DOST

[size=18px][color=blue]DOST

Askerliğimi yapmak üzere Anadolu’nun bir şehrine gitmiştim.
Dostlarım bir kuruyemiş pazarlama şirketinde çalışan gencin adresini vermiş, “Uğrarsan, iyi olur” demişlerdi.
İyi ki onları dinlemişim. Fedakar, güleryüzlü, iyilik timsali bir arkadaşım oldu.
İnanır mısınız beni her gidişimde izzet ve ikrama boğdu.
Artık sık sık yanına uğrar olmuştum. Üç gün görüşmesek özlüyordum.
Ama bir gün onu yerinde bulamadım. Patrona “Nerede?” diye sorduğumda tatsız bir hava esti. Gelip giderken aşina olduğum bir genç beni kenara çekip:
- Abi o ayrıldı, dedi.
- Niye?
- Biliyorsun şirketimizin ürünlerini pazarlıyordu. Ancak bu şehirde ne kadar fırıldak adam varsa ona tahsis edilen bölgede yaşıyor. Haliyle dağıttığı ürünlerin parasını toplayamadı.
- Yapma ya!
- Kimisi takmış, kaçmış, kimisi borcun üstüne yatmış.
- Peki n’olacak şimdi?
- Buraya bir şey olacağı yok abi. O zaten borçlarını sildirdi.
- Nasıl sildirdi?
- Tutmuş hanımının bileziklerini bozdurmuş. Ama böyle insanlar yaranamıyor abi. Onu yine aynı bölgeye çakması için zorladılar. Çay ocağına bile talipti ama kimse elinden tutmadı. Yani senin anlıyacağın...
- Evet.
- Kapıyı gösterip attılar.
- Yazık. Peki onu nerede bulabilirim?
- Kenar mahallelerden birinde bir kuruyemiş dükkanı açmaya niyetlendiğini duymuştum ama.
Aradım ve buldum. Mini mini ve çok sade bir dükkanı süpürüp silerken kapıya dikildim:
- Selâmün aleyküm, dedim. Yıllar sonra karşılaşan kardeşler gibi kucaklaştık. Lafın arasında eski işinden niye ayrıldığını sordum:
- Hiiiç dedi. Nasibimiz buradaymış be abi!
Tahmin edeceğiniz gibi artık yeni üssüm bu dükkan oldu. Bir gün oturuyoruz. Telefon çaldı. O bir şeyler tartıyordu, ben aldım. Arayan adam dili peltekleşmiş bir sarhoştu. Ahizeyi uzattım. Dostum, oğluna “Dışarı çık” gibilerden bir işaret yaptı. Çocuk dışarı çıktı. Telefona:
- Ah be güzel abim. Ne yazık ki şu anda dükkanda değil, dedi ve kapattı.Bir şey anlamadım. Sordum:
- Hayrola. Bu gün bilmece gibisiniz?- Yandaki komşu arıyor. Oğlumu içki almaya gönderecekmiş. Alet olsam günah, yalan söylesem ayrı günah. Terslesem hiç olmaz, neticede o da insan.
Nasıl “müthiş” değil mi?
Bu arkadaşı tanıdıkça daha çok sevdim Yatalak bir annesi vardı. Elceğizi ile bakıyor, sırtında taşıyordu. İlaç doktor masrafları ağırdı. Gelgelelim o, sattıklarının parasını bile istemeye utanırdı.Din gayreti çok fazlaydı. Müezzin elini kulağına atmaya görsün. Kepengi indirdiği gibi cemaate koşardı. Küçücük oğlu peşine takılırdı.
Biliyor musunuz belki de şu alçak dünya, onun gibilerin hürmetine duruyor.Derya gibi derdin içinde yüzerken gülebilmek yiğit işi.
İnsan kendinden küçüklerin elini öper mi? Öper.O bana elini asla öptürmedi ama siz böylesini bulursanız dinlemeyin.

Ahmet Sırrı Arvas [/color][/size]

Konular