İstanbul bize küskün
[color=green]İstanbul bize küskün
GÜZİN OSMANCIK
Kurdun devlet-ü ikbâli çobanın uyumasındandır.
İslâm’ın manevi kalesi İstanbul. “Ben Osmanlıyım, ben İslam’ım” der gibi konuşurdu kendi dilinde.
Cihan Padişahı Fatih Sultan Mehmet, 23 yaşında İstanbul’u fethettiği zaman Bizans’ın paha biçilmez hazinelerini Sultanahmet Meydanına yığarak gaziler arasında pay edilmesini emreder. İstanbul’un manevi fatihi Akşemseddin Hazretleri Ayasofya Caminde gazilere ilk hutbesini vermek üzere kürsüye gelir.
-Ey gaziler! Allah’ın yardımları ve sizlerin de cesaret ve gayretleri ile İstanbul artık elhamdülillah bizimdir. Bu şehrin kıyamete kadar sizin elinizde kalmasını ister misiniz? diye sorar. Zafer mutluluğu ile kendilerinden geçen gaziler hep bir ağızdan
- Elbette isteriz” derler.
Akşemseddin Hazretleri
- O zaman aldığınız ganimetlerin dörtte üçünü hayra harcayın buyurur. Bunun üzerine bütün gaziler hayır ve hasenat için yarışa girerler. Kendi adlarına camiler, mescitler, sebiller, külliyeler, medreseler, hamamlar yaptırırlar. İşte ecdadımızın zekatıdır İstanbul’un tarihi. Şimdi yerinde rüzgarın sesinin uğuldadığı, heba olan zekatların yokluğu yaşanır şehrin her köşesinde.
Zamanın birinde İstanbul’a Le Corbusier isminde bir Fransız mimar gelir. O, tam bir Osmanlı tutkunudur. 1911 de İstanbul için yazdığı bir yazıda şöyle der. “Kitlelerde elemanter geometrinin bir disiplini var. Kareler, küpler, küreler geçidi adeta. Planda ise tek bir eksene uyarlanan bir dikdörtgen. İşte mimari biçimlerin melodisi” Bu şehir farklıdır. Le Corbusier bunu fark eden ilk kişi değildir ama bu konuda kendini sorumlu hisseden bir Osmanlı hayranıdır. Ve Türk Milletinin inkılapçılarına gözlemlerini ve duygularını belirten bir mektup yazar. “ İstanbul’un tozuyla, toprağıyla olduğu gibi bırakılmasını tavsiye ediyorum. Hiçbir şeye dokunulmamalı, şehir olduğu gibi muhafaza edilmelidir.” der.
Ve yine kendi kaleminden “Ah! Keşke bu mektubu yazmasaydım.İşte hayatımın en büyük hatasını yaptım” der. “Çünkü bu mektubu yazmamış olsaydım Henry Prost’un yerine İstanbul’un imar planlarını ben çizecektim.” der.
Ve güzeller güzeli İstanbul’un nazım planı Fransız Dr. Henry Prost’a verilir. Prost bir Bizans hayranıdır ve Osmanlıdan kalan her şeyden nefret eder. Çünkü Osmanlıya ait her eser ona Fethi hatırlatmaktadır. Halbuki İstanbul Bizans’tır ve Osmanlı izleri hafızalardan silinmelidir. Çok sinsice bir plan hazırlayarak işe koyulur. O yıllarda ( 1939) Belediye başkanı Lütfü Kırdar’dır.
İstanbul’a has olan tramvay kaldırılacak, yerine modern oto yollar yapılacaktır. Çünkü, Neron gibi şehri yakamayacağına göre yıkarak emellerine ulaşmayı düşünür. Şehrin İslâmi görüntüsü tamamen yok edilmeli, İstanbul’da fethi hatırlatan ne varsa hafızalardan silinmelidir. Yıkabildiği kadar eseri yıkmalı, yıkamadıklarını da büyük binaların arasında kaybetmelidir. İstanbul, yeni yapılan binalarla yeni bir görüntüye büründürülmelidir.
İşe tarihi mekanlardan başlar. Bir estetik harikası olan Taksim meydanında ki Topçu kışlasını yıkarak yerine park ve kültür sarayı yapmakla işe koyulur. Halbuki bu kışla tam anlamıyla bir sanat şaheseridir. Kışlanın ortasında ki avlu içinde ne tarihi maçlar yapılmıştır. 26 ekim 1923 de Romanya ile yapılan maçta 2-2 beraberlik, yine Galatasaray, Romanya Milli takımını bu avluda 6 bin kişilik izleyicisi ile 7-4 sayı farkı ile yenmiştir. Bu arada İstanbul’un gözbebeği Beyoğlu’da bu işten nasibini alanlardandır. Buraya da getirip tersaneyi kurar.
Prost, İstanbul’un en gözde ve tarihi mekanlarını özellikle bilinçli seçer.
Bütün dünyanın hayranlık duyduğu ve Fatihin gemilerini indirdiği Haliç tamamen yok edilmeli diye düşünür. Ve 696 adet ağır sanayi, 2020 adet küçük sanayi yi getirip o güzelim kıyılara yerleştirir, atıklarını da denize boşaltır. Haliçteki bütün tarihi saraylar yıkılır. Deniz artık maviliğini kaybedip bir çamur çukuruna dönüşür.
Sultanların ok attığı tarihi Okmeydanı’nı imara açar. En önemlisi Fetih ordularının karargâh kurduğu, mehter takımının günlerce İstanbul’u almak için köslere vurduğu o kutsal topraklara dericileri yerleştirip tabakhane yapar. Bunla da yetinmez, romanlara konu olan, ölümsüz aşklara sahne olan o güzelim Kağıthane yine onun planları ile yok edilir. Değerlerine paha biçilemeyen tarihi kasırlar yıkılıp, yerlerine fabrika binaları inşa edilir.
Sıra İstanbul’un manevi semti Eyüp’e gelir. Eyüp’teki ecdadımızın mezar taşları yerlerinden sökülerek Fransa’ya kaçırılıp, bahçe süsü olarak yüksek fiyattan satışa sunulur. Yine aynı semtte 127 adet çeşme sökülür, kullanılmaz hale getirilir, talan edilir.
Bu şehre çok büyük caddeler yapılmalıdır diye ikna eder yetkilileri Prost. Vatan, Millet ve Ordu caddelerini açmak için yüzlerce cami, mescit, çeşme, külliye, hamam ve tarihi yapıyı yerle bir eder.
Yol ile hiç alakası olmayan Sekban başı Mescidini de aynı semtte bulunan Ayios Polieuktos kilisesini ortaya çıkartmak için ortadan kaldırır. Soğuk Kuyu Mescidini yıkıp yerine park yapar. 1 sene içinde tarihi 54 camiyi yerle bir eder. Yıktırılan çeşme, hamam medrese sebil ve tekkelerin hesabı dahi tutulmaz. Kimsede ondan bunun hesabını sormadığı için, şehirde tam bir tarihi kıyım başlamıştır.
x
Bunlardan pek çoğu da Sinan’ın eserleridir. Topkapı’da yine Sinan eseri İlyaszade Mescidi ve Fındıkzade’de ki Molla Gürani Mescidi,
Millet caddesinin etrafında bulunan Oğlaklar Tekkesi, Sarı Musa cami ise yol genişletme bahanesi ile yerle bir edilir. Simkeş Mescidi ile Yenibahçe Mescidi Vatan caddesinin kurbanlarıdır. Artık İstanbul Modern bir şehir olma yolunda son çehresine hazırlanmaktadır. Halktan hiçbir tepki gelmez, hatta görevliler mimara yardım etmek için ellerinden gelen bütün imkanları seferber ederler.
Tarihi surlarımızın içine odun depoları ve bit pazarları yerleştirilir.
x
Ördek Kasap Mescidi, Camcılar Mescidi, Kara Mehmet Paşa Camisi Çakır ağa Mescidi de yol açma bahanesiyle yerle yeksan edilir. İstanbul artık bu değişime dayanamaz, gözyaşları döker. Halk suskun ve şaşkındır, Prost ise sinsice planlarının keyfini çıkarmaktadır.
x
Divan Edebiyatımızın ünlü isimlerinden Revani Çelebi Mescidi ve mezar taşı ortadan kaldırılır. Yine Sinan tarafından yapılan Azepler Mescidi, hamamı ile birlikte yola katılır. Firuzağa Mescidi, II. Beyazıt devri eseridir. Tüfekhane Mescidi ve Saraçhane Mescidinin yerine hiçbir estetik görünüşü olmayan resmi daireler yapılır. 1955 yıllarında yol kenarında kalan diğer mescitlerde birer birer sebepsiz yere yıkılır. Zeytinciler Mescidi, Mimar Ayas Mescidi daha büyüğünü yaptırma vadi ile yıkılıp imha edilir ama yerine bir şey yaptırılmaz. Voynuk Şücaeddin cami yıkılır yıkılmasına da ama kimse neden yıkıldığını asla bilemez. İstanbul’un ilk Kadısı, ve Belediye Reisi Hızır Beyin mezarı kaldırılıp, üzerine mimarinin yüz karası İMÇ blokları inşa edilir.
1543 tarihli Sultan Cami ve 1504 tarihli Şirin Bey Mescidi, türbesiyle birlikte asfalta katılır. Çapadaki Münadi Mescidi, Kazasker Abdurrahman Efendi Cami Millet caddesine katılır. Emsalsiz bir Mimar İlyas eseri olan Şehremini Denizabdal Cami, daha büyük bir cami yapma vadi ile yıkılır ve yerine hiçbir şey yapılmaz.Yine bir sanat harikası olan Revani mescidi hiç sebepsiz yere yıkılır.
Saraçhane ve Un kapanı da kıyımdan nasibini alanlar arasındadır. Atatürk Bulvarını açmak için Çandarlı İbrahim Paşa Cami, Altuncu zade Tekkesi ve Süleyman Halife Sübyan Mektebi İMÇ bloklarının altında kalan Hoca Teberrük Mescidi sanat değerleri çok yüksek olan eserlerdir.
Yine Kanuni devri eseri olan Hakim Çelebi Mescidi ve Sadrazam Hasan Paşa Mescidi ise üniversite binasına ilave edilir. Beyazıt Kepenekçi İshak Mescidi yıkılır, Maliye Muhasebe Yüksek Okulu olur. Bıyıklı Hüsrev Mescidi ve Hubyar Mescidi Cerrah Paşaya gider. Müneccim Sadi Mescidi ve Nazmi Tekke Mescidi Çapa Tıp fakültesine katılır. Unkapanı Papasoğlu Mescidinin üzerine ise tekel binası yapılır,
Aksaray’daki Oruç Gazi Mescidi ve Laleli’de Papazoğlu Mescidi yıkılıp yerine beton okul binası dikilir.
Ahmet Rasim Lisesi aslında yıkılan Keskin Dede Mescidinin arsasına kondurulmuştur.
Camcı Ali mescidi, Hatice Sultan Mescidi, Payzen Yusuf Paşa mescidi yerine modern apartman binası yapılır.
Güzelim Yayla Cami ise hiçbir sebebi yokken mimarı rahatsız ettiği için yıkılır. Yerine hiçbir şey yapılmaz. Kırkşeşme sularının çeşmeleri de yerle bir edilir, musluklar sökülerek pirinç fiyatına satılır.
Bunun gibi yüzlerce esere kepçe vurulur ve o güzelim bentlerin aralarından yollar geçirilir.
Aslında onu en çok rahatsız eden Fatih Camidir. Çünkü Fatihin yaptırdığı bu heybetli Cami ona hep fethi hatırlatmaktadır. Fatih Cami killi toprak zemin üzerine inşa edilmiştir. Zemin kuru kaldığı müddetçe taş gibi sert ve sağlamdır. Onu yıkmayı göze alamaz. O zaman öyle bir plan yapmalıdır ki, Caminin yıkılışını tabiata bırakmalıdır. Hemen caminin etrafını imara açar ve etrafına yüzlerce kuyu kazdırarak killi zemini ıslatıp killi toprağı çamur haline dönüştürür. En ufak bir depremde onun yapmak istediğinin gerçekleşeceğinden emindir. Prost senelerce bu planın gerçekleşeceği anı bekler. Gerçek şu dur ki Fethin abidesi olan Fatih Cami artık çamurdan bir tepenin üzerinde oturmaktadır.
İşte Henry Prost’un İstanbul’a yaptığını kimse yapmamıştır. Bu memleket Sinan gibi nicelerini yetiştirirken biz onun eserlerine kepçe vuran Bizans hayranı mimarlara teslim etmişiz gazilerimizin zekâtlarını.
Ne güzel demiş Mevlana “Kurdun devlet-ü ikbali çobanın uyumasındandır ”diye.
O Sinan ki yaptığı camilere uyguladığı mimari hileler ile görkemine görkem katmış, seyredenleri hayretler içinde hayran bırakmıştı. Camilerin çevresinde bulunan hiçbir yapının pencere büyüklükleri caminin pencere büyüklüğünü geçemezdi. Keza kapılarda aynı. Bu camileri daha görkemli ve heybetli yapmak için kullanılan bir mimari hileydi. Şimdi ise yapılan binalar manevi eserlerimizi kapatacak büyülükte olup, şehrin o ilahi görüntüsünü gizleme çabasında.
O bin bir gece masallarında anlatılan hep sendin İstanbul. Büyülü, gizemli cazibenle her kes seni kıskanırdı. Sen ise eşsiz olmanın gururunu yaşadın asırlarca. Sana yazıldı en güzel şiirler ve sana bestelendi en güzel şarkılar. Kuşlar senin için şakıdı, erguvanlar sadece sana verdi erguvan rengini. Sana açtı bütün çiçekler baharlarda. Nice ilahi aşklar yaşandı gülistan bahçelerinde. Sustun! sır vermedin sakladın bağrında aşıkları. Senin seyrine doyum olur muydu bir zamanlar? İbadet gibiydi kapalı gözlerle seni hissetmek. Bak şimdi haline; nasılda tarumar olmuş her köşen. Bülbüllerin susmuş, çiçeklerin solgun, denizinde hüzün var, gökyüzün gri. Haliç’in mahzun ve durgun. Zaman senin için nasılda vefasız ve insafsız çalışmış. Sen ise bize küskün ve de kırgınsın.
[email]guzinosmancik@yahoo.com[/email]
SANATALEMİ.NET[/color]
GÜZİN OSMANCIK
Kurdun devlet-ü ikbâli çobanın uyumasındandır.
İslâm’ın manevi kalesi İstanbul. “Ben Osmanlıyım, ben İslam’ım” der gibi konuşurdu kendi dilinde.
Cihan Padişahı Fatih Sultan Mehmet, 23 yaşında İstanbul’u fethettiği zaman Bizans’ın paha biçilmez hazinelerini Sultanahmet Meydanına yığarak gaziler arasında pay edilmesini emreder. İstanbul’un manevi fatihi Akşemseddin Hazretleri Ayasofya Caminde gazilere ilk hutbesini vermek üzere kürsüye gelir.
-Ey gaziler! Allah’ın yardımları ve sizlerin de cesaret ve gayretleri ile İstanbul artık elhamdülillah bizimdir. Bu şehrin kıyamete kadar sizin elinizde kalmasını ister misiniz? diye sorar. Zafer mutluluğu ile kendilerinden geçen gaziler hep bir ağızdan
- Elbette isteriz” derler.
Akşemseddin Hazretleri
- O zaman aldığınız ganimetlerin dörtte üçünü hayra harcayın buyurur. Bunun üzerine bütün gaziler hayır ve hasenat için yarışa girerler. Kendi adlarına camiler, mescitler, sebiller, külliyeler, medreseler, hamamlar yaptırırlar. İşte ecdadımızın zekatıdır İstanbul’un tarihi. Şimdi yerinde rüzgarın sesinin uğuldadığı, heba olan zekatların yokluğu yaşanır şehrin her köşesinde.
Zamanın birinde İstanbul’a Le Corbusier isminde bir Fransız mimar gelir. O, tam bir Osmanlı tutkunudur. 1911 de İstanbul için yazdığı bir yazıda şöyle der. “Kitlelerde elemanter geometrinin bir disiplini var. Kareler, küpler, küreler geçidi adeta. Planda ise tek bir eksene uyarlanan bir dikdörtgen. İşte mimari biçimlerin melodisi” Bu şehir farklıdır. Le Corbusier bunu fark eden ilk kişi değildir ama bu konuda kendini sorumlu hisseden bir Osmanlı hayranıdır. Ve Türk Milletinin inkılapçılarına gözlemlerini ve duygularını belirten bir mektup yazar. “ İstanbul’un tozuyla, toprağıyla olduğu gibi bırakılmasını tavsiye ediyorum. Hiçbir şeye dokunulmamalı, şehir olduğu gibi muhafaza edilmelidir.” der.
Ve yine kendi kaleminden “Ah! Keşke bu mektubu yazmasaydım.İşte hayatımın en büyük hatasını yaptım” der. “Çünkü bu mektubu yazmamış olsaydım Henry Prost’un yerine İstanbul’un imar planlarını ben çizecektim.” der.
Ve güzeller güzeli İstanbul’un nazım planı Fransız Dr. Henry Prost’a verilir. Prost bir Bizans hayranıdır ve Osmanlıdan kalan her şeyden nefret eder. Çünkü Osmanlıya ait her eser ona Fethi hatırlatmaktadır. Halbuki İstanbul Bizans’tır ve Osmanlı izleri hafızalardan silinmelidir. Çok sinsice bir plan hazırlayarak işe koyulur. O yıllarda ( 1939) Belediye başkanı Lütfü Kırdar’dır.
İstanbul’a has olan tramvay kaldırılacak, yerine modern oto yollar yapılacaktır. Çünkü, Neron gibi şehri yakamayacağına göre yıkarak emellerine ulaşmayı düşünür. Şehrin İslâmi görüntüsü tamamen yok edilmeli, İstanbul’da fethi hatırlatan ne varsa hafızalardan silinmelidir. Yıkabildiği kadar eseri yıkmalı, yıkamadıklarını da büyük binaların arasında kaybetmelidir. İstanbul, yeni yapılan binalarla yeni bir görüntüye büründürülmelidir.
İşe tarihi mekanlardan başlar. Bir estetik harikası olan Taksim meydanında ki Topçu kışlasını yıkarak yerine park ve kültür sarayı yapmakla işe koyulur. Halbuki bu kışla tam anlamıyla bir sanat şaheseridir. Kışlanın ortasında ki avlu içinde ne tarihi maçlar yapılmıştır. 26 ekim 1923 de Romanya ile yapılan maçta 2-2 beraberlik, yine Galatasaray, Romanya Milli takımını bu avluda 6 bin kişilik izleyicisi ile 7-4 sayı farkı ile yenmiştir. Bu arada İstanbul’un gözbebeği Beyoğlu’da bu işten nasibini alanlardandır. Buraya da getirip tersaneyi kurar.
Prost, İstanbul’un en gözde ve tarihi mekanlarını özellikle bilinçli seçer.
Bütün dünyanın hayranlık duyduğu ve Fatihin gemilerini indirdiği Haliç tamamen yok edilmeli diye düşünür. Ve 696 adet ağır sanayi, 2020 adet küçük sanayi yi getirip o güzelim kıyılara yerleştirir, atıklarını da denize boşaltır. Haliçteki bütün tarihi saraylar yıkılır. Deniz artık maviliğini kaybedip bir çamur çukuruna dönüşür.
Sultanların ok attığı tarihi Okmeydanı’nı imara açar. En önemlisi Fetih ordularının karargâh kurduğu, mehter takımının günlerce İstanbul’u almak için köslere vurduğu o kutsal topraklara dericileri yerleştirip tabakhane yapar. Bunla da yetinmez, romanlara konu olan, ölümsüz aşklara sahne olan o güzelim Kağıthane yine onun planları ile yok edilir. Değerlerine paha biçilemeyen tarihi kasırlar yıkılıp, yerlerine fabrika binaları inşa edilir.
Sıra İstanbul’un manevi semti Eyüp’e gelir. Eyüp’teki ecdadımızın mezar taşları yerlerinden sökülerek Fransa’ya kaçırılıp, bahçe süsü olarak yüksek fiyattan satışa sunulur. Yine aynı semtte 127 adet çeşme sökülür, kullanılmaz hale getirilir, talan edilir.
Bu şehre çok büyük caddeler yapılmalıdır diye ikna eder yetkilileri Prost. Vatan, Millet ve Ordu caddelerini açmak için yüzlerce cami, mescit, çeşme, külliye, hamam ve tarihi yapıyı yerle bir eder.
Yol ile hiç alakası olmayan Sekban başı Mescidini de aynı semtte bulunan Ayios Polieuktos kilisesini ortaya çıkartmak için ortadan kaldırır. Soğuk Kuyu Mescidini yıkıp yerine park yapar. 1 sene içinde tarihi 54 camiyi yerle bir eder. Yıktırılan çeşme, hamam medrese sebil ve tekkelerin hesabı dahi tutulmaz. Kimsede ondan bunun hesabını sormadığı için, şehirde tam bir tarihi kıyım başlamıştır.
x
Bunlardan pek çoğu da Sinan’ın eserleridir. Topkapı’da yine Sinan eseri İlyaszade Mescidi ve Fındıkzade’de ki Molla Gürani Mescidi,
Millet caddesinin etrafında bulunan Oğlaklar Tekkesi, Sarı Musa cami ise yol genişletme bahanesi ile yerle bir edilir. Simkeş Mescidi ile Yenibahçe Mescidi Vatan caddesinin kurbanlarıdır. Artık İstanbul Modern bir şehir olma yolunda son çehresine hazırlanmaktadır. Halktan hiçbir tepki gelmez, hatta görevliler mimara yardım etmek için ellerinden gelen bütün imkanları seferber ederler.
Tarihi surlarımızın içine odun depoları ve bit pazarları yerleştirilir.
x
Ördek Kasap Mescidi, Camcılar Mescidi, Kara Mehmet Paşa Camisi Çakır ağa Mescidi de yol açma bahanesiyle yerle yeksan edilir. İstanbul artık bu değişime dayanamaz, gözyaşları döker. Halk suskun ve şaşkındır, Prost ise sinsice planlarının keyfini çıkarmaktadır.
x
Divan Edebiyatımızın ünlü isimlerinden Revani Çelebi Mescidi ve mezar taşı ortadan kaldırılır. Yine Sinan tarafından yapılan Azepler Mescidi, hamamı ile birlikte yola katılır. Firuzağa Mescidi, II. Beyazıt devri eseridir. Tüfekhane Mescidi ve Saraçhane Mescidinin yerine hiçbir estetik görünüşü olmayan resmi daireler yapılır. 1955 yıllarında yol kenarında kalan diğer mescitlerde birer birer sebepsiz yere yıkılır. Zeytinciler Mescidi, Mimar Ayas Mescidi daha büyüğünü yaptırma vadi ile yıkılıp imha edilir ama yerine bir şey yaptırılmaz. Voynuk Şücaeddin cami yıkılır yıkılmasına da ama kimse neden yıkıldığını asla bilemez. İstanbul’un ilk Kadısı, ve Belediye Reisi Hızır Beyin mezarı kaldırılıp, üzerine mimarinin yüz karası İMÇ blokları inşa edilir.
1543 tarihli Sultan Cami ve 1504 tarihli Şirin Bey Mescidi, türbesiyle birlikte asfalta katılır. Çapadaki Münadi Mescidi, Kazasker Abdurrahman Efendi Cami Millet caddesine katılır. Emsalsiz bir Mimar İlyas eseri olan Şehremini Denizabdal Cami, daha büyük bir cami yapma vadi ile yıkılır ve yerine hiçbir şey yapılmaz.Yine bir sanat harikası olan Revani mescidi hiç sebepsiz yere yıkılır.
Saraçhane ve Un kapanı da kıyımdan nasibini alanlar arasındadır. Atatürk Bulvarını açmak için Çandarlı İbrahim Paşa Cami, Altuncu zade Tekkesi ve Süleyman Halife Sübyan Mektebi İMÇ bloklarının altında kalan Hoca Teberrük Mescidi sanat değerleri çok yüksek olan eserlerdir.
Yine Kanuni devri eseri olan Hakim Çelebi Mescidi ve Sadrazam Hasan Paşa Mescidi ise üniversite binasına ilave edilir. Beyazıt Kepenekçi İshak Mescidi yıkılır, Maliye Muhasebe Yüksek Okulu olur. Bıyıklı Hüsrev Mescidi ve Hubyar Mescidi Cerrah Paşaya gider. Müneccim Sadi Mescidi ve Nazmi Tekke Mescidi Çapa Tıp fakültesine katılır. Unkapanı Papasoğlu Mescidinin üzerine ise tekel binası yapılır,
Aksaray’daki Oruç Gazi Mescidi ve Laleli’de Papazoğlu Mescidi yıkılıp yerine beton okul binası dikilir.
Ahmet Rasim Lisesi aslında yıkılan Keskin Dede Mescidinin arsasına kondurulmuştur.
Camcı Ali mescidi, Hatice Sultan Mescidi, Payzen Yusuf Paşa mescidi yerine modern apartman binası yapılır.
Güzelim Yayla Cami ise hiçbir sebebi yokken mimarı rahatsız ettiği için yıkılır. Yerine hiçbir şey yapılmaz. Kırkşeşme sularının çeşmeleri de yerle bir edilir, musluklar sökülerek pirinç fiyatına satılır.
Bunun gibi yüzlerce esere kepçe vurulur ve o güzelim bentlerin aralarından yollar geçirilir.
Aslında onu en çok rahatsız eden Fatih Camidir. Çünkü Fatihin yaptırdığı bu heybetli Cami ona hep fethi hatırlatmaktadır. Fatih Cami killi toprak zemin üzerine inşa edilmiştir. Zemin kuru kaldığı müddetçe taş gibi sert ve sağlamdır. Onu yıkmayı göze alamaz. O zaman öyle bir plan yapmalıdır ki, Caminin yıkılışını tabiata bırakmalıdır. Hemen caminin etrafını imara açar ve etrafına yüzlerce kuyu kazdırarak killi zemini ıslatıp killi toprağı çamur haline dönüştürür. En ufak bir depremde onun yapmak istediğinin gerçekleşeceğinden emindir. Prost senelerce bu planın gerçekleşeceği anı bekler. Gerçek şu dur ki Fethin abidesi olan Fatih Cami artık çamurdan bir tepenin üzerinde oturmaktadır.
İşte Henry Prost’un İstanbul’a yaptığını kimse yapmamıştır. Bu memleket Sinan gibi nicelerini yetiştirirken biz onun eserlerine kepçe vuran Bizans hayranı mimarlara teslim etmişiz gazilerimizin zekâtlarını.
Ne güzel demiş Mevlana “Kurdun devlet-ü ikbali çobanın uyumasındandır ”diye.
O Sinan ki yaptığı camilere uyguladığı mimari hileler ile görkemine görkem katmış, seyredenleri hayretler içinde hayran bırakmıştı. Camilerin çevresinde bulunan hiçbir yapının pencere büyüklükleri caminin pencere büyüklüğünü geçemezdi. Keza kapılarda aynı. Bu camileri daha görkemli ve heybetli yapmak için kullanılan bir mimari hileydi. Şimdi ise yapılan binalar manevi eserlerimizi kapatacak büyülükte olup, şehrin o ilahi görüntüsünü gizleme çabasında.
O bin bir gece masallarında anlatılan hep sendin İstanbul. Büyülü, gizemli cazibenle her kes seni kıskanırdı. Sen ise eşsiz olmanın gururunu yaşadın asırlarca. Sana yazıldı en güzel şiirler ve sana bestelendi en güzel şarkılar. Kuşlar senin için şakıdı, erguvanlar sadece sana verdi erguvan rengini. Sana açtı bütün çiçekler baharlarda. Nice ilahi aşklar yaşandı gülistan bahçelerinde. Sustun! sır vermedin sakladın bağrında aşıkları. Senin seyrine doyum olur muydu bir zamanlar? İbadet gibiydi kapalı gözlerle seni hissetmek. Bak şimdi haline; nasılda tarumar olmuş her köşen. Bülbüllerin susmuş, çiçeklerin solgun, denizinde hüzün var, gökyüzün gri. Haliç’in mahzun ve durgun. Zaman senin için nasılda vefasız ve insafsız çalışmış. Sen ise bize küskün ve de kırgınsın.
[email]guzinosmancik@yahoo.com[/email]
SANATALEMİ.NET[/color]
Konular
- Yaptıklarımızın Hesabını Vermeye Hazırlıklı Mısınız.
- Kur'an Nasıl Bir Devlet Yönetimini Öneriyor.
- Kendimize Rab lar Edindiğimizin Farkında Bile Değiliz.
- Sesli düşler
- Ömürden Kaybolan Bir Senemiz
- Yardıma ihtiyacım var
- Hakan Kenan Hoca
- Türkiye'nin Gururu Lingerium
- Zorunlu Trafik Sigortası
- Kur'an ın Bizlere İndirilme Amacını Doğru Anlamalıyız.
- Rivayetleri Aklamak Adına, Kur'an a Saygısızlık Yapmayalım.
- Allah ın Affetmesi, Şefaati Konusunu Nasıl Anlamalıyız.
- Hac Suresi 47, Zümer Suresi 42. Ayetlerin. Ölüm Ve Rüya İlişkisi.
- Allah ın Sınırlarını Aşarak, Kafirlerden Olmak İstemiyorsak.
- Kur'an neden arapça indirilmiştir. Zuhruf 2-3. Fussilet 44. Ayet.
- Elbette tek vatan bö-lü-ne-me----yiz
- Bizleri dinden saptıran en büyük yanlışımız.
- Çalışanlarınızın network trafiğini DeskGate ile inceleyin
- DeskGate en iyi sirket guvenlik programi
- Pekala ölmüyormuyuz
- Siber saldırı ve afetlere karşı veri yedekleme yazılımı DeskGate
- Işsizlik sel gibi
- Ad adres telefon
- Nuhilik (noahidizm)
- Isa beklenen yahudi mesih midir?
- Cümle kapısı..
- Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 3
- Nasreddin Hoca Fıkraları
- Allah ın resulünün bizlere örnek oluşunu, hangi kaynaktan öğrenmeliyiz?
- Ayşecik İle Yasemin Sultan