RAMAZÂN-I ŞERÎFİN FAZÎLETİ (1)
[color=green][size=20px][b]RAMAZÂN-I ŞERÎFİN FAZÎLETİ (1)[/b][/size]
[b]Ramazan[/b] ismi lugatte; temizlik, yakmak ve keskinlik mânâlarına gelir. [b]Ramazan; [/b]yaz sonunda yağıp, yer yüzünü tozdan temizleyen yağmur mânâsına da gelir. Bu yağmur yeryüzünü temizlediği gibi, Şehr-i Ramazan da, ehl-i îmânı günahlardan yıkayıp, kalplerini temizler.
[b]Yine;[/b] kızgın yerde, yalın ayak yürürken yanmak mânâsına gelir. Bu ayda çekilen açlık, susuzluk ve ızdırap sebebiyle Cenâb-ı Hak, kulunun günahlarını yakar.
[b]Diğer bir mânâsı da[/b], kılıcı inceltip keskinleştirmek için, iki taş arasına koyup dövmektir. Her türlü kötülük ile bezenmiş olan nefis, bu ayda tutulan oruç ve yapılan diğer ibadetler ile terbiye edilir.
[b]Ramazan [/b]isminin Cenâb-ı Hakkın güzel isimlerinden biri olduğu rivâyeti de mevcuttur. (Elmalılı,1-643/44) âyet-i kerimede meâlen:
[b]Ramazan ayı ki, insanları irşad için hak furkânı, hidâyet delîli beyyineler hâlinde, Kurân onda indirildi. Onun için, sizden her kim bu aya hazır olursa, onda oruç tutsun..., [/b]buyurmaktadır. (Bakara sûresi, 185)
Mûsâ (a.s.) Cenâb-ı Hak ile konuşurken sordu: Bana, seninle konuşma nimetini bahşettin. Acaba bana verdiğin bu [b]Yâ Rabbi! nimetin benzerini, başka bir kuluna verdin mi?
[/b] Bunun üzerine Cenâb-ı Hak: [b]
[b]Yâ Mûsâ Benim öyle kullarım var ki,[/b] ben onları âhır zamanda göndereceğim. Ve onlara Ramazân-ı Şerîf ayını ikrâm edeceğim. İşte o kullarıma, senden daha yakın olacağım. Çünkü sen, benimle, aramızda yetmiş bin perde olduğu hâlde konuşuyorsun. Ümmet-i Muhammed, oruç tuttuğu, dudakları beyazlayıp, renkleri sarardığı zaman, iftar edecekleri vakit, benimle onlar arasındaki olan bütün perdeleri kaldırırım. Yâ Mûsâ, müjdeler olsun Ramazân-ı Şerîf ayında susuzluktan ciğeri yanana ve karnı acıkana.[/B]
[b]Cenâb-ı Hak[/b] Mûsâ (a.s.)a şöyle vahyetti: Muhakkak ki ben, Ramazan orucunu tutanın duâsını reddetmemeyi kendime vâcip kıldım. (Zavüş-Şems, 2/146)
[b]Hz. Ali (r.a.)[/b] şöyle buyurdu: Şâyet Cenâb-ı Hak, Ümmet-i Muhammede azap etmeyi murad etseydi, Ramazân-ı Şerîf ayını ve İhlâs sûresini onlara vermezdi. (Zâvüş-Şems, 2/146)[/color]
RAMAZÂN-I ŞERÎFİN FAZÎLETİ (1)
[size=20px][b]MALIN HAKİKÎ SÂHİBİ VE İNFÂK[/b][/size]
[size=12px]Müminlerin ibâdetlerinden biri de, Allahın fazlı ile ihsan buyurduğu mallarından, hikmetiyle fakir kıldığı kullarına, onun rızâsını kazanmak için vermek, onların meşrû ihtiyaçlarını karşılamaktır.
Nitekim, Allahü Teâlâ; (meâlen) [color=royalblue]Ve Allâh yolunda infâk ediniz. Ve kendi nefislerinizi tehlikeye düşürmeyiniz ve ihsanda bulununuz. Şüphe yok ki Allâhü Teâlâ muhsin olanları sever. [/color](Sûre-i Bakara, âyet 195) buyurmuştur.
Hadîd Sûresinin 7. âyet-i kerîmesinde meâlen; [color=darkblue]Allâha ve onun Peygamberine îman edin çünkü onun tebliğatını, emirlerini, nehiylerini o getirecek, o beyan edecektir. Sizi istihlâf buyurduğu şeylerden infâk eyleyin ki iman edip de infak eyleyenleriniz için büyük bir ecir vardır. [/color]buyurulmuştur.
[color=green] Yâni, hakikatte mülk onun olduğu gibi sizin sâhip olduğunuz şeyler de onundur. Ancak size salâhiyet verip onlarda tasarruf etmek için sizi vekil kılmıştır.
[b]Burada fukâraya,[/b] sırf Allâh (c.c.) rızâsı için infâk etmenin, Allâha ve Resûlüne îmandan hemen sonra zikredilmesi, bu infâk işinin îmâna en yakın amel ve îmân ettikten sonra işlenecek sâlih amellerden en mühimi olduğuna açık delildir.
Fahruddin Râzî ve Ebûssuud merhûmların tefsîrlerine göre, insanın elindeki mallar hakîkatte Allâhındır. Meşrû şekilde faydalanmak için kullarına teslim etmiş, kendi emrince kullanmakta kulunu malı üzerine vekîl kılmıştır. Şu halde insanların elinde bulunan mallardaki tasarruf, vekîlin tasarrufu gibidir. Mal sâhibi ne emrederse ona uyması lâzımdır.
Binaenaleyh malların hakikî sahibi olan Allâhü Teâlâ muhtaç olanlara sadaka ve nafaka vermekle emredince o emre itâat icap eder. Kul, yed-i emîndir. Bu yüzden emre muhâlif hareket etmesi câiz değildir.
İnsanın elinde bulunan mal, ya verâset yoluyla öncekilerden intikal etmiş veya başka suretle kazanılmıştır. Bu halde her mal sâhibinin kendisinden evvel geçenlerden ibret alıp onlar nasıl bu dünyâdan her şeyi terk edip gitmişlerse kendisinin de aynı âkıbete uğrayacağını düşünerek lâyık olanlara sadaka, emrine riâyetleri icâp eder.[/color]
[b][color=royalblue]Bu infâkla murat, öncelikle zekât ve sadaka-i fıtr ise de lafzın mutlak olarak zikredilmesi farz, vâcib ve nâfile bütün hayrât ve hasenâtı içine almaktadır. [/color][/b](İ.4)[/size]
27.09.2007 - zhümeyra