Kâinatın Düzeni "hayret ve gayretinizi artıracak bir ya

[color=olive][size=18px]DURUN! Sabırla ve dikkatle okumanıza değecek!

Kâinatın Düzeni
“hayret ve gayretinizi artıracak bir yazı”

“ Bir insanı 1 yıl beslenmek için 300 alabalık beslemek gerekir. Alabalık için 1.000 ton ot tüketerek yaşayan, 27.000.000 çekirge tüketen 90.000 kurbağa yer. Böylece insan düzenli bir hayat sürdürebilmek için 27.000.000 çekirge veya binlerce ton otta toplanan enerjiyi kullanmak durumundadır. Demek oluyor ki; her canlı kendi düzenini, içindeki daha büyük bir düzensizlik pahasına sürdürebilmektedir. ”

Anlatacağım şey kâinatın düzenidir. Allah’ın eserinin tarifidir. Hıristıyan kültürü ile İslâm kültürü arasındaki en büyük fark nerede? Hıristiyan mucize arar, daima bir takım mûcizeler üzerine iman ettirilmiştir. Hz. İsa “aleyhisselam” ın doğumundan çarmıha gerilmesine, göğe çekilmesine kadar anlatılan bütün Hıristiyan inanışına ait İncil’in bölümleri, hikayeleri böyledir.

İslâm mûcize aramaz. Çünkü Müslüman etrafına baktığı zaman zaten her şeyde Allah’ın tecellisini ve O2nun büyük mûcizesini görür. Hıristiyanlık bir taşın yerden kalkıp belli bir yere yükselmesini mûcize olarak anlatır. Biz onun bırakıldığı zaman yere düşmesini, yine onu aşağı çeken yerçekimi kuvvetini Allah’ın eseri olarak görür; asıl mûcizeyi orada ararız. Müslüman için her şey Allah’ın harikulâde bir sanat eseridir ve bir mûcizedir.

Büyük bir İslâm büyüğü dua etmiş: “ Allahım! Hayretimi artır!” diye. Yani her an her tarafı büyük hayretle seyrediyoruz. Bu yaşıma geldim, süratim tükenmedi; tükenmediği için araştırma gayretim de tükenmedi.

Size bir tavsiye: Herşeyi araştırın ve hayret edin. Hayretle beraber gayretiniz de tükenmesin. Bu kâinatın yaratılış hikayesinden bahsetmek istiyorum, Bundan 20 milyar yıl önce Allah’ın “Ol!” emriyle büyük patlama ( big bang) gerçekleşti. Uzayda hala titreşimleri devam eden, “ses” leri büyük elektromanyetik teleskoplarla duyulan bu patlamayla yaratılış mûcizesi yaşandı. Ortada serbest halde bir enerji bulunuyordu, o enerjiden madde imal edilecekti. Enerjiden atom çekirdeğinin yapı taşları nötron ve protonun meydana getirilebilmesi için 10 trilyon santigrat derece hararete ihtiyaç vardı. İşte bu şartların mevcut olduğu, yaratılışın ilk 1/100.000 saniyesinde nötron ve protonlar hasıl olmuş; sonra uzayın hammaddesi soğumaya başlamıştır. Yaratılışı takiben ilk 1/10.000 saniyelik periyodun sonunda hararet 1000 milyar dereceye, 1/100 saniyede 100 milyar dereceye inmiştir. Artık yaratışın vakî olduğu o mahal güneşin merkezinden sadece 7.000 kat daha sıcaktır ama dikkat edilirse yaratılış anına göre ortam artık hayli soğumuş bulunmaktadır.

İlk 1/1.000.000 saniyede atom çekirdekleri yapılmış, sonra daha düşük hararetlerde meydana gelebilecek elektronlar imal edilerek bu çekirdeklerin etrafında dönmeye başlamışlardır. İşte bu ilk “ dönüş “ o anda doğrudan maddenin yaratıcısını zikretmesi olayıdır. O anda herşey dönmektedir. Elektron çekirdek etrafında, arz güneş etrafında, güneş sistemi kendi yörüngesinde 20 milyar senedir döner durur. Bu dönmenin meydana getirdiği “santrifüj kuvvet” le dönen cismin çevresinde döndüğü “ merkez “ tarafından çekilmesi, yani “ santripetal kuvvet” öylesine ince bir hesapla dengelenmiştir ki; bunlardan birinin diğerinden bir parça az veya fazla olması bir anda kâinatın tekrar dürülüp bükülüp yaratılış anına dönmesine veya toz gibi savrulup hallaç pamuğu gibi atılarak dağılmasına sebep olabilecektir. 20 milyar seneden beri kâinatın her zerresi döne döne Yaratıcı’sını zikretmekte ve bu denge, düzen yine o Yaratıcı’nın ikinci bir emrini beklemektedir.

Yaratılış mûcizesinin ilk saniyelerine dönelim. Artık elde çekirdek ve elektronlardan ibaret bir hammadde vardır. Bu hammaddeden gerçek maddenin atomlarının yapılabilmesi için bugünkü hesaplarla tam 700 bin sene geçmesi gerek. Artık sıcaklık 5.000 derece santigrattır, kâinatın yoğunluğu azalmıştır. Elektromanyetik kuvvetler devreye girmiş, negatif yüklü elektronlar pozitif yüklü çekirdekler tarafından çekilerek madde gerçek mânâsıyla teşekküle başlamıştır. Meydana gelen bu atomlar bütün fizik kanunlarına meydan okurcasına yer yer biraraya gelip toplanmakta, böylece yıldızlar, gezegenler hâsıl olmaktadır. Bunlardan yalnız biri, milyarlarca milyar adet uzay cisminden , onların arasında toz bile sayılmayacak bir “tek” i , yaratılmışların en şereflisi olan insanı barındırabilmek için milyarlarca sene sürecek hazırlık devresine girmiştir. Bu “ zerre” nin çevresi o misafir için en uygun özellikleri taşıyan , aynı zamanda misafirini uzaydan gelecek tehlikeli ışınlara karşı koruyabilecek, atmosfer dediğimiz gaz tabakasıyla kaplanmıştır. Dünya gelip güneşten 149 milyon km. mesafedeki yörüngesine 23 derecelik 30 km’lik hızla dönmeye başlamıştır. Bu sayede gündüzler geceleri, mevsimler mevsimleri takip etmekte; sadece Yaratan’ını tanıması için yaratılmış o şerefli misafirse hâlâ şüpheye düşüp mûcizeler arama gafletine kapılmaktadır. Mûcize kâinatın kendisidir, orada Allah’ın âyetleri vardır. Yeter ki gönül gözümüz kapalı olmasın, biz onları görüp okuyabilelim.

Yine başa dönelim ve şu mukadder sualleri soralım: Yaratılış mûcizesi “ büyük patlama “ (big bang) nerede, ne zaman vakî olmuştur.

“Nerede?” sualine cevap verebilmek için önce bir “ yer “in, bir mahallin mevcudiyeti gerekir. Herşeyin, bu arada yerin, mahallide “ big bang “ le başladığını dikkate alırsak o zaman “Nerede ?” sualinin cevabı “ Her yerde!” olacaktır. Yaratılıştan önce mevcut olmayan bir yerin herhangi bir noktasında bu patlamanın olduğunu söylemek mantık dışıdır.

“Ne zaman?” sualine gelince... Burada da aynı düşünce silsilesiyle hareket etmek gerekir. Yaratılıştan önce ne mekân vardı ne zaman. O halde yaratılışın akıp giden zamanda belli noktada vakî olduğunu söylemek imkânsızdır. Sadece içinde bulunduğumuz anı referans noktası alırsak “ Bugünden 20.000.000 sene önce!” diyebiliriz. Ondan öncesi? Ondan önce sadece Yaratıcı vardı, başka bir şey yoktu. Gelin Mevlid müellifi Süleyman Çelebi’ye kulak verelim bu meselede: “Var iken ol, yoğ idi ins ü melek/ Arş ü ferş ü ây ü gün hem nuh felek.”

Zamandan ve mekândan münezzeh olan Allah zaman ve mekânı birlikte yaratmıştır. Ya en aptal, ya da en akıllı! İkisi ortası dediğimiz hakikî ahmak, inkâra memur... Mikrobu keşfeden Pastuer keşfinin açtığı harikalar ufku karşısında Allah’a insanır., fakat o keşfi Pastuer’den öğrenen yarım adam “ Mikrobun keşfedildiği asırda hiç gizliye inanılır mı?” diye Allah’ı inkara kalkar. Bakın, nereden gelen nereye gidiyor? Demek iş nasipte, düşünmede değil...

Einstein âlemi anlamamızı, Allah’ın onu bir düzen içinde yaratmasına borçlu olduğumuzu söyler. Bu düzenin temeli “ big bang “ sırasında açığa çıkan enerjidir. Bu enerji maddeye dönüşmüş, patlama noktasından itibaren yayılmaya başlamıştır. Dolayısıyla madde, enerjinin hal değiştirmesi sonucu ortaya çıkmıştır.

İnsan nüfusunun 1 milyara ulaşması 2 milyon yıl gerektirmişti. Fakat ikinci milyara sadece 100 yıl içinde varıldı, 1930 – 1960 arasında geçen 30 senede 3 milyara ulaştı. 4. milyara varabilmek için yalnızca 15 yıl yetti, 1960 – 1975 arasında dünya nüfusu %2’lik artış kaydetti. Günümüzde nüfus %1.7 ‘lik hızla artmaktadır ki, böyle giderse 2015 de 8 milyara, 20055 ‘te 16 milyara ulaşacak. Geometrik dizi halinde artan insan kalabalığı aynı şekilde artan bir enerji tüketimine sebep olmaktadır. Ekonomist Wassily Leontief ABD için yaptığı araştırma sonunda önümüzdeki yıllarda enerji tüketiminin şöyle böyle karşılayabilmek için maden sarfiyatının 5 j-katına, gıda tüketiminin 4 katına çıkması gerektiğini göstermiştir. Gerek bu artan tüketimi karşılamak, gerekse eskiyen her türlü yapının yenilenmesi ve imarı için astronomik miktarlarda yenilenemeyen enerji sarfiyatı icap etmektedir. Bu da insanlığın “elde edilebilir enerji” kaynaklarından gittikçe ne kadar uzaklaştığını, mukadder sona her an artan süratle yaklaştığımızı göstermektedir.

Son ne zaman gelecek? Bir bilim adamı konferans verirken kıyametin 50.000 sene sonra kopacağını söyler. Dinleyicilerden biri telâşla ayağa fırlayıp “ Ne dediniz?” diye sorar. Konferansçı “ Kıyamet 50.000 sene sonra kopacak!” diye tekrarlayınca da rahatlayıp “ Ben de 5.000 sene sonra zannedip korkmuştum!” diyerek yerine oturur. “Görelim Mevlâ neyler, neylerse güzel eyler!” Size ben kâinatın şöyle bir karalamasını çizmeye uğraştım. Bu çok teknik konuşmayı mümkün mertebe teknik terimlerden uzaklaştırarak anlatmaya çalıştım.

Prof. Dr. Ayhan Songar’ın Kayseri konferansları Haz.: Tahir Özakkaş
Genç beyin 2007/06 sayı 61 s.18- 19 dan derlenmiştir.


Dünyadaki hiçbir yol kalple beyin arasındaki kadar uzun değildir.
Lagerlöf[/size][/color]

1 yorum

Kâinatın Düzeni "hayret ve gayretinizi artıracak bir ya

Çok güzel yazı ama kıyamet ne 50 bin yıl sonra nede 5 bin yıl sonra kopar kıyamet Allah tealanın filediği vakit dilediği saat dakikada kopar...

19.11.2007 - keceemre

Konular