Garson

Garson

Adam, parmağını şaklattı, garson koşar adımlarla masaya yaklaştı.
- Buyurunuz efendim.
- Bana kola getir, buzlu olsun.
- Emredersiniz efendim.

Garson, bu ensesi kalın, cebi para ile dolu adamın siparişini getirmek için koşar adımlarla uzaklaştı. Adam yemeğini yemişti, Purosunu yakıp kolasını yudumlamak istiyordu.

Düşünceliydi, son yaptığı yatırımın neler getireceğini düşünüyordu. Çok parası vardı ve bunu iyi değerlendirmeliydi. Danışmanları, elemanları onun servetini çoğaltmak için vardı.

Parası olmayan insan değersizdi. Para her kapıyı açan altın anahtardı. O televizyon programlarında konuşup, burnundan kıl aldırmayan bir çok adamın fikrini kolayca değiştirebilirdi.

Ya arkasından milyonlarca kişiyi koşturan siyasetçilere ne demeli? Birçoğu paranın kokusunu duyduğunda ilke filan hatırlamazdı.

Danışmanı bu işi iyi bilirdi. Ondan çok memnundu ama, ona da sınırlı bir ücret ödüyordu.

Garson kolasını getirmişti. Koladan birkaç yudum aldı. Deri çantasını masanın üzerine koydu. Çantasını açtı. Evrakları tekrar gözden geçirmeliydi.

Her ne kadar muhasebecisi dürüst bir adam olsa da, paranın yüzü sıcaktı, her an insanı çarpabilirdi. Garsondan bir kağıt istedi. Garson yine koşar adımlarla bu zengin adamın istediği kağıdı getirdi.

Kağıdı masanın üzerine koyarken garsonun eli birden kola bardağına çarptı. Kola, adamın o güzelim İtalyan takım elbisesinin üzerine döküldü.

Garson şaşkındı. Adam:
- Aptal herif, yaptığını gördün mü? Bu takımın değerini biliyor musun sen?
- Özür dilerim efendim, çok özür dilerim.
- Özür dilermiş. Senin özrün neyi değiştirir ki. Mahvettin güzelim takımı. Senin gibileri nasıl çalıştırırlar ki.

Bir türlü anlamam. Beş paralık adamların yapacağı hizmet bu kadar olur zaten. Gözüm görmesin seni hadi
Bu azarlamadan sonra zavallı garson başını önüne eğmiş ezile büzüle masadan ayrılmıştı.

Biraz sonra lokantanın baş garsonu dökülen kolanın yerine yeni bir tane getirdi. Ve adamdan özür üstüne, özür diledi.

Sinirleri yatışan zengin adam boğazın huzur veren maviliğine bir süre daldı. İçeceği bitmişti. Şimdi takımı kuru temizleyiciye götürmek gerekecekti. Bu bir sürü para ve zaman kaybı demekti bu.

Aptal garson onun planlarını bozmuştu. Yemekten sonra arkadaşlarıyla oyun oynamak için yeni açılan bir golf kulübüne gitmek için sözleşmişlerdi. Yerinden kalktı. Vestiyere bıraktığı paltosunu aldı.

Kapıdan dışarıya çıkarken garsonla karşılaştı. Ona aşağılayıcı bir bakış fırlattı. Kasaya yemeğinin ücretini ödedi. Merdivenlerden hızlı hızlı inmeye başladı. Aklında golf kulübündeki randevusu vardı.

Acaba eve gidip üstünü değiştirirse yetişebilir miydi? Bunları düşünürken birden ayağının altındaki halı kaydı. Ne olduğunu anlamadan merdivenlerden aşağıya doğru yuvarlanmaya başladı. Kapıdaki görevli bağırdı.

- Koşun koşun beyefendi düştü.
Lokantadakiler koşarak geldi. Adam gözleri kapalı bir şekilde yatıyordu. Lokantadaki müşterilerden biri doktor olduğunu söyleyerek adamın nabzını yokladı. Nabız atmıyordu. Hemen kalp masajına başladı. Ancak nafileydi. Adamın kanı çekilmeye başlamış, yüzüne donuk bir beyazlık hakim olmuştu. Doktor biraz sonra masajı bıraktı.

- Ani bir kalp krizi, kriz anında vücut şoka girmiş olmalı bu yüzden hiçbir direnç gösteremedi.

Doktor biraz sonra hastanın başından uzaklaştı. Az önce kalktığı yemek masasına oturdu. Karşısındaki bayanla tekrar sohbete döndü.

Lokantanın müdürü adamın cebinden cüzdanı çıkardı, bir yakınını bulalım diyerek rehberi karıştırmaya başladı. Tüm meraklılar kısa bir süre sonra adamın başından ayrılarak işlerine döndüler.

Müdür garsona:
- Hadi şunu omzuna al da kenara çek, girişi kapamasın dedi.

Zengin adam beş paralık diye nitelediği garsonun omuzlarında diğer zengin adamların lokantaya girmesine engel olmamak için cebinde ki birçok para ve değerli hisse senetleri ile bir kenara taşınıyordu.


Copyright © Huzura Dogru Dini Kitablar