BABANIN NOTLARI

[size=18px][color=darkblue]BABANIN NOTLARI

“23.11.2001
Sevgilimi evinin önünden alıp Topkapı Sarayı’na götürdüm. Yemek yedik. Harika dört saatti. Bulutların üstündeydik.”
...
“25.11.2001
İki günlüğüne gittiğim İzmir dönüşü Florya’dayız. Deniz manzaralı bir ortam... Bana, ‘Seni benden alan İzmir’e çok kızdım; seni bensiz kucakladığı ve bağrına bastığı için...’ dedi.
Paramızın yettiği kadar yemek yedik:).”
...
“29.11.2001
Güzel bir gündü. Benim için İstanbul’un en güzel yeri olan Sultanahmet’i gezdirdim ona... Bütün Eminönü’nü ve Boğaz’ı gören restoranda güzel yanağını omzuma koyarak yavaş sesle şöyle dedi: ‘Kaderimizde varsa, beraber yaşlanmayı, her gece omzuna böyle başımı yaslayıp uyuklamayı, her yeni güne yanında uyanmayı, fırsat buldukça da şu cennet Türkiye’nin en güzel yerlerini birlikte keşfetmeyi diliyorum. Nasıl oluyor da seni bulduğumda bu kadar geveze olabiliyorum, anlamıyorum. Hep aynı niyetler, aynı hayaller, aynı kırılganlık, aynı duygusallık... Bunca laf kalabalığım için özür diliyorum.’
Bugün çok duygusaldı. Evine bırakırken ağladı.”
...
“05.12.2001
İşlerimin yoğunluğu sebebiyle altı gündür görüşememiştik. Beyoğlu’na, benim yazıhaneye yakın bir yere kadar geldi. Arabama bindik, Boğaz’a inmek üzere yola çıktık. Maslak’ta, trafiğin tam ortasında akü bitti.
Kötü bir gündü. Sınırlı saatlerimiz akü değiştirmekle geçti. Geri döndük. O arabada bekledi. Ben ise dükkânında akücünün keyfini beklerken küçük bir kağıda yazdığım cümleyi, dönüş yolunda çaktırmadan onun çantasına attım, ben yokken okuması için: ‘Hareketler duyguları değiştiremez. Sen unutulmaz, eskimez, modası geçmez ve değişmez bir hücresin vücudumda’ diye yazmıştım.”
...
“12.12.2001
Bugün sevdiğimi iş görüşmesine götürdüm Kumburgaz tarafına... ‘Biz seni arayacağız’ diye başlarından savdılar.
Dönüş yolunda moralinin bozuk olduğunu görünce, ‘Acaba beni sevmiyor mu’ hassasiyetiyle sordum: ‘Sevgi dilenen biri portresi çıksın istemem. Bunu düşünmüş olma ihtimaline çok üzülürüm. Sana rahatsızlık vermekten kaçındığımı, karşında basit bir karaktere dönüşmekten korktuğumu hep ifade ettim. Bazen duygularımız bizi yanıltır, zaman şaşmaz bir mizandır. Mutlaka zaman içinde hislerimizin gerçek karşılığını buluruz. Bilmiyorum ki hayatım, sıklıkla sığındığın sessizliğin, hislerimizin tezat kavramlara denk gelmesinden olabilir mi? Ben seviyorum diye sevmek zorunda değilsin. Ama açık sözlülüğün kime ne zararı olabilir ki? Emin ol saygı duyarım. Belki de beklentilerim olduğunu düşünüyor, bağlanmamdan korkuyorsun.’
Sessizce dinledi, tek kelime etmedi.
Moralim bozuk.”
...
“14.12.2001
Doğum günüydü; sabah yazıhaneye gelir gelmez ona mail yazdım. Cümlelerimi geceden biriktirmiştim zaten:
“Sabah uyanır uyanmaz insanın aklına gelen ilk şey, en samimi olduğu şeydir. Seni tanıdığım günden beri her uyanışımda ilk aklıma gelensin. Sensiz geçen bir gün bile insanın özlemini kartopu gibi büyütüyor. Şu an sen kim bilir nerede, ne yapıyorsun... Ve etrafındaki insanlar ne kadar şanslı...
Sende, kaçak olarak girilmiş anne yatağının sıcaklığını ve samimiyetini buluyorum.
Sen doğduğunda en çok kim sevinmişti bilmiyorum. Ama bugün dünyada olmana en çok kimin sevindiğini biliyorum. Onun için, iyi ki doğdun prenses.”
***
Oğlu, yazıhanesine geldiği babasının çekmecesinde bulduğu ve bu şekilde sürüp giden sayfaları okudukça beyninden vurulmuşa döndü.
Oysa yayınevi, “Sizden 14 Şubat Sevgililer Günü için kitap istiyoruz” deyince böyle bir denemeye girmişti yazar.
Kitap yayınlanıncaya kadar baba ile oğul arasına adı konmamış bir mesafe girdi.

SAHİPSİZ ÖYKÜLER
[url]www.turkiyegazetesi.com.tr[/url][/color][/size]