Ahiret Günü, Ahiret gününe İman, Diriliş Günü, Tekrar Dirilişe İman

Ahiret Günü, Ahiret gününe İman, Diriliş Günü, Tekrar Dirilişe İman
İnsan ruhu doğal olay ve olgulardan benzer şekilde etkilenir. Aynı duyguları yaşar. Örneğin deniz herkeste aynı veya benzer bir teselli ve huzur duygusu uyandırır. Dağlar insanlara ruhlarını ezen bir mehabet, üstünlük duygusu verir. Yüce Allah (c.c.) tüm evreni, dünyayı, içerisindekileri öncelikle iman esaslarını pekiştirmek, işlemek için yaratmıştır. Her şey, bir iman konusunu anlatmaktadır, ona açıklık getirmektedir. İlgili konuda bir kelime, cümle, paragraf, metin gibi işlev görürler. İmani konulara açıklık getirmeyen hiçbir şey yoktur. İnsanların icat ettikleri şeyler bile bunun gibidir. Onlar daha insanlar tarafından düşünülmeden, hayal edilmeden önce yüce Allah’ın (c.c.) dilemesinin mührüyle damgalanıp imani konulara açıklık getirmek gibi bir işlev için insanlar tarafından icat edilmelerine izin verildi.

Yüce Allah (c.c.) insanlara sadece gönderdiği peygamberlerle, indirdiği kitaplarla iman esaslarını duyurmamış, ayrıca evren kitabının da en temel konusunu bu teşkil etmiş, iman esasları evren kitabında pek çok olay ve olgu ile insan nefsine hitap etmektedir. Yüce Allah’ın (c.c.) tebliği olan Kuran-ı Kerim ve Hz. Rasulullah’ın (s.a.s) sünneti ve hadis-i şerifleri insanların akıllarına ve duygularına seslenmektedir. Onlara hidayet ve irşat vermektedir. Oysa insan nefsi bunlardan pek etkilenmez. Çünkü nefsin dili ve anlayışı farklıdır. Nefis yaşantılardan etkilenir ve mesaj alır. Bu açıdan doğal olgular ve olaylar da nefse hitap ederler. Yüce Allah (c.c.) insanların imana gelmesi için tüm evreni, pek çok olay ve olgusu buna birinci derecede hizmet etmektedir. Nefis dünya imtihanı gereği kâfir olarak yaratılmıştır. Hedefi içgüdülerini tatmin etmektir. Onda entelektüel bir zeka yoktur. O sadece insanı dünyaya, haramlara içgüdüleri ile bağlayan çok kuvvetli bir manyetizmadır. Onun etkisi altına giren insan hayvanlaşmakta, akıl ve mantığına uymayan işler yapabildiği gibi Allah’ın dinini de ayaklar altına alabilmektedir. Yüce Allah (c.c.) nefsin dizginini iman esasları dahilinde tutmak için evren kitabının ayetleri olan pek çok olay ve olgu yaratmıştır.

İnsan günahlara hiç bulaşmasa gerek kendi doğasındaki gerekse evren kitabındaki iman esaslarını işleyen olay ve olguların tesiri ile imana gelecek, bunun için peygamberlere ve ilahi kitaplara bile lüzum duymayacaktı. Fakat günahlar insanları asi kılmakta, imani esaslara karşı durmasına neden olmaktadır. İnsanların büyük kısmı günahları vicdani bir rahatsızlık duymadan işlemek için iç ve dış gözlerini bu imani esasları işleyen olay ve olgulara karşı kapatmaktadırlar. Bunları görmek, bunlar üzerinde düşünmek istememektedir.

Dış gözü herkes bilmektedir. İç göze ise basiret denir. Basiret bir uyanıklıktır. Dış gözde görmeyi sağlayan olgu nasıl ışıksa basirette de bunda nur rol oynar. Nur ise imanla elde edilen bir nimettir. Dolayısıyla basiret imanı olan kimsede görülen bir bakıştır. Onun içindir ki, peygamberimiz (s.a.s) şöyle diyor: ‘Müminin bakışından çekininiz, zira o Allah’ın nuru ile nazar eder.’ Bu hadis, basireti ne kadar da güzel tarif ediyor...

Ahret gününe iman, adeta dinin ruhudur. Kâfir ile mümini ayıran en önemli farktır. Mümin ahretten hiç şüphe etmez. Bütün hayatı o güne hazırlanmakla geçer. Kendisini dünyada bu nedenle bir yolcu olarak bilir, ebedi hayatını cennette geçirmek için Allah’ın emirlerine uyar ve peygamberimizin (s.a.s) sünnetine sarılır. Kâfirler ise ahreti adeta hiç hatırlamazlar. Hatırlamak da istemezler. Dünyaya taparlar. Bu dünyada ebedi yaşayacakmış gibi hareket ederler. Haram helal demeden günlerini nefsanî zevklerle geçirmek tek emelleridir.

Yüce Allah (c.c.) ahrete iman mevzusunu nefsin anlayacağı doğal olay ve olgularla işlemiştir. Bunlardan bazıları insan doğasında, bazıları da evren kitabında bulunmaktadır.

Uyku ve uyanıklık nefsin doğasında ölümü ve dirilişi temsil etmektedir. Her gün uyuyup uyandığımız için bunu doğal karşılamaktayız. Aslında ebedi yaşamda, cennette, cehennemde uyku olmadığına göre insanın uyuması ve uyanması aykırı bir olaydır. Yüce Allah’ın (c.c.) insanlara ahret gününü hatırlatmak için bir ayeti olarak görülmektedir. Bütün insanlar ahrette ebedi hayatlarını cennet ve cehennemde geçirdiklerinde hiç uyuyamayacakları için yüce Allah’ın (c.c.) rahmetiyle ahret gününü, tekrar dirilişi anımsayalım, üzerinde düşünelim diye dünyada iken uyku ve uyanıklığı her gün yarattığını anlayacaklardır. Nefis ister istemez uyuyup uyanmakla ölümü ve tekrar dirilişi kabul eder, onaylamak zorunda kalır: ’’Allah, ölümleri vaktinde canları alır; ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar). Böylece kendisi hakkında ölüm kararı olanın (ruhunu) tutar, diğerini ise kararlaştırılan vakte kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için ayetler vardır. (Zümer suresi, 42)’’ Peygamberimiz (s.a.s) yatmadan önce ‘‘Allah’ım Senin isminle ölüyor ve diriliyorum!’ Kalkarken bizi ölümümüzden sonra dirilten Allah’a hamd olsun!’’şeklinde dua ederdi.

Gece ve gündüz de ahreti hatırlatan birer ayettir. Gece ölümü, her doğan gün de yeniden dirilişi temsil etmektedir. Nefis gece olunca büzülür, evine veya güvenli bir yere sığınır. Gündüz olunca uyanır, kendisinden ve çevresinden emin olur. Hayata koşar. Gece gündüzün arka arkaya gelmesi nefse bir gün ölüp tekrar dirileceği konusunda bir ders verir. Nefis gece ve gündüz olguları karşısında ahret gününü ve tekrar dirilişi kabul eder, bu imani olgulara kolay kolay itiraz edemez. Hadis-i şeriflerden anlaşıldığı üzere cennet ve cehennemde gece ve gündüz yoktur. Demek ki yüce Allah (c.c.) lutfuyla bizlere ahret gününü ve tekrar dirilişi düşünelim, anlayalım diye gece ve gündüzü yaratıp arka arkaya getirmektedir.

Konular