Kur'an-ı Kerim ve Biz

Bizden İstenen, Kur’an Okumak mı? Kur’an’ı “Okumak” mı? Sorunun cevabına geçmeden önce bahis mevzuu olan Kur’an-ı Kerim’den kısaca bahsetmek istiyorum. Kelime anlamı “okumak ve okunan şey” olarak karşılık bulan Kur’an, özel anlamı itibariyle, ilahi kitapların sonuncusu olarak Hz. Muhammed (sav)’e indirilen mukaddes metindir. Kur’an-ı Kerim’in bizatihi ayetlerde geçen diğer isimleri ise şöyledir: Kitab, Furkan, Zikr, Rûh, Şifâ, Nûr, Mecîd, Kelâmullah, Hablullah, Kerîm, Mübîn, Mübârek, Rahmet. “Mushaf” ise Kur’an-ı Kerim’in harflerle yazıya dökülmüş şekline verilen isimdir. Kur’an-ı Kerim’in Değeri Böylesine farklı isimleri olan bu mukaddes kitabın Allah katındaki değerinden de kısaca bahsetmek isterim. Bir âyette şöyle buyrulur:

[color=crimson]“Ey insanlar! Andolsun ki, (bu Kur’an) Rabbinizden size bir öğüt, gönüllerinizdeki sıkıntılara bir şifadır. Ve o aynı zamanda mü’minler için bir hidayet rehberi ve bir rahmettir.” [/color](Yunus, 10/57)

Hz. Peygamber (sav) ise şöyle buyurmaktadır:[color=darkblue] “Kur’an, Allah Teala’ya, göklerden, yerlerden ve bunların içinde bulunanlardan daha sevimlidir.”[/color] (Darimî, Fedailu’l-Kur’an)

Kur’an-ı Kerim böylesine değerli, böylesine hidayet ve rahmet vesilesi iken, nasıl oluyor da bazı insanlar onun şifasından, rahmetinden istifade ediyor da, bazıları rahatsızlık duyabiliyor? Önce konuya işaret eden bir âyete kulak verelim isterseniz…

[color=crimson]“Biz Kur’an’dan, müminler için bir şifa ve rahmet kaynağı olacak ayetler indiriyoruz. Bununla beraber bu Kur’an, zalimlerin ancak hüsranını artırmaktadır.”[/color] (İsra, 17/82)

Kanaatimizce ayeti anlamamıza en çok yardımcı olacak izahlardan birini Hz. Mevlana, şu anlamlı misali vererek yapmaktadır. Konuyla ilgili olarak şöyle der, gönül dünyamızın müstesna misafiri:

[color=indigo]“Nisan yağmurları yağdığında bir yağmur damlasını ağzını açarak yakalayan balık, o damlayı alarak suyun derinliklerine gider. Bir süre sonra o bir damlacık yağmur, balığın karnında bir inci tanesine dönüşür. Aynı yağmur damlasını, yılan da ağzını açarak bekler ve bir damla sudan o da istifade eder. Lakin, o bir damla su, bir müddet sonra yılanın ağzında en kuvvetli zehirlerden birine dönüşür. Yağan yağmur aynı yağmurdur fakat netice itibariyle o, birinde inci, birinde ise zehir olur. İşte Allah’ın âyetleri de böyledir. Onlar sadece ve sadece rahmettir. Ancak mü’minlere şifa olan bu âyetler, zâlimler için bir sıkıntıdır, bir hüsrandır…” [/color]

[b]Kur’an-ı Kerim’i Öğrenmek ve Öğretmenin Önemi [/b]

Gâye bir metni “okumak” olunca, tabiatiyle önce okumayı öğrenmek gerekecektir. Kur’an okumayı öğrenmek ve öğretmek ise başlıbaşına önem arzeden ve Müslümanlar tarafından da önemsenmesi icab eden bir konudur. Bu mevzuda, öncelikle birkaç hadis-i şerifi burada zikretmemiz gerekir.

[color=darkblue]“Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.”[/color] (Buhari, Fedailu’l-Kur’an)

Bu hadisle bağlantılı olması bakımından bir İslam büyüğünün, Tâbiûn’un önde gelen simalarından biri olan ve kırk yılı aşkın bir süre insanlara Kur’an okumasını öğreten Ebu Abdurrahman es-Sülemî’yi de burada zikretmek istiyoruz. Yukarıdaki hadisi zikrettikten sonra şöyle demişti: “Beni (insanlara Kur’an öğretmek üzere) şu bulunduğum yerde oturtan işte bu hadistir.”

[color=darkblue]“Şu Kur’an’ı öğreniniz. Şüphesiz onu okumakla her harfine bedel olarak on sevap ile mükafaat alırsınız.” [/color](Tirmizî, Fedailu’l-Kur’an)

Şimdi yazımızın asıl konusu olan, “Kur’an okumak mı? Yoksa Kur’an’ı “okumak” mı?” sorusunun cevabını vermeye çalışalım. Şüphesiz ki herhangi bir metni okuyabilmek için önce onun okuma dilini bilmek gerekecektir ki, biz bundan önceki satırlarda Kur’an’ın değerinden ve onu okuyabilmeyi öğrenmenin öneminden bahseden bilgilere yer vererek, konuya yeterince vurgu yaptığımızı söyleyebiliriz. Ancak hemen belirtelim ki, bizden istenen Kur’an okumak’tan öte, Kur’an’ı “okumak”tır. Şöyle düşünelim. Bâzen insanlar konuşmaları esnasında birbirlerine, “Bu manzarayı iyi okumak gerek.” derler. Ya da bir uzman, konusuyla ilgili açıklamalarda bulunurken, “Bu tabloyu iyi okumak gerekiyor.” der. Burada “okumak” ifadesiyle dikkat çekilen şey, kişinin karşı karşıya olduğu durumu, muhatabı olduğu meseleyi iyi kavrayabilmek için önemsemesini, duygu ve düşünce yoğunluğu içinde anlamaya konsantre olmasını sağlamaktır. İşte biz mü’minlerden istenen de budur, diyebiliriz.

Allah-u Teâlâ, âyetlerin muhatabı olan bizlerden, onları iyi okumamızı, anlamamızı beklemektedir. Nitekim konuyla ilgili bir ayette, [color=crimson]“Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku.”[/color] (Müzzemmil, 73/4) buyrularak bu konsantrasyonu elde edebilmek için, ağır ağır okuma anlamına gelen “tertîl” üzere okumamız istenmektedir. Yine bizden istenen, ayetler üzerinde düşünmemiz ve onları anlamaya çalışmamızdır. Şu ayet de buna işaret etmektedir: [color=crimson]“Allah, düşünüp anlasınlar diye ayetlerini insanlara açıklayıp durmaktadır.” [/color](Bakara, 2/221) Bazen anlamak için okumak yanında okunanı dinlemek de yeterli olabilir. Nitekim okunan Kur’an’ın dinlenilmesi hususunda tavsiye açık ve nettir: “Kur’an okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve susun ki, rahmet-i ilahiyeye nail olasınız.”

Gerek okurken, gerek dinlerken bu duygu yoğunluğu yok ise, bir başka ifadeyle Kur’an, huşu’ içinde okunmuyor ve dinlenmiyorsa, bu faaliyetten, istenen netice alınamayacaktır diyebiliriz. Hz. Peygamber (sav) bir hadisinde şöyle buyurarak, Kur’an’ı okurken sahip olmamız gereken hâlet-i rûhiyemizin biçimini açık bir ifadeyle ortaya koymaktadır:

[color=darkblue]“Kalpleriniz Kur’an üzerinde birleştiği sürece Kur’an’ı okumaya devam ediniz. Kalben ayrılık hissettiğiniz zaman ise okumayı bırakınız.”[/color] (Buhari, Fedailu’l-Kur’an)

Bu hadis bizlere, Kur’an’ı hem kalp huzuru, hem zihin uyanıklığı, hem dikkatle hem de istekle okumamız gerektiğini öğretmektedir. Bu huzurdan bizi uzaklaştıracak, hızlı ve daha fazla okuma anlayışının ise uygun görülmediğini burada eklemeliyiz. Bir defasında, [color=darkblue]“Üç günden az bir zamanda Kur’an’ı hatmeden kişi, ne okuduğunu anlamış değildir.” [/color](Ebu Davud, Kıraat) diyerek ashabını uyaran Resûl-i Ekrem’in Kur’an’ı nasıl okuduğunu gelin Hz. Aişe (ra) validemizden dinleyelim: [color=darkblue]“Bir gecede hatim yaptığını söylediğiniz kimseler, Kur’an okuduklarını söyleseler de gerçek anlamda onlar Kur’an’ı okumuş değillerdir. Bazı geceler Rasûlullah ile beraber bütün bir geceyi uyanık geçirdiğim olurdu. Ancak o bir gece boyunca sadece Bakara, Âl-i İmran ve Nisa surelerini okurdu. Ancak Rasûlullah, müjde ayetlerini okuduğu zaman dualar edip niyazda bulunur, azap ayetleri geldiği zaman ise Allah’a sığınır, iltica ederdi.”[/color] (Ahmed b. Hanbel, VI, 92)

Görüldüğü üzere, Hz. Peygamber (sav), Kur’an’ı tane tane, ağır ağır telaffuz ederek okur, manasını anlayarak ve içine sindirerek üzerinde tefekkür eder ve bu hâlet-i rûhiye içinde Kur’an’la, kalbini ve zihnini bütünleştirmiş bir halde ibadet ederdi. Kelimenin tam anlamıyla, O (sav), Rabbinden gelen ayetleri “okumakta” ve bunların kendisine neler telkin ettiğini anlamaya gayret etmekte ve bunları benliğine sindirmeye çalışmaktadır. Böylece O (sav), her konuda olduğu gibi, bu hususta da ümmetine “en güzel örnek” olmaktadır. Ne dersiniz, bizim Kur’an okuyuşlarımızla, sevgili Peygamberimiz (sav)’in Kur’an’ı okuması birbirine ne kadar benziyor?


(yeni dünya)

2 yorum

Kur'an-ı Kerim ve Biz

[quote="zhümeyra"]ALLAH cc razı olsun MEVLAM amil olmayı nasip eylesin[/quote]

amin sevgili hümeyra kardeşim, Allah razı olsun.

30.09.2007 - naz

Kur'an-ı Kerim ve Biz

ALLAH cc razı olsun MEVLAM amil olmayı nasip eylesin

28.09.2007 - zhümeyra

Konular