Ödül

Ödül

Yağmurlu bir havaydı. Bülent çırak olarak çalıştığı ayakkabıcı dükkanının camına yaslanmış, kalabalık caddeyi seyrediyordu. Ustası henüz gelmemişti.

Bülent ise erkenden gelmiş, dükkanı süpürmüş, küçük odun sobasını da yakmış çayı koymuştu.

Caddenin kenarında trafik ışıklarını bekleyen insanları izliyordu. Kalabalık, hızlı adımlarla bir sağa bir sola koşuşturuyordu.

Bülent oturduğu yerden kalkarak televizyonu açtı. Televizyon kumandasını yerini koyduktan sonra tekrar pencerenin önüne oturdu.

Dışarıya bakarken caddenin kenarında bekleyen bir yaşlı adama gözleri takıldı. Yaşlı adamı yağmurdan koruyacak bir şemsiyesi yoktu. Sırılsıklam olmuştu.

Yalnız başına karşıya geçmek için hareket etti. Caddede bir korna sesi yankılandı. Hızla kaldırıma geri çıktı.Yaşlı adam da az kalsın hayatını kaybediyordu.

Bülent tüm olanları pencerenin önünden seyretmişti. Hemen yerinden kalkarak askıda bulunan şemsiyeyi aldı.

Yaşlı adama yardım etmek için caddenin karşısına geçti. Elini ihtiyarın omzuna koydu.

- Amca karşıya mı geçeceksin?

- Evet evladım ancak halimi görüyorsun.

- Ben size yardım edebilirim.

Yaşlı adamı elinden tutarak karşıya geçirdi. Karşıya geçince.

- Amca çok ıslanmışsın. Gel sana bir çay ikram edeyim. Biraz ısınırsın belki yağmur azalır sen de daha fazla ıslanmazsın.

Yaşlı adam, Bülent’in teklifini kabul ederek ayakkabıcı dükkanına girdi. Bülent yanan sobanın üzerindeki çaydan ihtiyar adama bir bardak çay verdi. İhtiyar çayı yudumlarken hala titriyordu. Bir an sessizlik oldu. Sessizliği bozan televizyondaki bisiklet reklamı olmuştu. Bülent:

- Ne güzel bir bisiklet değil mi amca, keşke benimde böyle bir güzel bir bisikletim olsaydı.

Yaşlı adam kafasını yavaşça kaldırdı ve televizyona baktı. Yaşlı adamın durumu perişan görünüyordu.

Üzerindeki elbiseler yırtık, pırtık ayakkabıları delikti. Yaşlı adam Bülent’ten izin isteyerek ayakkabılarını çıkardı, ıslak çoraplarının sardığı ayaklarını sobaya yaklaştırdı.

Bülent yaşlı adamın yerde duran ayakkabılarına baktı bunların tamire ihtiyacı vardı. Ayakkabıları yerden aldı. Delik yerlere yama yapabilirdi.

Yaşlı adam Bülent’i izliyordu. Bülent ayakkabıları tamir yaparken ustası İsmail içeriye girdi. İsmail Usta içeriye girince gözlerini yaşlı adama çevirdi.

Onu dikkatlice süzüyordu. Bülent korkmuştu. Acaba ustası dükkana yabancı birini aldığı için kızmış mıydı?

Bunları düşünürken İsmail Usta birden yaşlı adamın ellerine sarıldı. Bülent şaşırmıştı. İsmail Usta biraz sonra Bülent’e dönerek yaşlı adamı gösterdi.

Bülent, bu adam benim ilk ustam İlyas Ustadır. Belki 30 yıldan beri onu görmüyordum. Bana bu mesleği sevdiren, öğreten bu adamdır.

Bülent şimdi korkmayı bırakmış, ustasını mutlu ettiği için
sevinmeye başlamıştı. İlyas Usta ve İsmail Usta o gün akşama kadar hasret giderdiler.

Akşam olunca da artık sık sık görüşmek temennisiyle ayrıldılar. Bülent de onlar dükkandan ayrıldıktan kısa bir süre sonra dükkanı kapadı ve eve gitti.

Ertesi sabah işe geldiğinde Ustasının büyük bir kutuyu açmak için uğraştığını gördü. İsmail usta Bülent’i görünce yanına çağırdı.

İkisi beraber kutuyu açtılar. Kutunun içinden kırmızı bir bisiklet çıkmıştı. Bu bisiklet Bülent’in televizyonda reklamını gördüklerinin aynısıydı..İsmail Usta Bülent’e dönerek:.

- Al bakalım bu bisiklet senin. İlyas usta dün bana, senin kendisine yaptığı yardımları anlattı.

Bu beni çok gururlandırdı. Sen bu ödülü hak ettin. Bisikletini güle güle kullan. İyilikten hiçbir zaman vazgeçme.

Copyright © Huzura Dogru Dini Kitablar