KIZ, BABAYI SEVERMİŞ...

[b][color=olive]KIZ, BABAYI SEVERMİŞ...

Babası, kızının çalışma talebinden bıkıp usanmıştı. Jennifer Lopez’e ikizi kadar benzeyen on dokuz yaşındaki tek evlâdı, Emine’si, lise sonrası Açık Öğretim’e yazıldıktan sonra, “İş bulup, gündüzleri çalışmak istiyorum” diye tutturmuştu.
Muhafazakâr babası “kızına güveniyordu ama çevreye güvenmiyordu.”
Mesleksiz bir genç kız olarak, bu zamanda nerede, kimin yanında, nasıl çalışılırdı?
Baba İstanbul’a yakın bir ilçede, TCDD’de (demiryollarında) bilet gişesinde memur, anne ise ev hanımıydı.
***
Emine, kazağını da giydi, röfleli saçlarını eli ile toplayıp toka yerine kalem taktıktan sonra evden çıktı.
Babasının işyerine korkarak girdi.
Baba, onu gördüğüne memnun olmadı. Çünkü niçin geldiğini biliyordu. Kızı da fazla beklemedi zaten. Annesinin tamam dediğini, kendisinin de izin vermesi halinde iş aramaya başlayacağını söylüyordu.
İkide bir, yolcu salonuna bakan pencerenin altındaki küçük bölmeden para uzatıp bilet isteyenler konuşmalarını kesintiye uğratıyordu ama babası kızına dönüp sordu:
- Diyelim ki izin verdim, nerede çalışacaksın?
- Bilmiyorum baba, bakacağım. Burada olmazsa İstanbul’da... Üç adım yer.. Trenle gider gelirim.
Baba, kredi kartının bonus puanlarıyla “bedavaya” aldığı yeni saatinin kaç olduğunu seçmek için ışığa tuttu, sonra kızına döndü:
- Sen şimdi eve git kızım, akşam gelince konuşuruz. Merak etme, hallederiz. Hadi.
Kızı hızlı adımlarla demiryolları lojmanlarındaki evlerine doğru yürüdü.
***
Emine, babasının izin vermesi ve çok büyük bir şans eseri, kendi evlerinin çaprazındaki pastanede işe başladı. Üstelik pastane sahibi onu bizzat çağırmıştı, “Çalışmak istersen bir kasa görevlisine ihtiyacım var” diyerek.
***
Emine pastanede çalışmaya başlayalı iki kez maaş almıştı ama ne annesine, ne de babasına bir kuruş bile göstermemişti.
Baba, gece yatakta bu konuda sitemli bir iki cümle söyleyince, karısı, kızını savundu:
- Öyle deme, kız iyi niyetli. “Zaten aldığım üç yüz lira. İleride size yük olmamak için bankaya yatırıyorum anne. Ben ölsem babamdan para isteyemem, biliyorsun” dedi bana. Ben Emine’den para mara istemiyorum, varsın biriktirsin.
- Benim de gözüm yok. Derdim para değil hanım. Kızımın paracı tutumu parasından daha önemli... Dedem derdi ki “Çocuklarınıza vermeyi öğretin, almayı nasıl olsa öğrenirler.”
- Neyse, iyi geceler adamcığım, sabah erken gideceksin.
Kocası yutkundu, sağına döndü:
- İyi geceler.
Bir an için tekrar karısına dönüp şöyle demek istedi:
“Pastanenin sahibi Yakup Usta’ya ben rica ettim, yeter ki kızım gözümüzün önünde olsun, maaşını ben vereceğim diye... Adam zaten zarar ediyor, Emine’ye maaş mı verir? Bin yüz lira aylığımın üç yüz lirası kızıma feda olsun. Ama....”
Vazgeçti.



SAHİPSİZ ÖYKÜLER

Türkiye GazetesiSadık Söztutan [/color][/b]

Konular