Hazır cevap yazar Süleyman Nazif
[size=18px][color=blue]İz Bırakanlar
Ahmet Sırrı Arvas
Hazır cevap yazar Süleyman Nazif
Enver Paşa’nın babası da Süleyman Nazif gibi Malta sürgünleri arasındadır. Nazif bir gün adamcağıza takılır “gel amca sana bir İngiliz dilberi alalım.”
-Nerden icabetti şimdi, anlayamadım?
-Türk kadından doğma oğlun koskoca Devlet i Âli Osmani’yi batırdı, İngiliz kadından doğan da Britanya’yı batırsın, hepimiz kurtulalım.
-Niye öyle söylüyorsun evlad, ben hayatta harama uçkur açmadım.
-Keşke helale de açmasaydın.
***
Bir gün iki katır tarafından çekilen İngiliz vagonlarına hayretle bakan vatandaş mırıldanır: “Bu kadar yükü iki katır nasıl çekiyor?”
-Bunda şaşacak ne var? Koskoca Osmanlı İmparatorluğunu üç katır (Talat, Cemal, Enver Paşaları ima eder) sürüklemedi mi?
***
Malta sürgününden dönünce, Ahmet Haşim’e başından geçenleri anlatır.
-Et ne mümkün birader. Bize verdikleri konserveler herhalde Pastörlü yıllardan kalmaydı.
Haşim kızdırmak için laf sokar “İnsan etinden mi?”
-Yok canım! İngilizler insan etini başkasına yedirirler mi?
Siz Nehri
Kibarlığıyla tanınan Abdülhak Şinasi Hisar bir gün kardeşine “Sen” deyince, Süleyman Nazif: “Doğrusu çok şaşırdım beyefendi” der, “ben sizin Sen Nehri’ne bile Siz Nehri dediğinizi sanırdım.
***
Gencin biri Abdullah Cevdet hakkında “alçak” deyince müdahale eder “hayır, ona alçak diyemezsin!”
“Aman efendim, siz geçen hafta neler söylemiştiniz neler!”
“Alçağın da bir irtifaı vardır, bu herif çukurdur, çukur!”
***
Duydunuz mu bilmem Şair Şinasi, kirden ve mikroptan felaket korkar. Öyle ki dostlarının elini dahi eldivenle sıkar.
Bir gün garsondan su ister. Süleyman Nazif ekler: “Oğlum, beyefendinin suyunu yıka da getir”
Buna da şükür
Bir gün mürettipler mahçup mahçup gelir “Özür dileriz” derler, “bir yanlışlık olmuş, sizin yazınızın altında Florinalı Nazım’ın imzası çıkmış.”
- Allah beterinden saklasın! Ya onun yazısının altında benim imzam çıkaydı!..
***
Sedat Simavi “Resimli Gazete”yi çıkarmaktadır. Daha büyük resimler kullanmak için Süleyman Nazif’ten yazılarını kısaltmasını isteyince kafası atar.
-Birader, siz Resimli Gazete değil, gazeteli resim çıkartmak istiyorsunuz galiba!
***
Çokbilmişin teki Ahmet Haşim’i “Bağdatlı Arap” diye çekiştirince S. Nazif parlar: “Yapma birader” der, “Bağdat’ı kaybettik, bari Ahmet Haşim’e kıyma!”
***
S. Nazif, Abdülhak Hamit’in yanında görünen hahifmeşrep kadından hiç hoşlanmaz. Bir gün dayanamaz: “Efendim” der, “Fatma Hanım ölünce ‘Makber’i yazmıştınız. Şu yanınızdaki ölürse her halde ‘Mezbele’yi yazarsınız.”
Burası Pekin değil
S. Nazif, Bağdat valisi iken ordu kumandanlığından bir telgraf gelir: “10 bin okka çayın temin edilip, yollanması hususunu bilgi ve müsaadelerinize...”
Derhal cevap yollar: “Çin imparatoruna çekilmesi gereken telgraf, yanlışlıkla vilâyetimize gelmiştir. Malumatınıza...”
***
S. Nazif bir ara Avrupa’da meşhur adamlar ölünce evlerinin müze haline getirildiğinden bahis açar. “Kapıda mermer bir levha düşünün, üzerinde pirinç harflerle ‘Edip Nazif Müzesi’ yazmışlar mesela...”
Şair Nazım, heyecanlanmış olmalıdır, S. Nazif’in sözünü kesme gafletinde bulunur.
- Sahi, ben ölünce kapıma ne yazarlar?
S. Nazif ters ters bakar: “Kiralık Ev!.. Başka ne yazacaklar!”
***
Edebiyatçı Celal Sahir bir sohbette, “Ben bir dul kadının ikinci kocası olmak istemem” deyince taşı gediğine koyar: “Birinci kocası mı olmak istiyorsun yani?”
Kara yüzlüler
S. Nazif, l. Dünya Harbi sırasında kömür alışverişine başlar. Tanıdıklarından biri bunu yadırgar. “Yıllarca valilikte bulunmuş, umuru devlet görmüş birisin, üstelik elin kalem tutar. Böyle küçük işlerle uğraşmak yakışıyor mu sana?”
-Dostum bu savaştan yüz akıyla çıkacağımızı sanmıyorum. Hiç olmazsa benimki kömür karası olsun!..
***
Karaosmanoğlu bir konuşmasında “vazifesini yaptı” deyince “Şu yapmak fiili çıkalı çok şey yıkıldı” diye çıkışır, “mademki “konuştu” yerine “konuşma yaptı” diyorsunuz, o zaman “geldi” yerine “gelme yaptı”, “gitti” yerine “gitme yaptı” demeniz yakındır.
***
Bir gün, “Eyvah, beni hemen kuduz hastanesine kaldırın, aşı yapılsın” diye bağırır.
Çevresindekilerde bir telaş, bir telaş “Ne oldu üstat?”
“Ne olacak; dilimi ısırdım!”
[/color][/size]
Ahmet Sırrı Arvas
Hazır cevap yazar Süleyman Nazif
Enver Paşa’nın babası da Süleyman Nazif gibi Malta sürgünleri arasındadır. Nazif bir gün adamcağıza takılır “gel amca sana bir İngiliz dilberi alalım.”
-Nerden icabetti şimdi, anlayamadım?
-Türk kadından doğma oğlun koskoca Devlet i Âli Osmani’yi batırdı, İngiliz kadından doğan da Britanya’yı batırsın, hepimiz kurtulalım.
-Niye öyle söylüyorsun evlad, ben hayatta harama uçkur açmadım.
-Keşke helale de açmasaydın.
***
Bir gün iki katır tarafından çekilen İngiliz vagonlarına hayretle bakan vatandaş mırıldanır: “Bu kadar yükü iki katır nasıl çekiyor?”
-Bunda şaşacak ne var? Koskoca Osmanlı İmparatorluğunu üç katır (Talat, Cemal, Enver Paşaları ima eder) sürüklemedi mi?
***
Malta sürgününden dönünce, Ahmet Haşim’e başından geçenleri anlatır.
-Et ne mümkün birader. Bize verdikleri konserveler herhalde Pastörlü yıllardan kalmaydı.
Haşim kızdırmak için laf sokar “İnsan etinden mi?”
-Yok canım! İngilizler insan etini başkasına yedirirler mi?
Siz Nehri
Kibarlığıyla tanınan Abdülhak Şinasi Hisar bir gün kardeşine “Sen” deyince, Süleyman Nazif: “Doğrusu çok şaşırdım beyefendi” der, “ben sizin Sen Nehri’ne bile Siz Nehri dediğinizi sanırdım.
***
Gencin biri Abdullah Cevdet hakkında “alçak” deyince müdahale eder “hayır, ona alçak diyemezsin!”
“Aman efendim, siz geçen hafta neler söylemiştiniz neler!”
“Alçağın da bir irtifaı vardır, bu herif çukurdur, çukur!”
***
Duydunuz mu bilmem Şair Şinasi, kirden ve mikroptan felaket korkar. Öyle ki dostlarının elini dahi eldivenle sıkar.
Bir gün garsondan su ister. Süleyman Nazif ekler: “Oğlum, beyefendinin suyunu yıka da getir”
Buna da şükür
Bir gün mürettipler mahçup mahçup gelir “Özür dileriz” derler, “bir yanlışlık olmuş, sizin yazınızın altında Florinalı Nazım’ın imzası çıkmış.”
- Allah beterinden saklasın! Ya onun yazısının altında benim imzam çıkaydı!..
***
Sedat Simavi “Resimli Gazete”yi çıkarmaktadır. Daha büyük resimler kullanmak için Süleyman Nazif’ten yazılarını kısaltmasını isteyince kafası atar.
-Birader, siz Resimli Gazete değil, gazeteli resim çıkartmak istiyorsunuz galiba!
***
Çokbilmişin teki Ahmet Haşim’i “Bağdatlı Arap” diye çekiştirince S. Nazif parlar: “Yapma birader” der, “Bağdat’ı kaybettik, bari Ahmet Haşim’e kıyma!”
***
S. Nazif, Abdülhak Hamit’in yanında görünen hahifmeşrep kadından hiç hoşlanmaz. Bir gün dayanamaz: “Efendim” der, “Fatma Hanım ölünce ‘Makber’i yazmıştınız. Şu yanınızdaki ölürse her halde ‘Mezbele’yi yazarsınız.”
Burası Pekin değil
S. Nazif, Bağdat valisi iken ordu kumandanlığından bir telgraf gelir: “10 bin okka çayın temin edilip, yollanması hususunu bilgi ve müsaadelerinize...”
Derhal cevap yollar: “Çin imparatoruna çekilmesi gereken telgraf, yanlışlıkla vilâyetimize gelmiştir. Malumatınıza...”
***
S. Nazif bir ara Avrupa’da meşhur adamlar ölünce evlerinin müze haline getirildiğinden bahis açar. “Kapıda mermer bir levha düşünün, üzerinde pirinç harflerle ‘Edip Nazif Müzesi’ yazmışlar mesela...”
Şair Nazım, heyecanlanmış olmalıdır, S. Nazif’in sözünü kesme gafletinde bulunur.
- Sahi, ben ölünce kapıma ne yazarlar?
S. Nazif ters ters bakar: “Kiralık Ev!.. Başka ne yazacaklar!”
***
Edebiyatçı Celal Sahir bir sohbette, “Ben bir dul kadının ikinci kocası olmak istemem” deyince taşı gediğine koyar: “Birinci kocası mı olmak istiyorsun yani?”
Kara yüzlüler
S. Nazif, l. Dünya Harbi sırasında kömür alışverişine başlar. Tanıdıklarından biri bunu yadırgar. “Yıllarca valilikte bulunmuş, umuru devlet görmüş birisin, üstelik elin kalem tutar. Böyle küçük işlerle uğraşmak yakışıyor mu sana?”
-Dostum bu savaştan yüz akıyla çıkacağımızı sanmıyorum. Hiç olmazsa benimki kömür karası olsun!..
***
Karaosmanoğlu bir konuşmasında “vazifesini yaptı” deyince “Şu yapmak fiili çıkalı çok şey yıkıldı” diye çıkışır, “mademki “konuştu” yerine “konuşma yaptı” diyorsunuz, o zaman “geldi” yerine “gelme yaptı”, “gitti” yerine “gitme yaptı” demeniz yakındır.
***
Bir gün, “Eyvah, beni hemen kuduz hastanesine kaldırın, aşı yapılsın” diye bağırır.
Çevresindekilerde bir telaş, bir telaş “Ne oldu üstat?”
“Ne olacak; dilimi ısırdım!”
[/color][/size]
Konular
- Yaptıklarımızın Hesabını Vermeye Hazırlıklı Mısınız.
- Kur'an Nasıl Bir Devlet Yönetimini Öneriyor.
- Kendimize Rab lar Edindiğimizin Farkında Bile Değiliz.
- Sesli düşler
- Ömürden Kaybolan Bir Senemiz
- Yardıma ihtiyacım var
- Hakan Kenan Hoca
- Türkiye'nin Gururu Lingerium
- Zorunlu Trafik Sigortası
- Kur'an ın Bizlere İndirilme Amacını Doğru Anlamalıyız.
- Rivayetleri Aklamak Adına, Kur'an a Saygısızlık Yapmayalım.
- Allah ın Affetmesi, Şefaati Konusunu Nasıl Anlamalıyız.
- Hac Suresi 47, Zümer Suresi 42. Ayetlerin. Ölüm Ve Rüya İlişkisi.
- Allah ın Sınırlarını Aşarak, Kafirlerden Olmak İstemiyorsak.
- Kur'an neden arapça indirilmiştir. Zuhruf 2-3. Fussilet 44. Ayet.
- Elbette tek vatan bö-lü-ne-me----yiz
- Bizleri dinden saptıran en büyük yanlışımız.
- Çalışanlarınızın network trafiğini DeskGate ile inceleyin
- DeskGate en iyi sirket guvenlik programi
- Pekala ölmüyormuyuz
- Siber saldırı ve afetlere karşı veri yedekleme yazılımı DeskGate
- Işsizlik sel gibi
- Ad adres telefon
- Nuhilik (noahidizm)
- Isa beklenen yahudi mesih midir?
- Cümle kapısı..
- Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 3
- Nasreddin Hoca Fıkraları
- Allah ın resulünün bizlere örnek oluşunu, hangi kaynaktan öğrenmeliyiz?
- Ayşecik İle Yasemin Sultan