Peygamber aşkı
[color=green]Peygamber aşkı
Bir kitabı okuduğun zaman dolu dolu oluyorsa için... Ve kitabın içinde yüreğin sızlıyorsa, gözlerin yaşarıyorsa bazen, söylemelisin!..
Geçen gün de bahsetmiştim “Osmanlı’nın Peygamber Aşkı” kitabından. Tahsin Yıldırım ve Mehmet Kuzu imzasıyla çıkmış, Nesil basmış... Osmanlı’nın, özellikle de Padişahların Peygamber sevgisinin açığa çıktığı örnekleri toplamış bu kitap... Ben de bir iki kısmını aktarıyorum...
*
Yavuz Sultan Selim’in, Haremeyn’i Osmanlı topraklarına kattığı günden itibaren, ecdadımız bu kutsal topraklara karşı öyle edeple davranmıştır ki; Peygamber Efendimizin şehrini, bir valinin adı altına sokmaktan hayâ etmiştir. Yönetim işlerine vekâlet etmek üzere oraya göndereceği idareciye “vali” unvanı vermemiş, onun yerine “Medine Muhafızı” unvanını layık görmüştür...
Her Padişah, devlet ne kadar sıkıntıda olursa olsun, oraların mamur olması için her türlü tedbiri almıştır...
*
Osmanlı devletinin duraklama dönemlerinde, tarihimize “Eğri Kalesi Fatihi” olarak geçen III. Mehmed Hân, Peygamber Efendimizin mübarek ism-i şerifleri her anıldığında ayağa kalkacak kadar Peygamber sevgisiyle doluydu...
Yalan söylemekten utanmayan bazı tarihçilerin kendisine büyük iftiralar attığı Sultan Abdülaziz Han da, her Müslüman gibi Peygamber Efendimizi çok sever ve saygıyla anardı. Hatta sadece Efendimizi sevmekle kalmaz, onun yaşadığı Haremeyn halkına da saygı gösterirdi.
Bir gün hasta yatağında yarı baygın ve sararmış vaziyette yatarken, kendisine;
-Medine-i Münevvere mücavirlerinden bir dilekçe var, dediler. Hemen yaverlerine seslenip;
-Derhal beni ayağa kaldırınız, dedi... Haremeyn’den gelen talepleri ayakta dinlemeliyim! Allah Resulüne komşu olanların talepleri böyle ayak uzatılarak, edebe mugayir bir şekilde dinlenmez!..
Ağır hastalığında bile bu derece hassas davranan, Medine’ye ve hazret-i Peygambere olan muhabbetini böylesine güzel bir surette izhar eden büyük Padişah; Medine-i Münevvere’den her posta geldiğinde de abdest tazeler... Bu mektupları;
-Bunlarda Medine-i Münevvere’nin tozu var!.. Diye öpüp alnına götürür ve ancak ondan sonra başkâtibe uzatarak;
-Aç, oku!.. Derdi.
*
Osmanlı Sultanları her vakit Peygamber Efendimize karşı son derece saygılı ve sevgi dolu idiler. Bu saygı ve sevgi, sultanlardan başlayarak; paşasıyla, âlimiyle, tüccarıyla, çobanıyla, bütün bir millet tarafından hissedilmektedir...
Meşhur Medine müdafii Fahrettin Paşa, Sevgili Peygamberimizin mübarek ruhu incinir endişesiyle, Mescid-i Nebevi’nin tamirinde çalışan ustalara; “bir yere çivi çakacakları zaman çekicin sapına mutlaka keçe sarmalarını ve ses çıkarmadan kullanmalarını” emretmiştir...
.......
MESCİD-İ NEBEVÎ: Peygamberimizin mescidi... ECDAD: Dedeler, babalar, büyük babalar... EDEP: Terbiye, güzel ahlâk, hayâ... HAREMEYN: İki mukaddes harem... Müşrik ve kâfirlere yasak olan mukaddes Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere... İZHÂR: Açığa vurmak, meydana çıkarmak, göstermek... MÂMUR: İmar veya tamir edilmiş... MUGAYİR: Aykırı, uymaz, zıt... MÜCÂVİR: Komşu... Mâbet veya bir tekke yakınlarında çekilip oturan... Yurdunu terk ederek zamanını Haremeyn-i Şerifeyn’de ibadetle geçiren... MÜDÂFİ: Müdâfaa eden, koruyan, def eden... TALEB: İsteme, istenme, dileme, istek... VEKÂLET: Vekillik, birisinin namına iş görmek... YAVER: Yardımcı, devlet büyüklerinin yanında bulunan en yakın memur...
Muaamer Erkul
Türkiye Gazetesi[/color]
Bir kitabı okuduğun zaman dolu dolu oluyorsa için... Ve kitabın içinde yüreğin sızlıyorsa, gözlerin yaşarıyorsa bazen, söylemelisin!..
Geçen gün de bahsetmiştim “Osmanlı’nın Peygamber Aşkı” kitabından. Tahsin Yıldırım ve Mehmet Kuzu imzasıyla çıkmış, Nesil basmış... Osmanlı’nın, özellikle de Padişahların Peygamber sevgisinin açığa çıktığı örnekleri toplamış bu kitap... Ben de bir iki kısmını aktarıyorum...
*
Yavuz Sultan Selim’in, Haremeyn’i Osmanlı topraklarına kattığı günden itibaren, ecdadımız bu kutsal topraklara karşı öyle edeple davranmıştır ki; Peygamber Efendimizin şehrini, bir valinin adı altına sokmaktan hayâ etmiştir. Yönetim işlerine vekâlet etmek üzere oraya göndereceği idareciye “vali” unvanı vermemiş, onun yerine “Medine Muhafızı” unvanını layık görmüştür...
Her Padişah, devlet ne kadar sıkıntıda olursa olsun, oraların mamur olması için her türlü tedbiri almıştır...
*
Osmanlı devletinin duraklama dönemlerinde, tarihimize “Eğri Kalesi Fatihi” olarak geçen III. Mehmed Hân, Peygamber Efendimizin mübarek ism-i şerifleri her anıldığında ayağa kalkacak kadar Peygamber sevgisiyle doluydu...
Yalan söylemekten utanmayan bazı tarihçilerin kendisine büyük iftiralar attığı Sultan Abdülaziz Han da, her Müslüman gibi Peygamber Efendimizi çok sever ve saygıyla anardı. Hatta sadece Efendimizi sevmekle kalmaz, onun yaşadığı Haremeyn halkına da saygı gösterirdi.
Bir gün hasta yatağında yarı baygın ve sararmış vaziyette yatarken, kendisine;
-Medine-i Münevvere mücavirlerinden bir dilekçe var, dediler. Hemen yaverlerine seslenip;
-Derhal beni ayağa kaldırınız, dedi... Haremeyn’den gelen talepleri ayakta dinlemeliyim! Allah Resulüne komşu olanların talepleri böyle ayak uzatılarak, edebe mugayir bir şekilde dinlenmez!..
Ağır hastalığında bile bu derece hassas davranan, Medine’ye ve hazret-i Peygambere olan muhabbetini böylesine güzel bir surette izhar eden büyük Padişah; Medine-i Münevvere’den her posta geldiğinde de abdest tazeler... Bu mektupları;
-Bunlarda Medine-i Münevvere’nin tozu var!.. Diye öpüp alnına götürür ve ancak ondan sonra başkâtibe uzatarak;
-Aç, oku!.. Derdi.
*
Osmanlı Sultanları her vakit Peygamber Efendimize karşı son derece saygılı ve sevgi dolu idiler. Bu saygı ve sevgi, sultanlardan başlayarak; paşasıyla, âlimiyle, tüccarıyla, çobanıyla, bütün bir millet tarafından hissedilmektedir...
Meşhur Medine müdafii Fahrettin Paşa, Sevgili Peygamberimizin mübarek ruhu incinir endişesiyle, Mescid-i Nebevi’nin tamirinde çalışan ustalara; “bir yere çivi çakacakları zaman çekicin sapına mutlaka keçe sarmalarını ve ses çıkarmadan kullanmalarını” emretmiştir...
.......
MESCİD-İ NEBEVÎ: Peygamberimizin mescidi... ECDAD: Dedeler, babalar, büyük babalar... EDEP: Terbiye, güzel ahlâk, hayâ... HAREMEYN: İki mukaddes harem... Müşrik ve kâfirlere yasak olan mukaddes Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere... İZHÂR: Açığa vurmak, meydana çıkarmak, göstermek... MÂMUR: İmar veya tamir edilmiş... MUGAYİR: Aykırı, uymaz, zıt... MÜCÂVİR: Komşu... Mâbet veya bir tekke yakınlarında çekilip oturan... Yurdunu terk ederek zamanını Haremeyn-i Şerifeyn’de ibadetle geçiren... MÜDÂFİ: Müdâfaa eden, koruyan, def eden... TALEB: İsteme, istenme, dileme, istek... VEKÂLET: Vekillik, birisinin namına iş görmek... YAVER: Yardımcı, devlet büyüklerinin yanında bulunan en yakın memur...
Muaamer Erkul
Türkiye Gazetesi[/color]
Konular
- Yaptıklarımızın Hesabını Vermeye Hazırlıklı Mısınız.
- Kur'an Nasıl Bir Devlet Yönetimini Öneriyor.
- Kendimize Rab lar Edindiğimizin Farkında Bile Değiliz.
- Sesli düşler
- Ömürden Kaybolan Bir Senemiz
- Yardıma ihtiyacım var
- Hakan Kenan Hoca
- Türkiye'nin Gururu Lingerium
- Zorunlu Trafik Sigortası
- Kur'an ın Bizlere İndirilme Amacını Doğru Anlamalıyız.
- Rivayetleri Aklamak Adına, Kur'an a Saygısızlık Yapmayalım.
- Allah ın Affetmesi, Şefaati Konusunu Nasıl Anlamalıyız.
- Hac Suresi 47, Zümer Suresi 42. Ayetlerin. Ölüm Ve Rüya İlişkisi.
- Allah ın Sınırlarını Aşarak, Kafirlerden Olmak İstemiyorsak.
- Kur'an neden arapça indirilmiştir. Zuhruf 2-3. Fussilet 44. Ayet.
- Elbette tek vatan bö-lü-ne-me----yiz
- Bizleri dinden saptıran en büyük yanlışımız.
- Çalışanlarınızın network trafiğini DeskGate ile inceleyin
- DeskGate en iyi sirket guvenlik programi
- Pekala ölmüyormuyuz
- Siber saldırı ve afetlere karşı veri yedekleme yazılımı DeskGate
- Işsizlik sel gibi
- Ad adres telefon
- Nuhilik (noahidizm)
- Isa beklenen yahudi mesih midir?
- Cümle kapısı..
- Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 3
- Nasreddin Hoca Fıkraları
- Allah ın resulünün bizlere örnek oluşunu, hangi kaynaktan öğrenmeliyiz?
- Ayşecik İle Yasemin Sultan