Bevvalizemzem
Bevvalizemzem
Ömer Sevinçgül
ESKİ ZAMANLARDA bir adam varmış. Meşhur biri olmadığı için kimse tanımazmış onu, ama bu adam tanınmak istiyormuş. En büyük tutkusu şöhret kazanmak, herkes tarafından tanınmak, her yerde parmakla gösterilmekmiş. Fakat olumlu yollardan şöhrete kavuşamıyormuş, yeteneksizmiş bu adam.
O da, her ne yolla olursa olsun mutlaka ün kazanmak için sürekli yöntemler tasarlıyormuş. Bir yol bulmakta gecikmemiş. Hac mevsiminde Kâbe’ye gitmiş. Zemzem kuyusunun yanına varmış. Orası mahşer gibi kalabalıkmış. Kuyuya yaklaşmış, herkesin gözü önünde işemeye başlamış.
Bunu gören kişiler ona lanetler yağdırıyor, engellemek için de ellerinden geleni yapıyorlarmış. Sonunda bir yolunu bulup adamı oradan uzaklaştırmışlar. Bu arbede sırasında herkes onu görmüş, daha sonra da görenler görmeyenlere göstermiş. Parmaklarıyla onu gösterip, “İşte, zemzem kuyusuna işeyen alçak şu adam!” diyorlarmış.
Bu haber caddelere, sokaklara, evlere kadar yayılmış. Zamanla başka beldelere ulaşmış. Adam, her nereye gitse, onu tanıyan biri çıkıyor, yanındakine tanıtmak istiyor, parmağını uzatıp, “İşte, zemzem kuyusuna işeyen namussuz şu adamdır!” diyormuş.
Adam da, her parmakla gösterilişinde, her adının anılışında, her lanetlenişinde gururlanıyor, tanınmanın, ünlü olmanın keyfini yaşıyormuş! “Sonunda meşhur oldum işte! Sıradan biri değilim artık. Herkes beni parmakla gösteriyor. Yakında ünüm bütün ülkeye, hatta belki de bütün dünyaya yayılacak.” diyormuş.
Adamın gerçek adı unutulmuş, ona “Bevvalizemzem” diyorlarmış, yani “zemzem kuyusuna işeyen adam.”
Bu öyküyü niçin anlattım? Çünkü, bu tür adamlar günümüzde de var. Her yerde görmek mümkün onları.
Televizyonlar, radyolar, gazeteler, meydanlar onlarla dolup taşıyor. Tek tutkuları var, o da ünlü olmak. Ünün hangi yollardan geldiğine aldırış etmiyorlar. Halkın kendilerini lanetlemesine de bakmıyorlar. Bunların işeyecek bir zemzem kuyuları yok elbette, ama kutsal olan, ya da saygı duyulan sadece zemzem mi?
Başka şeyler buluyorlar. Dine saldırıyorlar, din dersine hücum ediyorlar, imanları yaralamanın yollarını arıyorlar, hürmete layık kişileri hedef seçiyorlar. Kelimelerini idrar gibi kullanıyor, önlerine kim çıkarsa pislik atıyor, kirletmedik değer bırakmıyorlar. İrinli bir yara gibi çevreye mikrop saçan ağızlarını her açışlarında masum bir insan daha lekelenmiş oluyor.
Yaydıkları pis koku, başka insanlara hayatı zindan ederken, kendi menhus nefislerine hoş geliyor. Yılan gibi zehirlemekten lezzet alıyorlar. Temiz olana yer yok necis dünyalarında. Karanlıkta yaşadıkları için ışık gözlerini acıtıyor. Karanlık aydınlıktır onlar için ve aydınlık da karanlık. Kavramları tersine çeviriyorlar. Yukarı, aşağı oluyor ve ileri, geri diye adlandırılıyor.
Gerçi bunların sayıları binde biri bile bulmuyor, ama aykırı işler yaptıkları, yıkıcı oldukları için sesleri yüksek çıkıyor. Hemen işitiliyor, biliniyor, ünleniyorlar. Lanetleniyorlar, ama buna aldırdıkları yok. Bu gibileri isteklendirenler de var, böyle biri çıksa da ondan söz etsek diye bekleyenler... Kendileri de çoğu kez aynı yollardan geçtikleri için benzerlerini arıyor, sayılarını çoğaltıyorlar.
“Zemzeme işeyen adam” bir tiptir... Her yerde, her zamanda örnekleri var... Bak çevrene, görürsün. O gün bu gündür, olumlu yollarla bir yerlere gelemeyen yolsuzların yolu olmuştur zemzeme işemek!
[url]www.zaferdergisi.com/[/url]
Ömer Sevinçgül
ESKİ ZAMANLARDA bir adam varmış. Meşhur biri olmadığı için kimse tanımazmış onu, ama bu adam tanınmak istiyormuş. En büyük tutkusu şöhret kazanmak, herkes tarafından tanınmak, her yerde parmakla gösterilmekmiş. Fakat olumlu yollardan şöhrete kavuşamıyormuş, yeteneksizmiş bu adam.
O da, her ne yolla olursa olsun mutlaka ün kazanmak için sürekli yöntemler tasarlıyormuş. Bir yol bulmakta gecikmemiş. Hac mevsiminde Kâbe’ye gitmiş. Zemzem kuyusunun yanına varmış. Orası mahşer gibi kalabalıkmış. Kuyuya yaklaşmış, herkesin gözü önünde işemeye başlamış.
Bunu gören kişiler ona lanetler yağdırıyor, engellemek için de ellerinden geleni yapıyorlarmış. Sonunda bir yolunu bulup adamı oradan uzaklaştırmışlar. Bu arbede sırasında herkes onu görmüş, daha sonra da görenler görmeyenlere göstermiş. Parmaklarıyla onu gösterip, “İşte, zemzem kuyusuna işeyen alçak şu adam!” diyorlarmış.
Bu haber caddelere, sokaklara, evlere kadar yayılmış. Zamanla başka beldelere ulaşmış. Adam, her nereye gitse, onu tanıyan biri çıkıyor, yanındakine tanıtmak istiyor, parmağını uzatıp, “İşte, zemzem kuyusuna işeyen namussuz şu adamdır!” diyormuş.
Adam da, her parmakla gösterilişinde, her adının anılışında, her lanetlenişinde gururlanıyor, tanınmanın, ünlü olmanın keyfini yaşıyormuş! “Sonunda meşhur oldum işte! Sıradan biri değilim artık. Herkes beni parmakla gösteriyor. Yakında ünüm bütün ülkeye, hatta belki de bütün dünyaya yayılacak.” diyormuş.
Adamın gerçek adı unutulmuş, ona “Bevvalizemzem” diyorlarmış, yani “zemzem kuyusuna işeyen adam.”
Bu öyküyü niçin anlattım? Çünkü, bu tür adamlar günümüzde de var. Her yerde görmek mümkün onları.
Televizyonlar, radyolar, gazeteler, meydanlar onlarla dolup taşıyor. Tek tutkuları var, o da ünlü olmak. Ünün hangi yollardan geldiğine aldırış etmiyorlar. Halkın kendilerini lanetlemesine de bakmıyorlar. Bunların işeyecek bir zemzem kuyuları yok elbette, ama kutsal olan, ya da saygı duyulan sadece zemzem mi?
Başka şeyler buluyorlar. Dine saldırıyorlar, din dersine hücum ediyorlar, imanları yaralamanın yollarını arıyorlar, hürmete layık kişileri hedef seçiyorlar. Kelimelerini idrar gibi kullanıyor, önlerine kim çıkarsa pislik atıyor, kirletmedik değer bırakmıyorlar. İrinli bir yara gibi çevreye mikrop saçan ağızlarını her açışlarında masum bir insan daha lekelenmiş oluyor.
Yaydıkları pis koku, başka insanlara hayatı zindan ederken, kendi menhus nefislerine hoş geliyor. Yılan gibi zehirlemekten lezzet alıyorlar. Temiz olana yer yok necis dünyalarında. Karanlıkta yaşadıkları için ışık gözlerini acıtıyor. Karanlık aydınlıktır onlar için ve aydınlık da karanlık. Kavramları tersine çeviriyorlar. Yukarı, aşağı oluyor ve ileri, geri diye adlandırılıyor.
Gerçi bunların sayıları binde biri bile bulmuyor, ama aykırı işler yaptıkları, yıkıcı oldukları için sesleri yüksek çıkıyor. Hemen işitiliyor, biliniyor, ünleniyorlar. Lanetleniyorlar, ama buna aldırdıkları yok. Bu gibileri isteklendirenler de var, böyle biri çıksa da ondan söz etsek diye bekleyenler... Kendileri de çoğu kez aynı yollardan geçtikleri için benzerlerini arıyor, sayılarını çoğaltıyorlar.
“Zemzeme işeyen adam” bir tiptir... Her yerde, her zamanda örnekleri var... Bak çevrene, görürsün. O gün bu gündür, olumlu yollarla bir yerlere gelemeyen yolsuzların yolu olmuştur zemzeme işemek!
[url]www.zaferdergisi.com/[/url]
Konular
- Yaptıklarımızın Hesabını Vermeye Hazırlıklı Mısınız.
- Kur'an Nasıl Bir Devlet Yönetimini Öneriyor.
- Kendimize Rab lar Edindiğimizin Farkında Bile Değiliz.
- Sesli düşler
- Ömürden Kaybolan Bir Senemiz
- Yardıma ihtiyacım var
- Hakan Kenan Hoca
- Türkiye'nin Gururu Lingerium
- Zorunlu Trafik Sigortası
- Kur'an ın Bizlere İndirilme Amacını Doğru Anlamalıyız.
- Rivayetleri Aklamak Adına, Kur'an a Saygısızlık Yapmayalım.
- Allah ın Affetmesi, Şefaati Konusunu Nasıl Anlamalıyız.
- Hac Suresi 47, Zümer Suresi 42. Ayetlerin. Ölüm Ve Rüya İlişkisi.
- Allah ın Sınırlarını Aşarak, Kafirlerden Olmak İstemiyorsak.
- Kur'an neden arapça indirilmiştir. Zuhruf 2-3. Fussilet 44. Ayet.
- Elbette tek vatan bö-lü-ne-me----yiz
- Bizleri dinden saptıran en büyük yanlışımız.
- Çalışanlarınızın network trafiğini DeskGate ile inceleyin
- DeskGate en iyi sirket guvenlik programi
- Pekala ölmüyormuyuz
- Siber saldırı ve afetlere karşı veri yedekleme yazılımı DeskGate
- Işsizlik sel gibi
- Ad adres telefon
- Nuhilik (noahidizm)
- Isa beklenen yahudi mesih midir?
- Cümle kapısı..
- Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 3
- Nasreddin Hoca Fıkraları
- Allah ın resulünün bizlere örnek oluşunu, hangi kaynaktan öğrenmeliyiz?
- Ayşecik İle Yasemin Sultan