Sen çekip gitmek nedir bilir misin Bekir Amca?

[size=16px][color=green][b]Sen çekip gitmek nedir bilir misin Bekir Amca?


Geçmiş zamanlardı, Bekir Amca. Nazenin genç kızlar yurtlarından çekip
gitmek zorunda kaldılar. İstemeye istemeye. Ayaklarını sürüyerek
gittiler. Analarını son defa koklayarak. Çekip gittiler. Babalarına
bir daha sarılamama korkusuna sarılıp gittiler.
Genceciktiler. Kelebek gibiydi kalpleri. Al aldı yanakları.
Moldova'ya
gittiler, meselâ. Dillerini anlamayan ve dinlerini bilmeyen
adamlardan
medet umdular.. Romanya'ya uçtular. Hollanda'da hasret çektiler. Orta
Asya'nın demir perde artığı soğuk ve suskun şehirlerine çekildiler.
Viyana'ya çekip gittiler. Niye mi? Dillerini bilen, dinlerini bilen,
Bekir Coşkun amcaları gibi taze mısır ekmeğinin mis gibi kokusunu
seven büyüklerinden, kırılgan hayallerine analık etmelerini
bekledikleri kadınlardan, tazecik umutlarına babalık etmelerini
umdukları adamlardan çektiler. Varlıkları, yere göğe sığmayan bir
ayıpmış gibi sınıftan uzaklaştırıldılar. Sınavdan kovuldular.
Umutlarını nokta nokta dizmeye hazırlandıkları kurşun kalemlerini
gözyaşları içinde çektiler kâğıttan. Başları önde, çekip gittiler.


Çekip gitmesini bildi o incecik kızlar. Rantiye hesaplarının üzerine
perde olarak çekilen laik-Müslüman çekişmesinin gerilimini 13-14
yaşlarındaki dal gibi kızların saçlarının ucuna bağladılar. Kızlar da
"Bana mısın!" demediler, çektiler. Çekip gittiler. İhale
takipçilerinin aç gözlerine sürme yaptığı "irtica geliyor!"
tehditlerinin kapkara dehşetini 17'lik kızların omuzlarına yıktılar.
Kaçmadı kızlar. Kaçamadılar. Çaresiz, çektiler. Ağlayacak gibi
olsalar
da, belli etmediler. Boylarını aşan hıçkırıklarını içlerine çekip
gittiler.


Bazıları, okul kapısında bir kuytuya çekildi. İlk defa ulu orta. İlk
defa herkesin göreceği yerde. Ak duvağının arkasına koymak üzere
cevher gibi sarıp sarmaladığı saçlarını yağmalatırcasına. Sadece
helâlinin bakışına sakladığı zülüflerini çamura yatırırcasına. Her
defasında ilk defa yapıyormuşçasına gibi ezilerek. Utanarak.
Çekinerek. Sıkılarak. Yutkunarak. Ağlayarak. Ağlamıyormuş gibi
yaparak, başından örtüsünü çekti. Çekip gitti sınıfa. Bazıları da
elini eteğini çekip gitti. Okuma hayallerini kirli bir mendil gibi
katlayıp, köşelerine çekildiler. Şimdi, ülkenin aydınları olarak
çıkacakları üniversite kapılarının önünden, başını örterse, kızını
nerede okutacağını kara kara düşünen "oku(tul)mamış ev hanımları"
olarak iç çeke çeke geçiyorlar. Yaralı geçmişlerini, ezilmiş
gençliklerini hatırlıyorlar: Arkadaşlarının yanında aşağılanmışlardı,
utandırılmışlardı. Kardeşçe sarmaş dolaş oldukları, sırdaş
edindikleri
başı açık arkadaşlarıyla aralarına s/ağır mı s/ağır setler
çekmişlerdi. Başı açık olanlar da çekmişti. Onları da
utandırmışlardı.
Yanı başından kaldırılan arkadaşının ardından sınavı terk etme
"delikanlılığı" ile sınavı verip okulu bitirme "pısırıklığı"
arasında,
vicdanları yalım yapalak bir oraya bir buraya çekilmişti. Okul
kapısında bekletilen "kanka"larının yüzüne bakamadan, kendilerini en
çetin hesaplara çekip de gitmişlerdi amfiye.


Kimisi hazırlık sınıfına başlayamadan. Kimisi diplomasına birkaç ay
kala. Çekip gitmişti. Bekir amcalarının güzelce tarif ettiği o yeri,
kendisi ya da eşi başörtülü ya da başörtüsüz olsa da, kendisi ya da
anası/kızı/kız kardeşi çarşaflı yahut dekolte olsa da, "her insanın
asla kovulamayacağı, kovuldukça kalacağı, gönderilmek istendikçe
yerleşeceği, atıldıkça geleceği" o yeri arayıp durdular. Her
defasında, karşılarında, "kamusal alan" uydurması etrafına çekilmiş
dikenli teller buldular. Ülkelerinin orta yerinde, habire
genişletilen
ve nerede kardeşlik umudu varsa üzerine sünger çeken o dikenli
tellerde kanadı hayalleri.[/b][/color][/size]


senai demirci...
__________________

Konular