmadan çekilen zikirler serbesttir. Yani sofi bu şartla istediği kadar zikir çekebilir. Aslında virt arabanın kontak anahtarını çevirmek gibidir. Arabayı çalıştırır sadece. Önemli olan sayısız zikirle, yani sürekli zikirle yol almaktır. Gerçek kazanç buradan gelir. Çünkü virtten amaç sürekli zikre geçmektir. Sürekli zikirle ileri hallere ulaşmak, nefis makamlarını aşmaktır. Bu yolda hız şeytanları da sindirir.

Cahil sofiler genellikle bu konuyu yanlış anlarlar. Sayıya vurmadan yapılan zikirlerle virdin kendi başına artırıldığı düşüncesine kapılırlar. Onun için virtte sayıyı koruma, kendi başına artırmama konusunda derin bir taassuba düşerler. Sürekli bu konuda etraflarını da uyarırlar. Onun için de bu yolda hiç bir ilerleme kat edemezler. Kabiliyetli kişileri de engellemiş olurlar. Hâlbuki sürekli zikir, sayıya vurulmadan yapılan zikir, Allah’ın emridir: ‘Ey iman edenler Allah’ı çokça zikredin! (Ahzab suresi, 41)’ Allah’ın (c.c.) emri ve peygamberin sünneti olan hususlarda mürşitten izin alınmaz.

Şayet bir sofi faziletine inandığı bir zikri belli bir sayıda virt edinmek istiyorsa bu konuda şeyhinden müsaade alması edebe uygundur. Şayet böyle bir izni alacak durumu yoksa o zaman sayıya vurmadan o zikri her gün istediği kadar çekebilir.

Konular