KAYA VE ADA

[b][color=blue]KAYA VE ADA Kemal Reisoğlu

Ben bir kayayım
Ben bir adayım
Etrafıma duvarlar inşa ettim
Devasa ve güçlü bir kale
Kimse girmesin diye
Dostluğa ihtiyacım yok
Çünkü dostluk acı verir
Kahkaha ve sevmeden tiksinirim
Ben bir kayayım
Ben bir adayım

Zırhım korur beni
Odamda saklanırım
Rahmimde güven içindeyim
Ne ben kimseye dokunurum
ve ne de kimse dokunur bana
Ben bir kayayım
Ben bir adayım.

Bu şarkı sözleri Amerikalı bir şarkıcıya ait. Batılı insanı bu dizelerden daha iyi tanımlayacak başka bir söz var mı acaba? “İnsan insanın kurdudur” mesela? Veya orada anne ve babaların hep çocuklarına tenbih ettikleri şu soğuk kural: “yabancılarla sakın konuşma!” Aşık olduğunda başka kurallar duyar: “sev ama sakın benliğini başkasına kaptırma!” Hep iki yüzü vardır bu insanın: dışı gülen bir tiyatro maskesi, içi ise yalnızlığın ve kimsesizliğin gayya çukuru.

Bu yüzden iki yüzlülük orada bir ayıp değildir. Bir o vardır, bir de başkası. Sadece yabancılara karşı etrafında duvarlar örmez. Eşini, ana-babasını, çocuklarını, kim olursa olsun sevdiği herkesi yabancı bellemesini ister toplum. Hep kendini bir zırhın ardında korur. Yumuşak karnını göstermemeye çalışır. Çünkü insanlar kurttur, onlara güvenilmez. Zaaflarını anladıkları anda seni mutlaka kullanırlar.

O yüzden hep iç hayatının zindanında esir yaşar Batılı insan. İnsan olmayı bir düşkünlük sayar. Hazreti Adem ve Havva’nın Cennet’ten kovulmasına bağlar bunu. Oysa Batılı insanın düşüşü, hayvanların bile sahip olmadığı bir yalnızlığa, hüzün ve kimsesizliğedir. Bunun için unutmak ister. Bunun için iç ve dış yüzlerinin arasındaki uçurumu gizlemek için harcadığı çabadan bitap düşer. Yorulur, siner, bıkar, boş verir, biter, kendini yok eder. İntihar, bu yüzden sıradan bir cinayettir orada.

Batılı insan için Rab inancı da o derecede zayıftır. Ona bilimin, okulların ve sistemin öğrettiği şey, kendi kaderini kendisinin çizdiğidir. Din, sadece sıkıştığında rahatlık versin diye küçük bir acil yardım kutusu içinde muhafaza edilir. Oysa, duyduğu bütün acılara karşı kendi kurtuluşunu inşa edemez o. Etrafındaki mal, mülk, şaşaalı ve ihtiyaçsız hayat da çare olmaz. Bir insan bakışı için canını vermek ister. Bir tatlı söz ve karşılıksız bir yardım, bir sevgi, bir yakınlık için her şeyinden vazgeçer.

Genç olanları, içlerindeki bu savaşı unutmak için her karanlığa girmeye, her acıyı tatmaya, her çılgınca macerayı yaşamaya hazırdırlar. Uyuşturucu, alkol, fuhuş, sapkınlık, cinayet, bütün karanlık, bütün kara alışkanlıklar bu yok olmayı durdurmak, onu varlığa çevirmek için birer adrestir. Spor, araba sevdası, hız ve rekor çılgınlığı da farklı değildir. Ama çalınan bu kapıları hiç açan olmaz.

Asıl darbe insan yaşlandığında gelir. Etrafındaki bütün insanlar uzaklaşmıştır, yalnızlık artık perdelenemeyecek kadar aşikârdır. Çocuklar, resmi olgunluk yaşı olan onsekizi aşınca bir sevgisizlik ortamı olan aileden kaçar. Çünkü oradaki kural, insanın insandan kaçmasıdır. Hürriyet kopmak demektir, kendi ayakları üzerinde durmak da, başkalarına hükmedecek kadar palazlanmak...

Bu yüzden oralarda terkedilmiş ihtiyarlar özellikle parklara, telefon kulübelerinin yanlarına gidip otururlar. Hatta bazıları sıradan bir telefon numarası çevirip karşısına çıkan kim olursa olsun bir-iki kelam etmeye çalışır. Tek istekleri insan sesi duymaktır onların. Yaşadıkları lüks ve müreffeh hayatın hiç bir anlamı yoktur. İnsanın insan olmadan, insanın insanlığını bulmadan yaşayamayacağını geç de olsa anlarlar. Ama sonuçta yapabilecekleri bir şey yoktur. Gençliğinde unutmaya çalışan Batılı insan, yaşlandığında unutulur.

Aşkında bile mantıklı ve hesapçı olması gerekir Batılı insanın. Bedenine çok özen gösterir. O yüzden doktorlar en zenginidir oradaki insanların. Ama içindeki yangını, savaşı, felaketi dindiremez zinde ve güzel tutulan bir beden. Kendini parçalamaya başlar ruh. Eşyalara tapmaya başlar, zevklere ve ihtiraslara. Bunun için ruh doktorları da en varlıklısıdır o toplumların. Modern zamanların gerçek şamanları, din adamları bu iki sınıftır orada.

Bir kayadır o: soğuk, uzak ve yalnız. Ve bir adadır: insanlık denizinde etrafını taşla örmüş zavallı bir eşya kolleksiyonudur. Yaşamak için yalnız olmalıdır. Ama para-pul, mal-mülk içinde yalnızlaştıkça, insana olan özlemi artar. Çıkarsız bir kardeşlik arar. Erkek, erkek arkadaşına bile dostça sarılamaz. Çünkü kem gözle bakılır. O yüzden hep karşı cinse döker içini. Erkek-kadın ilişkisi ise tenden kalbe, ruha asla geçmeyen bir birlikteliktir. O yüzden hep hüsranla biter ve yine o yalnızlık. Yine o kaya soğukluğu ve o ada kaybolmuşluğu.

Ve asıl yalnızlığın, kaybın, Yaradan’dan habersizlik olduğunu çoğu asla öğrenemez.

Evet, Batılı insan kayıp insandır.



[url]www.semerkanddergisi.com/[/url][/color][/b]

Konular