"nijer notları"1

[color=darkblue]nijer notları"1


sizlerle bir arkadaşımın "Nijer" de yaşadıklarını aktarmak istiyorum.
saygılarımla.

Bu metin mail adres defterimde kayıtlı birçok kimseye gönderildiği için genel ifadeler kullanılmıştır.

İmla ve grameri dikkate almayınız.

Allah’ın memleketimize ve bize verdiği nimetleri anlamak için bu maili başka arkadaşlarınıza yollayabilirsiniz. İbret için.
Allah işinizi rast getirsin.

Sıcak muazzam ama Allah’a şükür klimamız var. Sıcaklık 40-47 arası. Tabii gölgede. Bazen öyle sıcak esiyor ki zannedersiniz yanınızda kocaman bir saç kurutma makinesiyle geziyorsunuz. Duş alabiliyoruz ve tuvaletin olmadığı bir memlekette tuvaletimiz var. Hem de alaturka tuvalet. Alafrangayı sevmiyorum.

Konuya böyle şeylerle girmek hoş değil ama bizim için burada önemli. Tuvalet kültürü yok. İnsanlar müsait bir yere çekilip ihtiyaçlarını görüyor. Yada evlerinin avlularında hasırdan çevrilmiş ve yarı belinizi kapatacak yükseklikte bir yer yapıyorlar. Orada ihtiyaçlarını görüyorlar. Sıcak ve kum dışkıyı kurutup parçaladığı için koku yada değişik pis görüntüler ortaya çıkmıyor. Allah dağına göre kar vermiş.

Burada Nisan ve Ekim ayları arası ekim ve hasat zamanları. Ama yiyecek ambarlarının da tükendiği aylar. Çok üzücü şeylere şahit oluyoruz.
Burada çokça milet denilen bir bitki tohumunu yiyorlar. En çok o yetişiyor. Fakat Nisana kadar ancak dayanıyor. Bazen daha erken bitiyor. O bitince hayat duruyor. Bilhassa köyler öyle açlık çekiyorlar ki para yada herhangi bir şey değil ellerine kap alarak yemek istemeye (dilenmiyorlar karıştırmayalım. Sadaka istenebilir. Dilenmek ise bir meslek haline gelmiştir.) gidiyorlar. Ekime kadar birçok aile böylece sadaka olarak yemek istiyor. Elbette bizim bütçemiz var ancak o paralar kuyu açılmak üzere adanmış paralar bu sebepten farklı yerlere harcayamıyoruz. Bu insanların hayatları hep açlıkla mücadele ile geçmiş. Kuyu onlar için her zaman gerekli. Aksi taktirde kuyu olmazsa 2-7 km arası yürüyüp su almak zorunda kalıyorlar. Bazı yıllar kuraklık ve susuzluktan hayvanlar telef olup insanlar ölüyormuş. Şükür şahit olmadık. Yoksa yürek dayanmaz.

Dünyanın her yerinde olduğu gibi burada da (bilhassa taşrada) yük çoğunlukla kadınların sırtında. Cefakar Anadolu analarını hatırlatıyor. Kader-i İlahi ne murat etmiş bilmiyorum ama hep sıkıntı onların sırtında. Ekim ve hasat zamanı hariç (gerçi çok iş yok) erkekler kadınlara hiç yardımcı olmuyor. Üzülmemek ancak kokuşmuş bir vicdanın habercisidir.
Burada ki insanlar memlekette en fakirin yiyebildiği ekmek elma armut çikolata bisküvi yada herhangi bir şekerlemeyi dahi görmemişler. Yada zeytin peynir. Aklınıza gelebilecek ama hayatımızın vazgeçilmez parçası olmuş basit yada önemli hiçbir şeyi bu insanlar tatmamış görmemiş.
IHH dan arkadaşımız buradakilere kuru incir ikram etmiş onlarda ilk defa görmüşler. İncirin adı Kuran da geçiyor deyip hürmeten ayakta yemişler. Eyvah memleketim. Hem de ne eyvah.

Önceki gelişimde çocuklara balon dağıttık. Tabi ki balonu nasıl şişireceklerini bilmiyorlar. Biz şişirip verince çocuklar kaçıştı. Sonra kadınlara verdik kadınlar çocuklara verdi. Bir balonun ne olduğunu ve nasıl bir şey olduğunu bilmeyen bir nesil nerde pahalı oyuncaklara boğulan ve en fazla beş gün muhafaza eden bir nesil nerde. Allah selamet versin.

Burada kızların erken evlendirilmesi çok yaygın. Çünkü baba çocuğuna bakamıyor. Bir an önce yuvasına gitsin diyor. Aynı zamanda ortalama bir evlilik masrafı 100- 300 dolar arasında değişiyor. Buna kerpiç ev kap kaçak kızın bir kat elbisesi dahil. Burada Asr-ı Saadet’te ki gibi mihr (evlenme akçesi) olarak sadece bir Kur’an kabul eden saliha kızlar var. Türkiye de bütün sermayesini evlenmeye harcattırıp adamı fakir ve borçlu düşüren sözde bacılarımıza duyurulur. Erkeklere dikkat. İster evli ister şişman ister kel olun önemi yok. Sadece uçak masrafına burada bir kızla evlenebilirsiniz. Hatta bütün haklarınızı aynı anda kullanabilirsiniz. Burada normal. Üstelik buranın kızları vefalı, itaatkar, kanaatkar ve kalem gibi.

Ben yiyecek ihtiyacını Türkiye den karşıladığım için yiyeceğim çeşitli ve güzel.

Ama yerken dışarıdan sadece yiyecek isteyen insanların seslerini duymak çok acı ve üzücü. Çoğu zaman yemek yerken utanıyorum. Bazen kursağımda kalıyor ve yemiyorum. Moralim çöküyor. Gelen kişiye yemek vermek bir başka sıkıntı. Buranın insanı çok garip. Hırslı değil ve açken bile paylaşıyor. Başımıza geldi. Bazen yemek veriyorum. Ona soruyorlar nereden aldın. Hemen benim orayı gösteriyor. Aç insanlar kapıya hücum edip bir şey veremeyince ben çok üzülüyorum. Bütün günüm üzüntüyle geçiyor. Bu insanlar her gün aynı kapıları dolaştığı halde kimse onlara kaba ve çirkin davranmıyor. Türkiye de olsa vay hallerine. Orada infaz edilirdi.

Şehirlerde ki insanlar biraz daha şanslı. Şehir dediysem yanlış anlaşılmasın toprak evlerin yüzlerce yada binlercesinin bir araya geldiği yerler. Hiçbir alt yapı ve üst yapı yok. Sadece kalabalık var. Fakat ne olursa olsun buralarda ufakta olsa bir ticaret oluyor ve bazı insanlar para kazanıyor. O yüzden biraz şanslı diyorum.

Eğer bu toplum Müslüman olmayıp dinsiz olsalardı (iyice iç kısımlarda cinlere ve bir takım garip şeylere inanan kavimler var %10 oldukları tahmin ediliyor) herhalde kertenkeleye taparlardı. Çünkü onlar olmazsa herhalde kafayı yerdim. O kadar çok kertenkele var ki dışarıda dolaşan ayrı bir tür evlerin içinde gezen ayrı bir tür var. Müthiş hayvanlar. Ne kadar uçan sinek yürüyen canlı varsa hepsini yiyorlar. Burada ki sinekler çok ilginç insanın yakasını bırakmıyorlar. Onları öldürmediğim için ne kadar kovarsan gene geliyor ve aynı noktaya konuyor. Sanki bu sinekler Karadenizli. Müthiş inatlar. (sinekler Of’lu olduğumu bilmiyor) Kertenkeleler bu sebepten çok iyiler. Havada uçan sineği bile yakalayıp yiyorlar. Gündüz ortalıkta sinek ve böcek yok. Birçok böcek geçimini gece sağlıyor. E! ölüm korkusu.

Kertenkelelerin düşmandan kurtulmak için kuyruklarını bıraktıklarını biliyordum. Bir deneyeyim dedim. Bir taneyi kuyruğundan yakaladım hakikaten kuyruğunu bırakıp kaçtı. Beni şaşırtmak için kuyruğu hala oynamaya devam ediyordu. Buradaki kertenkele boyları 20-40 cm arası değişiyor (kuyruk dahil, kemikli). Burada Fenerbahçeli Galatasaraylı ve normal olmak üzere 3 tür var (çölde daha değişikleri renklileri var Trabzonspor yada Rizesporlusuna rastlamadım). Gerçekten renkleri böyle.
Çöl inanılmaz. Masmavi, sapsarı ve yemyeşil harikulade güzel kuşlar var (akbabalar heryerde aynı). Hikmet-i İlahi. Malumunuz burada ki insanlar siyah tenli ama burada aksine eşeklerin bir kısmı da beyaz. Bildiğiniz beyaz. Çok güzeller. Zaten eşekler cidden masum ve sevimli hayvanlar.
6-10 metrekare arası toprak yada sazdan yapılmış evlerde yaşıyorlar. Çinko ve su kabağından yapılmış kap, hasır döşek gibi bir iki şey hariç hiçbir şeyleri yok. Bir kat elbiseleri var. Hayatları o elbise çürüyüp dökülünceye kadar onun içinde geçiyor.

Günlük su tüketimleri kişi başına toplam 1-2 litre. Buna rağmen bizim gibi su medeniyetleri kurmuş topluma köre nispeten daha temizler. Burada akan bir dere yada bir pınar göremezsiniz. Su takriben 40-150 metre arasındaki kuyulardan çekiliyor. Güneş tam tepede olmasına rağmen bazı kuyuların dibi görünmüyor. İçine baktığım zaman kabri hatırlıyorum. Kendini sonsuzluğun ortasında hissediyorsun.Dehşetinden kaçıyorum. Allah muhafaza. Allah kabrimizi geniş aydınlık yapar inşallah.
Burada ki bir Afrikalı Müslüman’ın hayat boyu aldığı zevk tattığı nimet yada harcadığı para ve aklınıza her ne geliyorsa Türkiye de ortalama bir insanın ancak bir ayda ki zevk ve nimetlerine karşılık gelebilir. Tabii ki onlarda bizim kadar Allah’a ibadet ediyor ve inanıyorlar. Herhalde onların ahirette ki hesapları hayatları gibi basit olacak. Düşünün bir kere bizim bir aylık makyaj paramız yada bir ayakkabı paramız bunların bir ömür boyu harcadıkları paraya denk. Adamlar bir ömrün hesabını verirken çekecekleri sıkıntıyı biz bir ayakkabının hesabını verirken çekeceğiz herhalde. Doğrusunu Allah bilir.
Kesinlikle kavga dövüş bağırıp çağırma gibi şeyleri bilmiyorlar. Çok rahat insanlar. Evi yanmış yada başka bir şey olmuş umurlarında değil kızmak yok acele yok. Çok konuşup çok gülüyorlar. Hiçbir şey umurlarında değil. Hastalık yok denecek kadar az. Bazı kronik rahatsızlıklar hariç. Suç hırsızlık bunun gibi şeyler burada yok. Cebinde milyonlarla gece istediğin yerde yat uyu.

Hayatımda bu kadar güzel çocuklar görmedim. Hepsi istisnasız harikalar. Göz ve dudak şekilleri çok güzel. Yüzleri çok düzgün. Şeker gibi yanakları var. Ancak çoğu çocuk su olmadığı için pek temiz değiller. Su olsa demek ne güzel olacaklarmış. Allah bize de beyazından ve hayırlısından nasip etsin (lütfen amin demeyi unutmayınız).

Her neyse…

Bugün çok uzattım.

Bir daha ki seferde daha ilmi bir tahlil yollayacağım.
Hazır ama tamamlamadım. Herkese değil merak edenlere yollayacağım.

Bu biraz amiyane oldu.

Herkese çokça selamlar.

Selametle.

Duaya muhtaç arkadaşınız,
Sadullah Demircioğlu

Tessaoua Nijer’den

Not: IHH’nın Afrika’da 100.000 katarakt ameliyatı kampanyası var. Bu ayın 15’nde doktor ve hemşirelerden oluşan bir ekip misafirim olacaklar. İlk buradan Sudan Darfur’dan da başlanmış olabilir) başlanacak. Bir katarakt vakasının size maliyeti 100 ytl. Bağış yapmak isteyenler internetten gerekli bilgiye ulaşabilirler.[/color]

Konular