Buruk bir bayram ziyareti

[size=18px][color=blue]Buruk bir bayram ziyareti



Müfit bey ile Mehpare Hanım, eski günlerdeki bayram hatıralarını konuşuyorlardı.

—Hatırlıyor musun Müfit Bey? Siz oğlanlarla bayram namazına giderdiniz, biz de kızlarla bayram sofrasını hazırlardık. Su börekleri, sarmalar, dolmalar, mükellef bir sofra olurdu. Siz gelene kadar evi de şöyle bir süpürür, siler, pencerede sizi beklerdik.

—Hatırlamaz mıyım hanım, hani suböreği ve sarmada da üstüne yoktur. Olsa da yesek, bak canım çekti şimdi. Bayram namazları çok kalabalık olurdu. Kimileri de çocukları ile torunları ile gelir, cami dolup taşardı. Biz de, camide yer bulmak için sabah erkenden giderdik. Geç kalanlar cami avlusunda namaz kılmak zorunda kalırlardı. Kış günleri avluda namaz kılmak zor olurdu. Biz erken davranır, cami içinde yerimizi alırdık. Namazdan sonra da imamdan başlayarak cemaatle bayramlaşırdık. Herkes, en son bayramlaştığının yanına geçer, böylece uzun kuyruklar oluşurdu. Sonra büyük bir heyecanla eve gelirdik.

—Evet, evet kızlar siz kapıyı çalınca önce kapıyı açmak için birbirleri ile yarışırlardı.

—Önce elimi sen öperdin, sonra büyükten küçüğe herkes sıra ile el öper, bayramlaşır, sofraya otururduk. Neşe ve huzur içinde yemeğimizi yer, bayramlaşmak için gelecek misafirleri beklerdik.

—Öğleye kadar, gelen misafirlerle bayramlaşır, öğleden sonra senin annenlere giderdik. Biliyor musun bey, gelin geldiğim günden beri, sizin bayram adetlerinizi çok beğenirim.

—Hangisini hanım?

—Hani, baban bir gün önceden annen ile liste yaparlardı, bayramda harçlık verilecek çocukların ve gençlerin listesini, sonrada gidip para bozdururdu rahmetli baban.

—Evet, paraları 1 lira, 2,5 lira, 5 lira, 50 kuruş olarak, sedirde oturacağı köşenin minderinin altına ayrı köşelere yerleştirirdi. Anneme, hadi hanım koy kapının taşını derdi. Kapımız hiç kapatılmaz, kapının arkasına aralık dursun diye taş konurdu. Anacığım taşı koyup gelir, babamın yanına, avluya bakan pencerenin önüne oturur, kapıdan giren çocukları görünce, kimin çocuğu olduğunu babama söyler, listede ayarladıkları bedeli hatırlatırdı. Gelen çocuklar, önce babamın elini öperler, bayramını tebrik ederlerdi. Babam ise, elini oturduğu minderin altına sokar, bozuk paralardan çocukların eline sıkıştırırdı. Annem onlara şeker tuttuktan sonra, ana babanıza selam söyleyin deyip yolcu ederlerdi. Biz ise, giden çocukların arkasından pencereye koşardık. Onlar, bizim onlara baktığımızdan habersiz birbirlerine, sana ne kadar verdi, bana ne kadar verdi, benim şu kadar param oldu diye konuşur, sevinçle harçlıklarını hesap ederlerdi. Onların o sevinci, hala kulaklarımdadır.

—Bu âdetiniz, önceleri bana çok değişik gelmiş ama çok beğenmiştim. Herkesin halini, durumunu düşünüp, çocuklarına harçlık vererek yardım etmek, çok güzel bir davranış demiştim. Rahmetli kayınpeder, biz gelinlerini hiç unutmazdı, elini öpünce hiç belli etmeden bayram harçlığımızı bir mendile sarıp verirdi. Yahut başka hediyenin içine koyardı. Bazen de, parayı elimize verir, "Sizin harçlığınız kızım, kendinize bir şeyler alırsınız" derdi. Bak, kayınvalidemin de hakkını yemeyeyim Allahü teâlâ razı olsun! O da kendince bize bluz, eteklik, ya da elbiselik kumaş, örtü falan alır, bayramda elini öpünce, herkesin hediyesini eline verirdi. Bu harçlık ve hediye, beni çok mutlu ederdi. Zannedersin ki, bayramda hep çocuklar sevindirilir, biz büyükler de bunlara pek sevinirdik.

—Hanım, kapı çaldı galiba, bak bakalım.

—Hayır bey, sana öyle gelmiştir, kapının çalındığı falan yok.

—Hım, demek bana öyle geldi. Demek çok yaşlandık artık.

Mehpare Hanım ve Müfit Bey, aslında birbirlerine söylemeseler de, her birisi bir yere tatile giden evlatların, bayramda ellerini öpmek için yanlarına gelmelerini bekliyorlardı.

—Bak hanım, sana söylüyorum, sanki zil çaldı, gidip şu kapıya baksan iyi olur. Şu yatağa bağlanmasaydım, kendim gidip bakardım.

Mehpare Hanım, bastonuna dayanarak kapıyı açmaya gitti.

—Efendim, burası Müfit Beyin evi midir acaba?

—Evet ama siz kimsiniz?

—Efendim, içeri girmemize izin verirseniz, hem bayramlaşır, hem de kendimizi tanıtırız.

—Eh, buyurun bakalım

Müfit Bey heyecanla;

—Hanım, kimmiş gelen?

—Bu delikanlılar, elini öpmeye gelmişler, bey.

—Siz kimsiniz evlatlar? Biz ihtiyarladık artık, kulağımız iyi işitmediği gibi, gözümüz de iyi görmüyor, sizi çıkaramadık.

Üç delikanlı, ellerinde çiçek ve hediye ile içeri girdiler, Müfit Beyin ve Mehpare ninenin ellerini öptüler.

—Efendim, kabul buyurursanız, sizin evlatlarınız sayılırız. Siz bizi belki tanımazsınız; ama biz sizi iyi tanıyoruz. Bizler, burs verdiğiniz öğrencileriz. Sizi hiç unutmadık, unutmayız da… Elinizi öpüp duanızı almaya geldik.


Z. Alkan

[/color][/size]