Çileli soydaş Baymirza Hayit

[b][color=blue]İz Bırakanlar
Ahmet Sırrı Arvas


Çileli soydaş Baymirza Hayit

Fergana vadisi, Namangan vilayeti, Yargorgan köyü sakinlerinden Hayit Mirza Mahmutmirzaoğlu ile hanımı Rabia 9’uncu kez evlad sahibi olurlar (Aralık-1917). O yıl cepleri para görür, beklediklerinin çok fevkinde ürün alırlar. Ambarlar pirinç dolar, telislerden pamuk taşar. Allahü teâlâ bu bereketi oğulcuğumuza ihsan etti der, minik yavrunun adını Baymirza (zengin Mirza) koyarlar. (Mirza, seyyid, şerif gibi bir yakınlığa işaret eder ki Resûl-i erkemle süt annesi cihetinden akraba olurlar.) Bu saadet uzun sürmez Ruslar Kokand’ı işgal eder Türkistan Muhtar Cumhuriyet’ini yıkar, ortalığı kana boyarlar. Hele Ermenilerde vicdanın “v”si bulunmaz, gece yarısı Türklerin kapısına dayanır, sorgusuz sualsiz kurşun yağdırırlar. Yağmacıdırlar da... Para eden ne varsa kaldırır, kadınları kirletir, bebeleri boğarlar.
Mirzagiller böylesi bir hengameyi kilere saklanarak atlatırlar. Meğer “azadlık” ne mânâlı bir kelime imiş, artık onun hasretiyle yatar, onun hasretiyle kalkarlar. Baymirza küçük yaşına rağmen dostu düşmanı tanır, şapkalıları gördü mü siner, sarıklıları gördü mü neşeyle fırlar, elini yumruk yapar.
Yıl 1922... Baymirza 5 yaşındadır.
O gün bayramlıklarını giyer, babasının elinden tutar. Camide bayram namazını kılar, el öper, dua alırlar. Artık kınalı bir koç kesmeli, gülüşe oynaşa sofraya oturmalıdırlar. Kahvaltılarını sıcak çörek (ekmeğe öyle derler) ve kavurmayla yapmalıdırlar.

Bayram hediyesi
Ancak eve döndüklerinde Rabia Hanımı baygın bulurlar. Yanı başında kırık bir tabak vardır, sonra beze sarılı bir topak. İçinden kanlı kıllı bir şey göze batar. Babası merakla kaldırır. Aaa o da ne? Karşılarına mücahid Ağabeyi Nurmirza Hayit’in başı çıkar. Yanında bir not: “Basmacıların sonu böyle olacak!”
Bolşevik usulü bayram hediyesi... Zulme bak!
Sahi kimdir bu Basmacılar? Çerçi gibi avul avul dolanıp pazen basma mı satarlar? Burada bir nokta koyup parantez açalım. (Meraklılar Babıali Kültür Yayıncılığının çıkardığı “Basmacılar” kitabını okusunlar. )
Neyse... Baymirza ilk tahsilini köyünde tamamlar, önlerinde iki imkân vardır, dilerlerse klasik eğitim veren Kadimcilerde de (mollalarda) okuyabilir ama onlar Ceditçilerin (yenilikçiler) hakim olduğu mektebi tercihe şayan bulurlar. Efendim yaşlı hocanın upuzun bir sopası varmış da, falaka filan... Hep aynı masal, külli yalan... İşin aslı ceditçilerin verdiği diploma Rusya’da da geçer, tabip, mühendis olmak isteyen bu mektebi seçer, o kadar...

Onlar daha eşit
Ceditçiler İttihat Terakkicileri andırırlar, her söze “Türklükle” girmelerine rağmen, Bolşeviklere yakın dururlar. Kazan merkezli hareket Sultan Galiyev’in fazla tesiri altında kalır. Ki o Galiyev, adı Lenin, Stalin, Buharin ve Troçki ile anılan devrimci bir Tatardır. Bunlar genelde reformisttirler, alışılagelmiş medrese sisteminden nefret eder, ihtilalci Ruslara mesafe koyan yaşlıları “gericilikle” suçlarlar. Lâkin zaman aksakalları haklı çıkarır, Komünistler ipleri ele geçirir geçirmez Türkleri kırar. “Halkların kardaşlığı” masalına kananlar, rejime yaranamazlar.
Aslında Türkistan’da işçi sınıfı yoktur ki sınıf kavgası ola... Türkler tertemiz Müslüman’dırlar, kendini ilerici sanan birkaç aydın bozuntusu dışında Marksistleri ciddiye alan çıkmaz.
Türk illerini istila eden kızıllar, ata yurda devasa üniversiteler, tiyatrolar, sinemalar kurar, matbuatı da kullanırlar. Türklerin aslında Türk olmadıklarını anlatmaya çalışır, öz kardeşleri Azeri, Türkmen, Kırgız, Kazak, Özbek, Tacik, Uygur, Başkırt gibi kamplara ayırırlar. Her birine ayrı bir alfabe dayatır, birbirlerinden koparırlar.

Balaca şair
Hikayemize dönelim. Baymirza, Namangan’da Talim Terbiye Teknikleri Okuluna devam ederken adeta okulun duvar gazetesine el koyar. “Bizim Fikir” başlığı ile çıkan nüshalar elbette şiir, ağırlıklıdır. Çiçekler, böcekler, kuşlar, ağaçlar...
Ancak zamanla bu muhabbet kesmez olur, ucundan köşesinden siyasete ısınmaya başlar. Hele yeraltı milliyetçilerinden Süleyman Çolpan ile tanışınca kaleminden kan damlar. Baymirza edipleri dikkatle izler, nerede nefes aldıklarına, nerelere vurgu yaptıklarına bakar. Artık o da ustalar gibi elini kolunu kullanır ve mimikleriyle oynar. Sesine hakimdir, öfkeyse öfke, hüzünse hüzün, ironi istemediğin kadar... Kâh ağlatır, kâh coşturur, en büyük alkışı o kapar.
Baymirza küçük yaşına rağmen Çınaraltı Kıraathanesindeki edebiyat sohbetlerinin müdavimi olur, destanlar menkıbeler derken Milletini daha çok sevmeye başlar. Ancak Bolşeviklere göre milletini sevenler “halk düşmanıdırlar”, onlara asla acınmaz. Nitekim okul müdürü Sabirov’u tutuklar, yalap şap yargılayıp kurşuna dizer, gençlerin gözünü korkuturlar.
Liseyi dereceyle bitiren Baymirza, Üniversiteyi kazanmakta zorlanmaz, ancak ne Andican Sulama Sistemleri Enstitüsünde ne de Kokand Tıb Fakültesinde aradıklarını bulamaz. Tutar Taşkent’e gider Tarih okumaya başlar. Özbekistan Halk Komiserleri Şûrası Başkanı Feyzullah Hocayev aracılığı ile devlet bursu alır ve çok rahatlar. (Komünistler Hocayev’i kullanamaz olunca, idam eder sustururlar - 1938 -).

Ağzından çıkanı
Tarih bölümünde sadece “devrim tarihi” okutulur, koskoca Türk tarihini yok sayarlar. Zaten Sovyetlerde “Türkistan” demek kesinlikle yasaktır, ağzından kaçıranı takibe alırlar.
Bakın bu baskı sisteminde kelimeler ne kadar önemlidir: Talebeler kolhozlarda bedavaya ter dökerken içlerinden biri USSR harflerinin ne manaya geldiğini sorar. Arkadaşı şaka yollu “ucuz sebze satana rahmet” diye açıklayınca, onu derhal tutuklar, ibret-i alem için sallandırırlar. Yine makara olsun diye koluna Nazi işareti çizen bir akranı kurşuna dizilir. Yeter ki biri jurnallemesin, ossaat biletinizi keserler, hayatınız kayar.
Baymirza öğrenci komitesi başkanı olarak rektöre çıkar bu mânâsız cinayetlerin hesabını sorar. Rektör cevap vermeye dahi tenezzül etmez, zile basar. Gelen odacılara “atın şunu dışarı” der, o kadar...
[/color][/b]

Konular