Yeni Bir Bakış Açısıyla SAĞLIK
[b]Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya cihanda devlet, bir nefes sıhhat gibi.
Kanunî[/b]
Sağlıklı toplumları sağlıklı fertler meydana getirir. Fertlerin en değerli varlıkları, doğuştan kendilerine hibe edilen en büyük tabiî sermayeleri, sağlıklarıdır. Her insanın sağlıklı olmayı istemesi, sağlık nimetinin büyüklüğüne bir işarettir.
Sağlık, ekseriyetle yitirildiğinde kıymeti anlaşılan değerlerdendir. Meselâ, büyük sultan Kanunî, sıhhatin değerine ait yukarıdaki meşhur mısralarını astıma yakalandıktan sonra söylemiştir. Başlangıçta sağlık için bir karşılık ödenmemesinden hareketle sağlığını koruma konusunda dikkatsiz davrananlar, bu dikkatsizliği pahalıya ödemektedirler. Bu haliyle sağlık, ilk başlangıçta korunması gereken kıymetli bir emanetdir.
"Her şeyin başı sağlık" sözü halk arasında meşhursa da, görülen odur ki, sağlığı koruma duygusu, yeme-içme, barınma, hürriyet ve zevk alma duygularından sonra gelmekte ve sağ kalma olarak anlaşılmaktadır.
İnsan, sağlığın kıymetini, hastalanınca, ölüm korkusu belirince, işinden veya sosyal statüsünden geri kalma endişesi baş gösterince anlar. Sağlığı korumak için sarfedilmesi gereken irade ve "fedakârlıklar", ne yazık ki, hastalandıktan sonra hatırlanır.
Sağlık veya sağlıklı olma telakkisi, insanlar arasında farklı anlaşılabilmektedir. Bazısı verimliliğindeki azalmayı sağlıksızlığa yorarken, kimi çalışabildiği sürece veya ağrısı, acısı olmadığı müddetçe kendisini sağlıklı bilir. Hatta toplumun çoğunda görülen bir hastalık, o toplum fertlerince normal bir durum olarak değerlendirebilmektedir. Buna mukabil, kendisinde yoktan hastalık icad edenler de az değildir. Öyleyse sağlık nedir?
[b]SAĞLIĞIN TARİFİ[/b]
Sağlığın çeşitli tarifleri yapılmıştır ve yapılmaktadır. Bu tariflerin çoğu sağlığı, hasta ve sakat olmama olarak ele alır. Dolayısıyla daha çok sağlığın değil, hastalığın tarifi yapılmıştır. Meselâ, hekimlere göre hastalık, "doku ve hücrelerde yapı ve fonksiyon bakımından normal olmayan değişikliklerin meydana getirdiği durum"şeklinde izah edilirken, insanın sosyal ve psikolojik yönü göz ardı edilmiştir. Kişi açısından ise hastalık çoğu kez "kendinden beklenen işi yapamama veya başkalarında görülmeyen bir anormalliğin kendisinde görülmesi" olarak ele alınır. Buradan da sağlığın ne olduğu tam olarak anlaşılamamaktadır.
Mevzu ile ilgili olarak genelde kabul gören tarif, Dünya Sağlık Teşkilatında tartışılıp kabul edilen üç unsurlu sağlık tarifidir. Bu tarif şöyledir: "Sağlık, yalnızca hastalık ve sakatlığın olmayışı değil aynı zamanda bedenen, aklen ve sosyal yönden dengeli ve uyumlu olmayı gösteren bir iyilik halidir." Bu yaklaşım, insanın beden, ruh ve çevre bütünlüğü içinde ele alınması gerektiği düşüncesinin bir ürünüdür.
Esasen kültürümüzdeki "afiyette olma", nimetlerin en hayırlısı olarak ruh ve beden sağlığı mânâsındadır. Dahası, selamet ve güvende olup bela ve felaketten uzak kalma, rahat ve huzurlu olma, yaşama sevinci içinde bulunma, mânâlarını da içine alır.
Görüldüğü gibi sağlık, yalnızca biyolojik açıdan normal olma hali değil, aynı zamanda aklen insanlık erdeminin idrakinde ve içte kendisiyle barışık olma, davranışlarında müsbeti yakalama, duygularından iyi yönde yararlanabilme ve sosyal mânâda çevresiyle uyumlu olma ve her türlü iyi hali destekleyici olma, kötülüklere karşı yapıcı tepki gösterebilme durumudur.
İnsan, ahlâken de iyilik halini yakalamadan "sağlıklı" olamaz. Sağlığın tarifindeki bu eksikliği sahasının otoritelerinden H. Fişek bir eğitim seminerinde dile getirmiş, insanın dînen tatmin olmadan tam sağlıklı olamayacağını ifade etmiştir.
Bedenî hastalığı olmayan sosyal statü sahibi insanların intihar girişimleri, uyuşturucu ve alkole yönelmeleri ile kendini gösteren mutsuzlukları, insanların zararına faaliyetlere girebilmeleri, hesapsız ve mesuliyetsiz davranabilmeleri, "tam iyilik hali" ile nasıl telif edilebilir ve böyle insanlar nasıl "sağlıklı" kabul edilebilir?
[b]FERT VE TOPLUM SAĞLIĞI[/b]
İnsan, fizikî ve sosyal çevresi ile sürekli birbirini etkileyen bir "ekolojik denge" içindedir. Sağlıklı toplumlar, sağlıklı fertlerin yetişmesine uygun vasat hazırlar. Böylece ferdin sağlığı, toplumun sağlığından ayrı düşünülemez.
Fert ve toplum sağlığı iç içedir. Herşeyden önce toplumda yaygın olan bir hastalığın varlığında fert, bu illetten uzak kalamaz veya uzak kalabilmek için faydalı işlerde kullanacağı enerjisinin çoğunu sadece kendini koruma yolunda sarfetmek zorunda kalır. Hatta, bedenen iyi halde bulunsa bile toplumun bu hali karşısında mesud olamaz.
Bir kişinin sağlıklı olmaması sadece kendisininin değil, aynı zamanda ailesinin ve toplumun da problemidir. Hele hasta, ailenin ekonomik yükünü çeken kişi ise veya hastalık bulaşıcı karakterde ise konu, aile ve toplumu daha yakından ilgilendirir. Toplumda öyle hastalar vardır ki, kendilerinin herhangi bir şikayetleri olmadığı halde, içinde yaşadıkları kalabalıklar için hastalık ve tehlike kaynağıdırlar.
İçtimâî yapı ve müesseseler, sağlık konusunda da fert için bir güven kapısı durumundadır. Hastalarını her yönden tedavi edip, yaralarını sarıp, yardımlarına koşan bir toplum, bu sahada vazifesini yapıyor demektir.
Sosyal iyilik hali, kendisiyle çatışmadan çevresindeki insanlarla uyum içinde olmayı gerektirir. Ancak, güvensizlik, doyumsuzluk, değersizlik, saygısızlık ve adaletsizliğe yenik düşen bir toplumda bedenler semiz bile olsa. ruh hastası fertler yetişir. Buna karşılık, iyilik ve güzelliklerde yarışan, her türlü kötülüğü engelleme ve meydana geldiği noktada hapsetme hürriyet ve cehdine sahip fertlerden oluşan, hak, güven, sevgi, şefkat, hoşgörü, adalet gibi faziletlerin hakim olduğu bir toplumda insanlar, giderilemeyen bazı bedenî arızalara sahip bile olsalar, bir önceki duruma göre daha sağlıklı yaşama şansına sahiptirler. Bulaşıcı hastalığı olanların toplumun sağlığın: bozmamak için tecrit edilmesi (7. yy. İslam tıbbı) ve ev ev hasta aranıp tedavi edilmesi (15. yy. Fatih Sultan Mehmed 'in vakıf hizmeti) gibi uygulamalar geçmişte gerçekleşmiş olmasına rağmen, modern tıpta fert ve toplum sağlığının birbirinden ayrılmazlığının geniş mânâda farkedilmesi yakın bir tarihe (19. yy) rastlar.
Fert ve toplum sağlığındaki iç içelik, sağlık hizmetlerine bakış açısına da tesir etmiştir. Buna göre sağlık kurumlarının, hasta bekleyen işletmeler olmaktan çıkıp, toplumun sağlığını araştıran, istatistikî neticeler çıkaran ve buna göre koruyucu tedbirleri de alan müesseseler halinde daha çok hizmet vermesi gerektiği fikri ön plâna çıkmıştır.
Fertleri, sağlık problemlerine sağlıklı düşüncelerle çözüm bulan toplumlarda, ferdin beden ve ruh sağlığı kolayca korunur, geliştirilir ve bir hastalık görüldüğünde de hastalık ilerlemeden ve etrafa sirayet etmeden önü alınır.
[b]SAĞLIĞIN BEDELİ[/b]
Başlangıç itibariyle insan, sıhhat ve afiyeti kolayca eline geçirmiş veya meccanen hazır bulmuştur. Kolay elde edilenin kıymeti bilinmez ve kolay elden çıkar. Sağlık da bunun gibidir; elde etmek için değil, ama korumak için gayret sarfetmek gerekir. Sıhhati korumak için sarfedilen herşey, onu yitirdikten sonra geri kazanmak için harcananların yanında çok ucuz kalır. Kaldı ki, en masraflı ve en iyi tedavi dahi, beden ve ruh sağlığını aynen iade edemez. O halde asıl olan, sağlıklı iken sağlığın farkında olmak ve emaneti korumaktır. Bunun yolu, önemli ölçüde mânevî ve ahlakî değerlere bağlılık, ferdî temizlik, çevre temizliği, kötü alışkanlıklardan uzak durmak, zararlı maddeleri yememek, aşırı yememek, koruyucu aşılar ve fiziki faaliyetlerden geçer.
[b]SAĞLIĞIN SEVİYESİ[/b]
Hastalığın seviyesini tespit etmek nispeten kolay olduğu halde, sağlığın seviyesini tespit etmek oldukça güçtür. Hastalık için hafif, orta, şiddetli, çok ağır veya ölümcül olarak seviye belirtebiliriz. Ama sağlık seviyesi için kullanılması gereken kriter, tarif ve terimler oldukça fazladır. Her şeyi zıddı ile tarif etmek daha kolay olduğu için sağlığın ölçüsü olarak sağlıksızlığın derecelerinden yararlanmaktayız. Bu biraz da sağlığı değil, hastalığı başlı başına bir varlık olarak kabul edişimizden olsa gerek.
Toplumların sağlık seviyesini ifade etmek için en fazla hastalık durumları ve ölümlerin yaygınlığından yararlanılır. Meselâ, bebek ölüm hızı (canlı doğan her bin bebekten kaçının bir yaşını doldurmadan öldüğü) ve genel hastalanma hızı bunlardan birkaçıdır. Batı literatüründe toplum sağlığı göstergesi olarak bebek ölüm hızı oldukça fazla kullanılır. Sağlık seviyesi en iyi kabul edilen İsveç'te bebek ölüm hızı binde 7. Türkiye'de ise binde 56'dır. Bu rakamlar sağlıkla ilgili bazı ipuçları vermekte ise de, hayatın ve özellikle de sağlığın kalitesi hakkında bilgi vermemektedir. Buna karşılık, biyolojik parametreler açısından (beslenme ve ömür uzunluğu, enfeksiyonların azlığı vs.) sağlık seviyesi en iyi olan İsveç'de orta yaştaki her on kadından birinin intihar ederek ölmesi, onların hayat kalitesi ile sağlık ve verimlilikleri hakkında daha iyi bir fikir vermektedir. Aynı ülkede, âlemşümul değerlere ve gene! ahlaka zıt yaşantı sebebiyle ruh hastalıklarına yakalananların çokluğu, o toplumun sağlık seviyesini ifade ederken, herhalde dikkate alınmalıdır.
Nasıl ki zaman içinde sağlık hizmetlerinde tedaviden çok koruyucu hekimlik ağır basmaya başlamıştır, öylede bundan sonraki safha, hayatın kalitesini ve mânâsını artırması, başka bir ifade ile ruh ve düşünce sağlığının geliştirilmesi olmalıdır. Buna paralel olarak, ferd ve toplum bazında sağlığın seviyesini ifade etmek için kullanılan kriterler de aynı yönde değişmelidir. Bu mânâda, hastalık ve ölümlerle ilgili ölçülerin yanında sağlığın kalitesi ile ilgili terminoloji de kullanılır hale gelmelidir.
Meselâ, bir zaman biriminde kişi başına mutlu-huzurlu geçen süre, hiç hastalıksız peryotların uzunluğu, ortalama hayat standardı ve verimlilik seviyesi, genel ahlâk ve insan haklarına ters olayların azlığı, hekimlere olan ihtiyaçta azalma, ilaç harcamalarında gerileme, insanî değerlere karşı işlenen cürümlerde azalma, vb. beden sağlığından öte, aynı zamanda ruh sağlığı ve toplum sağlığının da kalitesini gösterebilecek kriterlerin tesbit edilerek, dünya ölçeğinde kullanılma zamanı gelmiştir kanaatindeyim.
KAYNAKLAR
- WHO. Basic Documenls ot the World Health Organization. 26th ed., Geneva. 1976.
- Bodur S. Sağlık. Türk Aile Ansiklopedisi içinde, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu yayın no. 72, Ankara, 1991.
- Öztek Z. Temel Sağlık Hizmetleri, H. Cl. Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı yayın no. 86/33. Ankara. 1986.
- Yumuturuğ S-Sungur T. Hijyen Koruyucu hekimlik. A. U. Tıp Fakültesi yayın no. 393. Ankara, 1980.
- Fişek H. Halk Sağlığına Giriş, Çağ Matbaası, Ankara, 1985.
- Fatih Sultan Mehmed'in tababetle ilgili Vasiyetnamesi. Hacettepe Toplum Hekimliği Bülteni, 10:1,1989.
- Sağlık İstatistikleri. Aylık Rapor, ilaç ve Kimya Endüstrisi işverenler Sendikası yayını, 5:47,1992,
- Türkiye Diyanet Vakti, islam Ansiklopedisi, "Afiyet" maddesi, Güzel Sanatlar Matbaası, İstanbul 1988.
- Gtant JP. Dünya Çocuklarının Durumu 1991 (Türkçesi), Timasat Basım Sanayii, Ankara 1992
Dr. Said ŞAHİN
Olmaya cihanda devlet, bir nefes sıhhat gibi.
Kanunî[/b]
Sağlıklı toplumları sağlıklı fertler meydana getirir. Fertlerin en değerli varlıkları, doğuştan kendilerine hibe edilen en büyük tabiî sermayeleri, sağlıklarıdır. Her insanın sağlıklı olmayı istemesi, sağlık nimetinin büyüklüğüne bir işarettir.
Sağlık, ekseriyetle yitirildiğinde kıymeti anlaşılan değerlerdendir. Meselâ, büyük sultan Kanunî, sıhhatin değerine ait yukarıdaki meşhur mısralarını astıma yakalandıktan sonra söylemiştir. Başlangıçta sağlık için bir karşılık ödenmemesinden hareketle sağlığını koruma konusunda dikkatsiz davrananlar, bu dikkatsizliği pahalıya ödemektedirler. Bu haliyle sağlık, ilk başlangıçta korunması gereken kıymetli bir emanetdir.
"Her şeyin başı sağlık" sözü halk arasında meşhursa da, görülen odur ki, sağlığı koruma duygusu, yeme-içme, barınma, hürriyet ve zevk alma duygularından sonra gelmekte ve sağ kalma olarak anlaşılmaktadır.
İnsan, sağlığın kıymetini, hastalanınca, ölüm korkusu belirince, işinden veya sosyal statüsünden geri kalma endişesi baş gösterince anlar. Sağlığı korumak için sarfedilmesi gereken irade ve "fedakârlıklar", ne yazık ki, hastalandıktan sonra hatırlanır.
Sağlık veya sağlıklı olma telakkisi, insanlar arasında farklı anlaşılabilmektedir. Bazısı verimliliğindeki azalmayı sağlıksızlığa yorarken, kimi çalışabildiği sürece veya ağrısı, acısı olmadığı müddetçe kendisini sağlıklı bilir. Hatta toplumun çoğunda görülen bir hastalık, o toplum fertlerince normal bir durum olarak değerlendirebilmektedir. Buna mukabil, kendisinde yoktan hastalık icad edenler de az değildir. Öyleyse sağlık nedir?
[b]SAĞLIĞIN TARİFİ[/b]
Sağlığın çeşitli tarifleri yapılmıştır ve yapılmaktadır. Bu tariflerin çoğu sağlığı, hasta ve sakat olmama olarak ele alır. Dolayısıyla daha çok sağlığın değil, hastalığın tarifi yapılmıştır. Meselâ, hekimlere göre hastalık, "doku ve hücrelerde yapı ve fonksiyon bakımından normal olmayan değişikliklerin meydana getirdiği durum"şeklinde izah edilirken, insanın sosyal ve psikolojik yönü göz ardı edilmiştir. Kişi açısından ise hastalık çoğu kez "kendinden beklenen işi yapamama veya başkalarında görülmeyen bir anormalliğin kendisinde görülmesi" olarak ele alınır. Buradan da sağlığın ne olduğu tam olarak anlaşılamamaktadır.
Mevzu ile ilgili olarak genelde kabul gören tarif, Dünya Sağlık Teşkilatında tartışılıp kabul edilen üç unsurlu sağlık tarifidir. Bu tarif şöyledir: "Sağlık, yalnızca hastalık ve sakatlığın olmayışı değil aynı zamanda bedenen, aklen ve sosyal yönden dengeli ve uyumlu olmayı gösteren bir iyilik halidir." Bu yaklaşım, insanın beden, ruh ve çevre bütünlüğü içinde ele alınması gerektiği düşüncesinin bir ürünüdür.
Esasen kültürümüzdeki "afiyette olma", nimetlerin en hayırlısı olarak ruh ve beden sağlığı mânâsındadır. Dahası, selamet ve güvende olup bela ve felaketten uzak kalma, rahat ve huzurlu olma, yaşama sevinci içinde bulunma, mânâlarını da içine alır.
Görüldüğü gibi sağlık, yalnızca biyolojik açıdan normal olma hali değil, aynı zamanda aklen insanlık erdeminin idrakinde ve içte kendisiyle barışık olma, davranışlarında müsbeti yakalama, duygularından iyi yönde yararlanabilme ve sosyal mânâda çevresiyle uyumlu olma ve her türlü iyi hali destekleyici olma, kötülüklere karşı yapıcı tepki gösterebilme durumudur.
İnsan, ahlâken de iyilik halini yakalamadan "sağlıklı" olamaz. Sağlığın tarifindeki bu eksikliği sahasının otoritelerinden H. Fişek bir eğitim seminerinde dile getirmiş, insanın dînen tatmin olmadan tam sağlıklı olamayacağını ifade etmiştir.
Bedenî hastalığı olmayan sosyal statü sahibi insanların intihar girişimleri, uyuşturucu ve alkole yönelmeleri ile kendini gösteren mutsuzlukları, insanların zararına faaliyetlere girebilmeleri, hesapsız ve mesuliyetsiz davranabilmeleri, "tam iyilik hali" ile nasıl telif edilebilir ve böyle insanlar nasıl "sağlıklı" kabul edilebilir?
[b]FERT VE TOPLUM SAĞLIĞI[/b]
İnsan, fizikî ve sosyal çevresi ile sürekli birbirini etkileyen bir "ekolojik denge" içindedir. Sağlıklı toplumlar, sağlıklı fertlerin yetişmesine uygun vasat hazırlar. Böylece ferdin sağlığı, toplumun sağlığından ayrı düşünülemez.
Fert ve toplum sağlığı iç içedir. Herşeyden önce toplumda yaygın olan bir hastalığın varlığında fert, bu illetten uzak kalamaz veya uzak kalabilmek için faydalı işlerde kullanacağı enerjisinin çoğunu sadece kendini koruma yolunda sarfetmek zorunda kalır. Hatta, bedenen iyi halde bulunsa bile toplumun bu hali karşısında mesud olamaz.
Bir kişinin sağlıklı olmaması sadece kendisininin değil, aynı zamanda ailesinin ve toplumun da problemidir. Hele hasta, ailenin ekonomik yükünü çeken kişi ise veya hastalık bulaşıcı karakterde ise konu, aile ve toplumu daha yakından ilgilendirir. Toplumda öyle hastalar vardır ki, kendilerinin herhangi bir şikayetleri olmadığı halde, içinde yaşadıkları kalabalıklar için hastalık ve tehlike kaynağıdırlar.
İçtimâî yapı ve müesseseler, sağlık konusunda da fert için bir güven kapısı durumundadır. Hastalarını her yönden tedavi edip, yaralarını sarıp, yardımlarına koşan bir toplum, bu sahada vazifesini yapıyor demektir.
Sosyal iyilik hali, kendisiyle çatışmadan çevresindeki insanlarla uyum içinde olmayı gerektirir. Ancak, güvensizlik, doyumsuzluk, değersizlik, saygısızlık ve adaletsizliğe yenik düşen bir toplumda bedenler semiz bile olsa. ruh hastası fertler yetişir. Buna karşılık, iyilik ve güzelliklerde yarışan, her türlü kötülüğü engelleme ve meydana geldiği noktada hapsetme hürriyet ve cehdine sahip fertlerden oluşan, hak, güven, sevgi, şefkat, hoşgörü, adalet gibi faziletlerin hakim olduğu bir toplumda insanlar, giderilemeyen bazı bedenî arızalara sahip bile olsalar, bir önceki duruma göre daha sağlıklı yaşama şansına sahiptirler. Bulaşıcı hastalığı olanların toplumun sağlığın: bozmamak için tecrit edilmesi (7. yy. İslam tıbbı) ve ev ev hasta aranıp tedavi edilmesi (15. yy. Fatih Sultan Mehmed 'in vakıf hizmeti) gibi uygulamalar geçmişte gerçekleşmiş olmasına rağmen, modern tıpta fert ve toplum sağlığının birbirinden ayrılmazlığının geniş mânâda farkedilmesi yakın bir tarihe (19. yy) rastlar.
Fert ve toplum sağlığındaki iç içelik, sağlık hizmetlerine bakış açısına da tesir etmiştir. Buna göre sağlık kurumlarının, hasta bekleyen işletmeler olmaktan çıkıp, toplumun sağlığını araştıran, istatistikî neticeler çıkaran ve buna göre koruyucu tedbirleri de alan müesseseler halinde daha çok hizmet vermesi gerektiği fikri ön plâna çıkmıştır.
Fertleri, sağlık problemlerine sağlıklı düşüncelerle çözüm bulan toplumlarda, ferdin beden ve ruh sağlığı kolayca korunur, geliştirilir ve bir hastalık görüldüğünde de hastalık ilerlemeden ve etrafa sirayet etmeden önü alınır.
[b]SAĞLIĞIN BEDELİ[/b]
Başlangıç itibariyle insan, sıhhat ve afiyeti kolayca eline geçirmiş veya meccanen hazır bulmuştur. Kolay elde edilenin kıymeti bilinmez ve kolay elden çıkar. Sağlık da bunun gibidir; elde etmek için değil, ama korumak için gayret sarfetmek gerekir. Sıhhati korumak için sarfedilen herşey, onu yitirdikten sonra geri kazanmak için harcananların yanında çok ucuz kalır. Kaldı ki, en masraflı ve en iyi tedavi dahi, beden ve ruh sağlığını aynen iade edemez. O halde asıl olan, sağlıklı iken sağlığın farkında olmak ve emaneti korumaktır. Bunun yolu, önemli ölçüde mânevî ve ahlakî değerlere bağlılık, ferdî temizlik, çevre temizliği, kötü alışkanlıklardan uzak durmak, zararlı maddeleri yememek, aşırı yememek, koruyucu aşılar ve fiziki faaliyetlerden geçer.
[b]SAĞLIĞIN SEVİYESİ[/b]
Hastalığın seviyesini tespit etmek nispeten kolay olduğu halde, sağlığın seviyesini tespit etmek oldukça güçtür. Hastalık için hafif, orta, şiddetli, çok ağır veya ölümcül olarak seviye belirtebiliriz. Ama sağlık seviyesi için kullanılması gereken kriter, tarif ve terimler oldukça fazladır. Her şeyi zıddı ile tarif etmek daha kolay olduğu için sağlığın ölçüsü olarak sağlıksızlığın derecelerinden yararlanmaktayız. Bu biraz da sağlığı değil, hastalığı başlı başına bir varlık olarak kabul edişimizden olsa gerek.
Toplumların sağlık seviyesini ifade etmek için en fazla hastalık durumları ve ölümlerin yaygınlığından yararlanılır. Meselâ, bebek ölüm hızı (canlı doğan her bin bebekten kaçının bir yaşını doldurmadan öldüğü) ve genel hastalanma hızı bunlardan birkaçıdır. Batı literatüründe toplum sağlığı göstergesi olarak bebek ölüm hızı oldukça fazla kullanılır. Sağlık seviyesi en iyi kabul edilen İsveç'te bebek ölüm hızı binde 7. Türkiye'de ise binde 56'dır. Bu rakamlar sağlıkla ilgili bazı ipuçları vermekte ise de, hayatın ve özellikle de sağlığın kalitesi hakkında bilgi vermemektedir. Buna karşılık, biyolojik parametreler açısından (beslenme ve ömür uzunluğu, enfeksiyonların azlığı vs.) sağlık seviyesi en iyi olan İsveç'de orta yaştaki her on kadından birinin intihar ederek ölmesi, onların hayat kalitesi ile sağlık ve verimlilikleri hakkında daha iyi bir fikir vermektedir. Aynı ülkede, âlemşümul değerlere ve gene! ahlaka zıt yaşantı sebebiyle ruh hastalıklarına yakalananların çokluğu, o toplumun sağlık seviyesini ifade ederken, herhalde dikkate alınmalıdır.
Nasıl ki zaman içinde sağlık hizmetlerinde tedaviden çok koruyucu hekimlik ağır basmaya başlamıştır, öylede bundan sonraki safha, hayatın kalitesini ve mânâsını artırması, başka bir ifade ile ruh ve düşünce sağlığının geliştirilmesi olmalıdır. Buna paralel olarak, ferd ve toplum bazında sağlığın seviyesini ifade etmek için kullanılan kriterler de aynı yönde değişmelidir. Bu mânâda, hastalık ve ölümlerle ilgili ölçülerin yanında sağlığın kalitesi ile ilgili terminoloji de kullanılır hale gelmelidir.
Meselâ, bir zaman biriminde kişi başına mutlu-huzurlu geçen süre, hiç hastalıksız peryotların uzunluğu, ortalama hayat standardı ve verimlilik seviyesi, genel ahlâk ve insan haklarına ters olayların azlığı, hekimlere olan ihtiyaçta azalma, ilaç harcamalarında gerileme, insanî değerlere karşı işlenen cürümlerde azalma, vb. beden sağlığından öte, aynı zamanda ruh sağlığı ve toplum sağlığının da kalitesini gösterebilecek kriterlerin tesbit edilerek, dünya ölçeğinde kullanılma zamanı gelmiştir kanaatindeyim.
KAYNAKLAR
- WHO. Basic Documenls ot the World Health Organization. 26th ed., Geneva. 1976.
- Bodur S. Sağlık. Türk Aile Ansiklopedisi içinde, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu yayın no. 72, Ankara, 1991.
- Öztek Z. Temel Sağlık Hizmetleri, H. Cl. Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı yayın no. 86/33. Ankara. 1986.
- Yumuturuğ S-Sungur T. Hijyen Koruyucu hekimlik. A. U. Tıp Fakültesi yayın no. 393. Ankara, 1980.
- Fişek H. Halk Sağlığına Giriş, Çağ Matbaası, Ankara, 1985.
- Fatih Sultan Mehmed'in tababetle ilgili Vasiyetnamesi. Hacettepe Toplum Hekimliği Bülteni, 10:1,1989.
- Sağlık İstatistikleri. Aylık Rapor, ilaç ve Kimya Endüstrisi işverenler Sendikası yayını, 5:47,1992,
- Türkiye Diyanet Vakti, islam Ansiklopedisi, "Afiyet" maddesi, Güzel Sanatlar Matbaası, İstanbul 1988.
- Gtant JP. Dünya Çocuklarının Durumu 1991 (Türkçesi), Timasat Basım Sanayii, Ankara 1992
Dr. Said ŞAHİN
Konular
- Yaptıklarımızın Hesabını Vermeye Hazırlıklı Mısınız.
- Kur'an Nasıl Bir Devlet Yönetimini Öneriyor.
- Kendimize Rab lar Edindiğimizin Farkında Bile Değiliz.
- Sesli düşler
- Ömürden Kaybolan Bir Senemiz
- Yardıma ihtiyacım var
- Hakan Kenan Hoca
- Türkiye'nin Gururu Lingerium
- Zorunlu Trafik Sigortası
- Kur'an ın Bizlere İndirilme Amacını Doğru Anlamalıyız.
- Rivayetleri Aklamak Adına, Kur'an a Saygısızlık Yapmayalım.
- Allah ın Affetmesi, Şefaati Konusunu Nasıl Anlamalıyız.
- Hac Suresi 47, Zümer Suresi 42. Ayetlerin. Ölüm Ve Rüya İlişkisi.
- Allah ın Sınırlarını Aşarak, Kafirlerden Olmak İstemiyorsak.
- Kur'an neden arapça indirilmiştir. Zuhruf 2-3. Fussilet 44. Ayet.
- Elbette tek vatan bö-lü-ne-me----yiz
- Bizleri dinden saptıran en büyük yanlışımız.
- Çalışanlarınızın network trafiğini DeskGate ile inceleyin
- DeskGate en iyi sirket guvenlik programi
- Pekala ölmüyormuyuz
- Siber saldırı ve afetlere karşı veri yedekleme yazılımı DeskGate
- Işsizlik sel gibi
- Ad adres telefon
- Nuhilik (noahidizm)
- Isa beklenen yahudi mesih midir?
- Cümle kapısı..
- Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 3
- Nasreddin Hoca Fıkraları
- Allah ın resulünün bizlere örnek oluşunu, hangi kaynaktan öğrenmeliyiz?
- Ayşecik İle Yasemin Sultan