GELİN GELİN

[size=18px][color=olive]hayat bir hikâyedir

GELİN GELİN

İpini koparanın, yükünü salla sırt edenin, biletini alanın seyirtip geldiği İstanbul’un bir belde belediye başkan yardımcısı, köydeki ortanca ve Erzincan’daki büyük ağabeyine rağmen, ailenin en küçük oğlu olarak, annesini bu koca kente getirip, “kalan ömrünü” yanında ve rahat bir şekilde geçirmesi için evlatlık görevini yapmaya çalışıyordu.
Belki de iyi etmişti.
İnce çalı dalları görünümündeki kalın damarlarının kıvrımları gibi buruş buruş olmuş hafızası ile artık eşini kaybettiği tarihi bile neredeyse hatırlamakta güçlük çeken yaşlı anne, hayatının üç çeyrek asrının sonrasında geldiği bu, dünyanın en kötü ve en güzel, en rezil ve en harika, en cahil ve en kültürlü, en sığ ve en köklü kentine alışmaya çalışıyordu.
Daha doğrusu yaşadığı bu İstanbul muhitinde, haritanın doğusundan kim varsa hemşehri sayarak arada bir onlara gidiyor, onlar da başkan yardımcısının evine ziyarete geliyordu.
Yani geniş bir kentte ama dar bir semtte yaşıyordu.
Yetmiş küsur yaşından sonra tanıştığı bu “kalabalık dünyanın” kendisini bozmaması için direniyordu.
Neyse ki adetlerini bilen, dilinden anlayan, evine gelen gidenlerin, “Allah herkese nasip etsin” dediği türden bir gelini vardı.
HHH
Belediye başkan yardımcısının misafir odasına kulağımızı kabarttığımızda duyduklarımız, her kayınvalidenin beklentisi değil midir:
- Biraz daha çay alır mısın anneciğim?
- Sağol yavrum, çok içtim.
- O zaman ben senin ilaçlarını getireyim, tam vaktidir.
- A, unutmuştum. Teşekkür ederim kızım.
Çocuğu olmayan belediye başkan yardımcısının, eşi ve annesi ile mutlu ve huzurlu yaşadığı evindeki bu gelin-kaynana samimiyeti, eksik olmayan misafirleri arasında herkesin imrendiği ve konuştuğu bir mahalle efsanesi haline dönüşmüştü.
HHH
Yaşlı anne, oğlunun yaptığı işin ne işe yaradığını ve yetki sınırlarını bilmemekle beraber, önemli bir mesleği olduğunu seziyordu.
Bu bakımdan da bu “önemli adamın” ağız tadının bozulmaması ve bir skandala yol açmamak için sesini çıkarmıyordu ama... Oğlu olmadığı zamanlar gelinine karşı en çok kullandığı cümle şöyleydi:
- Vurma ne olur. Az bir ömrüm kaldı. Tamam söz, öleceğim.
- Ne zamaaan??!
[/color][/size]

sadık söztutan

Konular