Yalan Söyleyenler, Doğru Söyleyenlere İnanmazlar.
Bir söz vardır âYalan söyleyenler, doğru söyleyenlere inanmazlar.â Gerçekten de hayatımızda çok karşılaştığımız bir durumdur, yalan söyleyenlerin kolay ikna edilemeyeceği konusu. Çünkü bazı kişiler yalan yanlış sözler söylediğinin, farkında bile değillerdir. Böyle kişiler nefislerinin baskısı altındadırlar.
Gelin bu sözlerin ardında yatan mantığı, birlikte düşünelim. İnsanlar neden yalan söyler, ya da söylemek durumda kalır. Hayatımızda bu durumla hepimiz karşılaşmışızdır, az ya da çok. Genelde hepsinin ardında yatan ana etken, nefsimizin etkisidir. Belki de hepimiz hayatımızın bazı dönemlerinde, yalan söylemiş ya da söyleme gereğini duymuşuzdur. Bazen yalan söylediğimizde buna kılıf bularak, bunlar beyaz yalanlar, ya da bu yalanlar insanların iyiliğine yalanlardır diyerek, yaptığımız yanlışları aklamaya çalışmışızdır. Bu tür yalanların bile, bir zaman sonra çok farklı koşullarda, bizlere zarar verecek konuma dönüştüğüne şahit oluruz. NEFSİMİZİ İKNA ETMEK KOLAYDIR. AMA AKLIMIZI İKNA ETMEK ÇOK ZORDUR. Onun için her işimizi düşünerek yapmalıyız.
İnsanın nefsi ile hareket etmesi, onun baskısı altında yaşaması çok sakıncalıdır. Hatta öyle istenmeyen olaylar duyarız ki, nefsime yenik düştüm derler. Aslında yenik düştüğü insanın doyumsuz duygularıdır. İşte şeytanda bizleri her zaman nefsimizle aldatmaya çalışır. ÇÜNKÜ BİLİR Kİ İNSANIN EN ZAYIF NOKTASI NEFSİDİR.
Allah yarattığı kulunun özelliklerinden bahsederken, zayıf yaratıldığından, aceleci tabiatta olduğundan, çok daha ilginci tartışmaya meyilli olduğundan bahseder. Tüm bunları veren Yaradan, bizlere öyle bir güç vermiştir ki, bu özelliğimizle hata yapmaktan kurtulabilelim. Oda AKIL, DÜŞÜNME ve özgür irademizle karar verebilme yeteneğimizdir. Eğer bu özelliğimizi kullanamıyorsak, öyle hatalar yaparız ki, beyazı siyan görmek işten bile değildir. Onun için Allah bizleri, mutlaka düşünerek iman etmemizi ister.
Yalan söylemenin, nefsimizin karşı konamaz dürtüsü olduğunu önce bilmeliyiz. Ne kadar az yalan söylüyorsak, o kadar nefsimize hâkim olduğumuzu gösterir. Nefis öyle bir duygudur ki, bizlere yalanı bile savunmamızı sağlar. Onun içindir ki söylediğimiz yalanı, doğru diye savunma gereği bile duyarız, bundan da hiç üzüntü duymayız. Tabi bunu yaparken aklımız devre dışı bırakılmıştır. Eğer aklımız nefsimize baskın çıkıyorsa, zaten yalan söyleme gereği de duymayız, olayı bir şekilde anlatmanın yolunu buluruz. YARADAN DA BİZLERİ NEFSİMİZLE HER AN İMTİHAN ETMEKTEDİR. Onun içindir ki Kurâan da, birçok ayetinde bizleri, düşünerek iman etmeye yönlendirir.
Sürekli yalan söyleyenler, nefislerinin esiri olanlardır. Bunlar yalanın, yanlışın ardı sıra gittiğini fark edemezler. Çünkü akılla, düşünerek sorgulama refleksleri gelişmemiştir bu tür insanların. Böyle olunca da yaptıkları yanlışı ikaz edenleri, bir türlü kabul etmezler. Allah da Kurâan da aklını kullanamayanlara, bakın nasıl bir son beklediğinin uyarısını yapar.
Yunus 100: Allah'ın izni olmadıkça hiç kimse inanamaz. O, AKLINI KULLANMAYANLARA KÖTÜ BİR AZAP VERİR.
Bu ve buna benzer birçok ayet vardır ki, Allah bizleri sorgulayarak, düşünerek iman etmemizi ister. Çünkü sorgulamadan, düşünmeden yaşayan insanların, yanlış bilgilerin ardına düşerek, farkında olmadan yalancıların safında olacağını anlatır bizlere. Ayette söylediği gibi düşünmeyen insanlar yanlışın, yalanın ardı sıra gideceği için, Allah tarafından cezalandırılacağı belirtiliyor.
Bizler bu hatayı ne yazık ki, inancımızı yaşarken de yapıyoruz. Yaradan Kurâan ın ipine sarılın, sizleri KURâAN DAN HESABA ÇEKECEĞİM dediği halde hiç düşünmeden, sorgulamadan Kurâan ın sınırlarını aşarak, doğruluğundan emin olamadığımız, bizlere söylenen rivayet ve sanı bilgilerin ardına düşüyoruz. Böyle olunca da söylenen yalan ve yanlışları ayırt edemiyoruz. Öyle bilgilere inanıyoruz ki, Kurâan bu bilginin tam tersini söylüyor. Kurâan ayetleri örnek verilip, doğruya davet ettiğinizde, sen sünnet inkârcısı mısın, peygamberimizi devre dışı mı bırakmak istiyorsun, türünden karşı savunmaya geçtiklerini görüyoruz. Bu sözleri söyleyenler, Kurâan gerçeklerini bir kenara ittiğini, hatta neredeyse Kurâan ın ayetlerini inkâr eder duruma düştüklerinin, farkında bile olamadıklarını üzüntüyle görüyoruz. Unutulan gerçek, peygamberimizin asla Kurâan ın dışına çıkmadığı ve Kurâan ın onay vermediği hiçbir sözü söylemediği gerçeğidir.
Çok daha kötüsü, düşünme ve sorgulama melekemizi geliştirmediğimiz, devre dışı bıraktığımız içinde, yaptığımız yanlışları Kurâan ile uyaranların doğrularını göremiyor, fark edemiyoruz. BİR NEVİ NEFSİMİZ AĞIR BASIYOR VE BU GÜNE KADAR DİN VE İMAN ADINA YAPTIKLARIMIZIN, BOŞA GİDECEĞİ KORKUSUYLA SÖYLENENLERİ KABULLENEMİYORUZ.
Hâlbuki zararın neresinden dönersek kardır mantığından yola çıkmış olsak, kaybettiklerimizi telafi etmenin çabası içinde oluruz. Ne yazık ki günümüz İslam toplumları, bu gerçeğin çok uzağında İslam ı yaşıyor. DÜŞÜNME VE SORGULAMANIN, DİNDE YERİNİN OLMADIĞI TOPLUMA ANLATILMIŞ BUGÜNE KADAR. Kurâan ı sen anlayamazsın mantığından kurtulmadığımız sürece, farkında olmadan yalan ve yanlışın savunucusu olduğumuzu asla fark edemeyeceğimizin, lütfen artık farkın da olalım.
Gerçeklerin, doğrunun savunucusu olmak istiyorsak, elde Kurâan önce onu anlayarak, düşünerek okumalıyız. Daha sonra harcayacağımız çaba ölçüsünce, gönül gözlerimizin nasıl parladığının farkına varacağız. Bunu yaptığımızda, daha önce ardına düştüğümüz yalan-yanlış söylenen sözlerin farkına varıp, artık asla takipçisi de olmayacağız.
Nefislerimizin esaretinden kurtulmak istiyorsak, gerçeklerle yüzleşmesini bilmeliyiz. Bunu her konuda yapabiliriz. Yaşadığımız gündelik olaylardan tutun, imanımızı yaşamaya kadar, izleyeceğimiz yol ve yöntemi akıl ve mantık süzgecinden mutlaka geçirmeliyiz. Özellikle inanç ve iman şaka götürmez. Onu yaşarken kesin kanıtlar ışığında yaşamalıyız ki, hesabın görüleceği O çetin gün, pişman olanlar safında olmayalım. Allah sizleri Kurâan dan sorgu suale çekeceğim diyorsa, EN KESİN KANITIN KURâAN OLDUĞUNU LÜTFEN UNUTMAYALIM.
Dilerim bu gerçekleri gören ve farkında olan düşünerek, sorgulayarak inancını yaşayan, Allah ın azıklık mutlu kulları arasında oluruz.
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Gelin bu sözlerin ardında yatan mantığı, birlikte düşünelim. İnsanlar neden yalan söyler, ya da söylemek durumda kalır. Hayatımızda bu durumla hepimiz karşılaşmışızdır, az ya da çok. Genelde hepsinin ardında yatan ana etken, nefsimizin etkisidir. Belki de hepimiz hayatımızın bazı dönemlerinde, yalan söylemiş ya da söyleme gereğini duymuşuzdur. Bazen yalan söylediğimizde buna kılıf bularak, bunlar beyaz yalanlar, ya da bu yalanlar insanların iyiliğine yalanlardır diyerek, yaptığımız yanlışları aklamaya çalışmışızdır. Bu tür yalanların bile, bir zaman sonra çok farklı koşullarda, bizlere zarar verecek konuma dönüştüğüne şahit oluruz. NEFSİMİZİ İKNA ETMEK KOLAYDIR. AMA AKLIMIZI İKNA ETMEK ÇOK ZORDUR. Onun için her işimizi düşünerek yapmalıyız.
İnsanın nefsi ile hareket etmesi, onun baskısı altında yaşaması çok sakıncalıdır. Hatta öyle istenmeyen olaylar duyarız ki, nefsime yenik düştüm derler. Aslında yenik düştüğü insanın doyumsuz duygularıdır. İşte şeytanda bizleri her zaman nefsimizle aldatmaya çalışır. ÇÜNKÜ BİLİR Kİ İNSANIN EN ZAYIF NOKTASI NEFSİDİR.
Allah yarattığı kulunun özelliklerinden bahsederken, zayıf yaratıldığından, aceleci tabiatta olduğundan, çok daha ilginci tartışmaya meyilli olduğundan bahseder. Tüm bunları veren Yaradan, bizlere öyle bir güç vermiştir ki, bu özelliğimizle hata yapmaktan kurtulabilelim. Oda AKIL, DÜŞÜNME ve özgür irademizle karar verebilme yeteneğimizdir. Eğer bu özelliğimizi kullanamıyorsak, öyle hatalar yaparız ki, beyazı siyan görmek işten bile değildir. Onun için Allah bizleri, mutlaka düşünerek iman etmemizi ister.
Yalan söylemenin, nefsimizin karşı konamaz dürtüsü olduğunu önce bilmeliyiz. Ne kadar az yalan söylüyorsak, o kadar nefsimize hâkim olduğumuzu gösterir. Nefis öyle bir duygudur ki, bizlere yalanı bile savunmamızı sağlar. Onun içindir ki söylediğimiz yalanı, doğru diye savunma gereği bile duyarız, bundan da hiç üzüntü duymayız. Tabi bunu yaparken aklımız devre dışı bırakılmıştır. Eğer aklımız nefsimize baskın çıkıyorsa, zaten yalan söyleme gereği de duymayız, olayı bir şekilde anlatmanın yolunu buluruz. YARADAN DA BİZLERİ NEFSİMİZLE HER AN İMTİHAN ETMEKTEDİR. Onun içindir ki Kurâan da, birçok ayetinde bizleri, düşünerek iman etmeye yönlendirir.
Sürekli yalan söyleyenler, nefislerinin esiri olanlardır. Bunlar yalanın, yanlışın ardı sıra gittiğini fark edemezler. Çünkü akılla, düşünerek sorgulama refleksleri gelişmemiştir bu tür insanların. Böyle olunca da yaptıkları yanlışı ikaz edenleri, bir türlü kabul etmezler. Allah da Kurâan da aklını kullanamayanlara, bakın nasıl bir son beklediğinin uyarısını yapar.
Yunus 100: Allah'ın izni olmadıkça hiç kimse inanamaz. O, AKLINI KULLANMAYANLARA KÖTÜ BİR AZAP VERİR.
Bu ve buna benzer birçok ayet vardır ki, Allah bizleri sorgulayarak, düşünerek iman etmemizi ister. Çünkü sorgulamadan, düşünmeden yaşayan insanların, yanlış bilgilerin ardına düşerek, farkında olmadan yalancıların safında olacağını anlatır bizlere. Ayette söylediği gibi düşünmeyen insanlar yanlışın, yalanın ardı sıra gideceği için, Allah tarafından cezalandırılacağı belirtiliyor.
Bizler bu hatayı ne yazık ki, inancımızı yaşarken de yapıyoruz. Yaradan Kurâan ın ipine sarılın, sizleri KURâAN DAN HESABA ÇEKECEĞİM dediği halde hiç düşünmeden, sorgulamadan Kurâan ın sınırlarını aşarak, doğruluğundan emin olamadığımız, bizlere söylenen rivayet ve sanı bilgilerin ardına düşüyoruz. Böyle olunca da söylenen yalan ve yanlışları ayırt edemiyoruz. Öyle bilgilere inanıyoruz ki, Kurâan bu bilginin tam tersini söylüyor. Kurâan ayetleri örnek verilip, doğruya davet ettiğinizde, sen sünnet inkârcısı mısın, peygamberimizi devre dışı mı bırakmak istiyorsun, türünden karşı savunmaya geçtiklerini görüyoruz. Bu sözleri söyleyenler, Kurâan gerçeklerini bir kenara ittiğini, hatta neredeyse Kurâan ın ayetlerini inkâr eder duruma düştüklerinin, farkında bile olamadıklarını üzüntüyle görüyoruz. Unutulan gerçek, peygamberimizin asla Kurâan ın dışına çıkmadığı ve Kurâan ın onay vermediği hiçbir sözü söylemediği gerçeğidir.
Çok daha kötüsü, düşünme ve sorgulama melekemizi geliştirmediğimiz, devre dışı bıraktığımız içinde, yaptığımız yanlışları Kurâan ile uyaranların doğrularını göremiyor, fark edemiyoruz. BİR NEVİ NEFSİMİZ AĞIR BASIYOR VE BU GÜNE KADAR DİN VE İMAN ADINA YAPTIKLARIMIZIN, BOŞA GİDECEĞİ KORKUSUYLA SÖYLENENLERİ KABULLENEMİYORUZ.
Hâlbuki zararın neresinden dönersek kardır mantığından yola çıkmış olsak, kaybettiklerimizi telafi etmenin çabası içinde oluruz. Ne yazık ki günümüz İslam toplumları, bu gerçeğin çok uzağında İslam ı yaşıyor. DÜŞÜNME VE SORGULAMANIN, DİNDE YERİNİN OLMADIĞI TOPLUMA ANLATILMIŞ BUGÜNE KADAR. Kurâan ı sen anlayamazsın mantığından kurtulmadığımız sürece, farkında olmadan yalan ve yanlışın savunucusu olduğumuzu asla fark edemeyeceğimizin, lütfen artık farkın da olalım.
Gerçeklerin, doğrunun savunucusu olmak istiyorsak, elde Kurâan önce onu anlayarak, düşünerek okumalıyız. Daha sonra harcayacağımız çaba ölçüsünce, gönül gözlerimizin nasıl parladığının farkına varacağız. Bunu yaptığımızda, daha önce ardına düştüğümüz yalan-yanlış söylenen sözlerin farkına varıp, artık asla takipçisi de olmayacağız.
Nefislerimizin esaretinden kurtulmak istiyorsak, gerçeklerle yüzleşmesini bilmeliyiz. Bunu her konuda yapabiliriz. Yaşadığımız gündelik olaylardan tutun, imanımızı yaşamaya kadar, izleyeceğimiz yol ve yöntemi akıl ve mantık süzgecinden mutlaka geçirmeliyiz. Özellikle inanç ve iman şaka götürmez. Onu yaşarken kesin kanıtlar ışığında yaşamalıyız ki, hesabın görüleceği O çetin gün, pişman olanlar safında olmayalım. Allah sizleri Kurâan dan sorgu suale çekeceğim diyorsa, EN KESİN KANITIN KURâAN OLDUĞUNU LÜTFEN UNUTMAYALIM.
Dilerim bu gerçekleri gören ve farkında olan düşünerek, sorgulayarak inancını yaşayan, Allah ın azıklık mutlu kulları arasında oluruz.
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Konular
- Yaptıklarımızın Hesabını Vermeye Hazırlıklı Mısınız.
- Kur'an Nasıl Bir Devlet Yönetimini Öneriyor.
- Kendimize Rab lar Edindiğimizin Farkında Bile Değiliz.
- Sesli düşler
- Ömürden Kaybolan Bir Senemiz
- Yardıma ihtiyacım var
- Hakan Kenan Hoca
- Türkiye'nin Gururu Lingerium
- Zorunlu Trafik Sigortası
- Kur'an ın Bizlere İndirilme Amacını Doğru Anlamalıyız.
- Rivayetleri Aklamak Adına, Kur'an a Saygısızlık Yapmayalım.
- Allah ın Affetmesi, Şefaati Konusunu Nasıl Anlamalıyız.
- Hac Suresi 47, Zümer Suresi 42. Ayetlerin. Ölüm Ve Rüya İlişkisi.
- Allah ın Sınırlarını Aşarak, Kafirlerden Olmak İstemiyorsak.
- Kur'an neden arapça indirilmiştir. Zuhruf 2-3. Fussilet 44. Ayet.
- Elbette tek vatan bö-lü-ne-me----yiz
- Bizleri dinden saptıran en büyük yanlışımız.
- Çalışanlarınızın network trafiğini DeskGate ile inceleyin
- DeskGate en iyi sirket guvenlik programi
- Pekala ölmüyormuyuz
- Siber saldırı ve afetlere karşı veri yedekleme yazılımı DeskGate
- Işsizlik sel gibi
- Ad adres telefon
- Nuhilik (noahidizm)
- Isa beklenen yahudi mesih midir?
- Cümle kapısı..
- Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 3
- Nasreddin Hoca Fıkraları
- Allah ın resulünün bizlere örnek oluşunu, hangi kaynaktan öğrenmeliyiz?
- Ayşecik İle Yasemin Sultan