KOLAY YOLDAN VE UCUZA CENNET
Arif Pamuk ve Yusuf Tavaslı din anlayışının “esrarı”
İnsanlık tarihi, aldanışların tarihidir desek yeridir ne yazık ki. İnsan, ilk olarak, alemlerin Rabbi Yüce Allah’ın “Adem’e secde et.” emrine itaat etmeyip isyankar olan İblis’in yalanına kulak vermiş ve ilk aldanışının bedelini, Cennet’ten yeryüzüne indirilerek ödemişti. Bu ilk aldanışın ardından Allah’tan yol gösteren kelimeler almış ve yeryüzünde İslam’ın iktidarını inşa etmişti.
Fakat bu ilk aldanış ve onun neticesinde ödediği ağır bedel dahi insanoğlunun tarihi boyunca vahyin aydınlığından uzaklaşıp aldanışlara yönelmesine engel olamadı.
İnsanı aldatıp Cennet’ten uzaklaştırılmasına vesile olan İblis de, Allah’ın rahmetinden kovulması karşısında yüklendiği yeni misyonu şöyle açıklamıştı:
“...onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.” (Araf, 7/16)
Hz. Adem’in aldığı ilk vahiyle birlikte yeryüzünde inşa olunan Rabbani düşünce ve yaşam tarzı, sonraki nesillerin vahyin aydınlığından uzaklaşıp din adına çeşitli aldanış ve yanlış anlayışların içerisine düşmesiyle hakimiyetini kaybetmişti. Din adına uydurulan çeşitli hurafe ve çarpık anlayışlar, Allah’ın dini zannıyla yaşatılmaya başlanmış, Rabbani hakikatler bu hurafe ve uydurmaların gölgesinde kalmıştı.
Ardından alemlerin Rabbi yüce Allah peygamberleri birbiri ardınca göndererek dinin hakikatini insanlara defaatle hatırlatmış ve insanları, aldatıcıların aldatmalarına karşı teyakkuzda olmaya ve vahye sıkıca sarılmaya çağırmıştır. Fakat tarih bize gösteriyor ki, insanlar aldatıcılara kulak vermekten hiçbir zaman geri durmamış, Allah’ın aydınlık ve berrak kelimeleri dururken, aldatıcıların fısıltılarına kulak vermeyi yeğleyenler çoğu zaman insanlar arasında çoğunluğu oluşturmuştur.
Dinleri hakkında yanılgıya düşenler
Kur’an’da yer alan, Kitap Ehli’nin din adına içerisine düştüğü aldanışlar ve yanlış anlayışlarla ilgili pasajlar, tarih içerisinde din adına içerisine düşülen aldanışlar ile Allah adına uydurulan yalan ve hurafelerle ilgili ilginç örnekler içermektedir.
Mesela şu ayet-i kerimelerde Kitap Ehli’nin din adına uydurduğu hurafeler ve içerisine düştüğü aldanışlar söz konusu edilmiştir:
“Kendilerine Kitap’tan bir pay verilenleri görmedin mi? Aralarında Allah’ın Kitabı hükmetsin diye çağrılıyorlar da, onlardan bir bölümü yüz çeviriyor. Onlar, işte böyle arka dönenlerdir. Bu, onların: ‘Ateş bize sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak.’ demelerindendir. Onların bu iftiraları, dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmüştür. Artık onları, kendisinde şüphe olmayan bir gün topladığımızda ve her bir nefse -haksızlığa uğratılmaksızın kazandığı tam olarak ödendiğinde nasıl olacak?” (Al-i İmran, 3/23-25)
“Dediler ki: ‘Sayılı günlerin dışında, ateş asla bize değmeyecektir.’ De ki: ‘Allah katından bir ahid mi aldınız? -ki Allah asla ahdinden dönmez. Yoksa Allah’a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?’ Gerçek şu ki; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır.” (Bakara, 2/80-82)
“(Ehl-i Kitap:) Yahudiler yahut Hıristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek, dediler. Bu onların kuruntusudur. Sen de onlara: Eğer sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin, de.” (Bakara, 2/111)
Rabbimiz, insanlığa gönderdiği son kılavuz olan Kur’an-ı Kerim’de bu ve benzeri ayet-i kerimelerde önceki ümmetlerin din adına içerisine düştüğü aldanışları bildirmekle, Ümmet-i Muhammed’i “dini doğru tutma” hususunda dikkat ve teyakkuza davet etmiş, önceki ümmetlerin durumuna düşmemeye, “Allah’ın ipine topluca sarılmaya” ve böylece aldatıcıların aldatmasına kanmamaya çağırmıştır:
“Ey insanlar, Rabbinizden korkup-sakının ve öyle bir günün azabından çekinip-korkun ki, (o gün hiç) bir baba, çocuğu için bir karşılık veremez ve (hiç) bir çocuk da babası için bir şeyi verebilecek (durumda) değildir. Şüphesiz Allah’ın va’di haktır. Artık dünya hayatı sizi aldatmaya sürüklemesin ve aldatıcı(lar) da sizi Allah ile aldatmasın.” (Lokman, 31/33)
Fakat Rabbimizin tüm ikazlarına ve Hz. Peygam-ber’in özellikle Kitap Ehli’ni misal vererek ümmetine yaptığı uyarılara rağmen, Hz. Peygamber’in ardından, özellikle Ümeyyeoğlulları’nın cahiliyye döneminde kalan kabile asabiyetini yeniden canlandırmaları sonrasında ortaya çıkan siyasi ihtilafların zamanla itikadi alana sirayet etmeye başlaması ve Emeviler’in oluşturdukları zalim yönetimle uyumlu bir din anlayışı icat etme yönündeki gayretleri neticesinde İslam adına birçok hurafe ve bidat uydurulmuş ve bu hurafe ve bidatlar kitlelere din olarak pazarlanır olmuştur.
Bugün hala ağızlarda sakız edilen ve en temel İslami yükümlülükler olan “iyiliği emr, kötülükten nehy” ve “cihad”a yer verilmeyen beş maddelik “İslam’ın şartları” anlayışı da, iman ve amel arasındaki kopmaz bağı koparan ve “iman ettiğini söylemenin Müslüman olmak için kafi olduğu” iddiası ve güya en muteber kabul edilen fıkıh kitaplarına bile sızmış olan “zalim de fasık da olsa yöneticiye itaat” anlayışı hep bu sürecin ürünleridir ve ne yazık ki hala da yaşatılmaya devam edilmektedir.
Bu yazıda asıl üzerinde duracağımız mesele olan, kolay yoldan ve ucuza Cennet inanış ve vaadleri de bu süreçten bağımsız oluşmuş anlayışlar değildir.
On milyonluk bestsellerin “esrarı”
Geçtiğimiz ay Yeni Şafak’ta Elif Yıldız imzasıyla ilginç bir haber yer aldı. “On milyonluk bestseller” başlığı taşıyan haberde Yusuf Tavaslı, Arif Pamuk gibi, “Kolay yoldan ve ucuza Cennet” vaadinde bulunup satış rekorları kıran “Surelerin Esrarı”, “Duaların Esrarı” başlıklı kitaplarının yazarları söz konusu edilmekteydi.
Haberde bu kişiler, kaleme aldıkları Namaz Hocası, Güllü Yasin, Elif-Ba cüzleri gibi eserleriyle “…nerede ise her Türk ailesinde en çok okunan, hatta ezberlenen kitapların yazarları... Özellikle ev hanımları ve çocukların başucu kaynağı olan ‘Namaz Hocaları’,
‘Güllü Yasinler’ ve Elif-Ba cüzleri onların eseri. Eserlerinin tirajları da, binler, onbinler, yüzbinler değil, hatta milyonlarla değil, on milyonlarla ifade ediliyor.” şeklinde tanıtılıyorlar.
Tabii haberin sahibi muhtemelen söz konusu kişilerin asıl satış rekorları kıran kitaplarından habersiz: “Surelerin ve Duaların Esrarı ve Fazileti.”
Peki bu kitaplarında ne diyor bu on milyonluk bestsellerin yazarları?
İşte ısrarlı bir şekilde “Bu kitap Kur’an’la taban tabana zıt, Allah Kur’an’da Cennet için bedel ödenmesinden söz ediyor, bu kitap ise 10 İhlas okuyanı Cennet’e gönderiyor.” diye söylememize rağmen annelerimizin ellerinden düşürmedikleri Arif Pamuk’un Pamuk Yayınları’ndan çıkan “Surelerin ve Duaların Esrarı, Hikmeti ve Fazileti” adlı kitaptan birkaç alıntı:
“Bu sureye (İnşirah) mahsus bazı esrarı İlahiye: Bu sure-i celileyi her gün duha vaktinde iki yüzer defa okumaya devam eden kimse bazı esrarı İlahiyyeye vakıf olur.” (Sh. 157)
“Cenab-ı Peygamber buyurdu: Her kim bu sureyi (Kulhü vallahü ehad…) on iki defa okursa Cenab-ı Ecelli Ala onun için cennette on iki adet köşk bina eder.” (Sh. 179)
“Her kim (Kulhü vallahü ehad…)ı namazın içinde veya dışında yüz defa okursa Cenab-ı Ecelli ve Ala onun için cehennemden kurtuldu diye bir berat yazar.” (Sh. 181)
Oysa Rabbimiz Kuran-ı Kerim’de Cennet’in bir bedeli olduğunu ve o bedelin de malı ve canı Allah yolunda feda etmek olduğunu bildirmiyor mu birçok ayet-i kerimede:
“Allah, müminlerden canlarını ve mallarını Cennet karşılığında satın almıştır. (Onlar) Allah yolunda savaşarak öldürürler ve öldürülürler. Bu, Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da verilen gerçek bir vaaddir. Verdiği sözü Allah’tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse O’nunla yaptığınız alışverişe sevinin. Bu en büyük başarıdır.” (Tevbe, 9/111)
“Sizden önce gelenlerin durumu, sizin başınıza gelmeden Cennet’e gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara öyle yoksulluk ve sıkıntı geldi ve öyle sarsıldılar ki, hatta peygamber ve onun yanındaki mü’minler bile: -Allah’ın yardımı ne zaman? diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.” (Bakara, 2/214)
“İnsanlar ‘iman ettik’ demekle, bir imtihana tabi tutulmadan bırakılacaklarını mı sanıyorlar. Biz, onlardan öncekilerini de imtihan ettik. Allah, elbette doğruları bilir. Ve elbette yalancıları da bilir. Biz, onlardan öncekilerini de imtihan ettik. Allah, elbette doğruları bilir. Ve elbette yalancıları da bilir.” (Ankebut, 29/2-4)
Söz konusu kitabın ilerleyen bölümlerinde “Kur’an-ı Kerim’in 114 Suresindeki Sırlar” başlığı altında da şu iddialara yer veriliyor:
“Besmele: Her muradın olması için besmele-i şerife yedi gün yedi yüz seksen altışar defa okunur.” (Sh. 361)
“Fatiha-i Şerife: Kırk defa yazılarak suda silinerek içilir. Hastanın yüzü ve elleri de aynı suyla silinirse çeşitli dertlerden kurtulur.” (Sh. 363)
Rabbimizin mübin, apaçık olarak tanımladığı Kur’an-ı Kerim’in her sure için daha birçok benzeri “sır”!
Yeni Şafak’taki habere bakılırsa Arif Pamuk yaptığı büyük saptırmaların ne anlama geldiğinin farkında. Çünkü ‘Ahiret Azığı’ adlı kitabı için bir okuyucunun kendisine “Cennet’ten arazi mi satıyorsun?” şeklinde tepki gösterdiğini söylüyor. Hakikaten de Pamuk ve benzerlerinin yaptığı bundan daha güzel nasıl tarif edilebilirdi?
Rabbimizin apaçık Kur’an’la bize bildirdiği berrak din-i İslam’la ilgili olduğu iddiasıyla piyasada satılan, bu kişilerin kitaplarına bakar mısınız?:
“Surelerin ve Duaların Esrarı ve Fazileti”, “Ashab-ı Bedir İsimleri, Sırları ve Faziletleri”, “Berhetiyye Duasının Havas ve Esrarı”, “Besmele-i Şerife ve Ayet’el Kürsinin Esrarı Hikmeti ve Fazileti”, “Cevşen-i Kebir Duası ve Sırları.”
Havas, esrar… Bu kitaplarda anlatılan din, Rabbimizin bize Kur’an-ı Mübin’de öğrettiği ve Hz. Peygamber’in pratize ederek bize emsal teşkil ettiği din-i İslam değil. Sır ve gizem dini, kolay yoldan Cennet vaat ederek milyonlarca kitap satma dini ne yazık ki. Bir de bu kolay yoldan ve ucuz Cennet vaadine “Hz. Peygamber buyurdu ki…” şeklinde başlayıp uydurma hadisler naklederek Kur’an Peygamberi’nin adını bulaştırmak din adına işlenen bu büyük cürümün vebalini daha da katlamaktan başka bir sonuç doğurmuyor.
Evet, “on milyonluk bestseller”in esrarı, insanlara Kur’an-ı Kerim’de beyan edilen Rabbani hakikatlere aykırı olarak kolay yoldan ve ucuza Cennet vaad etmelerinden ve bu vaad yoluyla baskı üstüne baskı yapıp "piyasa" yapmaktan başka bir şey değildir. Ayrıca bu tür kitapların fahiş fiyatları göz önüne alındığında (mesela Arif Pamuk'un "Surelerin ve Duaların Havas ve Esrarı" adlı saçma sapan kitabının fiyatı 25 YTL) bu aldatmanın söz konusu kitapları basan yayınevlerine dünyalık getirisinin büyük boyutlarda olduğunu göstermektedir.
“On İhlas okuyanı Cennet’e gönderen” söz konusu kitaplar belli ki büyük bir aldanışın ürünü. Tarih içerisinde oluşturulmuş olan Emevi ve diğer sulta rejimleriyle uyumlu muharref din anlayışlarını, Kur’an’ın ışığında sorgulamayıp Allah’ın dini diye kabullenen Arif Pamuk ve Yusuf Tavaslı gibi kimseler, kendi aldanışlarını kaleme dökerek kitlelerin aldanmasına da ön ayak oluyorlar. Buna bir de söz konusu kitaplara fahiş fiyatlar koyarak, tabir caizse Cennet'i ucuzlatıp kitaplarını pahalıya satarak aldatmanın katsayısını artırmış oluyorlar. Yüklendikleri bu büyük vebalden kurtulmaları kendi ellerindedir muhakkak. “Allah adına aldatanlardan” olmamak için, öncelikle İslam'ı bizzat arı-duru kaynağından tedris etmek ve uydurma ve hurafelerden yüz çevirip, bizim için güzel örnekler taşıyan Nebevi sünnete ittiba etmek gerekmektedir.
Şükrü Hüseyinoğlu
İnsanlık tarihi, aldanışların tarihidir desek yeridir ne yazık ki. İnsan, ilk olarak, alemlerin Rabbi Yüce Allah’ın “Adem’e secde et.” emrine itaat etmeyip isyankar olan İblis’in yalanına kulak vermiş ve ilk aldanışının bedelini, Cennet’ten yeryüzüne indirilerek ödemişti. Bu ilk aldanışın ardından Allah’tan yol gösteren kelimeler almış ve yeryüzünde İslam’ın iktidarını inşa etmişti.
Fakat bu ilk aldanış ve onun neticesinde ödediği ağır bedel dahi insanoğlunun tarihi boyunca vahyin aydınlığından uzaklaşıp aldanışlara yönelmesine engel olamadı.
İnsanı aldatıp Cennet’ten uzaklaştırılmasına vesile olan İblis de, Allah’ın rahmetinden kovulması karşısında yüklendiği yeni misyonu şöyle açıklamıştı:
“...onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.” (Araf, 7/16)
Hz. Adem’in aldığı ilk vahiyle birlikte yeryüzünde inşa olunan Rabbani düşünce ve yaşam tarzı, sonraki nesillerin vahyin aydınlığından uzaklaşıp din adına çeşitli aldanış ve yanlış anlayışların içerisine düşmesiyle hakimiyetini kaybetmişti. Din adına uydurulan çeşitli hurafe ve çarpık anlayışlar, Allah’ın dini zannıyla yaşatılmaya başlanmış, Rabbani hakikatler bu hurafe ve uydurmaların gölgesinde kalmıştı.
Ardından alemlerin Rabbi yüce Allah peygamberleri birbiri ardınca göndererek dinin hakikatini insanlara defaatle hatırlatmış ve insanları, aldatıcıların aldatmalarına karşı teyakkuzda olmaya ve vahye sıkıca sarılmaya çağırmıştır. Fakat tarih bize gösteriyor ki, insanlar aldatıcılara kulak vermekten hiçbir zaman geri durmamış, Allah’ın aydınlık ve berrak kelimeleri dururken, aldatıcıların fısıltılarına kulak vermeyi yeğleyenler çoğu zaman insanlar arasında çoğunluğu oluşturmuştur.
Dinleri hakkında yanılgıya düşenler
Kur’an’da yer alan, Kitap Ehli’nin din adına içerisine düştüğü aldanışlar ve yanlış anlayışlarla ilgili pasajlar, tarih içerisinde din adına içerisine düşülen aldanışlar ile Allah adına uydurulan yalan ve hurafelerle ilgili ilginç örnekler içermektedir.
Mesela şu ayet-i kerimelerde Kitap Ehli’nin din adına uydurduğu hurafeler ve içerisine düştüğü aldanışlar söz konusu edilmiştir:
“Kendilerine Kitap’tan bir pay verilenleri görmedin mi? Aralarında Allah’ın Kitabı hükmetsin diye çağrılıyorlar da, onlardan bir bölümü yüz çeviriyor. Onlar, işte böyle arka dönenlerdir. Bu, onların: ‘Ateş bize sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak.’ demelerindendir. Onların bu iftiraları, dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmüştür. Artık onları, kendisinde şüphe olmayan bir gün topladığımızda ve her bir nefse -haksızlığa uğratılmaksızın kazandığı tam olarak ödendiğinde nasıl olacak?” (Al-i İmran, 3/23-25)
“Dediler ki: ‘Sayılı günlerin dışında, ateş asla bize değmeyecektir.’ De ki: ‘Allah katından bir ahid mi aldınız? -ki Allah asla ahdinden dönmez. Yoksa Allah’a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?’ Gerçek şu ki; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır.” (Bakara, 2/80-82)
“(Ehl-i Kitap:) Yahudiler yahut Hıristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek, dediler. Bu onların kuruntusudur. Sen de onlara: Eğer sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin, de.” (Bakara, 2/111)
Rabbimiz, insanlığa gönderdiği son kılavuz olan Kur’an-ı Kerim’de bu ve benzeri ayet-i kerimelerde önceki ümmetlerin din adına içerisine düştüğü aldanışları bildirmekle, Ümmet-i Muhammed’i “dini doğru tutma” hususunda dikkat ve teyakkuza davet etmiş, önceki ümmetlerin durumuna düşmemeye, “Allah’ın ipine topluca sarılmaya” ve böylece aldatıcıların aldatmasına kanmamaya çağırmıştır:
“Ey insanlar, Rabbinizden korkup-sakının ve öyle bir günün azabından çekinip-korkun ki, (o gün hiç) bir baba, çocuğu için bir karşılık veremez ve (hiç) bir çocuk da babası için bir şeyi verebilecek (durumda) değildir. Şüphesiz Allah’ın va’di haktır. Artık dünya hayatı sizi aldatmaya sürüklemesin ve aldatıcı(lar) da sizi Allah ile aldatmasın.” (Lokman, 31/33)
Fakat Rabbimizin tüm ikazlarına ve Hz. Peygam-ber’in özellikle Kitap Ehli’ni misal vererek ümmetine yaptığı uyarılara rağmen, Hz. Peygamber’in ardından, özellikle Ümeyyeoğlulları’nın cahiliyye döneminde kalan kabile asabiyetini yeniden canlandırmaları sonrasında ortaya çıkan siyasi ihtilafların zamanla itikadi alana sirayet etmeye başlaması ve Emeviler’in oluşturdukları zalim yönetimle uyumlu bir din anlayışı icat etme yönündeki gayretleri neticesinde İslam adına birçok hurafe ve bidat uydurulmuş ve bu hurafe ve bidatlar kitlelere din olarak pazarlanır olmuştur.
Bugün hala ağızlarda sakız edilen ve en temel İslami yükümlülükler olan “iyiliği emr, kötülükten nehy” ve “cihad”a yer verilmeyen beş maddelik “İslam’ın şartları” anlayışı da, iman ve amel arasındaki kopmaz bağı koparan ve “iman ettiğini söylemenin Müslüman olmak için kafi olduğu” iddiası ve güya en muteber kabul edilen fıkıh kitaplarına bile sızmış olan “zalim de fasık da olsa yöneticiye itaat” anlayışı hep bu sürecin ürünleridir ve ne yazık ki hala da yaşatılmaya devam edilmektedir.
Bu yazıda asıl üzerinde duracağımız mesele olan, kolay yoldan ve ucuza Cennet inanış ve vaadleri de bu süreçten bağımsız oluşmuş anlayışlar değildir.
On milyonluk bestsellerin “esrarı”
Geçtiğimiz ay Yeni Şafak’ta Elif Yıldız imzasıyla ilginç bir haber yer aldı. “On milyonluk bestseller” başlığı taşıyan haberde Yusuf Tavaslı, Arif Pamuk gibi, “Kolay yoldan ve ucuza Cennet” vaadinde bulunup satış rekorları kıran “Surelerin Esrarı”, “Duaların Esrarı” başlıklı kitaplarının yazarları söz konusu edilmekteydi.
Haberde bu kişiler, kaleme aldıkları Namaz Hocası, Güllü Yasin, Elif-Ba cüzleri gibi eserleriyle “…nerede ise her Türk ailesinde en çok okunan, hatta ezberlenen kitapların yazarları... Özellikle ev hanımları ve çocukların başucu kaynağı olan ‘Namaz Hocaları’,
‘Güllü Yasinler’ ve Elif-Ba cüzleri onların eseri. Eserlerinin tirajları da, binler, onbinler, yüzbinler değil, hatta milyonlarla değil, on milyonlarla ifade ediliyor.” şeklinde tanıtılıyorlar.
Tabii haberin sahibi muhtemelen söz konusu kişilerin asıl satış rekorları kıran kitaplarından habersiz: “Surelerin ve Duaların Esrarı ve Fazileti.”
Peki bu kitaplarında ne diyor bu on milyonluk bestsellerin yazarları?
İşte ısrarlı bir şekilde “Bu kitap Kur’an’la taban tabana zıt, Allah Kur’an’da Cennet için bedel ödenmesinden söz ediyor, bu kitap ise 10 İhlas okuyanı Cennet’e gönderiyor.” diye söylememize rağmen annelerimizin ellerinden düşürmedikleri Arif Pamuk’un Pamuk Yayınları’ndan çıkan “Surelerin ve Duaların Esrarı, Hikmeti ve Fazileti” adlı kitaptan birkaç alıntı:
“Bu sureye (İnşirah) mahsus bazı esrarı İlahiye: Bu sure-i celileyi her gün duha vaktinde iki yüzer defa okumaya devam eden kimse bazı esrarı İlahiyyeye vakıf olur.” (Sh. 157)
“Cenab-ı Peygamber buyurdu: Her kim bu sureyi (Kulhü vallahü ehad…) on iki defa okursa Cenab-ı Ecelli Ala onun için cennette on iki adet köşk bina eder.” (Sh. 179)
“Her kim (Kulhü vallahü ehad…)ı namazın içinde veya dışında yüz defa okursa Cenab-ı Ecelli ve Ala onun için cehennemden kurtuldu diye bir berat yazar.” (Sh. 181)
Oysa Rabbimiz Kuran-ı Kerim’de Cennet’in bir bedeli olduğunu ve o bedelin de malı ve canı Allah yolunda feda etmek olduğunu bildirmiyor mu birçok ayet-i kerimede:
“Allah, müminlerden canlarını ve mallarını Cennet karşılığında satın almıştır. (Onlar) Allah yolunda savaşarak öldürürler ve öldürülürler. Bu, Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da verilen gerçek bir vaaddir. Verdiği sözü Allah’tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse O’nunla yaptığınız alışverişe sevinin. Bu en büyük başarıdır.” (Tevbe, 9/111)
“Sizden önce gelenlerin durumu, sizin başınıza gelmeden Cennet’e gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara öyle yoksulluk ve sıkıntı geldi ve öyle sarsıldılar ki, hatta peygamber ve onun yanındaki mü’minler bile: -Allah’ın yardımı ne zaman? diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.” (Bakara, 2/214)
“İnsanlar ‘iman ettik’ demekle, bir imtihana tabi tutulmadan bırakılacaklarını mı sanıyorlar. Biz, onlardan öncekilerini de imtihan ettik. Allah, elbette doğruları bilir. Ve elbette yalancıları da bilir. Biz, onlardan öncekilerini de imtihan ettik. Allah, elbette doğruları bilir. Ve elbette yalancıları da bilir.” (Ankebut, 29/2-4)
Söz konusu kitabın ilerleyen bölümlerinde “Kur’an-ı Kerim’in 114 Suresindeki Sırlar” başlığı altında da şu iddialara yer veriliyor:
“Besmele: Her muradın olması için besmele-i şerife yedi gün yedi yüz seksen altışar defa okunur.” (Sh. 361)
“Fatiha-i Şerife: Kırk defa yazılarak suda silinerek içilir. Hastanın yüzü ve elleri de aynı suyla silinirse çeşitli dertlerden kurtulur.” (Sh. 363)
Rabbimizin mübin, apaçık olarak tanımladığı Kur’an-ı Kerim’in her sure için daha birçok benzeri “sır”!
Yeni Şafak’taki habere bakılırsa Arif Pamuk yaptığı büyük saptırmaların ne anlama geldiğinin farkında. Çünkü ‘Ahiret Azığı’ adlı kitabı için bir okuyucunun kendisine “Cennet’ten arazi mi satıyorsun?” şeklinde tepki gösterdiğini söylüyor. Hakikaten de Pamuk ve benzerlerinin yaptığı bundan daha güzel nasıl tarif edilebilirdi?
Rabbimizin apaçık Kur’an’la bize bildirdiği berrak din-i İslam’la ilgili olduğu iddiasıyla piyasada satılan, bu kişilerin kitaplarına bakar mısınız?:
“Surelerin ve Duaların Esrarı ve Fazileti”, “Ashab-ı Bedir İsimleri, Sırları ve Faziletleri”, “Berhetiyye Duasının Havas ve Esrarı”, “Besmele-i Şerife ve Ayet’el Kürsinin Esrarı Hikmeti ve Fazileti”, “Cevşen-i Kebir Duası ve Sırları.”
Havas, esrar… Bu kitaplarda anlatılan din, Rabbimizin bize Kur’an-ı Mübin’de öğrettiği ve Hz. Peygamber’in pratize ederek bize emsal teşkil ettiği din-i İslam değil. Sır ve gizem dini, kolay yoldan Cennet vaat ederek milyonlarca kitap satma dini ne yazık ki. Bir de bu kolay yoldan ve ucuz Cennet vaadine “Hz. Peygamber buyurdu ki…” şeklinde başlayıp uydurma hadisler naklederek Kur’an Peygamberi’nin adını bulaştırmak din adına işlenen bu büyük cürümün vebalini daha da katlamaktan başka bir sonuç doğurmuyor.
Evet, “on milyonluk bestseller”in esrarı, insanlara Kur’an-ı Kerim’de beyan edilen Rabbani hakikatlere aykırı olarak kolay yoldan ve ucuza Cennet vaad etmelerinden ve bu vaad yoluyla baskı üstüne baskı yapıp "piyasa" yapmaktan başka bir şey değildir. Ayrıca bu tür kitapların fahiş fiyatları göz önüne alındığında (mesela Arif Pamuk'un "Surelerin ve Duaların Havas ve Esrarı" adlı saçma sapan kitabının fiyatı 25 YTL) bu aldatmanın söz konusu kitapları basan yayınevlerine dünyalık getirisinin büyük boyutlarda olduğunu göstermektedir.
“On İhlas okuyanı Cennet’e gönderen” söz konusu kitaplar belli ki büyük bir aldanışın ürünü. Tarih içerisinde oluşturulmuş olan Emevi ve diğer sulta rejimleriyle uyumlu muharref din anlayışlarını, Kur’an’ın ışığında sorgulamayıp Allah’ın dini diye kabullenen Arif Pamuk ve Yusuf Tavaslı gibi kimseler, kendi aldanışlarını kaleme dökerek kitlelerin aldanmasına da ön ayak oluyorlar. Buna bir de söz konusu kitaplara fahiş fiyatlar koyarak, tabir caizse Cennet'i ucuzlatıp kitaplarını pahalıya satarak aldatmanın katsayısını artırmış oluyorlar. Yüklendikleri bu büyük vebalden kurtulmaları kendi ellerindedir muhakkak. “Allah adına aldatanlardan” olmamak için, öncelikle İslam'ı bizzat arı-duru kaynağından tedris etmek ve uydurma ve hurafelerden yüz çevirip, bizim için güzel örnekler taşıyan Nebevi sünnete ittiba etmek gerekmektedir.
Şükrü Hüseyinoğlu
Konular
- Yaptıklarımızın Hesabını Vermeye Hazırlıklı Mısınız.
- Kur'an Nasıl Bir Devlet Yönetimini Öneriyor.
- Kendimize Rab lar Edindiğimizin Farkında Bile Değiliz.
- Sesli düşler
- Ömürden Kaybolan Bir Senemiz
- Yardıma ihtiyacım var
- Hakan Kenan Hoca
- Türkiye'nin Gururu Lingerium
- Zorunlu Trafik Sigortası
- Kur'an ın Bizlere İndirilme Amacını Doğru Anlamalıyız.
- Rivayetleri Aklamak Adına, Kur'an a Saygısızlık Yapmayalım.
- Allah ın Affetmesi, Şefaati Konusunu Nasıl Anlamalıyız.
- Hac Suresi 47, Zümer Suresi 42. Ayetlerin. Ölüm Ve Rüya İlişkisi.
- Allah ın Sınırlarını Aşarak, Kafirlerden Olmak İstemiyorsak.
- Kur'an neden arapça indirilmiştir. Zuhruf 2-3. Fussilet 44. Ayet.
- Elbette tek vatan bö-lü-ne-me----yiz
- Bizleri dinden saptıran en büyük yanlışımız.
- Çalışanlarınızın network trafiğini DeskGate ile inceleyin
- DeskGate en iyi sirket guvenlik programi
- Pekala ölmüyormuyuz
- Siber saldırı ve afetlere karşı veri yedekleme yazılımı DeskGate
- Işsizlik sel gibi
- Ad adres telefon
- Nuhilik (noahidizm)
- Isa beklenen yahudi mesih midir?
- Cümle kapısı..
- Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 3
- Nasreddin Hoca Fıkraları
- Allah ın resulünün bizlere örnek oluşunu, hangi kaynaktan öğrenmeliyiz?
- Ayşecik İle Yasemin Sultan