Ana Dilde İbadet Konusu Ve Kur'an.

Ana dilde ibadet edebilme konusu, ne yazık ki diğer birçok konular da olduğu gibi tartışmalı ve karşılıklı atışmalarla geçmektedir. Bir kısım düşünce ana dilde ibadetin olamayacağını söylerken, bir kısmı ise Allah ı anlayarak ve bilerek ibadet etmemizi zaten Kur’an istiyor, düşüncesiyle olabileceğini savunmaktadır. Biz iki düşüncenin de fikirlerine, delillerine bakalım, daha sonrada Kur’an ın süzgecinden geçirip, kendimizce düşünüp doğrunun kararını verebilelim.



Önce ana dilde ibadet edebileceğimizi savunan düşüncenin öne sürdüğü delil ve fikirlerine bakalım.



(Namazda Kur’an tercümesinin okunup okunmayacağı tartışmasında " OKUNUR " diyenlerin dayandıkları Sünnet kaynaklı belge, Büyük sahabe Salman FARISI nin yaptığı FATIHA tercümesidir.


Daha sonraki fıkhı tespitlere dayanak noktası yapılan bu belgenin, Imam -i Azam Ebu Hanife tarafından fetva mesnedi olarak kullanıldığı, Hanefi fıkhının temel kaynaklarından biri olan SERAHSI nin el-Mebsut adli eserinden öğreniyoruz.



Belge şudur: İlk Müslümanlardan ve Hz. Peygamber in seçkin arkadaşlarından biri olan İran asilli Selman Farisi Namaz sırasında Fatiha suresinin özgün metnini güzel okuyamadıklarını söyleyen ve bunun yerine Fatiha nin Farsça tercümesini okuyup okuyamayacaklarını soran ırkdaşlarına, bunun olabileceğini bildirmekle kalmamış, Fatiha yi Farsça ya çevirerek kendisine bas vuran kişilere göndermiştir ( Bk. Serahsi; Mebsut,1/36–37 )



Üzerinde olduğumuz konunun Sünnet açısından durumunu daha da önemli kılan başka bir belge vardır:



Salman Farisi arkadaşlarının Kendisine başvurması üzerine, Fatiha yi Farsça ya çevirip onlara vermeyi düşündüğünü Peygambere arz etmiş ve ondan onay aldıktan sonra işe girişmiştir. ( Bk. Tacu's-seria; Nihayetu Hasiyeti'l-Hidaye, Kiraat bölümü; Abhülhayy el-leknevi, Hidaye serhi, Dehli,1915 baskisi, sy,86.not:1;MUHAMMED Hamidullah; Kuran-i kerim tarihi, sy;108 )



Ehlisünnet İnancının temel kabullerine göre, sahabelerin tümü MUKTEDA BIH ( Kendisine uymak dinen caiz olan müctehid ) Durumunda olduklarından, her birinin fetvasıyla ibadet geçerlidir.


Buna göre Selman in uygulaması başka hiç bir kanıt aramaksızın, Fatiha nin çevirisi ile ibadet edilmesini sağlamaya yetecektir. Nitekim Hanefi fıkıhçılar Fatiha nin çevirisi ile Namazın geçerliliğine HÜKMEDERKEN sürekli bicimde Selman in uygulamasına atıf yapmışlardır.



SAFII FAKIHI MUHAMMED B. Abdurrahman ed-DIMASKI nin eseriden Konuyu ustalıkla özetleyen bir kaç satiri vermek istiyorum:


IMAM-I AZAM EBU HANIFE söyle demiştir:


Namaz kılan kişi isterse Arapça özgün metni okur, isterse Farsça çevirisini.


Ebu Hanife nin Baş öğrencilerinden olan İmam Ebu Yusuf ve İmam MUHAMMED söyle demişlerdir:


Eğer fatiha yi Arapça metninden güzel okuyabiliyorsa Başka bir şeyi veya fatiha nin çevirisini okuması yeterli olmaz. Ama eğer Arapça metni güzel okuyamıyorsa, Fatiha nin kendi dilinden çevirisini okur. Bu da onun için yeterli olur. (Dimaski, MUHAMMED b. Abdurrahman; Rahmetu'l-Umme fi Ihtilafi'l-Eimme, Kiraatu's-Salat Bahsi )



Hanefi Fıkhının babası ve birinci derecede söz sahibi olan Imam-i Azam ın Kuran tercümesi ile ibadet meselesindeki Görüşleri ACIK ve KESINDIR :



Arap dilini bilen ve Kuran ı güzel bir telaffuz ile okuyabilenler de dâhil, namazda Fatiha yı tercümesinden okuyan herkesin namazı geçerlidir.



Büyük imam ın Bu fetvası herhangi bir mazeret veya zaruret kaydına bağlanmamıştır. Mutlak ve genel bir FIKHI görüştür. BIR GENEL FETVADIR.



İmamı Azam ın bu fetvasına göre, bir Müslüman örneğin Arap asıllı olsa veya Arapçayı öğrenip güzelce okuyabilse dahi, Kuran ın çevirisi ile namaz kılabilir. Bunu yapabilmesi için kendisinden bir Mazeret istenmez.


İmamı Azam Görüsünün Hanefi FUKAHASINCA ayrıntılanan gerekçesi söyle özetlenir.



Kuran kâğıtlarda Yazılmış ve bizim Okuduğumuz Lafızlar değildir. Esas Kuran o lafızların taşıdığı manadır ki, bir kelam-i nefsi ( ALLAH ın zati ile var olmaya devam eden söz ) olarak kalıptan kalıba dökülür. O kalıplar sonradan yaratılmış ( Muhdes ) Varlıklardır. Oysaki esas Kuran, MAHLÛK olmayan bir manadır. Hiç kuskusuz O,öncekilerin Zübürlerinde de vardı ( Şuara suresi,42 ) Buyrulması da bu gerçeği gösterir.



O halde esasi itibari ile mana olan KURAN ı Arapça lafız yerine, başka lafızlardaki çevirisinden Okumak mümkündür.



“Kaldı ki çeviri ile namaz kılmaya cevaz veren mutlak müçtehid sadece İmam-ı Âzam değildir. Tâbiûn nesli bilginlerinin tartışmasız hocası ve önderi olan ve tüm alanlarda müçtehid ve otorite kabul edilen Hasan el-Basrî (ölm. 110 / 728) ile Sûfî-bilgin Habîb el-Acemî de (öl. 120 / 737) bu konuda imamı Âzam gibi düşünmektedir.


Ensarî (Abdülali Muhammed b. Nizamuddîn), Fevâtihu’r- Rahamût adlı eserinde bize şunları söylüyor: “Mazeret halinde Kur’ân tercümesi ile namaz kılmak konusunda imameyn (İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed) de İmam-ı Âzam’la aynı görüştedir. Velilerin ve âriflerin tacı, tarikat silsilelerinin halkalarından biri ve muhaddislerle (hadis ilmi ile uğraşanlarla), müçtehidlerin baş tacı Hasan el-Basrî’nin yakın dostu Habîb el-Acemî, Arapçaya dili çok yatkın olmadığı için namazlarında Kur’ân’ın Farsça tercümesini okurdu.




Şimdide ana dilde ibadete karşı çıkan düşüncenin, bu fikre karşı ne söylediklerini görelim.



İmam-ı Azam’ a, İran’ da yaşayan ve kitle halinde Müslümanlığı seçen bir topluluktan şöyle bir talep gelir.


Biz Müslüman olduk ancak Arapça bilmiyoruz. Kendi dilimizde ibadet edebilir miyiz?


Büyük İmam şu fetvayı verir:


Orijinal metinlerini ezberleyene kadar kendi dilinizde ibadet edebilirsiniz.


Cevap gayet açık ve nettir. İmam-ı Azam, anadilde ibadet konusuna ancak böyle bir durumda; o da orijinal metnin ezberlenmesine kadar ruhsat vermiştir.Bunun dışında, anadilde ibadet konusunda bir ruhsat yoktur.



Bir başka düşüncede fikrini söyle anlatıyor.



(Öncelikle ibadetten kastın ne olduğunu ifade etmek lâzım. Eğer kişi dua edecekse bunu ana dilinde yapmasında hiçbir beis yoktur. Yalnız Arapça dua makbul olsaydı, pek çok insanın Allah’a sığınma ihtiyacı karşılanamaz, Arapça öğrenemeyenler dua gibi büyük bir hazineden mahrum kalırlardı. Bu durum elbette hikmet ve hakikate muhalif olacağından, her dilde dua edilmesi caizdir.


İmanı elde eden insan mânisiz, müdahalesiz, engelsiz; her halinde, her arzusunda, her anda, her yerde rahmet hazinelerinin maliki ve mutluluk definelerinin sahibi olan ezel ebed padişahının huzuruna girip ihtiyaçlarını arz edebilir; dua vesilesiyle Allah’ın nihayetsiz rahmetini bulup, sonsuz kudretine dayanarak mükemmel bir ferah ve süruru kazanabilir. İşte bu kapı Almanca ile de açılır, Fransızca ile de açılır, Felemenkçe ile de Türkçe ile de açılır.

Madem öyledir; o hâlde namazı da anadilimizle kılalım, namaz surelerini Türkçe okuyalım denilirse bu son derece tehlikelidir, İslâm’ın ruhuyla ters düşmektir, daha açık ifadeyle bidâtttır, sapıklıktır.)


[U][/U][COLOR="#FF0000"]YAZI DEVAM EDİYOR[/COLOR]

Konular